• sonuçları yazılmış ama sebebine değinilmemiş. psikoloji eğitimi almadım ama gözlemlediğim kadarıyla kaygı bozukluğu olan insanların ailesi aşırı korumacı ve pimpirikli insanlar. her durumda en kötüyü düşünüp çocuğunu koruma adına çocuğu da hasta ediyorlar. sonucunda da ömrünün sonuna kadar karamsar, bardağın hep boş tarafını gören, hiçbir olaya pozitif bakamayan bireyler yetişiyor.
  • yanlış çocukluktur.
  • kaygılanmak olumsuz bir sonuç doğacakmış hissini sürekli ve tekrar tekrar yaşamaktır.
    “ çok güldük başımıza bir şey gelecek” sözünü bir çoğumuz kullanırız. bu karamsarlık şeması, güzel şeylerin olabileceğine de olan inancımızın eksikliğinden kaynaklıdır. iyi olan ile bağ kurmak yerine, iyi olanı koşullar ile yerine getirmemiz gerektiğine inandırılmışızdır. durduk yere gülmek için, ya da basit bir espriye gülmek için hiç bir şey yapmamış olmamız bile bizi korkutur. çünkü temelinde; mükemmel olma, mükemmel değilsek kaybederiz korkusuna, kaybedersek değersizsin yanılgısına, değersizsen de mutsuz olursun inancına sahibiz.
    mükemmellik; başarısız olma korkusudur.
    kaybetme korkusu; tek başına kalma ve kazandıkların olmazsa kendini bir hiç gibi hissetme duygusudur. koşullar sağlandığı için yanında olan insanların, aksi durumda gideceği yanılgısı hakimdir.
    değersizlik; hiç bir işe yaramama ve takdir edilmeme, beğenilmeme, ilgi görememe duygusudur. bunu yenmek için de mutlaka başarılı olmamın gerekliliğine inanılır.

    bunları aileden başlayarak yaşamaya başlarız.
    mükemmel olmazsan değersizsin ve sevilmezsin. mutlu da olmazsın, kaybetmeye mahkumsun!
    bunları sağlamak için de sürekli ailenin taleplerini yerine getirmen gerekir. ancak koşulları sağlarsan karşında gülümseyen yüzler görecek ve kendini işe yarayan biri olarak görmeye başlayacaksın. o zaman terk edilmeyecek, başaralı birisi olduğuna inanacaksın!

    aile tarafından sana yüklenen korkular bu adımlar ile başlar.
    koşullar yerine gelmezse sevilmeyeceksin.
    -akşam dışarı çıkarsan başına bir sürü şey gelir
    -kötü arkadaşların olursa kötüye bulaşırsın
    -şunu yapmazsan böyle olur
    -mükemmel olmazsan başarısız olursun
    -para kazanamazsan sen bir hiçsin
    -evlenmediysen eksiksin
    -çocuk doğurmadıysan eksiksin
    -içki içersen günahkarsın
    -sevgilin mi var? ahlaksızsın…
    kişi bunları yapmaya çalıştığı her an suçluluk duygusu ile ruhunda bir daralma meydana hisseder. nefes alışverişi bile değişir. bu mutsuzluktur.

    tüm bunlar kişinin ne yapacağına bir türlü karar veremediği duygu durum bozukluklarını ortaya çıkarır. kişi hep arada kalır. başkalarının talimatları, başkalarının korkuları, başkalarının kaygıları ile başabaşa kalır. kendisine ait olmayan ve deneyimlemediği olumsuz bir çok duygu ile yaşamak kaygı bozukluğunun temel sebebidir. yaşamadığımız her şey bizi daha savunmasız hale getirir ve bunları yaşama düşüncesi bile kaygıya sebep olmaya başlar

    her şeye şüphe ile yaklaşan,
    her şeyi stres ile yapan,
    yaptığı şeyden zevk almayan,
    başarıda bile tatmin olmayan,
    ilişkilerinde korkunun hakim olduğu,
    ilişkilerine her an bitecekmiş hissiyatı ile son kullanma talimatı koyarak başlayan,
    hatta korkan ve iletişim kuramayan,
    ve her an kötü bir şey olacakmış gibi panikle yaşayan kişilik sanrıları doğurur.

    kişi kendisine ait olmayan beklentileri ve duyguları tatmin etmek üzere yaşıyorsa kaygıları artar. bunu hiç görmediğimiz yaşamadığımız cehennem kavramı gibi düşünebiliriz. kötü çocuk olursak orada yıllarca yanacağız ve bu korku ile en ufak bir şeyde bile inanılmaz bir vicdan azabı yaşarız. bu bize ait olmayan, tecrübe etmediğimiz ve öğretilmiş bir kavramdır. ya da

    kişi cehennemi kendi tecrübe etse, acı çekmenin bile kaygılanmaktan basit bir şey olduğunu deneyimleyebilir. çünkü korkular acılardan daha uzun sürer.
    yani başkalarının cennetinde mutlu olmaktansa, kendi cehennemimizde yanmamız çoğu zaman kafidir.
  • travmatik boyutta güven sarsılması.
  • ebeveynlere dayanıyor. eğer yanlış yapma hakkınızın olmadığı, hatalarınızın tolere edilmediği ve hep doğru davranmanız gereken bir evde yetişmişseniz ilerleyen yaşlarda karar vermeniz gereken durumlarda yetiştirilişiniz nedeniyle hep doğru ve mükemmel kararı vermeye çalışıyor, en risksiz yöntemi bulmaya çalışıyor ve karar verme sürecini, dolayısıyla belirsizliği uzatıyorsunuz. belirsizlik uzadıkça kaygınız artıyor. bir de kaygılı bir ebeveyn tarafından büyütülen çocuk da kaygılı oluyor. frank tallis-kaygıları aşmak konuyla ilgili güzel bir kitap.
  • bunun aslında temel sebebi kişinin arkasında bir gücün olmamasıdır. sırtını dayayabileceği, huzur bulabileceği bir güç bulamamasıdır. anksiyete'nin daha fazla sebebleri de vardır: yetiştirilme tarzı, genetik faktörler, beyin kimyası, çevresel etmenler, yaşanan travmalar, hayatın kişiyi bazı durumlarda hayal kırıklığına uğratması ve kişisinin bu durumları geleceğe uyarlaması dolayısıyla tepki genellemesine gitmesi, sonraki hayatında da başarısız olacağı inanışına kapılması gibi.
  • hayır hiçbiri değil,

    kaygı ve psikolojik sorunların tüm nedeni,

    hayal kırıklıklarıdır...
  • ölüm düşüncesidir.
  • serotonin eksikliğidir ve bunun da kaynağı büyük oranda genetik yapıdır. çevresel faktörler, yanlış yetiştirilme ve benzeri olguların kaygı yaratması mümkündür ama bu tür bir kaygının -serotonin eksikliğiyle desteklenmedikçe- kronikleşmesinin pek mümkün olduğunu sanmıyorum.
  • genetik yatkınlık: ailede kaygı bozukluğu olan bireyler, bu rahatsızlığa yakalanma olasılığı daha yüksektir. genetik faktörler, kaygının ortaya çıkmasında belirleyici bir rol oynar.

    çevresel faktörler: zorlu yaşam koşulları, travmatik olaylar, stresli ilişkiler veya olumsuz çocukluk deneyimleri, kaygı bozukluğunun gelişimine etki eder. bu faktörler, kaygı semptomlarının ortaya çıkmasına sebep olabilir.

    beyindeki kimyasal denge: beyindeki nörotransmitterlerin (serotonin, norepinefrin, gaba gibi) dengesizliği, kaygı bozukluğuna katkıda bulunur. bu kimyasal dengesizlikler, kaygı semptomlarının artmasını sağlar ve kaygının ortaya çıkmasında ciddi bir rol oynar.

    kişilik özellikleri: bazı kişilik özellikleri, kaygı bozukluğu riskini artırır. mükemmeliyetçilik, düşük özgüven, sürekli endişe etme eğilimi veya kontrol arayışı gibi özellikler, kaygının gelişiminde büyük bir etkiye sahiptir.

    öğrenilmiş davranışlar: travmatik olaylar, olumsuz deneyimler veya sürekli stresli bir ortamda bulunmak, kaygı semptomlarının öğrenilmesine ve sürdürülmesine neden olur. bu öğrenilmiş davranışlar, kaygının ortaya çıkmasına katkıda bulunur.
hesabın var mı? giriş yap