• sanırım bazı acı gerçekleri de dile getirmek lazım. öncelikle, madenlerin işletilmesine şu ya da bu şekilde karşı olmak günümüzde sahip olduğumuz her türlü alet, edavat ve teknolojiden mahrum kalmayı gerektirir. bugün etrafınızda gördüğünüz, kullandığınız istisnasız her nesne yer kabuğundan çeşitli yöntemlerle elde edilikten sonra türlü işlemlerden geçerek önünüze geliyor. evinizi yapan, tuğladan, demirden, yemek yediğin porselene, çaktığın çividen, elinden düşürmediğin iphone’a kadar modern dünyada vazgeçemeyeceğiniz herşeyin kökeninde madenler var ve üzülerek söylüyorum sahip olduğunuz refahtan, teknolojiden mahrum kalmadan madenciliğe tü kaka demek basitçe saçmalık. hem karnım doysun hem pastam dursun olmuyor...

    başka bir acı gerçek, madencilik faaliyetinin çevre dostu olanı yoktur, hele günümüzde hiç mümkün değildir. merak eden varsa detaylarını nedenleriyle açıklamaya gayret ederim. yine basitçe örneklemek gerekirse, 1900’lerde %4 tenörlü bakır madenleri işletilirken bugün ekonomik seviyeler %1 lere kadar gelmiş durumda. altında tonda 40 gramlardan bugün 2 gramlara geldik. 100 yıl önce ağaç dibinden toplanan malzemeyi almak için bugün kilometrelerce derine inmek gerekiyor, öyle ki petrolü, doğalgazı taşları sıkıp yağını çıkararak üretir hale geldik. parmağına takacağın tek taş yüzük için milyonlarca ton kayayı patlatıp sağa sola deviriyoruz. suyu, tozu, titreşimi, asit maden drenajı derken anasını ağlatıyoruz her şeyin. mutfak tezgahın şekilli olsun diye ortadan kaybolan dağ gördü bu gözler...

    özet olarak sen alıcı olduğun sürece birileri satacak, satmak için herşeyi yapacak. azaldıkça, zorlaştıkça daha değerlenecek, sen tükettikçe var olacak. ha derseniz ki atalım telefonları, buzdolaplarını, arabaları, diş dolgularını, mr cihazlarını, bambu barakalarda yaşayıp avcı toplayıcı olalım eyvallah... sofrana koyduğun tuz bile buna dahil.

    sözün özü, bu işin iyisi, güzeli yok.

    bir de sürecin işleyişinden bahsedelim. kanun diyor ki,
    -sen bu madeni faaliyete geçirdiğinde bunun etkileri ne olacak bana anlat yazıyorsun çevre etki değerlendirmeyi
    -bu maden için şu kadar ağaç keseceğim, orman izni alıyorsun ağaç başına devlete para veriyorsun
    -nerede ne kadar üretim yapıyorsun, milim milim rapor veriyorsun, kaç ton çıkardın, kaç ton gönderdin, hangi koordinattasın
    -ürettiğinin % bilmem kaçını vergi olarak veriyorsun
    -attığın pasa / çöp kadar cezanı veriyorsun, çıkardığın taşı toprağı, bitkiyi habitatına uygun istifliyorsun
    -işin bitti madeni kapatacak mısın? o içine sıçtığın araziyi rehabilite edeceksin, eski haline ge...ti...re...cek...sin!

    acı gerçeğe gelelim.

    muz ülkesinde işler öyle yürümüyor. çed kopyala yapıştır, faaliyet raporu yalan dolan, üretim palavra, rehabilitasyon yok, eşin, dostun, mevkili dayın, paran varsa ruhsat senin al götür. koy cebine parayı, hepsi halloluyor. rehabilitasyon, çevre zaten yalan dolan. ayağının altındakini alan arkasına bakmadan gidiyor, taşını, toprağını, ağacını alıp gidiyor hem de. liyakat, kanun, hukuk, olmazsa, rüşvetle, rantla aha bele. bir de medeniyet lazım... zaten olsa diğerleri olur gibi.

    bir de walkthrough yazayım bak.

    elindeki imkanlardan feragat etmiyorsan, madene hayır demeyeceksin. takipçisi olacaksın, bunu yapanlar hakkıyla mı yapıyor, doğru yöntemleri mi uyguluyor, verimli mi çalışıyor denetleyeceksin. rüşvete, ranta, peşkeşe mahal vermeyeceksin. kanunlara uyacak, uygulatacaksın. madencilik faaliyetleri bitince sahayı aldıkları gibi teslim ettirecek her adımı atacaksın, adamların götünden kan alacaksın. işe başlamadan bu işi yapacak sermayesi, yeterliliği var mı diye bakacaksın, kimin amcasının oğlu diye değil... sen de bireysel olarak azla yetineceksin, tasarruf edeceksin, bilinçli tüketeceksin, geri dönüşüme katkıda bulunacaksın, teşvik edeceksin, takipçi olacaksın.

    beğenmediğin altından sadece bilezik olmuyor, o bilgisayar, o telefon nasıl öyle on yüz çikobayt oluyor acaba? son model arabana binip kaz dağlarında lay lay gezeceksen, akçay’a, ayvalık’a gidip cam şişede bira içip camış gibi yatıp instagrama story atacaksan yanlış taraftasın...

    ilave;
    bazı teknik detayları hatırlatmakta da fayda. siyanürün altının aranmasında kullanılması safsatadır. altının aranması faaliyeti herhangi bir madenden daha farklı değildir. siyanür, altının birlikte bulunduğu diğer minerallerden ayrıştırılması amacıyla maden çıkarıldıktan sonra büyük tanklarda ya da geçirimsiz özel hazırlanmış zeminlerde uygulanır. altını çözerek, diğer katılardan ayırır, altın çözeltiden alındıktan sonra çözelti tekrar kullanılır. siyanürlü çözelti tesiste sürekli sirkülasyon halindedir ve küçük bir kısmı (genellikle) ağır metal tuzları şeklinde atık barajlarına gider. kompleks bir yapıda geçirimsiz olarak inşa edilen bu barajlardaki siyanür miktarları genellikle doğaya zarar vermeyecek ölçüde düşüktür. basitçe formülü cn (karbon ve azot) olan siyanür, güneş ışınlarının etkisiyle doğal yollardan karbon ve azot gazları türevlerine bozunur. kolunuza taktığınız bileziklerin, düğünlere götürdüğünüz altınların, yüzüklerin imal edildiği, şehirlerin göbeğinde bulunan rafineri ve kuyumcularda siyanür çok daha kontrolsüz bir biçimde kullanılır ve kanalizasyon şebekelerine atık olarak dökülür. madencilikte kullanılandan önce bunu kafaya takmanızı tavsiye ederim.
  • siz, rapciler, silikon memeli magazin motorlari ve uckurunuzun derdine dusmusken, maden calismasini yapan kanadali sirketin ceo'sunun aciklamalarina gore bolgede 3 milyon ons altın bulunmuş. bunun da degeri gursel tekin'in aciklamalarina istinaden 3 milyar dolar yani 22 milyar 640 milyon tl. yaptıkları yatırım ise sadece 100 milyon dolar, yani yaklasik 550 milyon tl. bu da yetmezmis gibi kanada firması alamos gold’un yerli ortagi doğu biga madencilik’e, sanayi ve teknoloji bakanlığı tarafından 865 milyon 248 bin liralık yatirim tesvigi destegi verilmis. bu tesvik paketinde, 7 yıl süreyle sigorta primi isveren hissesi destegi, yuzde 80 vergi indirimi, yuzde 40 yatirim katkisi, gumruk vergisi muafiyeti, faiz desteği ve kdv istisnası var. bilinen adıyla “super tesvik” olan bu yetki verme islemi sadece "cumhurbaskani’nin" inisiyatifinde imis.

    sizin insanınız, uluslararasi sirketlerin islettigi madenlerde, santiyelerde, taşeron olarak uc kurusa, hem de tl bazinda calisarak uluslararasi sermayenin koleligini, irgatligini yapiyor. bu sirketler sizin kaninizi emiyor, atalarinizdan size kalan cennet vatanin en guzel alanlarini yok ediyor, en onemli yesil alanlariniza kiyiyor ve cagdisi muhendislik yontemleriyle doganin canini okuyorlar. bu alcakligi da kendi ulkelerinin medya organlarinda, buyuk bir basariymis, marifetmis gibi anlatacak kadar yuzsuzler. insanlarin yuzune bakarak "turkler iyi tas tasiyicilaridir, ameledir" diyecek kadar da aciksozluler.

    turk halkinin ise beyni, din, muzik, uyusturucu, futbol ve seks vb. kitle uyutma araclari yuzunden lacka olmus; halk zombilesmis. halk bu uluslararasi sirketlerin bu ulkede ne aradigini, dogayi neden katlettiklerini, bu katilima kimlerin izin verdigini bilmek, ogrenmek istemiyor, merak etmiyor. hain yoneticilerin neden sustugunu, yoneticilierle bu sirketler arasinda arka planda ne tur gizli anlasmalarin dondugunu de merak etmiyor. sesini cikarmiyor, uyuyor, pistirilmis.

    birakin turk halkinin duyarsizligini, bu talani yurt disina yansitmayan ulusal medya, duyup da ses cikarmayan uluslararasi kurum ve kuruluslar, sivil toplum orgutleri dahi bu ihanete ortaktir. homeros'un destanlarinda, ilyada'sinda dahi bahsi gecen kadim gecmisi olan kaz(ida) daglarina yapilanlar, isid'in ortadoguda yaptiklarindan farkli degildir, insanlik sucudur, terorist faaliyettir.

    „bilmek istersen daha çok şey,
    öğrenesin diye soyumuzu sopumuzu iyicene,
    dinle bak, çok insan tanır bizi.
    bulut devşiren zeus baba oldu ilkin dardanos’a,
    dardanos kurdu dardanie’yi
    o zamanlar kutsal ilyon yoktu,
    ölümlü insanların büyük kenti yoktu ovada.
    dardanoslular çok pınarlı ida’nın eteklerinde otururdu“

    (ilyada, xx, 218-225).

    ----------- edit

    @irsaliyeli: türkiye altindan elde edilen gelirin sadece %2'sini alabiliyor, geriye kalan gelir ise kanadalı şirkete aitmiş.

    tabi bu rakamlar resmi olarak soylenenler. kapali kapilar ardinda kendi aralarinda ne kadar kirisacaklarini, ne tur gizli anlasmalar yapildigini asla bilemeyiz. bildigimiz tek sey doğamiz katledilirken, yer alti kaynaklarimizin da rant ve para ugruna uluslararasi sirketlere yerli hainlerimiz vasitasiyla peskes cekiliyor olmasidir.

    kaynaklar:
    * https://twitter.com/…n34/status/1156176645193117696
    * kaz dağları’nda ağaç katliamına sebep olan şirkete ‘süper teşvik’, yenicag gazetesi
    * homeros destanlarındaki kazdağları
    * (bkz: fox haber)
  • vay arkadaş, bu rezalet nedir? 195bin ağaç kesilene kadar haberimiz bile olmadı. tabi irem sak, ebru polat, hadise gibi daha önemli konularla meşgul idik. şaka bi yana bu adamlar bu kadar çok ağacı hangi ara kesti?
  • yapanın anasının ak sütü kadar meşru bir hakkını kullandığı direniştir. belki görmedi bir çoğunuz kaz dağlarını, belki hiç duymadı bile ama orası google maps'ten baktığınızda yeşil görünen bir alandan çok daha fazlası. bu ülkenin en güzel yerlerinden biri.
  • ülke olarak ne kadar geri kaldığımızı ve daha ne kadar geri kalacağımızı fenerbahçenin maçına girilen entry sayısıyla ve buraya girilen entry sayısıyla yeterince ortaya koyuyoruz, biz bedel ödememiş bir milletiz gerçek anlamda bir bedel ödemedik önümüze sunuldu devrim diye bahsedilen yenilikler.durum böyle olunca kimsenin umrunda da olmadı giden demokrasi ve adalet.bugün bu noktadayız daha da geriye gidecez.ülkeler ve daha doğrusu toplumlar hak edildikleri şekilde yönetilir ve yönetiliyoruz.
  • başlığa uygun bir tanım bulamıyorum ancak bazı konularda açıklanması gereken noktalar olduğundan sevgili sözlük ahalisini aydınlatma çabasında olduğumu baştan belirteyim.

    ben maden mühendisiyim ve uzun yıllardır altın madenciliği yapan şirketlerde çalışıyorum. özellikle de yabancı şirketlerde teşriki mesaim oldu. önce bir girizgah yapalım.

    madencilik, doğayı katletmektir ve doğanın düzenini bozmaktır. fiiliyatta olan biten maalesef budur. işin içerisine mühendislik girdiği anda bu tahribatı ilgili yasalara ve mühendislik kaidelerine uygun olarak en aza indirmek hedeflenir. işin bitiminde de doğayı teslim aldığın şekilde bırakmakla yükümlüsündür (bkz: reclamation). hem ülkemizde hem de dünyada bu işi kontrol eden çevre kanunları gerçekten de çok sert seviyededir. eğer kurallara ya da çed raporunda belirtilen sınırlar dışına çıkarsanız, aklınızın almayacağı cezai durumlar uygulanır. bunlar tüm imtiyaz haklarının feshine, ağır para cezalarına ve sonrasında da hapis cezalarına kadar gider.

    ikinci aşamada çevresel konularla ilgili biraz daha detay bilgiler verelim. çed dediğimiz çevresel etki değerlendirme raporu çok aşamalı ve birden fazla disiplinle ilgili konuları içeren bir rapordur. üzülerek söylüyorum ki ülkemizde geçmişte bu raporu bazı hileler ve çarpıtmalarla özellikle enerji sektörüne yönelik projelerde kullandılar. fakat, konu madenciliğe geldiğinde ve de özellikle uluslararası firmaların yaptığı işlere geldiğinde içerik üzerinde değişiklik yapılamaz garantileri içeren bir rapora dönüşür. bunun adı da uluslar arası çed raporudur. tabi uluslar arası olunca bağlı olduğu yükümlülükler de daha fazla ciddiyet kazanıyor. böyle olmasının nedeni, genelde bu tip projelerin öz sermaye ile değil yine uluslar arası kredi kuruluşları ya da bankalar aracılığı ile sağlanan kredilerle yapılmasıdır. burada da devreye (bkz: ifc) girer. bilindiği üzere ifc, imf'in özel şirketlerle çalışan kuruluşunun ismidir. burada bazı kurallar işler, bu sayede de kriterlere uygunluk gösterilirse bu bankalar krediyi verir. krediye uygunluk için yerine getirmeniz gereken ilk sorgulama halkla ilişkiler konusundaki tüzükleriniz ve uygulamalarınızla ilgili olanlardır. ikincisi ise çevre ile ilgili yeterliliklerdir. burada uluslar arası geçerliliği olan bir çevre politikanız yoksa parayı unutun. bu arada, sadece çevre raporu madencilik için 1500-2000 sayfadan oluşur. bu da yapılan çalışmaların özetidir.

    ilgili firma, yani alamos inc. kanada borsasına kote ve bu yükümlülükleri yerine getirmiş bir firmadır. bunları yapmazsa tüm paydaşlar bu işten aklınızın almayacağı tutarlarda zarar ederler. şirket, buradaki projesiyle ilgili çevresel anlamda neyi etkileyeceğini, sonrasında neler yapacağını ve madeni kapattıktan sonra nasıl bir dönüşüm uygulayacağını bilimsel metotlarla beyan etmek zorundadır ve etmiştir de. bundan sonrası halka kalmış. eğer halk bunu istiyorum derse o iş olur. ki bunu demeden de bu parayı vermezler. buraya kadar okuyanlar sıkılmadılarsa asıl kısma hoş geldiler. çünkü hikaye şimdi başlıyor.

    2013 yılında zat-ı muhterem başbakan iken jöle kafalı tarafından gaza getirilerek bazı sektörlerde devlet payının arttırılması gerektiğine dair bazı raporlar sundu. bu sektörlerin başında da madencilik, madenciliğin içinde de altın madenciliği geliyordu. o sene yayımlanan bir torba yasa ile konunun denetimi enerji bakanlığı ve ilgili diğer bakanlıklardan alınarak kendisinin yönettiği bir komisyona verildi. ilk önceleri bununla ilgili karşı bir hareket yapmayan firmalar konuyu daha sonra danıştay'a (ya da yargıtay) götürdü. bu süre içerisinde ikinci bir torba yasa ile yabancı firmaların arama faaliyetleri de dahil olmak üzere bir çok konu dosya dosya bu komisyon önünde bekletildi. fetö daha patlamadığı için kendileri de bu konunun en önemli tarafıydı. çünkü en önemli gelir kapıları olan koza altın firması fetö'nün şirketiydi. kendilerine rakip olabilecek ya da potansiyel madenlere daha büyük ihale bedelleri ödeyerek sahip olabilecek firmaları böylelikle egale etme şansları vardı. 2013 yılı mayıs ayı içerisinde kanada'lı firma üst düzey yönetimi ve yönetim kurulu üyeleriyle bu konuyu çözmek için ankara'ya geldiler. fakat bizimle ya da işaret ettiğimiz firmalarla bir ortaklık yapmazsanız bu ülkedeki operasyonlarınızı durdururuz diye bir tepki aldılar. şirket yetkilileri, mali durumlarının iyi olduğunu ve ortaklığa gitmek istemediklerini beyan ettiler. sonrasında da bakanlık yetkilileri tarafından küfür kafir kapı dışarı edildiler. sonra da tüm işletme izinleri durduruldu. 2016 yılının sonlarına doğru (belki de 2017 başı) önce danıştay bu işler için kurulan komisyonu ilgilendiren kararı bozdu ardından da kararları almak için tekrar yetkiyi bakanlığa verdi. bu kararın açıklanmasından yalnızca 3 gün sonra sevgili damat enerji bakanı oldu. --

    açıklama: devlet burada şunu istiyor; yabancı şirket sen ara ve madeni bul, sonra da tüm mühendisliğini kendin yap. bana üretiminden vergi olarak bir pay ver, ama inşaatından nakliyesine her şeyi de benim yandaş firmalarıma taşere et. ya da %100 yabancı sermaye olmaktan çık, burada kurduğun şirkete %20-49-51 gibi oranlarla yine benim firmalarımla ortaklık yap. artık ticari ahlakı siz düşünün. bu arada, firma hisseleri bu olanlardan da etkileniyor, değer kaybediyor borsada.

    --ardından firma uzlaşmak için 2017'de geliyor tekrar ve olayı en üst makamdan hallediyor. buna da müsteşar ayar oluyor. diyor ki; siz böyle yaparak benim sakalımı kestiniz ama ben de sizin kolunuzu keseceğim. şirket uzun süre tamamen prosedürsel bir konu olan gsm iznini alamıyor. fakat en sonunda bunu da alıyor. aradaki bu sürtüşmeler neticesinde bir anda gazetelerde şirketle ilgili usulsüzlük haberleri patlak veriyor. hem de sadece yandaş medyada değil, tümünde.

    şunu biliyoruz, orada zaten bu işe karşı bir duruş var ve bunu oranın ileri gelenleri gayet güzel bir biçimde tüm haklılıklarıyla sürdürüyorlar. fakat savaşta altın kural ne; düşmanımın düşmanı dostumdur. bundan sonrasını herkes kendisi kurgulayabilir. çünkü ben şunu biliyorum; uluslararası bir ortamda firma beyan ettiği her şeyi taahhüt ettiği biçimde yapmak zorundadır. bu şekilde yapmaz ise kendi kafasına sıkar. dikkat edin ayağına değil, kafasına.

    bununla birlikte dikkat çekmek istediğim bir başka husus var. aynı bölgede yıllardır halk madenciliğe karşı çıkıyor. geçerli bir çok sebep var. fakat 2018 yılında başka bir firma olan tümad madencilik lapseki'de faaliyetlerine başladı. sektör için iyi bir haberdi bu çünkü yıllardır delinemeyen çanakkale savunması geçilmişti. bunu referans alarak bir çok firma bölgede madencilik faaliyetine başlayabilecekti. kim bu tümad madencilik? açıklayalım hemen; nurol holding'in madencilik firmasıdır kendileri. güzel işler yapmaktadırlar. lapseki'den sonra ikinci projeleri de aynı bölgede başlamak üzeredir, karadere projesi! bu proje de burhaniye ile balıkesir arasında, tepesinde enerji pervanelerinin döndüğü tepenin karşısında ve deniz seviyesinden yaklaşık 900 metre yükseklikte başlamak üzeredir. altının işleneceği tesis ise ivrindi tarafındadır. nurol holding nereden çıktı acaba? dünyanın en büyük maden firmaları burada izin alamıyorken bu yerli ve her dönemin firması nasıl oldu da izin aldı. bunu da açıklayalım; nurol, ülkenin stratejik firmalarından birisi biliyorsunuz. silah üretiyor ve orduya satıyor. bunun dışında başka ülkelere de siah satıyor. peki, bu şirketin gücü kime dayanıyor; tabi ki amerika'ya. şirktein gizli ortaklarından birisi kim biliyor musunuz? (bkz: dick cheney).

    şimdi de işin başka bir tarafını sorgulamak istiyorum. aynı il içerisinde benzer doğa koşullarına sahip farklı bölgelerinde bir firma bu işi yaparken neden diğer firma hedef haline getiriliyor? neden toplumsal linç mekanizmasına maruz bırakılıyor. diğer firmayla ilgili neden benzer faaliyetler yürütülmemiş? bunlara da bakmak lazım.

    not: bu yazı, hiç bir şekilde yapılanı ve hukuksuzluğu savunmak için yazılmamıştır. sadece bilgilendirmek amacıyla ve doğru tepkileri vermek adına bir mesnet olması hedeflenmiştir.

    edit prekazi: projede kesilecek ağaç sayısı başından beri belliydi. bu miktar devletin kanuni olarak belirlediği ağaç kesim bedeli esas alınarak da fizibilite kalemleri içerisinde yer aldı. ilgili projenin izinlerle alakalı sıkıntıları çözüldükten sonra sevgili devletimiz ağaç kesim bedelini tekrar düzenledi ve birim maliyeti bir anda 3 katına çıkardı. bu, projenin fizibilitesini o kadar ciddi oranda etkiliyordu ki, şirket oturup bazı hesapları uzunca bir süre tekrar gözden geçirmek zorunda kalmıştı. fakat ons fiyatındaki değişiklikler ve yukarı yönlü trendi ile kaynak miktarındaki artış projeyi yine yüksek iç karlılık oranına sahip bir hale getirdi. yani, ağaç işi baştan beri belliydi.

    ikincisi ve bana en çok sorulan soru şu; bu adamlar ağaçları nasıl kesiyor? sevgili arkadaşlar, ağaçları kanadalılar kesmiyor. ağaçları devlet kesiyor. bu alanda bulunan ağaç miktarı devlet tarafından belirlenip mutabık olunduktan sonra şirkete senin ağaç kesim bedelin için yatırman gereken bedel bu deniyor. firma da ilgili miktarı bakanlığa yatırıp devletin ilgili arazide bahsi geçen işi yapmasını bekliyor. sonrasında da kim çalışıyor o ormanları kesmek için biliyor musunuz? genel de yereller çalışır. ormancılıkla geçimini sürdüren köylüler orman ekipleri tarafından ihaleyle alınıp iş yaptırılır.

    üçüncüsü; benzer bir direniş yıllar yıllar önce cerratepe'de yapıldı. kanadalı firmayı oradan kovdular, adamlar etik sebeplerle oraya yatırdığı milyonlarca dolar parayı da tazmin etmedi ve kenara çekildi. sonunda sahanın işletme hakları yıllar sonra devlete geçti ve ihale cengiz holding'e kaldı. n'oldu? ardından yine yıllar yıllar önce bergama'da oldu bu direnç. önce amerikalı sonra da fransız çekti gitti. kim aldı orayı? koza holding, ve şirket devasa bir firma oldu. bergama direnişinde o simge isimler koza altın şirketinden emekli oldu. evet, bildiğiniz çalıştılar ve sonunda da emekli oldular. şimdi benzer bir senaryo kazdağları için geçerli sanırım. bölgede uzun zaman önce bulunup araması tamamlanan ve işletme aşamasına gelen, fakat çevresel durumlardan ötürü kimsenin madencilik yapmaya cesaret edemediği bir kaç projenin işletme hakkı artık yerli ve milli sermayenin oldu.

    projenin eski ve yeni sahipleri için linkler aşağıdadır.

    eski

    yeni
  • düşünmeden edemiyorum doğu akdenizde milli ve yerli imkanlarla doğal gaz arayan veya aradığını söyleyen bir ülkenin, kendi topraklarında altın madeni işini yabancılara ihale etmesi nasıl bir manyaklıktır. yani bazen söyledikleri ile eylemleri öyle bir çelişiyorki neresinden tutarsan tut elinde kalacak türden.
  • gerçekten şu yapılan zulüm vatana ihanet diye bir şey varsa o dur. vatan dediğimiz zaten şu akan ırmak, şu dağ, şu orman değil miydi? dağı ırmağı kaybettik ormanı da verdik. bize kalan çivit badanalı binalar ile asfalt yollar oldu.
  • kanadalı alamos gold kazdağları'ndan 2.400 ton altın çıkaracak, bunun sadece % 4'ünü türkiye'ye bırakacak, kalan altını alıp gidecek ve bir kentin tek içme suyu havzası ile tarım alanlarını zehirleyecek, havasını kirletecek.
    (bkz: https://kuzeyormanlari.org/…-oylari-ile-reddedildi/)
    edit; kaynak eklendi
  • yakın zaman'da bende su nöbetine gidip destek vereceğim.

    edit:bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessillerinin vatanımızı talan etmesidir.

    #kazdaglarıhepimizin
hesabın var mı? giriş yap