91 entry daha
  • güce transandantal anlamlar yüklemekteki temel soruna, antipsikiyatri akımının işlevsizliğine, eril tahakkümün ilgasının zaruretine ve farmakogenetiğin önemine işaret eden veridir.

    1) transandantal "güç":

    varlığına körü körüne inanılan bir ruhsal güç fikrinin gerçeklikle uyuşmadığı kabul edilmediği sürece insanların psikiyatrik problemleri yardım almadan, kendi kendilerine güçlü olarak aşabileceklerini düşünmeleri doğaldır. oysa nietzsche, yıllar önce also sprach zarathustra'da nokta atışı yapmıştır:

    "ben, beden ve ruhtan ibaretim. çocuk böyle der. neden çocuklar gibi konuşmamalı? fakat uyanık ve bilgin adam şöyle der: ben tamamen bedenden ibaretim. başka hiçbir şeyim yok. ve ruh ancak bedende olan bir şeyin adıdır. beden; büyük bir akıl, tek hedefli bir çokluk, bir savaş ve bir barış, bir sürü ve bir çobandır. kardeşim, senin küçük aklın da bedeninin bir parçasıdır. ruh dediğin şey büyük aklının bir parçası ve oyuncağıdır."

    21. yüzyılda bile bu düşüncenin kabul görmemiş olması ve özgür irade inancı insanların psikiyatrik destek almalarını engellemektedir. akıl sağlığını aşkın bir tinsel kuvvet ile bağdaştırıp buna "güç" demek özellikle geleneksel olarak güçlü olması beklenen erkeklerin omuzlarına kaldırılması zor, mânâsız bir yük yüklemektedir. ispritizmanın iptidai öğretileri, agnostik ve ateist jenerasyonların bile dünya görüşlerini derinden etkilemektedir.

    ironik bir şekilde, beyin kimyasını dengelemeye ihtiyacı olan insanları kendi kendilerine güçlü olmaya zorlamak onları daha güçlü değil daha güçsüz insanlara dönüştürmektedir. kadınlar oransal olarak psikiyatriste daha fazla giderlerken, erkekler alkol ve uyuşturucu bağımlılığında kadınlara fark atmakta, psikiyatriste kadınlar kadar gitmeyerek istatistiklere geçmemektedir.

    bilim insanları her ne kadar istatistiklere bakarak erkeklerin genetik olarak depresyona daha az girdiği postulatı üzerinden genetik analizler yapmaya çalışsalar da bu genetik analizler bu koşullarda reel bir anlam ifade etmemektedir. insanın materyal bedeninin ötesinde bir güce sahip olduğuna inanması, ne yazık ki materyal bedenini gerçek prensiplerine göre kontrol edebilme yeteneğini de elinden almaktadır.

    gerçekten güçlü olmak isteyen her insan, öncelikle "anksiyete ve depresyonun şımarıklık olduğu" gibi anlamsız fikirleri aşmalı ve (bkz: anksiyete ve depresyonun şımarıklık olması/@highpriestess) güçsüz olduğu dönemlerde bunun bilincine varıp rasyonel bir çözüm aramaktan utanmamalıdır.

    2) antipsikiyatri akımı:

    thomas szasz, michel foucault gibi isimlerin geleneksel psikiyatriye yönelik tenkitleri tamamen değersiz değildir. içinde bulunduğumuz realitenin çelişkilerini irdeleyebilmemiz için postmodern filozof olmamıza lüzum yoktur. "hasta" stigmasının izafi olduğunu gerek eğitim sisteminin, gerek iş yaşamının normlarının, gerekse geleneksel toplumsal düzenin meşruiyetini sorgulayan herkes az çok anlayabilir.

    psikiyatrik bir hasta, bir şekilde acı çekiyordur ve laboratuvarda çalışmıyorsanız, bunun kişinin genetiği ile mi yoksa sosyal koşullarıyla mı ilgili olduğu kişi yaşamına devam edecek gücü kendisinde bulamayacak seviyeye geldiğinde anlamını yitirecektir.

    insan genetik nedenlerden dolayı da serotonin veya dopamin kıtlığı yaşayabilir, sosyal nedenlerden dolayı da. probleme, kişiyi farklı olduğu için hak etmediği bir stigmatizasyonun kurbanı yapan, deliliğin imalatından sorumlu bir anlayışsız kalabalığın içinde hapsetmek gibi bakmakta haklılık payı vardır. lakin reseptörlere gereken müdahalenin edilmesini reddedip, değiştirilemeyen dış koşullarda daha da dibe vurmak kişiyi sistemden özgür mü kılacaktır yoksa kişiyi sisteme yenik mi düşürecektir?

    3) eril tahakküm ve cinsiyet rolleri:

    intihar, üzerinden cinsiyetçilik yapılmayacak kadar ciddi bir konudur. kadınlar için "dikkat çekmek için intihara teşebbüs ediyorlar, o yüzden ölmüyorlar." demek hatalıdır. doğrusu, kadınların intihar denemelerinde kullandıkları yöntemlerin erkeklerin kullandıkları yöntemlerden farklı olmasıdır.

    eğer mesele kadınların ölmek istememesi ve sadece ilgi çekmek istemesi olsaydı, batı'da yükselişe geçen psikiyatrik ötanazi taleplerinde kadınlar baskın olmazdı:

    psychiatric patients requesting euthanasia are more often women

    kadınların problemi şiddet araçları ile aralarının erkekler kadar iyi olmamasına bağlı olarak öldürme işini yapmakta erkeklere göre daha fazla güçlük çekmeleridir. bu yüzden bilek kesmek ve aşırı doz ilaç almak gibi tekniklere başvururlar. ölmek isteseler de hayatta kalma olasılıkları yükselir. insancıl bir ölüm garantisi verildiğinde ise koşa koşa ötanazi talep etmeye giderler.

    her ne kadar feministlere cinsiyet rollerine karşı çıktıkları için öfke kusulsa da, cinsiyet rolleri erkekleri şiddet araçları ile küçük yaşlarda tanıştırıyor. oyuncak silahı olan bir erkek çocuğu, büyüyünce evinde gerçek silah da bulundurabiliyor. erkeğin yaşamı boyunca fiziksel kavgalara karışma olasılığı kadına göre daha yüksek. erkeklerin bu tür tecrübeleri, onları vücutlarına fiziksel bir zarar gelmesine karşı daha duyarsız kılıyor. kullandıkları yöntemlerin öldürücülüğü doğal olarak yükseliyor.

    eril tahakküm kültürünün erkeğe yüklediği psikolojik baskının zehirliliği ise aşikar. bir kadın intihara teşebbüs edip hayatta kalırsa "ilgi budalası" damgası yiyebilir, bir erkek intihara teşebbüs edip hayatta kalırsa "intiharı bile beceremedi." olur. kadından pasiflik, erkekten işlevsellik bekler toplum.

    fonksiyonel olmak ise, psikiyatrik hastalıkların en çok zedelediği niteliklerden biridir.
    hiçbir erkek her zaman işlevsel olmak zorunda değildir. psikiyatrik sorunları olan bir erkek öncelikle kendisini sırf "işe yaradığından ötürü" takdir edecek bir çevreye ihtiyacının olmadığını anlamalıdır. öncelikli olan kişinin kendi akıl sağlıdır.

    4) farmakogenetik:

    bu tür konular, insanlara magazinsel geldiğinden hep ırk ve cinsiyet temelli tartışılsa da gerçek problem bundan çok daha derindir. zira aynı cinsiyetlere ve aynı ırklara mensup olan insanların kendi içlerinde de müthiş bir genetik çeşitlilik vardır. binaenaleyh yalnızca psikiyatride değil; genel olarak tıp dünyasında yeni bir bakış açısına ihtiyaç duyulmaktadır.

    erkeklerin ve kadınların arasındaki bir takım genetik farklılıklar psikiyatrik hastalıklara etki ediyorsa, mühim olan bunların doğru bir metodoloji izlenerek tespit edilmesidir. örnek olarak brunner sendromu verilebilir. serotonin, dopamin ve norepinefrin ile ilişkili olan maoa geni x kromozomunda taşındığından, kadınlarda iki x kromozomunun olması kadınlar için bir avantajdır. lakin aynı mekanizmaya farklı pathwaylerle etki edebilecek pek çok gen vardır.

    klinik deneylerde ilaçların başarı yüzdesine bakmak kolaya kaçmaktır. insanların ilaç tedavilerine farklı tepkiler vermeleri "yüzde"lere, ırklara, cinsiyetlere bakılarak değil, gen profillerine ve yaşam stillerine bakılarak analiz edilmelidir.

    (bkz: farmakogenetik/@highpriestess)

    * * *

    şayet kadınlar psikiyatrik destek alma hususunda daha cüretkârsa, erkekler kafalarındaki stereotiplerin aslında kendilerine zarar verdiğini kabul etmeli. toplumun "güç" diyerek yüce anlamlar yüklediği bir kavramın ne olmadığı üzerinde iyi düşünmeli, psikiyatrik destek almaktan çekinmemeli, eşlerini dostlarını geleneksel rollere uymalarını bekleyenlerden değil kötü günlerinde de onlara destek olacak kişilerden seçmeli.

    insanın kimyası bozulmuş bir beyin tarafından manipüle edilmesi engellenebilecek bir durum. sosyal koşullar, doğru eylemlerle değiştirilebilir lâkin insanın eyleme geçebilmesi için öncelikle akıl sağlığını düzeltecek adımları atması elzem. unutulmamalı ki doğru bir ilaç, genetik olarak sahip olunan bir dezavantajı kompanse edebileceği gibi, içinde bulunulan sosyal koşulları değiştirmeyi sağlayacak zamanı da kişiye kazandırabilir. antipsikiyatri akımındaki eleştiriler değerlendirilir iken psikiyatrik ilaçların mechanism of actionlarına "yalan" demek bu yüzden ölümcül bir hatadır.

    george r.r. martin ne güzel söylemiş:

    "death is so terribly final, while life is full of possibilities."
    "ölüm mutlak bir son iken hayat olasılıklarla doludur."

    işte bu yüzden intihar fikri sonuna kadar savaşılması gereken bir şeydir. değerinizi bilin ve sağlıcakla kalın.
  • hayatına devam etmek istemeyen erkekler, siz abazan çomarlar bunun ekmeğini yiyin diye bu eylemi yapmıyorlar.

    utanmaz arlanmaz sürüsü, corona da erkekleri daha çok öldürüyor ona da bir çift laf etseydiniz.

    istediğiniz kadar kudurun it ürür kervan yürür.
78 entry daha
hesabın var mı? giriş yap