• bir insan, yaşamda yaptığı işlerin tüm sonuçlarını bilecek kadar uzun yaşamıyor. özellikle bilimle uğraşan insanların yaratıları-keşifleri, onlardan ayrılıyor ve kendi hayatlarını sürdürüyor. ve bu sayede yaratıcıların hayatta kalmasına hatta ölümsüz olmalarına neden oluyorlar. evet bazı icatlar böyledir; sahibini yaşatır. lakin acı olan şu ki; keşiflerinin, zamana yayılmış sonuçları ve neye neden olabileceklerinin bilinmesinin imkânsızlığı.

    herhangi bir çağdan herhangi bir örnek bu gerçeği kanıtlamak için yeterlidir. örneğin, albert einstein, belki de, hatta yüksek bir olasılıkla, çalışmalarının en ufak sonuçlarını bile öngöremezdi. hayatının son 25 yılını adadığı ve başarısızlıkla sonuçlanan birleşik teori ve çok az kişinin dikkatini çeken genel görelilik kuramının ileride, büyük keşiflerden sayılabileceğini tahmin edemezdi; kuasarlar, nötron yıldızları, kara delikler ve termodinamik özellikleri, atomların bir radyasyon alanıyla etkileşimini analizinden ortaya çıkan lazer icadı, büyük patlama'nın ilk kanıtı olan arka plandaki radyasyonun kazara keşfi, teorilerinin yönlerini göstermek için kozmosun detaylarına bakabilen hubble gibi uydular veya ilkel evrenin sıcaklığındaki küçük dalgalanmaları ölçen ve genişleyen evrenin tahminlerini doğrulayan, big bang'in standart modelinin anahtar bir parçası olan cobe gibi lıgo gibi deneyler... bunların hiçbiri aklından geçemezdi. çünkü yaşadığı çağda bunları tahmin etmenin bir yolu yoktu.

    ölüm döşeğindeyken ona keşfedilmek üzere olan fenomeni ve bunların ancak fikirleriyle açıklanabileceğini ve de onları araştırabilecek teknolojilerin hemen köşede, başucunda olduğunu söyleselerdi eğer, buna inanmaz hatta dalga bile geçebilirdi. o zamanlar ne einstein ne de meslektaşları, yaptıkları işin inanılmaz sonuçlarını bir an için görebilmişlerdi. bugün, onun fikirlerinin başka hangi fantastik sonuçların veya uygulamaların keşfedilmeyi beklediğini ise kimse bilmiyor. fakat bildiğinden emin olduğu bir tek şey vardı; matematiksel formüllerin doğasında bulunan sihir. öyle ki bu sihir, israil cumhurbaşkanlığı teklif edildiğinde teklifi reddetmesinin mazereti de oldu; "formül sonsuzluktur, politika şimdidir."
  • mekan,konu,kişi, durum farketmeksizin her türlüsüne bayıldığım eylem. her gün gittiğim yolu yeni sokaklar keşfederek yürümeye bayılıyorum. bir insanın kalbinin odaları arasında öylece dolanarak en saklı, en masum, en çocuk hallerini keşfetmeye bayılıyorum. yeni satırlarda, seslerde yeni dünyalar keşfetmeye, keşfettiğim her yeni dünyada yeni bir ben bulmaya bayılıyorum. yeni kapılar çalmaya, ayağımı suya hafifçe dokundurmaya, yani düpedüz o heyecana, keşfetme heyecanına, o meraka, şaşkınlığa ve kıpırtıya bayılıyorum. hayal kırıklığı bile olsa sonuç, o keşif büyütüyor beni. hayal kırıklığıysa bu kez ondan bir şey öğreniyorum. dünyanın bütün şarkılarını dinlemek, bütün kitaplarını okumak, bütün şehirleri adım adım yürümek, yeryüzündeki her şeyden bir çatal almak, bir yudum içmek, büyüdükçe daha çok büyümek istiyorum.
    sınırlar çizmeden, özgür bir kafa ve kendinden coşkulu bir ruhla yaptığında anlamlı ve samimi hale gelen bu eyleme tutkumun mütemadiyen devam etmesini ve dokunduğum herkese bu tutkudan biraz bulaştırmayı diliyorum. o zaman sahiden keyifli bir yer oluyor hayat.
  • ben kendi zihnimde bir şeyleri yeni keşfederken, onları doğururken, topraktan patates çıkarır gibi köklerini çeke çeke bir yumruya ulaşmaya çalışırken başka düşünürler, benim bin bir güçlükle doğurduğum fikirleri çoktan hatmetmiş.

    bunu görünce üzüldüm; hem amerika'yı yeniden keşfettiğime, hem diğerlerinin ne yaptığıyla ilgilenmeyip kendi zihnime gömüldüğüme, hem de replikanın replikası olduğuma üzüldüm.

    sonra aklıma lütfi akad'ın sevimli itirafı geldi. akad, cahiers du cinema isimli çok ünlü bir sinema dergisiyle geç bir dönemde tanıştığından yakınıyor ve diyor ki, benim sinemaya dair kendi kendime keşfettiğim ne varsa meğer adamlar bunun en alasını zaten yapıyorlarmış, dergiyi okuyunca anladım. tüm bunları okumaya geç kalmışım ama iyi ki en başta okumamışım.

    yazar, akad'ın bu anısı üzerine öğrenme ve kişisel hafıza arasındaki ilişkiye odaklanıyordu ve sanırım vurgusu şöyle bir şeydi: öğrenmenin dışsal ve teknik araçlarla pek bir ilişkisi yoktur, önemli olan o şeyi kendi içinde bulup çıkarmak ve bu kazıyı bir hatıra olarak zihninde taşımaktır. öğrendiğini uygulamak ise her seferinde bu gömülü hatıraya tekrar değmektir. önemli olan, bilgiyi keşfetme süreci aracılıyla nesne ile bir ilişki geliştirmiş olmak, daha fazlası değil.

    bence güzel teselli, siz de faydalanın istedim.
  • doğada varolan fakat farkında olunmayan bir şeyin farkına varma, keşif yapma eylemi (bkz: evreka). icattan farklıdır. (bkz: icat), (bkz: kesif ile icat arasindaki fark)
  • etrafımdakı hiç kımsede olmayan yaşlandıkça azalan, yok olan bir arzu. oysa yaşla, yaşanmışlıkla bir alakası olduğunu düşünmüyorum. evet insanlar çocukken keşfetmeye daha meraklı ama yaşlanmak körelmesi için bir mazeret olmamalı. son nefesini verene kadar hep aynı şarkıları dinlemek çoğu kişiye normal geliyor ama bence çok korkutucu.
  • müthiş bir yolculuk.

    bilgiye aç ve yeni bir şeyler öğrenmeye, şimdiye kadar hiç tatmadıklarınızı tatmaya kendinizi adamış bir insansanız eğer her yeni keşfinizde çocukken yaşadığınız duyguları yaşarsınız: kalbinizin yerinden fırlayacakmış gibi çarpması, tarif edilemez bir mutluluk hissi, beyninizden parmak uçlarınıza kadar uyuşukluk. bağımlılık yaratır. ama hayatın en güzel bağımlılığıdır belkide.......
  • övgüye değer bir merak ediş...
  • illa uzakta olanı keşfetmez insan. bazen yanı başındadır ya da kendinde... onun nihayetsiz bir hediye olduğunu fark ettiğinde bir anda bir aydınlanma yaşar... şimdi gördüğü manzara büyüleyicidir... ve bu zamana kadar bu kadar kör olduğuna şaşar kalır... binlerce soruyla baş başadır artık...

    ve daha görmediği, göremediği, fark edemediği nice güzellikler olduğunu düşünerek heyecana kapılır...
  • coğu kez yaratmakla karıştırılan eylem.
hesabın var mı? giriş yap