• olağanüstü görüntülere sahip olan ve furuğ ferruhzad ınnasıl bir insan olduğunu bir kez daha gösteren,yanlış hatırlamıyorsam orada bulunan küçüklerden birini evlat edinmesiyle sonuçlanan belgeseli. o dönemde herkes kaka,öcü diye kaçarken cüzamlılardan o birebir içlerinde yaşayarak çekmiştir bunu ve izlerken bile ürker insan zaman zaman. böyle bir tesadüfle anımsamış olmak mutlu etti beni,uzuuun araların ardından.
  • açıkçası sadece belgesel gözü ile değil çok iyi bir sinema filmi olarak bakılmalıdır. açıkçası sinematografi yönüyle bu kadar başarılı ve etkili olabilmeyi başarmış film oldukça azdır. seyredlmesi gerekir.
  • bir yara.
  • 1963 yapımı, kısa film. **

    --- spoiler ---

    +bana içinde ev geçen bir cümle söyle
    (cüzzamlılar evini gözünün önüne getirir)
    +ev karadır.
    --- spoiler ---
  • cüzzamlıların yaşantılarından kesitler sunulan füruğ ferruhzad'ın çalışması. ibrahim gülistan'ın da emeği vardır.
  • kitaplardan şükür duaları okunur ve furuğ'un sesinden, "sana cehennemde şükreden kim, yüce allahım?"

    diğer yazıları gibi şiirsel bir üslupla yansıttığı karanlık atmosferin içinde çırpınıp duran kelimeler, sancılar, sorular.

    --- spoiler ---

    ---

    - bana dört tane güzel şey söyle.
    + ay, güneş, çiçekler, oyun.

    - bana üç çirkin şey söyle.
    + eller, ayaklar, baş

    ---

    içimizde hiç kimse bilmiyor; ne kadar vakit kaldığını
    hasat zamanı geçti, yaz artık bitmek üzere
    ve bir kurtuluş bulamadık.
    güvercinler gibi bağrışıyoruz adalet için
    ama kimse duymuyor bizi.
    ve karanlıkta, ışığı bekliyoruz.

    ---
    --- spoiler ---
  • içimi titreten furuğ ferruhzad filmidir.

    yoksulluğu, hastalığı, içtenliği bu kadar kısa bir sürede, bu kadar güzel bir şekilde anlatan başka bir film izlemedim. filmin her dakikası altın gibi değerli abartmıyorum.
    arkada okunan şiir, görüntülerin akışı her şeyi ile insana farkındalık yaratan bir filmdir kendisi.

    --- spoiler ---

    furuğ: “dedim keşke benim de güvercinler gibi kanatlarım olsaydı, uçsaydım ve bir dinginlik bulsaydım. uzak bir yerlere gitseydim ve çölde yuva yapsaydım. şiddetli fırtınalardan kaçsaydım sığınaklara, çünkü yeryüzünde zorluklar ve şirretler gördüm. dünya boşunalığa gebe kalmıştır ve zulmü doğurmuştur. senin gücünden nereye kaçarım, senin buradalığından nereye giderim? sabah yelinin kanatlarını alsam ve denizin en ücra yerine konsam, senin ellerinin ağırlığı üzerimde olacak. beni avare bir rüzgara oturtmuşsun. ne korkunçtur senin yaptıkların! ne korkunçtur senin yaptıkların!”
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    "senin adına övgüler dizeceğim ey ebedi olan! on telli ud ile senin adına övgüler dizeceğim. çünkü sen beni olağanüstü bir biçimde yarattın. kemiklerim biçimlenirken senin bilgin dahilindeydi. ben dünyanın derinliklerinde yaratıldım. bütün uzuvlarım senin kitabında yazılı ve senin gözlerin allah'ım, beni bir ceninken bile görüyordu.

    bir daha baharı görmeyeceğim ama bu satırlar kalacak. beni buraya kadar getirdi. kalbim acıdan çatlıyor.

    ah! bir güvercin gibi kanatlarım olsaydı. uçar ve huzurlu olurdum. çünkü şiddeti ve kavgaları gördüm. bu dünyada çok acı çektim. bu dünya gebe ve haksızlık doğuruyor.

    allah'ım! senin gücün ve senin huzurun dışında nereden sığınak bulabilirim. eğer şafağın rüzgarların asılsam ve denizin derinliklerinde yaşasam, yine de eşinin ağırlığını üzerimde hissederdim. beni kararsızlıkla sarhoş ettin. senin yolların ne kadar gizemli. yüreğimin acısını söylüyorum. ruhumun yakıcılığını söylüyorum.

    sessizliğimi korurken kemiklerim ufalıyor. çünkü eşinin ağırlığı üzerimde. hatırla, hayatım bir soluktan ibaret. çöldeki bir pelikan gibiyim. yıkıntıların arasındaki bir baykuş gibi ve bir serçe gibiyim, damda tek başına kalmış.

    dökülmüş su gibiyim ve ölüp gitmişler gibiyim ve ölümün gölgesi gözkapaklarımı kaplıyor. beni bırak, beni bırak, günlerim sadece bir nefes. beni bırak, yolculuğuma başlamadan önce geri dönüşü olmayan yere, ebedi karanlıklar ülkesine.

    allah'ım! güvercininin ruhunu vahşi hayvanlara emanet etme. hatırla, hayatım bir soluktan ibaret. değirmenlerin gürültüsü ve o, acı dolu aylara bölünmüş ve çevremi saran neşeli şarkılar ve canlı ışıklar yitip gitti.

    ne mutlu, bu zamanda hasat yapanlara ve elleriyle başakları toplayabilenlere. çölde şarkı söyleyen ruhları dinleyelim. ah edenleri ve ellerini gökyüzüne açanları şarkısı diyor ki: 'eyvah! yaralarım ruhumu hissizleştirdi. ah sen, beline kadar inen saçların dökülürken kırmızı elbiseler giydiğin, altından mücevherler taktığın zamanları hep unuttun. gözlerine sürme çekerdin. hatırla, kendini boşu boşuna güzelleştirirdin. çölde yalnız bir şarkı olduğun ve arkadaşların seni terk ettiği için... zaman akıyor ve öğlenin gölgeleri uzamaya başlıyor ve kuşlarla dolu bir kafes gibi, hayatımız da iniltiyle dolu. içimizde hiç kimse bilmiyor ne kadar vakti kaldığını. hasat zamanı geçti, yaz artık bitmek üzere ve bir kurtuluş bulamadık.

    güvercinler gibi bağrışıyoruz adalet için ama kimse duymuyor bizi ve karanlıkta ışığı bekliyoruz. ey sen! sevginin gücüyle taşan nehir. bize doğru gel. bize doğru gel..."

    --- spoiler ---
  • bir çocuğa evi kara olarak tanımlatacak bir gerçek olan cüzzamı konu almış filmdir. içim titredi izlerken.
    pürüssüz mükemmel film arayışında olan narin gözleri acıtır bu film.
    ama ah o füruğ ferruhzad şiirleri filmin sesi bu kadar olabilirdi.
    başka diyaloğa gerek kalmadan şiire sebep olan acıyı şiirin arka planında izlemeniz, size şiirinin kulisini gösteriyor.
    o kadar çarpıcı bir şekilde bizden uzak bir hikayeyi işliyor ki sanırım gerçekten beynimin her hücresine işledi. bir kısa filmden ya da belgeselden daha fazlası bu. farklı dünyalara kulak kesilmemiz için ayda bir doz farkındalık yaratır ve yara bırakır bu gibi filmler. izlenmeli.
  • füruğ ferruhzad'ın şiirleriyle donattığı 1963 yapımı siyah-beyaz bir kısa film. cüzamlılar üzerinden çirkinliğe farklı bir bakış atıyor. çirkinliğin cüzamlı bedenlerde değil kötülüğü bir hak, bir üstünlük gören zihniyette olduğunu ve buna kayıtsız kalmanın rezilliğinde buluyor. inceden inceye tanrı'ya sitayişler de sezdim. mesela:

    öğretmen: neden tanrıya ana-babamız olduğu için şükretmeliyiz?
    çocuk öğrenci: bilmiyorum. hiç benim olmadı. (mahçubiyetle)
hesabın var mı? giriş yap