• genellikle duyulduğu zaman “ehehe desene senin kestaneyi çizecekler” şeklinde yorumlanan, hiçbir zaman hak ettiği ciddiyetle yaklaşılmayan ameliyatlardan biridir. başıma gelmediği için kendimi şanslı hissediyor ve kimsenin başına gelmemesi dileklerimle nasıl ciddi bir ameliyat olduğunu anlatmak istiyorum.

    maalesef konu mankenimiz biricik abim. 2002 senesinin yaz aylarında garibim artık oturmakta zorluk çekmeye başlayıp da “anam anam sanki beni sikiyiler” nidaları atmaya başlayınca ankara numune hastanesi’nin acil kısmının doktorlarına görünmek üzere yollandık.

    numune hastanesinde tüm odalar dolu olduğu için koridorda "indir!" komutunu alan abim hiç itiraz etmeden indirerek pozisyonu aldı. pozisyon aldı dediğim bildiğin domaldı. insanın 24 yıl boyunca hiç yokmuş gibi davrandığı “abi götü” gibi bir kavramla bir anda yüz yüze gelmesi biraz garip hissettiriyor, hele o göte beraberimde bakan 35 kişi daha varsa hissiyat daha bir farklı oluyor. içimden “lan tamam oğlum be daha fazla ayırma… la la la ayırma aaah” diye geçirerek görmek istemediğim manzaraları görüyorum. sonuç olarak sevgili doktorumuz abimin götünü ellemekten folloşa çevirdikten sonra tanısını koydu: “hastada pilonidal sinüs vakası gelişmiş”. dedim ölecek heralde, dertli abim garip abim pilendayıl hastalığına tutulmuş. “nedir acaba?” dedik, “bildiğin kıl dönmesi” cevabını aldık. behey şerefsiz insan kıl dönmesi olduğunu biz bu halimizle biliyoruz, görünce anlamadın mı sen? 30 yaşındaki ağabeyciğimin o yaşına kadar güneş görmemiş götünü insanlara sergiliyorsun? neyse ki o kıl doktordan kurtulmamız uzun sürmedi. öncelikle gidip iltihap aldırmamız gerekiyormuş, tamam dedik aldıralım.

    bu arada küçük bir parantez açmak istiyorum, yazıda “abi” olarak geçen insanın kilo değerini net olarak bilemiyoruz, kantar tartmıyor, tahminimce o sıralar 150 kiloyu az geçiyor, 2 metre boyunda 150 kiloluk bir insan irisi. garibim iltihap aldırmaya giderken kurbanlık koyun misali “acıycak mı? acır mı ki? ne kadar acır?” diye önüne gelene soruyor. “suratında çıkan sivilceyi sıkma acısından biraz daha fazla acıyacak” cevabını alınca biraz daha rahatladı. bana dönüp "acımıyomuş olum" dedi. sıfatı tahmin etmeniz açısından uğur gürsoy'un o gün numune hastanesinde bizi izlediğini ve fıratkarakterini abime bakarak çizdiğini söyleyebilirim. 30 yaşında adam "acımıyomuş oğlum" der mi lan?

    bunu götürüp bir sedyeye yatırdıktan sonra 4 hastabakıcı üstüne çıkıp 4 hemşire de kolları ve bacakları tutunca bişeylerin ters gittiğini anladım. ağzına da ısırması için havlu verince tamam dedim kendi kendime, bikaç posta gidip gelecekler, iltihabı sonra alacaklar. iltihap alma işi şu: hayvani bir enjektörün ucuna serum lastiği takıyorlar ve götünüze sokup göt etlerinizi yerinden söküyorlar. biraz kaba bir tabirle anlattım ama iltihap alınırken çekilen acıyı gözlerimle gördüm. göte neşterle çizik atıp serum lastiğini sokana kadar huzurlu bir surata sahip olan abim, iltihabın çekilmeye başladığı anda bildiğin hulk oldu. 4 hemşireyi birbirine vurarak etkisiz hale getirdikten sonra hastabakıcıları üstünden attı, yüz üstü yattığı sedyenin kenarını tutarak çöt diye kırdı. neyse ki koridordaki herkes çocuğun üstüne çullanarak "sikin doktor sikin ebesini" şeklinde yardımcı oldukları için iltihap başarıyla alındı. ameliyata hazır olan abim için ameliyat randevusu aldıktan sonra eve gitmek üzere çıkıyorduk ki, hastanenin kapısına varmadan çektiği acı yüzünden bayıldı. acı kısmını umarım tasvir edebilmişimdir, doktorların gazına gelmeyin.

    ameliyat günü gelince kardeş, anne, baba, annane, yenge, baldız, kayınvalide, kayınpeder hep beraber gittik tabii ki. neyse ki işi olmayanları uzaklaştırmak pek zor olmadı ve nihayetinde ameliyathane önünde sadece ben kaldım. bir süre sonra abimi ameliyat edecek olan cerrah sinirli sinirli dışarı çıktı. hayırdır dedim, abim kenarda oturmuş beklerken bizim cerrah ameliyathaneye giriyormuş, başıyla selam vermiş, garip abim de bu baş hareketini "hadi gel" anlamış, takılmış peşine. normalde ameliyat olacak olan hasta kan görüp de heyecanlanmasın diye sedyeye yatırıp sokarlarmış içeri. abim de cerrahın peşine takılıp ameliyathanelerden birine girince içerde doğum koltuğuna oturtulmuş bir adamın fıtık ameliyatı olmakta olduğunu, her tarafın kan içinde olduğunu görünce doktorları bir telaş salmış "çıkarın şu herifi dışarı" diye. daha sonra abim, içerde jigsawı gördüğünü söylemişti. tamam dedik doktorlara kusura bakmayın çocuk heyecanlı, bilememiş.

    ameliyathanelerin karizmatik kapısından içeriyi izledim, abimi aldılar götürdüler. 10 dakika sonra anestezi uzmanımız çıktı. bayıltmış abimi ama bayıltırken sorun çıkmış. adam bayıltmak için 3 şırınga kullanıyor. birisi sakinleştirici, ikincisi morfin, üçüncüsü de yedek morfin, hani bayılmazsa onu yapacak. sakinleştirici ve morfini yapmış, abim cin gibi bakınıyor hala etrafa. yedek morfini de yapmış, anestezi uzmanının "sığır" olarak nitelendirdiği abim yine bayılmamış, yan ameliyathaneden yedek morfini almışlar da ancak öyle bayılmış sığırcık. canım ya. doktorun söylediğine göre verilen morfinle bir atı uyutabilirmişiz. ilginç.

    kapı önündeki bekleyişim 1 saat kadar sürdü. bu 1 saatin sonunda bir hastabakıcı kadın, kucağında bir bebekle geldi. "inshroud beey" diye seslendi kapıdan. şaka değil, kucağında bir reçel kavanozu içinde resmen bir bebek. koştum gittim, yakından bakınca kavanozun içindekinin bebek değil abimin götü olduğunu anladım. yekünen 135 cm'lik kıl, 1,5 kiloluk bir yağ tabakasının içinde dolanmış da dolanmış. biraz içimin kalkmasına rağmen teşekkür ettim abimin götünü gösterdiği için. gitmedi. gözlerimin içine baktı. "ne var lan" der gibi baktım "tamam işte abimin götü... gitsene"... "burada bana biraz para vermen gerekiyor" der gibi baktı, çıkardım biraz para verdim de gitti neyse ki.

    ayılma esnasında kapı aralığından görebiliyordum abimi. insan öyle ameliyathane, hastane, doktor, steril ortam falan görünce ayılma işinin de ilaçla falan yapıldığını düşünüyor ama durum öyle değil. bir hemşire (hakkını yemiyelim güzelce bir hemşire) abimin üstüne çıkmış allah ne verdiyse girişiyor. "uyan! uyan gerizekalı! nedir lan benin çektiğim! uyansana öküz!" nidaları eşliğinde. neyse abim uyandı, odasına geçirirken tüm aile yine başına toplaştı ama adam morfin etkisinde, sadece bana bakıyor... "oğlum var ya esrar içmiş gib hissediyorum şu anda süper la" diyor, babam anneme dönüp "esrar içmenin nasıl olduğunu nerden biliyor bu herif" diye fısıldıyor, annemden azarı yiyip susuyor. abimi odasına çıkartıyoruz.

    1 haftalık hastanede yatma süresince haliyle abimin bakir götünü görmeyen kalmıyor. tanıyan tanımayan herkes geliyor. odasında yatan diğer hastalara da ziayretçi falan geldiğinde muhabbet ederken hem ziyaretçi hem de hasta abimin göte kilitlenip öyle muhabbet ediyorlar. insan sinirleniyor ama yapacak bir şey yok, pansumanlar, bakımlar, iyileştirme çabaları sonunda abimi çıkartıyoruz. hastalığın son aşamasına kadar beklendiğinde bu şekilde götün kaybedildiğini anlıyoruz. bir kıl dönmesi olayında gecikmeden müdahale edimesi gerektiğini öğreniyoruz ve garip abimin makus talihine bir kez daha üzülüyoruz.

    not: istedim fakat götten alınan o 1,5 kiloluk parçayı vermediler.
  • gayet kolay bi' ameliyat. korkutucu bir yanı yok. ölü dokunun büyüklüğüne göre en fazla 45 dakika sürüyor. lokal anestezi tercih ediyor doktorlar ama arzu edersen, ısrarcı da olursan genel anestezi de yapabiliyorlar. ben lokal ile oldum.

    ameliyat öncesi irin toplanması filan olduysa, götü kestirmek zorundasın başlangıç olarak ki kurusun o bölge. bu aşamada kişide acaip bi' rahatlama olduğu, isteyen her doktora sorgusuz sualsiz götünü gösterdiği bilinen bir şey. kişisel tabularını yıkıyon bir anlamda. hal böyle iken ameliyat esnasında ayık halde olman çok fazla etkilemiyor psikolojini. 3 doktor girdi ameliyatıma. hemşireler filan da var tabii. ameliyata başlamadan evvel radyo d'yi açtılar, müzik verdiler ortama. hareketli pop şarkıları ile götünün kesilmesi hayli ilginç bir durummuş, o gün deneyimleme şansım oldu. tansiyomu, nabzımı takip eden eleman hemşehrim çıktı, onla muhabbet ettik biraz. asıl parodi ondan sonra başladı zaten. ameliyathanelerin hepsi bir arada ve hiçbirinin kapısı yok. oda oda dizayn edilmiş. sabah ilk operasyon benim göte olduğu için diğer doktorlar yeni yeni geliyor. ama gelen bizim oraya uğramadan gitmiyor. sıra gecesi var sanki, çiğ köfte ikram ediyolar amına koyyim. göt kabak gibi ortada ulan, dişini sıkıp 20 dakika sonra "günaydın" desen arkadaşlarına, ölür müsün be hey dürzü? niye bu çocuk utanır, götünü anonim hale getirmenin manası yok filan demiyon? ameliyat süresince tahminen 17-18 kişiye sergiledim loblarımı. sergilemek zorunda bırakıldım daha doğrusu. sonra kestikleri parçayı göğsümün üstüne koyup odaya gönderdiler. 3-4 haftalık pansuman süreci filan. iyileşti. lakin imza atmış zannımca neşterini siktiğim, s harfi gibi bi' şekil var götümde zira. yanlış anlaşılma olmasın deyu ışığı söndürerek sevişiyorum.

    hülasa, tedirgin olacak, büyütülecek bir şey değil ya hu. basit. acimiyö.
  • iltihaplı olduğundan lokal anestezi pek kesmez. bağırtır. akabindeki 20 günlük dönemde askeri hastanede onlarca askerin gelip geçtiği poliklinik odasında kemeri çözüp, donu indirip, domalıp 5 dakka bekledikten sonra "götümdeki tamponu çıkarıp yerine yenisini takar mısınız lütfen" dedirtecek kadar ar, haya gibi duyguları parça pinçik eden şerefsiz bir olaydır.
    (bkz: kendimden biliyorum)
  • kılı aldırma aşaması benim için çok kolay geçen ameliyat. en son ameliyathaneye giriyordum, gözümü bir açtım götümde pansumanla sırt üstü yatıyorum. ancak hakikat bir tokat gibi sonradan çarptı yüzüme. bir gece hastanede yattım ve ertesi gün sabah ameliyatı yapan doktor kontrol için odaya geldi. durumumu sordu. "pek ağrım sızım yok gerçekten, ameliyattan önce biraz endişelenmiştim ama endişelendiğim kadar yokmuş" dedim. doktor pansumanın bantlarını çözdü. kafamı çevirip yaraya bakmaya çalıştım ama pek bir şey göremedim. tam o sıra doktor tamponu sökmeye başladı ve ben o anda benim götün kısmetten çıktığını anladım. çünkü adam söküyor da söküyor arkadaş. çektikçe sargı bezi geliyor. "lan nasıl bir delik var ki bu kadar bez tıkmışlar" demekten kendimi alamıyorum. hani sihirbazlar kollarındaki zımbırtıyı çekerler çekerler sonu gelmez ya aynen o durum. ve en son noktayı da ablam koydu zaten;
    - aa buradan bakınca kemiğin görünüyor ktt.
  • rahat iki hafta kapak kızı gibi yatırır adamı.. başıma gelmedi ordan gülüyorum.
  • limberg flap tekniği ile yapılan ameliyattan sonra takribi 1 ay popoya bakılmaması gerektiğini gün itibariyle öğrenmiş bulunuyorum.. ameliyattan 10 gün sonra kontrole gidilir ve sargı bezi çıkartılır.. artık pansuman falan gerekmemektedir.. sargıdan kurtulmuş popoya bakılır..

    - bu benim size bıraktığım popo değil!!
    - ...
    - bu benim popom değil.. kimin bu? yanlış takmışsınız.. (yıllar önce yazdığım entrynin gerçekleşmesi = #8314022)
    - şimdi biraz şişlik var 1-2 haft..
    - popomu yeniden yorumlamışsınız doktor.. bu, popoya benzemiyo.. çatalım nerde?
    - beyfendi sakin olun!
    - naptın lan popoma.. naapatıııınn!!!
    - güvenliiiik!!

    şeklinde cereyan etmese de mini bir şok yaşıyor insan.. geçecekmiş olm.. süper olcakmış.. tavsiye edeceğim bir doktor mevcuttur bu ameliyatı olacaklara.. mesaj ışığım yandığında.. reklam olmasın..

    ameliyat kısmı acısızdır flap tekniğinde (genel anestezi)..
    ayıldıktan sonra biraz yanma hissedilir (e edilsin 8cmx5cm bir parça çıkarmışlar benimkinden)
    ardından damardan zerk edilen ağrı kesici ile alice harikalar diyarına gider..
    sonra bir daha hiç fiziksel acı hissetmedim.. ama psikolojik olarak çok yıpratıyo insanı..

    belirtiler başladığında hemen koşun bi genel cerraha görünün.. utanmayın, sıkılmayın..
  • öncesi kolay sonrası zor, "kuyruk sokumundan kıl çıkarmaca" ameliyatı.

    aslında doktorum olan prof.dr. amca bana kağıt üzerinde çizip, "bak evlaadım şöyle şöyle azcık kesicez, sonra benim yeni bi tekniğim var bu konuda (orda biraz işkillendim benim teknik falan deyince ama adam acıbademin baş hekimi, gık diyemedim) onu uygulayacağız, yaranın yarısı kapalı yarısı açık kalacak, tekrar etme riski (lan! tekrar mı ediyomuş bu?!) çok düşük olacak" diye anlattığında "kolay sanırım ya" diye düşünmüştüm. ne bileyim "acıların acısını" yaşayacağımı!

    yahu dedim ne olabilir allasen? alnına, gözü açık bi şekilde, uyuşturulmadan sekiz dikiş atılmış, yirmilik dişleri çatır çatır çektirmiş, bilimum acıya dayanmış adamım, ne kadar canım yanabilir? o anda bi ses duyar gibi oldum.. "welcome to hell, nıha ha ha ha"

    hastane gerçekten süper, otel gibi mekandı. tek başına bir odada kalıyosun, özel duşun tuvaletin falan hepsi düşünülmüş. dedim "iyi o zaman kıçımızı cümle alem görmeyecek, odamızda steril bi şekilde ayılıp, iyileşip gideceğiz". işte bu 2. yanılgı oldu.

    ameliyat günü belirlendi ve bilimum testler yapıldı. akşamdan yemek yemeden gittik hastaneye yattık falan derken nur yüzlü doktorum gelip halimi hatrımı sordu ve bir saat içinde ameliyata gireceğimin müjdesini verdi. yanımda kardeşim bana eşlik ediyor yalnız kalmayayım diye. zaten o günden sonra adamın bana karşı hali tavrı değişti. bir yılışıklık, bir vurdumduymazlık geldi sormayın. sanırım günde 2 kez kıçımı görmesi buna etken oldu. naapsın garibim yıllardır "abi kıçı" diye bişey görmemiş, kaydı tabi dengeler.

    ameliyat öncesi bir ilaç verdiler "rahatlarsın, gerginliğini alır" diye. ordada işkillendim biraz, zira ilacı verdikten sonra hemşire yatağın korkuluklarını açtı ve "kalkmayın, dengede bozukluk olabilir" dedi. ben bekliyorum ilaç etki etsin diye. "bişey olmuyo lan" dedim kardeşime. ama olmuş... sonradan hasta önlüğü ile yaptığım şovları cep telefonumun kamerası ile çektiğini öğrendim. bak yine aklıma geldi. şu entryi yaziyimde iki kelime lafım olacak kendisine tekrardan.

    neyse efenim, ilaçtan sonra kuş olup uçmuşum ben. bi hemşirelerin bana dogru geldiğini hatırlıyorum. arada asansöre bindik beraberce. ameliyat odasına geldiğimde ise başka bir hemşire yada anestezi uzmanı koluma son kafa yapıcıları enjekte ederken hatırladığım son şey, güzel bir bayanın bana "şimdi 5'ten geriye doğru saymaya başla" dediği. sonradan öğrendimki, sayı saymak yerine "allah'ım cennette miyim? bu kadar güzel bi insan olsa olsa cennette olabilir" demişim hatunun yüzüne.

    gözümü açtığımda bir gırtlak ve kıç acısı ile uyandım. ilginç olan gırtlağımın kıçımdan fazla acıyor olmasıydı. ulan dedim kıçı açtık teslim ettikte bu gırtlak ne iş? zaten ağzımda acayip bir tat var...

    odamda tamamen ayılıp kendime geldiğimde yüzüstü yattığımı farkettim. kıçımda kocaman bir tampon. genel anestezi uygulandığı için çiş bakımından derdim olmadı. paşa paşa gittim işedim geldim. yataktan kalkarken dikkat etmek lazımmış. insanın ağırlık merkezinden yumruk büyüklüğünde bir parça çıkınca her küçük hareket acıyla sonlanıyor.

    ertesi gün odamda güzel güzel sıkılırken birden içeri bir hemşire güruhu girdi sevgili doktorumla birlikte. neşeli sevgi pıtırcıkları kıçımı izlemek için gelmiş. açtık efenim çaresiz...
    ilk dokunmada yerimden sıçradım resmen. tampon pıhtılaşan kanın etkisi ile yaraya yapışmış. çekince canlı canlı deri yüzme acısı yaşattı. benim cerrah hiç oralı değil. "acıdımı" diye sordu bi kez. acıdı dedim ama amca devam ediyo. ulan bağıramıyorumda. 1.92'ye 100 kilo kocaman adamım. bağırsam, hulk geldi diye kırmızı berelileri çağıracaklar. ben yastığı ısırıp ter döküyorum. prof. amca pansumanı yaparken bir yandan asistanına işi öğretiyor. "bak burayı kestik, çıkardık, yaranın bir kısmını yanlara katlayıp şurdan diktik" bidi bidi... kızlar kıçıma bakıp not alıyorlar, ne notuysa. bu pansuman işi 4-5 kez oldu, ben 4-5 kez öldüm öldüm dirildim. çok hareket etmezsen acı yok ama inanın pansuman olayı insanın ömründen ömür çalıyor. yemin ediyorum hayatımda daha çok acı çektiğimi hatırlamıyorum. bir keresinde tam bayılmak üzereyken bitti pansuman. asistan acımı anlamış olmalıki geldi terimi sildi, geçti geçti falan dedi.

    neyse efenim, 2 gün yattık orda. cümle aleme kıçımızı gösterdik, (zaten o günden sonra arsız oldum. ameliyatı soranlara direk açıp gösterdim) büyük acılar çektik fakat sonucunda bariz izler bırakmadan yara kapandı. 1 ay işe gitmeyip yatmak iyi geldi kilo aldırdı. doktorumun söylediğine göre daha erken gitseymişim daha kolay bir ameliyat olacakmış. ameliyat sonrası pek yemek yemezseniz tuvalet problemi yaşamıyorsunuz. yüzüstü yatıp film izleyerek gün geçirmek en mantıklısı. iyileşme sürecini hızlandırıyor.

    ama siz siz olun, ameliyat öncesi rahatlama ilacı dedikleri şeyi aldıktan sonra ortalıkta kamera, telefon vb. bırakmayın. rezil olursunuz.
  • doktorumun tarifine göre bu hastalık ana karnında kalça dokularının yanlış birleşmesinden dolayı oluyormuş. birde ameliyat iki şekilde yapılıyor, açık ve kapalı diye tabir ediliyor. açık ameliyat sonrası pansumanınızı hastanede yaptırıyorsanız götünüzü görmeyenin hatırı kalıyor.
  • efendim, ben de ameliyat tecrubemi paylasmak isterim. zira anladigim kadariyla kicindan kil aldiran herkesin tecrubesi farklilik gosteriyor. ameliyat oncesi internetten yaptigim arama-tarama calismalari da sadece canimi sikip korkumu artirmaya yaradi...
    her seyden once ameliyattan bir gun once aksam yemegini yedikten sonra yeme icme isini birakin. lokalle genel anastezi arasinda bolgesel anastezi diye bisi varmis; belden asagisini uyusturuyorlar. amelyattan sonra hissiyatiniz yerine gelene kadar anneniz, sevgiliniz bol bol ayaginizi gidiklayabilir... ayaklar cozulene kadar bir sey yememek lazimmis, zira uyusan yerler arasinda bosaltim sisteminiz de var. ilk iseme sancisi gercekten cok cok kotu. inim inim inletiyor adami. benim ayaklarim 7 saat cozulmedi, bunun normal olmadigini soyledilerse de ameliyat hali; olabiliyor.
    ameliyat yerinde ben hic bir sanci agri hissettemedim. agri kesici kullanmadim bile. yatarken, dogrulurken vs. aciyor ama o kadar olacak. zira kictan cikarilan parcayi gorunce insan "buna da sukur" demekten kendini alamiyor.
    ameliyat sonrasi temizlik ve kuruluk cok onemli. o yuzden ameliyat icin kis aylarini tercih etmek daha makul sanirim. eger bolge cok terlerse ve islak kalirsa enfeksiyon riski ortaya cikiyor. 2 hafta zaten oturamiyorsunuz, o yuzden bir de iltihapla falan ugrasmamak, dikkat etmek lazim...
    10 gun sonra sira geliyor dikislerin alinmasina. iste o is biraz can yakiyor. lakin kan akmiyor, uzun bir sanciniz olmuyor. istirabini bir penadurla karsilastirabilirim sanirim. sanirim 30 kadar dikisi pit pit diye cektiler...
    kicin goruntusu icin cok sey beklememek lazim. adam kesip biciyor, olacak o kadar. lakin benin kicim, doktorun kagit uzerine cizdigi eskizden daha iyi duruyor sanirim... *
    oturmak gibisi yokmus, onu anliyorsunuz. ayakta zicarken bacak kaslarinizi calistiriyorsunuz ve evde istediginiz isi yaparak vakit geciriyorsunuz.
    benim kicimda ceyrek findik ici kadar bir sislik olmasina ragmen avuc buyuklugunde bir parca cikardilar. kelimenin tam anlamiyla gozlerime inanamadim... ameliyat cikisinda ayiktim haliyle, hemsire "patolojiniz var" dedi. yuzundeki masumane ve mutlu ifadeyi gorunce sanirsiniz ki tum hastaliklarin caresi olacak panzehir kicinizda tesadufen bulunmus... ben de patoloji lafini duyunce tirstim, bisiler ters gitti, daha ciddi bir hastalik ortaya cikti falan diye dusundum.... odama cikardilar, bir kavanozun icinde kanli bir beyine benzeyen yumruk kadar bisi... yani, kicimdan o boyutta bisiyin ciktigini dusundukca hala algilamakta zorlaniyorum. o yuzden ne kadar erken o kadar iyi...
    son tahlilde korkacak bisi yok efenim. tip her gecen gun ilerliyor. bu isin artik kapali yapiliyor olmasi bile bence biz kili donen kil adamlari rahatlatmali. ameliyati ankara'da guven hastanesinde oldum. hizmetten memnun kaldim, bunu da belirtiyim, tavsiye ediyim...
  • bir hafta önce geçirdiğim operasyon..ameliyat sonrası kanama yapması ise bana rastlayan bir şanssızlık..bu operasyonun doğal sonucu olarak her gün hastaneye gitmek,acil serviste donu indirip domalmak rutin olay haline geliyor..ayrıca işyerinde üzerinde ufak kurbağacıklar bulunan ufak bir can simidine oturmak ise halen yaşadığım travmatik olay..
hesabın var mı? giriş yap