• (bkz: kendini bir bok sanmak)
    sonunda bok yemekle sonuçlanabilir.
  • sevmemekle en ufak alakası olmasa da, her durumda kendini belli eden, öyle veya böyle insanların size gıcık olmasını getiren durum ki haklı değiller mi, tartışılır.
    misal ben, kimseyi beğenmem ama herkesi sever herkese son derece iyi davranırım, herkesle de arkadaş olurum ama bu insanların, uzunca bir süre aynaya bakmalarına sebep olmaktan kendimi alamam.
    insanlara ilk görüşte "öfgh bu kim şimdi yaaa" diye yaklaşır , içimden hemen -daha tanımadan- "kesin şimdi 'yılmaz erdoğanın filmine gittik biz de, çok beğendik' veya 'ayşe kulinin kitabını okuyorum, çok ilginç' veya 'gwyneth paltrowa hastaym' falan diye bi beyanatla gelecek , koşarak uzaklaşmak istiycem" diye sıkılır kabıma sığamam. ya da, "öfgh şu kız da beni her gördüğünde yirmi metreden süzüyo , salak mı ne" diye düşünürüm. sonra, tanışırım, içimdeki herkesi seven, herkesle arkadaş olmak için can atan öteki ben, ki aslında o da son derece bendir , bütün dişleriyle güler ve bir anda bu kişiyle kanka oluveririm. sonra da kendime kızarım: "ne ayıp şey kimseyi beğenmiyosun, bak ne şekermiş"
    peki sonra ne olur da bir türlü ders alamam, kimseyi beğenmemeye devam ederim? işte şu:
    "gwyneth paltrowu çok beğeniriiim"
    veya
    "zuhal olcay çok asil kadın"
    veya
    "ya bi şey diycem alınmazsan da, o bolero onun üstüne pek olmamış sanki"
    veya
    "ferrarisini satan bilgeyi okudum, hayatım değişti"
    veya
    "avrupa birliği bahanesiyle, atatürk resimlerini indiriceklermiş okul duvarlarından"
    veya
    "öfh madem columbia universitesinde de ders veriyomuş artık gitsin new yorkta yaşasın, söylemişti zaten orda yaşamak istiyorum diye"
  • geç teenager dönemleridir. havalı olduğundan mı yoksa içinizden geldiğinden mi bilinmez, "ben kimseyi beğenmiyorum" diye dolaşırsınız. dışarıya bir söylüyorsanız içinizde en az on kere tekrar edilir bu. önce insanlarla konuşurken derdinizi anlatmanıza rağmen anlıyormuş gibi yapmalarına karşın aynı şekilde devam edenler sizi yorar. biraz daha zaman geçer tanıştıklarınızı unutmaya başlarsınız. tekrar tekrar tanışırsınız, her seferinde suratlarında bir sitem. geç teenager'lık bimtiştir, bayağı bayağı adam olmaya başlamışsınızdır ki, bir de bakmışsınız ne bir sosyal aktiviteyi giresiniz, ne cuma bir yerlerde içesiniz, ne yıllardır görüştüklerinizle buluşasınız var. toplu etkinliklerden kaçınma, dahil olunduğunda sürekli uyumsuzluk gösterme, "ben daha iyisini biliyorum" halleri o geçmişte "ben kimseyi beğenmiyorum" dediğiniz zamanların hayatınıza yerleştirdiği sıradan bir mevzu haline gelir. fildişi kulenize kapanmış, dış dünyayla internetle açıldığınız, orada bile insanlarla muhattap olmaktan kaçındığınız bir halet-i ruhiye ile daha çok okur, daha çok üretir, daha çok gözlerinizi bozarsınız.

    "kimseyi beğenmiyorum" diyordunuz ya. bir de bakmışsınız anti-sosyal biri haline gelmişsiniz. tebrikler, bir sonraki kademede halk düşmanı* olacaksınız.
  • ilişkiler bakımından kendini beğenmişlikle ilgisi yok bunun. kibirle ve küçümsemeyle de ilgisi yok. senin beğendiğin seni beğenmez veya beğeneceğin insanla henüz karşılaşmadın..
  • bir yıldız tilbe twitini hatırlattı:
    "hepinizden nefret ediyorum ama tek başınayken canım sıkılıyo."
  • internet ve televizyonun büyülü dünyasında, hayallerle büyüyen neslimizin hastalığı.

    herkeste bir kusur bulmak, kusursuzun peşinde ömrü heba etmek ve git gide daha fazla yalnızlaşmak.

    bazen kusurlu gördüklerimize sözde bir şans verip onlarla geçirdiğimiz bütün vakti kusurlarını rötuşlamak ve onları kusursuzlaştırmak için harcamak.

    tedavisi mümkün müdür bilmiyorum ama gerçekten bizim nesli yozlaştırıp mahvettiği bir gerçek.

    sorun kusursuzu aramaktan da öte kusursuzu hak ettiğini düşünmektir.

    kibir ve kendini beğenmişlik, ben özelim, ben farklıyım hissi.....

    bakın mevlana ne diyor;

    yüzde ısrar etme doksan da olur,
    insan dediğinde noksan da olur,
    hele bir bak elde neler var,
    bir ben varım deme,
    yoksan da olur.
    hatasız dost arayan dosttan da olur.

    tabii artık rehber olarak mevlana'yı yunus'u değil de enes batur'u seçtiğimiz için bu sözler de kifayetsiz kalıyor.
  • insani yalnizliga sürükler
  • geçmişte izlenilen filmlerdeki güzel aktris ve billur sesli dublaj sanatçıları yüzünden olduğuna kanaat getirdiğim ruh hastalığım.

    bitmeye mahkum ilişkilerde hep bir şeylerin eksikliğini hissedersin ya hep. sanıyorum sevememe dedikleri bu olsa gerek. başından beri içine sinmeyen şeyler yüzünden ayrılma ritüelim.

    abi bakıyorum kadınlar gdolu beslenmeden midir nedir, çoğunun rengi kaçmış, aşırı kilolu hep aynı donuk yüz ifadeyi veren makyajları, sürekli bir kendini kanıtlama çabaları, doğal kızı oynamak için zaten kalın seslerini iyice kalınlaştırmaları, zariflik yok, mimikler hep aynı..
    lan bi durun anladık kişiliklisin, özgüven abidesisin, çağdaşsın, hafta sonu kahvaltısı için kırk kilometre yol gidersin, doğa seversiniz, zuhal olcay'a sezen aksu'ya taparsınız. gereksiz bir hırs enerji durumları filan.herkes mi aynı olur? bi gülümseten sakarlık yap, doğal kadınsı olmayan sana özgü insansı bir mimik yakalayayım sende, bi amk trendlerinin dışına çık, derinleş. tamam bişey demiyorum yaşam ve zaman çok değerli, çok turk aşk dizisi seyrettin onu da anlıyorum. tango kursuna gerçekten istediğin için git, gerçekten sevdiğin için dövme yaptır, sıradışı olacam diye klişenin dibine vurma. bunlarla basitleşiyorsun. lan bu amk dünyasında eski sevgilim dışında doğal bir insan yavrusu yok mu laynn!!!
  • bu konuda çok dertliyim ya.
    kimseyi olmasa da kolay kolay birilerini beğenemiyorum. yüz güzelliğine önem veriyorum ve simetrik kemikli yüzlerden hoşlanıyorum. kaslı vücut hoşuma gidiyor fakat kel ve aşırı sakallı biri görünce içim çekiliyor (kötü anlamda) insanların yüzleri güzel olmasa bile fotoğraflarındaki mesajları da kötü. dil, nah çıkaran, ne kadar rezil olursa o kadar komik olduğunu düşündükleri fotoğrafları koyuyorlar. çünkü zaten çirkin, bir beklentisi yok.
    diğer bir yandan çirkine, çirkin demek ahlak hatta zorlarsak etik da olarak sorun. beden olumlama yaptığımız için bütün eksik, kötü, çirkin, istenmeyen yanlarımıza rağmen kendimizi seviyor olmamız gerekiyor ya.. burda ikilem var.
    güzeller kesinlikle herhangi bir ortamda dikkat çekiyor. çirkinler ise karakteri ile bir şeyler göstermek zorunda bu da maalesef sosyal app ler üzerinden çok anlaşılmıyor. insanların çoğu info kısmında hiçbir şey yazmadıkları için, sadece göze hitap ettikleri birkaç fotoğraf ile seçiliyorlar. bazı insanlara yakışıklı mısın diye sorduğunuzda "kimisi yakışıklı olduğumu kimisi olmadığımı söylüyor" diyor ve bu cümleyi kuran herkes istisnasız yakışıklı çıkmıyor. güzelle çirkini tanımlayan ilahi güç değilim fakat benim bir güzellik algım var ve ona göre yorum yapıyorum.

    derseniz ki aman sen çok mu süpersin? benim de alkol göbeğim var mesela. kimileri şişko diyor.

    birilerini beğenmemek kendini çok üstün görmek anlamına gelmez. baktığımda güzel bir şey görmüyorum hepsi bu.
hesabın var mı? giriş yap