• kış aylarında tam bir hayalet şehir izlenimi uyandırır. sokaklarında dakikalarca yürür, tek bir insan göremezsiniz.

    "ermeni adası", "küçük ermenistan" vb. gibi hafiften ırkçılığa kaçan safsatalara inanmamak gerekir. türk ve kürtlerden oluşan 'yerli nüfus' az olduğu için tamamına yakını yazlıkçı olan ermenilerin sayısı çok görünür. haliyle göze batar, kimilerini rahatsız bile eder. üçün beşin lafını yapacaksak ve bu da çok mühim bir meseleyse, evet ermeniler kısmen de olsa diğer adalara göre fazladır yine de.

    ayrıca yırtık pabuçlu güzel abimiz, sadece faşistlere değil, osmanbey kaldırımında yüzüstü yatan kendi bedenine de inat, her sonbaharda hâlâ balık tutmaya gelir kınalı'ya ve hâlâ çok güzel içer.
  • gidenlere birkaç nacizane tavsiyem olacak; adalara giden vapurun ilk uğradığı bu küçük adaya bu hafta eşimle gittik. onlarca kedi daha vapur yanaşır yanaşmaz insanlara muhtaç gözlerle bakıyordu daha sonra elinde mama poşeti olan iki orta yaşlı adam ( ki helal olsun gerçekten adamlarmış ) bu kedilere mama vermeye başladı hemen hemen gezmediğimiz yer kalmadı ada terk edilmiş gibi bütün evler boş heryer aç hayvanlarla dolu giderken yanınıza onlara verecek biraz yiyecek götürürseniz hem onları hem vicdanınızı doyurursunuz. kuru ekmek makarna bile olur hem kuşlar hem kediler için hayvan popülasyonu çok insan az bu yüzden en huzurlu ada oldu gözümde.
  • efendim üzerinize afiyet, bugün buraya bisiklet antrenmanına gitme imkanını yakaladım. müsaadenizle bu hususla alakalı intibalarımı ve tavsiyelerimi sizlerle paylaşacağım.

    --- feragat ---

    bunları adayı bisikletle gidecek zatın düzenli antrenman yaptığını ve belli bir form seviyesinin üzerinde olduğunu varsayarak yazdım. sonra sana uyduk canımız çıktı diye gelmeyin bana.

    --- feragat ---

    öncelikle, adanın çevresini dolanan yol gerek görsel açıdan, gerekse zorluk mertebesi açısından oldukça tırt. görsel açıdan tırt zira kınalıada uzaktan bakınca sanıldığı kadar olmasa da oldukça çorak ve ağaç sayısı da merkez yerleşim dışında oldukça az. dolayısıyla şehir dışı sayılabilecek bir ortamdaki bir antrenmandan beklenen doğal güzelliği karşıladığını söylemek oldukça güç. zorluğa gelince, toplam uzunluğu 5 kilometrenin altında olan yolda hepi topu iki adet ciddi rampa var, bunların bir tanesi fazla zor değilken diğeri ise aya yorgi yokuşu hariç büyükada'daki rampalara rahmet okutacak kadar dik, ama öyle fazla uzun sayılmaz. biraz daha uzun olsaymış bu iki rampayla oldukça keyifli ve yorucu bir parkur olabilirmiş ama şu haliyle pek tatmin edici olduğunu söyleyemem. bir antrenman olarak değer kazanması için en az 2-3 tur atmak gerekiyor ki bu da görsel açıdan çok cazip olmadığı için fazla eğlenceli sayılmaz.
    öte yandan, merkezden adanın tepesindeki anten kulelerine doğru çıkan yokuşlar ise kısa ama oldukça dik ve çetin bir rampa antrenmanı sunuyor. fakat hemen iskeleden bunlara saldırılmasını önermiyorum, zira henüz antrenmansızken çıkmaya çalışmak hem sağlıksız hem de ziyadesiyle yorucu olacaktır. dolayısıyla başta dediğim 2-3 turu attıktan sonra çıkmakta azami fayda var (ben öyle yaptım). diğer bir tavsiyem de yokuşu doğrudan değil s çizerek çıkmanız olacak. yani kınalıada merkez yerleşiminin -en azından belli bir yüksekliğe kadar- sahile paralel uzanan sokaklar ve aralarından yükselen yine birbirine paralel yokuşlardan oluşmasından kelli, elbette allah ne verdiyse saldırmak teknik olarak mümkün fakat o dik eğimi tek seferde çıkmak her babayiğidin harcı değil, iki dakikada kesilirsiniz sonra (mevzubahis babayiğitlerin ise bu entryi okumaya ihtiyacı olduğunu sanmıyorum). dolayısıyla yokuş parçası-denize paralel sokak-yokuş parçası... döngüsünü izleyerek çıkmak çok daha rahat olacaktır. bu sokaklar sona erdikten sonra bir sure dar yollardan kavisler çize çize devam etmeniz gerekiyor. sonunda tepeye vardığınızda karşınıza çıkan muhteşem manzara ise hakikaten döktüğünüz tere değiyor. hatta resmini de koyayım da tam olsun (tabii bu hakkını veremiyor, o ayrı mesele):
    https://docs.google.com/…9hku8typqfizgtdwkh0exbmvee

    son bir not, adada fayton olmadığı ve birkaç ufak tefek kısım hariç bütün yollar asfalt olduğu için son derece rahat bisiklete biniliyor. amortisörsüz hibritle gayet sorunsuz diyeyim anlayın. ama rampaların dikliği açısından yol bisikleti için uygun olmayabilir.

    özet geç lan piç bitişi: kınalıada düzenli bisiklete binenlerin sürekli gitmesi için yeterince iyi olmasa da ara ara tercih edilebilecek, kısa ama tepeye de çıkılırsa gidildiğine değen bir bisiklet parkuruymuş. optm kib byz.

    bir sene sonra gelen edit: o "yol bisikleti için uygun olmayabilir" cümlesi tamamen hiç yol bisikletine binmemiş bir gafilin hezeyanlarından ibaretmiş, son 6 aydır yol bisikleti sahibi biri olarak artık zemin düzgün olduğu sürece yol bisikletiyle çok daha rahat rampa çıkıldığını biliyorum (çok daha hafif olmasından kelli). kınalıadaya tekrar gidip bunu bizzat tescil etmek iyi olurdu ama kendimi şehrin kuzeyindeki mis gibi köy yollarına vurmak varken oraya gitmeye tenezzül edeceğimden kuşkuluyum. yine de belli olmaz tabii. gidersem editlerim gene.
  • özellikle bu yıl tüm sakinlerinin sözleşmişçesine "içine ettiler adanın" lafını sarfettiği, aşağılık belediye başkanının para uğruna ona buna peşkeş çektiği ama bir sağlık ocağı, bir deniz ambulansı bile getiremediği, gözü dönmüş esnafa sahip, şezlong rantı uğruna ada esnafının bile vurun abalıya demekten çekinmediği, birilerinin artık bu gidişine dur demesi gereken güzelim adamız.

    ara sokaklarında bile günübirlik gelenlerin bira vb. içerek evlerin kapılarına oturmaya başladığı (sanki ben elimde birayla gayrettepe'nin, maçka'nın, bahariye'nin evlerinin ortasına oturabilirmişim gibi), günübirlikçilerin evlerin olduğu bir yerleşim merkezi değil de dev bir panayır veya piknik alanı gibi gördükleri ve mahvettikleri, tüpgazla dolma pişirdikleri, donlarını palmiyelere asıp kuruttukları, gürültü ve taşkınlık yaptıkları, ortalığı pislik içinde bıraktıkları, kızlara yiyecekmiş gibi baktıkları ve taciz ettikleri* , adam gibi denize girmeyeceklerse ve tahrip etmeye devam edeceklerse hepsinin defolup gitmelerini istediğimiz canım adamız.
  • kınalıada'nın iki delisi deli ali ve deli süreyya'nın hikayeleri:

    --- alıntı ---

    1. deli ali
    deli ali vardı bizim adada. neredeyse hayatında hiç istanbul'a inmemiş. deli ali galiba deniz'in tuzunun biteceğine inanıyordu. adalılar, "ona para verme, yemek, bira al" derlerdi. çünkü, para bulunca koşup bakkaldan paket ile billur tuz alıyordu ve paketi denize atıyordu. adalılar ilk başta mani olmaya çalıştı, ama sonra karışmamaya karar verdiler. ali abi yüzlerce paket tuz attı denize. ali abi öleli birkaç sene oldu. limanda, zeminde açılmamış tuz paketleri hala var galiba. ve denizin tuzu hala bitmedi...

    2. deli süreyya
    adada bir de deli süreyya vardı. galiba kendini hep zabıta sandı. bisiklete binmek yasak diye düdük çalar, herkesi kovalardı. adalılar, tanıdıkları için ciddiye almazdı. ancak bir gün bir üniforma edindi. tam zabıta üniforması sayılmaz da, bahriyeli gibi. o halde düdük çalarak milleti kovalarken ada halkı farketti ki, deli süreyya günübirlik gelenlerin taşkınlıklarına mani oluyor! bunun üzerine, kasabanın sırrı oluşuverdi hemen! bütün ada, süreyya'nın deli olduğunu bildiği halde, günübirlikçilere hiç söylemedi. bu sayede, deli süreyya ölene kadar iskele'de "zabıta" olarak görev yaptı ve mutlu öldü.

    kaynak: hayko bağdat'ın twitter hesabı. (orijinal metnin imlasında ve anlaşılmayı zorlaştıran kimi ifadelerinde küçük düzenlemeler yaptım.)

    --- alıntı sonu ---
  • onu sevmek için, kokusunu bilmek gerekir. tek bir gün veya birkaç gün gidildiğinde size alelade bir kasaba gibi gözükebilir, hatta kimileri için hiçbir eğlencesi olmayan küçük bir mekandır.
    oysa çocukluğunu, ilk gençliğini ve hatta devamını da burada geçirmiş kimselerde hep izi kalır.
    karnesini alır almaz annesiyle 4:30 direk vapuruna yetiştikten sonra 6:30 vapurundan babasını ve karne hediyesi bisikletini karşılamamış, ilk arkadaşlıklarını 3-5 yaşlarında bu sokaklarda kurmamış, kaldırımdan kaldırıma sicim oyunu yapmamış, evinin sokağında kukalı saklambaç, misket oynamamış, tahta sandıklarla satış yapmamış, hayatında gittiği ilk gece kulübü niyetine platinium'a ayak basmamış ve ilk kez kamos'ta sarhoş olmamış, taşlar ayağını incite incite denize girmemiş, iskele caddesindeki balıkçının önünde parkta kedilerin çiş yaptığı kumlarla kale yapmamış, mısıııııııııııııııır sütlüüüüü! sesiyle annesine sokaktan seslenerek para istememiş, şevket'ten soslu tost yememiş, ilk çıktığı kimseyle kumluğa gitmemiş ve süreyya, tonton amca ile müşerref olmamış kimse kınalıada'nın tadına kolay kolay varmaz*.
  • kadikoy ya da yesilkoy sahilinden baktiginizda gordugunuz antenli ada
  • melih aşık, günübirlikçilerin yaklaşımına biraz daha sorgulayıcı bakmış:
    [iki hafta önce gittiğimde ben de karşılaştım benzer görüntülerle. adadaki dostlar da sohbet sırasında dert yandılar, tabi kendilerine özgü kibarlık ve zerafetleri ile..]

    ada'da huzursuzluk
    insan hakları derneği'nin açıkladığına göre... istanbul kınalıada'da gayrimüslimler sürekli taciz ediliyormuş...
    kapıları çalınıyor, evlerinin tuvaletlerini, havuzlarını, balkonlarını kullanma talepleri, "yeter biraz da biz faydalanalım" ve benzeri saldırgan sözlerle dile getiriliyormuş. tesettürlü kadın aktivistler, önceden belirlenmiş hıristiyanların kapılarını çalıyor, kendilerini içeri davet ettiriyor ve islamiyet'e davet konuşmaları yapıyormuş.
    bunlar doğru olabilir mi?
    yetkililer bir araştırma yapsalar da doğru olup olmadığını açıklasalar...

    http://www.milliyet.com.tr/…5/08/24/yazar/asik.html
  • tanık olduğum en candan alkışların sahibi olan seyirci kitlesinin yaşadığı güzel ada.

    istanbul avrupa oda korosuna ilk çalışma mekanını üç yıl önce kınalıada surp krikor lusaroviç ermeni kilisesi sağlamıştır. koro 2003'ten beri her yaz salı akşamları, prova yapmak için bu kiliseye gidip gelmiştir. kilise güzel bahçesini, salonunu, piyanosunu vs. koronun kullanımına sunmakla kalmamış, ayrıca her çalışmaya vişneli ve limonlu içecekler getirmek suretiyle koristleri serinletip ağızlarını dahi tatlandırmıştır.

    her yaz sonunda koro, kendisine evsahipliği yapan ermeni cemaatine teşekkürlerini bir konserle iletir. konserde en az biri ermenice olmak üzere, değişik kültürlere ait parçalar seslendirilir. konseri izlemeye gelenler, her parçayı aynı coşkuyla ellerini patlatırcasına alkışlar ve konser bittiğinde mutlaka bis isterler. bis parçası genellikle, önceden kararlaştırılmış bir ya da iki parçanın tekrarı olur; genelde programın en hareketli parçalarıdır bunlar. 30 ağustos 2005 iaok kinaliada konseri'nde koro ikinci bisi seyirciye sordu: 'hangi parçayı istersiniz?' seyircinin bu isteği hayr mer oldu, yani dokunaklı melodiye sahip ağır bir ermeni duası. salonun büyük bölümü ayağa kalkıp huşu içinde dinledi. seyirci konser mekanını hoplaya zıplaya değil, ağır ağır dağılmayı tercih etti.
  • rüyaya dönüşen hayallerimin önemli bir kısmı burada gerçekleşti. gürültüsüz ve patırtısız sabahlar, şehrin aceleciliğinden uzak huzur saatleri, şair gibi hissetmek, şiir gibi coşkuyla dolmak, dünyada sevebildiğin ne ve kim varsa sarmaş dolaş olup yürümek ve daha nicesi...

    kınalıada'da yeni hayallerime kınalar yakmış gibi hissediyorum. avuçlarımdan hiç çıkmasın istiyorum o izler, belleğimde ve gözlerimin önünde her dem taze kalacak olan her an gibi benimle yaşamalarını diliyorum. yenilenmek diye bir şey varmış; dört tarafım sularla, her tarafım sevmek ve sevilmekle kaplanınca anladım. martılar kahkahalarla uçuşurken, kargalar sevimli hırsızlıklarla karnını doyururken, ıssızlıkla dolu ada yollarını adımlarken şükür üstüne şükretmenin tadına vardım. ruhumu sevmelerle, yüzümü gülümsemelerle doyurdum; yıkandım ve paklandım; tertemiz oldum hışırdayan rüzgarlarda, yağan yağmurlara gülücüklerimle kucak açtım.

    adanın çevre işleriyle ilgilenmekle görevli cemal onbaşı'yı tanıdım çok şükür; manzara ve huzur tahsis eden iki göz odasında konakladım, mutlulukla yakından ilintili kahvaltılar ettim, midemden çok gönlüme hitap eden akşam yemeklerinde huzura erdim. samimiyet gördüğünde kuş gibi kanat çırpan kalbim yorulmaktan büyük keyif aldı, mest oldu adeta. mutlulukla donanıp yayıldı dudaklarım, sesim kendini açığa çıkardı. sessizliğim anlamlara büründü. böyle romantik romantik anlatarak abartıyor gibi görünmek istemezdim aslında ama hakkaten böyle oldu be ağbi, böyle hissettim be abla. iki gözüm önüme aksın bak, vallahi billahi öyleydi...

    önümde duran, ardımdan gelen tüm hayallerim kınalıada'da geçirdiğim o güzel günlere yapışık vaziyette bundan kelli... "dünyayı güzellik kurtaracak" ya, beni de oradaki güzellik kurtaracak işte. ne çok para, ne hanlar hamamlar, ne de saraylar... ben orada kınalar yakıp kına gecesi yaptırdım hayallerime, olur da düğün yapabilirsem bana yetecek de artacak.
hesabın var mı? giriş yap