• 19 temmuz 2017 bilgi yayınevi rezaleti başlıklı yazı beni buraya getirdi.

    fethi naci'nin sevmediği bir filmdir. çünkü fethi naci, hapisteki iki arkadaşın cinsel ilişkisinin bir hollywood popülizmi olduğunu düşünür. gel gör ki, aslında fethi naci bir çevirmen kurbınıdır.

    kitabın* ilk yayınlandığı dönemde, kitabın çevirmeni nihal yeğinobalı, kitap yasaklanmasın diye, kendi kafasına göre sansür uygulamayı uygun görmüş. homoerotik kesimleri kitaptan çıkarmış.

    kitabı çevirisinden okuyan fethi naci de, bayıldığı kitabın filminde cinsel ilişkiyi görünce rahatsız olmuş ve bunu eleştiri günlüğü kitaplarında (şimdi hangi cildiydi hatırlamıyorum) eleştirmiş. ki aslında oradaki cinsel ilişki popülist bir hikayeden ziyade, hümanist bir hikaye.

    ben fethi naci'nin yazısı üzerine kitabı zamanında okudum. ingilizce'den okuduğum için ilişki bende gözüküyordu. ancak daha sonra bunun türkçe çevirisinde olmadığını anladım. sonra eklemişler. ama bir çevirmenin yaptığı şeyin sonucunda, fethi naci gibi bir edebiyat adamının yazdığı kitaplara giren bu eleştiri, şu an türk edebiyatının içinde yer almış durumda.

    ben bunun önemsiz olduğunu düşünmüyorum.

    edit:

    nihal yeğinobalı'nın çevirisi üzerine radikal'de çıkan yazı:

    çevirmen nihal yeğinobalı örümcek kadının öpücüğü'ne uygulanan sansürü anlattı: "çevirmenlik hayatımda bazen kendi inisiyatifimi kullandığım oldu. örneğin 'örümcek kadının öpücüğü'nü çevirirken, kitapta yazar iki erkek arasındaki üç-dört satırlık sevişme sahnesinin oldukça grafik bir şekilde anlatır. manuel puig benim çok sevdiğim bir yazardır, onu türk okuruna ben sunuyordum, bir kazaya uğramasın istedim. bu üç-dört satırlık anlatım pek önemli değil diye düşündüm. hala da aynı fikirdeyim, o üç satır yüzünden koskoca kitap kazaya, sansüre uğrayabilir diye ufacık bir sansürü kendim yaptım.

    bunun kararını yazardan başkası veremez. editörler metinlere müdahale ederken, yazarla ederler. önemsizse zaten o satırlar yazılmaz. önemli olduğu için o satırlar orada. yoksa yazar zaten iyi bir yazar değildir. görüldüğü üzere bu önemsiz 3-4 satırın etkisi olmuş. kitabın farklı algılanmasına yol açmış... fethi naci ve o dönem kitabı okuyanlar çevirmen tarafından aldatılmışlardır.
  • 1985 yapımı hector babenco 'nin yönettiği başrollerinde william hurt ve raul julia'nın oynadığı, manuel puig'in aynı adlı romanından uyarlanan film. bir güney amerika ülkesinde, askeri darbe sonra tutuklanan bir gay ve bir devrimci iki adamın aynı hücrede, işkenceye ve aşağılanmaya, birbirlerine destek olarak dayanma süreçleri anlatılır. luis molina*'ün anlattığı hikaye karakterleri dışında hemen hemen başka karakter olmaması filme son derece teatral bir hava verdiği için biraz durağan bulunabilir. bu yönüyle ve konu itibariyle death and the maiden'ı andırır. ancak başrol oyuncularının performansı ve konunun melodrama kaçmayan insancıllığı açısından oldukça eli yüzü düzgün bir filmdir. kitap uyarlaması olan her filmin başına gelecek 'kitap mı daha iyi, film mi' karşılaştırmasından alnının akıyla çıkar fikrimce. oldukça iç burkucudur zira izleyen olarak biliriz ki karakterler kurgu olsa da olaylar son derece gerçektir.
  • kucukken tv'de izledigim hector babenco klasigi . bir romandan uyarlamadir . ayrica muzikali vs'si de yapilmi$tir . guney amerika'da bir hapishanede hucre arkada$i olan iki insan, iki insan, kesinlikle izlenmesi gereken bir hale gelecek $ekilde anlatilmi$tir .
  • askin ve sevginin boyutlari uzerine yeniden yeniden dusunduren filim...

    william hurt'un canlandirdigi escinsel karaktere her bakisimda icim ezilir---boyle mi sever insan diye dusunmeden edemez insan...

    siyaseti, insanligi, sevgiyi, aciyi cok guzel yogurmustur yonetmen, adeta pirlanta gibi islemistir...
    william hurt'de ayri bir guzelliktir, seyretmeye doyamaz insan.
  • homoseksüelliğe bakış acınızı değiştirebilecek, aşkın ve fedakarlığın başka bir dille anlatıldığı filmdir. üzerinden 15-20 yıl geçmesine rağmen pek cok sahne gözünüzün önünde canlanır... aynı tadı bir de the crying game de almıştım...
  • yaşamını anlamlı kılmak için aşık olduğu adamın ülküsünü, hiç kendi idealleri olmamasına rağmen sahiplenen molina'nın muhteşem hikâyesi. filmi izlerken, son zamanlarda arkadaşlardan yana onların saygısızlıklarından yana şanssız ve insanlardan umudunu yitirmiş biri olarak, insana değil ama insanlığa bir kere daha hayran oldum. teşekkürler molina.
  • yırtık pırtık romanını bıkmadan ve usanmadan birkaç kez okumuş birisi olarak; kafamda doyumsuz bir molina karakteri yaratmış olmalıyım ki, filmde molina'yı canlandıran william hurt'un gerek kendi kişiliği ve gerekse de performansı bana oldukça yabancı gelmiştir. çok uğraşmama rağmen, film boyunca kendisiyle sıcak bir bağ kurmayı başaramadım. belirttiğim gibi bu tamamen kişisel takıntılarımdan kaynaklanan bir durum. bunun dışında, film, manuel puig'in edebi diline çok da yakın sayılamaz. ama yine de mutlaka izlenmesi ve önemle üzerinde durulması gereken bir yapım.
  • romanını okumasam da yıllar önce drama atölyesi yorumuyla sahnede, yakın geçmişte de william hurt ve raul julia'nın muhteşem performansıyla sinema versiyonunu izlediğim eser. tıpkı 12 angry men gibi dar mekanda geçtiği için sahneye daha bir yakışıyor metin. otoritenin (burada devlet ve ideoloji) eşcinselliğe bakışı ve tensel çekimin sevgiden çok saygıdan beslenebildiği görüşü çok iyi işlenmiş. öte yandan, güney amerika ile türkiye arasındaki benzerlikleri görmek için de iyi bir kaynak.
  • william hurt'e en iyi aktör oscarını kazandıran 1985 yapımı muhteşem film..
  • çekildiği döneme göre güzel bir film, fedakarlık ve aşka açısından bakıldığında başka şeyler, devrimci ruh açısından bakıldığında başka şeyler veriyor zaten iki ana karakter de bu pencerelerden bakıyor hayata.
hesabın var mı? giriş yap