• insanın içine hem ciddi bir hüzün çökerten, hem de umutları yeşerten oldukça keyifli bir belgesel olmuş.

    yaşadığımız şu günde iklim krizinin etkilerini en ciddi şekilde elimine edecek ve bu ivmelenmeyi tersine döndürecek en büyük silahımız toprak. bu zamana kadar uyguladığımız yanlış tarım teknikleri (pulluk ile sürme) ve tüm canlılığın içine işleyen pestisit kullanımı ile sistemleri alt üst ederek bu güne kadar geldik.

    fritz haber'in bulduğu pestisitler tarihte ilk kimyasal silah olarak kullanırken endüstriyel tarım ile pestisitler birden soframıza kadar geldi. tüm sistemlere karışan bu kimyasallar doğal döngüye en büyük tahribatı yaşatıyor.

    ve varlığımızın temelini oluşturan karbon döngüsü toprakta yaşanan bu yıkım ile büyük bir kırılmaya uğradı. toprak o kadar basit bir işleyişe sahipken bizim ona dışarıdan uyguladığımız, yapısına aykırı her adım toprağı öldürmekte ve bu da bize çölleşme olarak yansımakta. toprak artık işlevini yitiriyor, o bölgedeki insanları besleyecek hiçbir bitki yetişmiyor, nem olmadığı için yağış olmuyor, su gittikçe azalıyor ve kaçınılmaz son ya göç ya da sağlıksız toplumlar ve ciddi fakirleşme.

    toprak en büyük karbon tutucu görevini en iyi şekilde yerine getirirken, biz onun bu tutma kapasitesini terse çevirip pullukla sürme tekniği, pestisit gibi en kötücül yöntemlerle onun içindeki en canlı yapılarla birlikte karbonun salınmasına neden olduk. ve belgeselde gösterildiği gibi toprakların pulluk ile sürüldüğü dönemlerde karbon haritalarında ciddi bir emisyon artışı gözlenirken bitkilerin büyüdüğü dönemlerde karbon ait olduğu yere toprağa dönerek atmosferdeki emisyon yoğunluğu ciddi oranlarda azalmaktadır.

    bu ne demek oluyor, biz topraktan aldığımız şeyi en doğru şekilde geri verirsek o bize en cömert haliyle karşılık veriyor. pullukla sürme yönteminde toprağın karıştırılması ile yaşanan tahribat tutulan karbonun birden atmosfere ulaşmasına neden oluyor ve toprak altında yaşayan canlı sistemlerde buna bağlı olarak tahrip oluyor. bu verimli hali geri kazanmak için fazla fazla pestisit kullanarak topraktan gidenleri geri kazanmaya çalışmanın büyük bir kayıp olduğunu ancak toprakların tüm canlılığını kaybettiğinde farkına varmamız ise hiçbir işe yaramıyor.

    gerçekten dünyanın başına gelmiş en kötü canlılar insanlar. bunu her an hissetmek ve yaşamak gerçekten çok acı. örneğin sera etkisinin en büyük kaynaklarından olduğu düşünülen hayvancılık yine bizim onu soktuğumuz kalıplar yüzünden tahrip edici. hayvancılığı kötüleyen cowspiracy belgeselinde değinilen yanlış noktada budur esasen. hayvancılık ya da et tüketimi değil bu etkiye katkı sağlayan, bunun tek nedeni sistem.

    insan dünyaya gelmeden önce tüm canlılar nasıl yaşıyorsa onları o haline döndürerek, onları serbest bırakarak bu kötücül ivmelenmeyi durdurabiliriz. belgeselde yapılan bu vurgulamayı oldukça destekliyorum. bu iyileştirici sistemlerden biri de permakültürdür.

    çiftliklere soktuğumuz hayvanlar şehirlerdeki ısı adalarının etkisini yaratmaktadır. o bölgede yoğun bir emisyon salınımı gerçekleştirir ve bölgenin ısınmasına sebep olur. oysa onları doğal yaşamlarında olduğu gibi otların, ağaçların arasına salarak, hiçbir kısıtlama yaşatmadan beslemeyi başarırsak hem serbest halde dolaşan hayvanların toprağa katkısı iyileştirici olacak hem de hayvanların sera gazı etkisi elimine edilecektir.

    ipcc raporunda da belirtildiği gibi eğer bu iyileşmeye şimdi başlamazsak ısınan dünyamızı soğutma şansımız neredeyse imkansız hale gelecek. belgeselde belirliyor ki eğer topraklarda yaşanan bu verimsiz hali geri döndürmeye şimdi başlamazsak yapılan modellemelere göre sadece 60 hasadımız kalmış bulunuyor. bu senaryolar öyle kötü ki. hep bahsediyoruz 2050 yılında en büyük yıkımları hissedeceğiz. bu şekilde devam edilirse 1 milyar insan toprağın verimsizliğinden kaynaklı göç etmek zorunda kalacak. ve 2050 yılında dünya nüfusu muhtemelen 10 milyara ulaşmış olacak.

    belgeselde toprağın rejenerasyonu sayesinde bambaşka bir halde dönüşen leoss platosu yapabileceklerimizin ne kadar güçlü olduğunu hepimize gösteriyor.

    farkında olmak ve bir şeyleri değiştirmek için çabalamak harika bir duygu ama maalesef bu durumdan kurtulmamızın tek bir yolu var bu da bu örneklerin tüm dünyada gerçekleşmesi.

    türkiye'de toprak ile uğraşan her kişiye ulaşmasına ihtiyacı var bu belgeselin. kooperatiflerden tutunda, tüm ziraat odaları, bakanlıklar her çiftçiye, hayvancılık ile uğraşan kişilere ulaşmalı ve anlatmalı. kuraklığın bu topraklara neler yaptığını belki de en çok bu yıl hissettik. birçok çiftçinin ürünü büyüyemeden tarlada kavruldu ya da hiç ekilemedi bile. bu süreci doğanın iyileştirme gücünü örnek alarak en doğal haliyle çözebiliriz. tek bir şeye ihtiyacımız var o da hep birlikte hareket edebilmek.

    ekleme: belgeseli izledikten sonra mutlaka sitesini de incelemelisiniz.
  • günümüzde o kadar kalıplaşmış bir tarım anlayışı var ki, bunun aksini iddia edici bir argüman sunduğunuzda bile insanlar şoke oluyor. yıllardır tarım/bağ/bahçe işleri ile uğraşan orta üstü yaşlardaki tanıdıklarımıza bu belgeselden ve içindeki bilgilerden (özellikle toprağın çapalanmaması/sürülmemesi gerektiği) bahsettiğinizde "öyle şey mi olur canım, biz bunu yıllardır yanlış mı yapıyoruz yani, sürmeden toprak nasıl havalanacak" gibi tepkiler alıyoruz. aslında baktığınız zaman o kadar da haksız değiller. özellikle tarım ilacı konusunda, maalesef ki kısa vadeli verimi (o yılki hasat) düşündüğünüzde ilaçla birlikte bitkileri daha güçlü kılmak ve haşereleri öldürmek çok daha efektif bir yöntem. ne zaman ki bunu her sene yapıp toprağın kalitesini bozuyoruz işte o zaman işler değişiyor. bunun tam tersini yapmaya çalıştığımızda ise, kimyasal olmayan haşere kovucu çözümler maalesef kimyasallar kadar efektif olmuyor ve üründen elde edebileceğiniz verimi düşürebiliyor, bazen büyük bir salgınla birlikte bütün ürünü kaybetme riski bile mevcut eğer zamanında müdahale edilemezse. doğa çok acımasız ve yeni geliştirdiğiniz yöntemlere karşı sürekli adapte olup dayanıklı hale gelebiliyor. buradaki en büyük problemlerden birisi de artan dünya nüfusu ile gıda ihtiyacının da artması ve yaşadığımız kapitalist düzende en net hesabın gelir-gider-kar üzerinden yapılması. yani önceliğimiz maalesef ki dünyaya ne kadar zarar veriyoruz değil, önce bu işten hayatımı idame ettirebilecek para kazanıyor muyum ve bunu en az riskle nasıl devam ettirebilirim oluyor. yüz yıllar boyu toplum bilincinde büyük tramvalara yol açan kıtlıklar da cabası. sonuç olarak dünyayı ve bizi maalesef zor zamanlar bekliyor ve bunun çözümü de ancak ve ancak köklü yapısal değişikliklerle birlikte mümkün gözüküyor.
  • toprak seven, ekip dikmeyi seven, bitki yada hayvan fark etmeksizin bir canlı türünü yetiştirmeyi seven herkesin izlemesi lazım. asırlar boyu yanlış tarımla dünyanın nasıl mahvolduğunu izleyin. biliçli insanların çabaları için izleyin. dünyada gerçekten iyilik isteyen insanlar var yaa...

    benim en sevdiğim şey bir tohumdan bitkinin çıkışını izlemek. o çıktıkça gelen mutluluk. ama ilaçsız, gerçek tohumlu, hem bana hem doğaya faydalı şekilde bir şeyler yetiştirmeyi, bir çiftlik sahibi olmayı çok istiyorum. hep diyorum toprak çok güzel bir şey...
  • bağ, bahçe, toprak, tarım, tohum, çiçek, yaprak, ağaç ve doğa severlerin muhakkak izlemesi gereken belgesel.

    türkçe altyazılı: (youtube)
  • toprağın büyük önemine dikkat çeken bir belgesel. belgesel, toprağın korunmasının önemine değiniyor ve toprağın nasıl iyi bir şekilde korunabileceğini göstermeye çabalıyor.

    toprağın korunmasının sadece bizim değil, tüm dünyanın geleceği açısından önemli olduğunu vurgulayan bölümler de olumlu bir eleştiri konusu olabilir.
  • güzel bir belgesel.
hesabın var mı? giriş yap