• anlamı,
    "türklerle öldürüşmek" olan hadis.

    babu't-türk ya da türkler bölümü olarak da geçmektedir tarihte.

    turan dursun ise kitabında (din bu 1) bu hadisten,
    en son kısımda bahsetmekte ve insanı şaşkınlıklardan şaşkınlıklara sürüklemektedir.

    başlık şöyledir kitapta;
    "muhammed'in türk düşmanlığı".

    altında ise şöyle yazmaktadır..:

    "....kendilerini müslüman sayan türkler'i muhammed, "müslüman" saymak şöyle dursun; düşman diye ilan etmiştir. islam dünyasında en sağlam kabul edilen hadis kitaplarında da bu var. başlı başına bir bölüm olarak. muhammed, peygamberliğinin bir kanıtı olarak gelecekten haber verirken, kıyametin bir alameti olarak türklerle nasıl çarpışılacağını, müslümanların türkleri nasıl öldüreceklerini de anlatıyor. hem türk diye ad vererek, hem de tarif ederek, yüzlerinin, gözlerinin, burunlarının, derilerinin, renklerinin nasıl olduğunu anlatarak. anlaşılan o ki, türkler konusunda kendisine bir takım bilgiler verilmiş. muhammed'in anlatmasına göre, türklerle öldürüşme ta kıyamet'e dek söz konusu. kıyametin bir alameti olarak da müslümanlar yeryüzündeki türkleri öldürüp temizleyecekler. yoksa kıyamet kopmayacak.

    işte hadislerden bir kesim:
    "müslümanlar, türklerle öldürüşmedikçe, kıyamet kopmayacaktır. yüzleri kalkan gibi, üst üste binmiş (kalın) derili olan bu toplumlar...kıl giyerler."

    "siz (müslümanlar) küçük gözlü, basık burunlu, yüzleri kalkan gibi, derisi üst üste binmiş olan toplumla öldürüşmedikçe kıyamet kopmayacaktır."
  • kendi mulkunde garibane dilendin din icin, pek fedakarane yandin bir kureysi kin icin
    neyzen tevfik

    hz muhammed’e gore en ustun, yuceltilen toplum araplardir. araplarda sonar en degerli toplum olarak acemleri saymistir. buna karsilik turkleri, insanliga felaket getirici, tiksinti verici bir irk olarak tantmistir. kur’an’da bu tanimla “yecuc-mecuc” diye sozunu ettigi halklar turklerdir. bu dogrultuda olmak uzere, turkler hakkinda hic de ic acici olmayan hadisler birakmistir. onun vahiy olarak yerlestirdigi butun bu veriler, yuzyillar boyunca arabin turk dusmanligi duygulariin malzemesi olmustur. islam kaynaklarında yer alan türklerle ilgili bölümlerin başlığı genellikle "kıtalu't-türk" şeklindedir ki, "türklerle öldürüşmek" (türklere karşı savaş) anlamına gelir.

    hz. muhammed'in
    söylemesine göre türkler, "küçük gözlü, basık burunlu, yayvan suratlı, yüzleri kalkan gibi" olan bir ırktır ve onlarla öldiirüşmedikçe kıyamet kopmayacaktır. kur'an'ın (kehf suresi, ayet 83-101) ve (enbiya suresi, ayet 96) surelerinde geçen "ye'cûc-me'cûc" deyimini muhammed, türkleri tanımlamak için koymuştur. bunun böyle olduğunu sadece belâzurî ya da celâleddin es suyûtî gibi en sağlam kaynaklardan değil, fakat osmanlı döneminin ünlülerinden ahmedî'nin ıskendername'sinden ya da asım efendi'nin okyanus 'undan ya da ahterî mustafa efendi'nin ahterî kebîr"inden öğrenmek mümkündür. ve işte arabın türk düşmanlığı duygularının kökeni, muhammed'in yerleştirdiği bu tür hükümlerdir. bu hükümlere dayanaraktır ki, araplar, bedevisinden şeyhine varıncaya kadar, türkü, yüzyıllar boyunca hep "kana susamış", "yabani", "cani ruhlu", "fikren yetersiz", "insanlığa felaket getirici", "islam uygarlığını yok edici" vs. gibi aşağılamalarla tanımlamışlardır. bu düşmanlık 1400 yıl boyunca sürmüş ve hâlâ da sürmekte ve her vesileyle kendisini belli etmektedir.
  • altyapısı olmayan sahte iddialardandır
    (bkz: veda hutbesi)
  • kalkan gibi derken?
  • türklerle savaşmak manasına gelir. ''ayakkabıları kıldan bir kavimle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. siz, yüzleri kılıflı kalkanlar gibi, gözleri küçük, burunları yassı olan bir kavmle savaşmadıkça kıyamet kopmaz.'' buharî'nin bu hadisi verdiği bablardan birinin adı türklerle savaş babı'dır. hadisin burada kaydedilen vechinde türk kelimesi geçmezse de, buharî'nin aynı babta kaydettiği müteakip hadiste türk kelimesi de geçer. ibnu hacer bu hadisin şerhi sadedinde, türklerle ilgili olarak şu açıklamayı sunar: sahabe zamanında şu hadis meşhur idi: ''türkler sizi bıraktıkça, siz de onları bırakın (onlarla savaşmayın)." taberâni bunu hz. muaviye rivayeti olarak kaydeder. hz. muaviye: "ben resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın böyle söylediğini işittim!" demiştir. ebu ya'la aynı hadisi bir başka vecihten olmak üzere muaviye ibnu hudeyc'ten rivayet eder. ibnu hudeyc der ki: "ben hz. muaviye'nin yanında idim. ona amilinden türklerle karşılaştıklarına ve onları hezimete uğrattıklarına dair bir mektup gelmişti. hz. muaviye bu habere öfkelendi. sonra amiline: "benden emir gelmedikçe onlarla savaşmayın, çünkü ben resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın "türkler, arapları sürecek ve yavşan otunun bittiği yerlerde onlara yetişecek." dediğini işittim. bu sebeple onlarla savaşmaktan hoşlanmıyorum."

    müslümanlar, emevîler zamanında türklerle savaştılar. müslümanlarla onlar arasında büyük mesafe vardı, burası yavaş yavaş fethedilerek açıklık kapandı. türklerden çok sayıda esir alındı. türklerde büyük bir güç ve şiddet bulunduğu için, melikler onlara sahip olma hususunda aralarında adeta yarış yaptılar. öyle ki, mu'tasım zamanına gelindiğinde askerlerin çoğunluğunu onlar teşkil etti. zamanla türkler melik'e galebe çaldılar, oğlu mütevekkil'i öldürdüler, sonra birer birer onun çocuklarını öldürdüler. keza samanîlerin melikleri de türklerdendi. böylece acem diyarlarına da galebe çaldılar. bu diyarlara sonraları, sebüktekin hanedanı bunların peşine de selçukîler hakim oldu. hakimiyetleri ırak, şam ve rum diyarlarına kadar uzandı. bunların etbaları zengîler, onların etbaları da eyyubîler olarak devam ettiler. türk olan bunlar çoğalarak mısır, şam ve hicaz diyarlarına hakim oldular. bunlar hicrî beşinci yüzyılda selçukîlere karşı hücuma geçip memleketi harap, insanları perişan ettiler.

    buharî’de, ileride türklerle yapılacak savaştan söz edilmesi, her şeyden önce hz. peygamberin (asm) gelecekten haber verme açısından bir mucizesi ve peygamberliğinin hak olduğunun açık bir belgesidir. hz peygamber, arap, habeş, fars, rum ve benzeri topluluklarla da müslümanların ileride savaşacaklarını haber vermiştir. kendi milleti olan araplarla yıllarca fiilen savaşmak zorunda kalmıştır. bunlardan yola çıkarak hz. peygamberin söz konusu milletlere özellikle düşman olduğunu söylemek mümkün mü? hz. peygamber bu gaybî haberleri verirken, yanında bila-i habeşî, selman-ı farisî, suheyb-i rumî vardı ve onlara pek çok değer veriyordu. hz. peygamber allah'ı inkar eden araplara, türklere, kürtlere ve sair milletlere düşman olduğu gibi, bu milletlerin mümin olanlarını kardeş olarak kabul ettiği kur’an’ın “müminler ancak kardeştir.”(hucurat, 49/10) mealindeki ifadesi çok açıktır. bu konuda islam’ın ön gördüğü kriter şudur: allah’ın sevdiği insanları hz. peygamber de diğer müminler de sevmek zorundadır. allah’ın sevmediği, düşman olduğu kimseleri sevmemek, onlara düşman olmak hz. peygamberin de diğer müminlerin de zorunlu görevleridir.

    bütün bunlara karşın, altı yüz sene değil, belki abbasîler zamanından beri bin senedir, kur'ân-ı hakîm'in bayraktarı olarak, bütün cihana karşı meydan okuyup, kur'ân'ı ilan etmiş, bütün dünyayı susturmuş, bir millet. "ey iman edenler! sizden kim dininden dönerse, allah onların yerine öyle bir kavim getirir ki, allah onları sever, onlar da allah'ı sever. onlar mü'minlere karşı alçakgönüllü, kâfirlere karşı izzet sahibidirler. allah yolunda cihad ederler ve dil uzatanların kınamasından da korkmazlar..." (mâide, 5/54) âyetine nail olmamış mıdır.
hesabın var mı? giriş yap