• çok fazla kişinin başına gelen yakın zamanda moda olmuş bir yöntem. hele de ülkede her iki kişiden üç kişinin kitap çıkarmak istemesi, üstü örtük bir pazar haline geldi. merdiven altı tonlarca yayınevi bu işin kalpazanlığına başladı resmen. şimdi isim veremiyorum ama özelden yardımcı olurum.

    gelelim kitap bastırma dolandırıcılığına. hızlıca özet geçeceğim. yayınevi sizden paranızı alıyor ve diyor ki bin adet basıyoruz, yüz tanesi sizin. siz ok diyorsunuz. kitap basılıyor. e-devletten bandrol sorgu yapıyorsunuz bin adet bandrol alınmış. oh süper. size yüz tane de geldi. gerçekten bandrollü kitap. şahane. sonra eşiniz dostunuz kitabı netten sipariş ediyor. yayınevi diyor ki kitap tükendi. oha. şaşırıp arıyorsunuz yayınevini, diyorlar ki kitabınız çok beğenildi bir haftada tükendi. aman ya rabbim. ne büyük yazarım ben. hemen üç beş bin daha ateşleyim de ikinci baskıyı yapsınlar. sonra üçüncü baskı. dev yazar.

    işte burada babayı yediniz. çünkü kitap sadece 100 tane basılmıştır, hatta matbaada bile değil dijital baskı dediğimiz fotokopi şeklindeki bir cihazla. sizin duygularınızı sömürerek paranızı yolarlar.

    ha, geriye kalan 900 bandrole ne mi oldu? onu da başka ama iyi satan bir kitaba çaktılar ve sizin sırtınızdan o yazarın da hakkını yiyerek yola devam ettiler. bu anlattığım sadece bir yöntem. daha birkaç farklı yöntem daha var. onlara ve daha fazlasına şuradan bakabilirsiniz.
  • adamın girdiği entryi ya hiç kimse anlamamış ya da dolandırıcılığı kimse ciddiye almıyor.

    yazarın burada kastettiği yayın evleri merdivenaltı yayınevleri değil. gayet legal ve mevzuata uygun kurulmuş, kağıt üzerinde yasal işletmeler. ama gel gör ki pratikte dolandırıcılık yapıyorlar.

    birisi de ithaki yayınevi gibi yerlere gidin diye akıl vermiş. bu tür tanınmış yayınevleri eğer tanınan bir sima değilsen, ödülün yoksa, medyatik değilsen kapıdan içeri sokmazlar. henüz tanınmayan ama kitap çıkarma isteğini de bastıramayan yazar adayı da cebinden para verip küçük yayınevlerinden bastırmaya çalışır.

    tanım: ülkenin her tarafında olduğu gibi kültür sanat tarafında da mevzubahis olan dolandırıcılık.

    edit: memleketim insanı fanustan zıplayarak çıkmaya çalışan kurbağanın kafasına vurur gibi vurmuş. yok efendim üç noktayı kullanmayı öğrenen kitap yazmış da, yok yüklemi sona koyan yazar olmuş da... bir de çöp şiirlerini bastırma hadsiz demişler. önyargı ne kötü bir şey be! bir gram desteklemek yok bir nebze arka veren yok! bilmiyorlar ki bazı en ünlü yazarlar dahi ilk kitaplarını onlarca yayınevi dolaştıktan sonra bastırabilmişler. sorsan herkes kitapsever!
  • anlatılanların yarısı bile doğruysa, gayet de olan dolandırıcılıktır.
    adam demiş ki böyle bir dolandırıcılık var.
    hıyar ağası diyor ki edebiyat para için yapılmaz! ulan deve, bazılarının bu yolla para kazanıp sadece bu işe odaklanmak isteyeceğini geçtim. sırf keyfi için veya edebiyat aşkına yazmış olan adamın para verip bastırdığı 1000 adet kitabın 900 tanesi basılmamış, boş boş konuşmayın.

    ayrıca daha türkçe okuma yazmasını bilmeyen sığırlar oldukça ve çok lazımmış gibi boktan yorumlarını buraya yazdıkça pek bir şey değişmeyecektir.

    (bkz: #101180855)
    kaçarsa diye link
  • bir dönem sahafta çalışan biri olarak söyleyebilirim ki başlığı açan suserin yazdıkları doğrudur. bunu sipariş üzerine kitap basan yayınevleri değil, büyük yayınevleri de yapıyor ne yazık ki. yayınevinin kendi deposundan gidip aldığımız kitapların bandrolleri, başka kitabın bandrolü olarak çıktığını sıkça gördük. bundan bihaber kitabı vitrine koyup sonrasında ceza yediğimiz de olmuştu.

    işin zaten depo kısmı çok acayip. yayınevinden bağımsız bir ortam. el altından çok düşük meblağlara kaçak olarak kitap satışı yapılıyor. taşıma sırasında "kayboldu" denilerek yine satılan kitaplar da var.

    bu benim anlattıklarım en az 7-8 yıl öncesine dayanıyor ama halen devam ettiğini düşünüyorum.
  • yazılanlar kesinlikle doğrudur ve fazlası vardır. bunu eski bir yayınevi sahibi olarak söylüyorum. kendi kitabımı yayınlatmaya karar verdiğimde, bu şekilde kitap basan yayınevleri ile görüştüm ve oynanan oyunu anlayınca, kendim yayınevi açarak kendi kitabımı yayımladım. tabi daha sonra, böyle bir sistemde çalışamayacağım için kapattım. kütüphanenizde bulunan kitapların barkodlarını, telefona yüklediğiniz bir programla okutursanız, bazılarının farklı kitap ve yayınevlerine ait olduğunu görürsünüz.
    yüklenecek program, kültür bakanlığının mobil bandrol sorgulama programıdır.
  • foucault sarkacı'ndaki yönteme benziyor. okurken fikir çok parlak gelmişti. belki eco da gerçek hayattan esinlendi. veya gerçek hayat ondan.
  • bir gün kitap bastırmak isterseniz aklınızda bulunsun diye size yayınevi yalanlarını bir kurgu ile yazayım.

    ancak önce ne olur ne olmaz başımıza bela açmayalım diyerek şunu da yapıştırayım;

    "burada yazılan her şey hayal ürünüdür ve bu cümle dahil bir kaçı da yalandır."

    bir kafede oturuyoruz, borçlarımız artık dert edeceğimiz seviyeyi çoktan aşmış. para kazanmamız lazım ve bildikleri tek şey okumak olan iki arkadaşız. birden aklıma o fikir geldi, iki elimin arasında mahya tutar gibi ellerimi açarak dedim ki;

    - kitaplarınızı ücretsiz basıyoruz.
    - çok silik olmadı mı oğlum bu ya?
    - abi kitleyi düşün, sonuçta beckett'a kitap basmayacağız. bizim kitle eğer ellerindeki para ile bize kitap bastırmazlarsa flash tvden beş kavanoz bal alacaklar.

    böyle başladı yayınevi serüveni. tam da düşündüğümüz gibi oldu, kendini yazar sanan pek çok yazı yazmayı bilene kitap bastık; sevgilisi ile watsapp konuşmalarını kitap olarak bastırandan, cinleri ile sohbetlerini yazan bir hocaya kadar durmadan bastık ne gelirse önümüze. yılın en çok kitap basan yayınevi olduğumuzda, işlerin içinden çıkılmaz bir saçmamalıklar silsilesine döneceğini fark edememiştik. bir yandan gelen talepleri basarken bir yandan da otogar kitapçıları için kitap yazıyordum, hayali yazar isimleri ile; bitcoin krallığı, dalgalı bir deniz, deniz gezmiş, kadınları nasıl tanırız gibi isimlerle basılan akşam sohbet ederken yazdığım içeriği ile zeka düşüren kitaplar.

    kitapları ücretsiz basıyorduk gerçekten ancak -bir ancak'ın peşi sıra getireceği en sert u dönüşüne hazır olun- bunun için para talep ediyorduk, sistemimiz şöyle işliyordu;

    - merhaba ücretsiz kitap basma ilanınızı internette gördüm, yazmış olduğum romanı bastırmak istiyorum.
    - merhaba, elbette hiç bir ücret talep etmiyoruz eserinizi gönderin bir inceleyelim ancak dizgi, editörlük ve tasarımı kendiniz yaptırmanız gerekiyor biz yalnızca baskı yapıyoruz.
    - peki bunları nasıl yaptıracağım?
    - size bu işlerle uğraşan bir kaç firmanın mail adresini atayım isterseniz bir konuşun siz onlarla.
    - çok sevinirim.

    işte olay burada başlıyor, türkiyenin en iyi editör, dizgici ve tasarımcıların mail adresi ile birlikte kendime ait açılmış mail adreslerini atıyorum. elbette büyük yayıncılara çalışan diğer kişiler dönüş yapmıyor ve ben dönüş yapıyorum, uygun bir ücret karşılığı.

    - bir firma kabul etti, tasarım, dizgi ve editörlük işlerini hallettim.
    - bir gönderin bakayım ben, onaylarsak çalışmaları basıma geçeriz.

    kendi yaptığım çalışmaları onaylayıp basıma geçiyoruz, yazar bize para ödememiş olmamanın sevincini yaşıyor, kitabını bedava bastırmıştır ne de olsa.
  • anlamadığım şeyler var. kitaptan para kazanmanız gerekmiyor mu? kitabınız 1000 adet satmışsa kârını neden almıyorsunuz? bu iş saçma değil mi?
  • anlayamadığım durumlar var.

    senin kitabının bandrolünü başka bir kitaba basıp satıyorlar diyelim. peki durumda senin bandrolünle sattıkları kitaplar için sana telif ödemiyorlar mı ?

    eğer o kitabın yazarı telif alamıyorsa, demek ki telif ücreti satılan bandrol üzerinden belirleniyor. bu durumda senin bandrolün satılıyorsa senin telif ücreti alman lazım. yani o bandrolü başka kitaba da koysa, tuvalet fırçasına bile koysa senin 900 bandrolün okutulduysa nasıl olur da telif hakkını alamazsın ?
hesabın var mı? giriş yap