• ışıklı bir ekrana bakarak, hayatını değiştireceğini sanmaktan farklı değildir. hayatınızı değiştirmek istiyorsanız, okumak ve bakmanın ötesinde, anlamanız ve özümsemeniz gerekmektedir.
  • bir günde değişmez elbette.ilk önce tabuların,dogmaların var ya inandığın fikirler ha onlar da bi yumuşama olur.acaba dersin,bir eksiklik ya da bir yanlışlık var mı benim fikirlerimde.yani senin kendini yoklamanı,sorgulamanı sağlar.sadece kitap okumak değil ilim tahsil etmek de böyledir.anlayarak,düşünerek,sorguluyarak.dememiş mi yunus,ilim kendin bilmektir diye.sonra o inandığın doğrular yanlış ise yerini yeni doğrulara atar,yeni arayışlara.her şeyden önce kitap farkındalık ve arayış katar insana.çünkü orada ulu şahsiyetlerin deneyimleri,gözlemleri,ruhları vardır.nitekim insan ömrü dünyadaki tüm tecrübeleri edinemeyeceği için zamanında edinmiş tecrübelerden faydalanmalıdır.işte bu yüzden kitap insanı değiştirir.fakat değişimin son şartı "bilmek yetmez uygulamak lazım; istemek yetmez yapmak lazım"(bkz: goethe) bu vecizedeki gibi bunu eyleme dökmek ile nihayete erer.
  • sanrı değil gerçek!
  • hayatı değil belki ama hayata bakış açımızı değiştirdiği bir gerçektir.
  • hadi bunları da açıklayın ateistler...

    bill gates'e göre herkesin mutlaka okuması gereken 13 kitap

    elon musk’tan hızlı öğrenme taktikleri

    elon musk, mark zuckerberg, bill gates gibi isimlerden kitap okumanın önemi

    adamlar sizin tarif ettiğiniz cinsten akıl almaz paralar kazanan adamlar. ama tam bir kitap kurdu ikisi de.

    demek ki neymiş? neyse yanıtını yazacak kadar bile vakit harcamaya değer bulmuyorum!
  • değişti lan. vallahi de değişti billahi de değişti.

    defalarca kez okudunuz çocukluğuma dair anıları. artık çoğu kişi benim hayat hikâyemi biliyor neredeyse ama bir de bu bağlamda yazacağım çünkü bu başlık çok rezil bir başlık.

    ilkokula başlamadan önce okuma yazmayı biliyordum ben. annem öğretmişti. kırmızı - mavi çizgili güzel yazı defteri vardı hani. ha işte bizde yoktu ondan. bir ajandaya yaza yaza öğrendim ben yazı yazmayı. belki de bu sebepten yazım pek güzel değil şu anda.

    bir yandan da okumayı söküyordum doğal olarak. yaşım altı! annem; başımı okşuyor, sarılıyor, sürekli aynı sözü tekrarlıyordu:

    " ne olursa olsun seni okutacağız! "

    sonra kitaplarla tanıştım. hayatımın en özel kitabı ve muhakkak her çocuğa okutulması gereken la fontaine'den masallar.
    hepiniz biliyorsunuzdur bu fablları. gece olunca kendi yaptığım el fenerinin ya da mumun ışığında okurdum kitabımı. hele ertesi sabah okul yoksa değmeyin keyfime.

    meselâ bir hikâyede yaralı annesi için yiyecek bulmaya çıkan yavru bir aslan vardı.

    benim 8 -9 yaşında su satarak iş hayatına girmeme sebep olan hikâye!

    sonra bir adamla daha tanıştım: jules verne!

    çocukken bu adamın kitaplarını okurken aldığım keyfi tarif bile edemem şimdi. fakat çoğunuz tatmışsınızdır eminim bu hissi.

    sonra bir gün elinde ansiklopedilerle geldi babam. çöpe gitmekten kurtarmış onları.
    her akşam okumaya başladım, uyumak bile istemiyordum.

    artık kitaplar öyle yer etmişti ki hayatımda bu kitap okuma alışkanlığımın beni ben yapan bir alışkanlık olduğunu çok sonradan fark edecektim.

    önce şiirler yazmaya başladım. sonra ismet özel başlığında anlattığım o vahim ama şimdi düşününce iyi ki yaşanmış dediğim olay yaşandı.

    okumayanlar belki okurlar sonra:

    ismet özel ve ben

    kitap okumak bana ne kazandırdı biliyor musunuz?
    bir sürü öğretmen bir sürü arkadaş kazandırdı.

    " bu akşam da ödevlerimi yapmayayım ya! " demedim hiçbir zaman. çünkü ağustos böceğinin sonunu görmüştüm.

    bir kere de ben babamın cebinden para yürüteyim diyemedim hiçbir zaman. çünkü hırsızlığın ne denli kötü bir alışkanlık olduğunu kitaplarda çoktan görmüştüm.

    çocuktum!
    hâyâl ile gerçeğin iç içe geçtiği en güzel çağlarımdaydım.
    ben kitaplara inanmayı seçtim. gerçek hayatımda gördüğüm insanların çoğu belliydi ki sonu mutlu biten masallara ait değillerdi.

    şimdi edebiyat öğretmeniyim. öğrencilerimin hepsinin hayatını iyi yönde değiştirmek için olmam gerekeni oldum. kitap oldum.

    biraz hava atacağım burada. özellikle kendi sınıfımdaki öğrenciler kitap kurdu olmuş durumdalar. bu bir dokunuştur!

    seni örnek alan, ders boyunca ağzının içine bakan onlarca çocuk, genç... ağzından çıkan her kitabı not alıp onu okuyan, onlar hakkında kendi aralarında tartışan, yaşıtları kıytırık işler peşinde iken kendileri geleceklerini şimdiden kurmaya çalışan onlarca " insan! "

    anneme her zaman derim:

    " sen benim değil; belki binlerce çocuğun hayatını güzelleştirdin bana okumayı sevdirerek " diye.

    kitap okumak, benim hayatımı değiştirdi sizleri bilmem.
    lâkin şuna eminim: okuduğu kitaplardan ders çıkarıp, bilgi birikimi edinip bunu hayatına uygulayan hiçbir insan aynı hayatı yaşamaya devam edemez.

    kitaplara güvenin.
  • şimdi sen 31 çekerek tatmin oluyorsun da
    kitap okuyanın hayatının değişmesi mi absürt oluyor?
  • kitap okumak insanın hayatını değiştirir.

    kitaptan kastınız twilight serisi ise tabii ki değiştirmez.
  • kitap okumak başlığına yazmıştım ama buraya da koyayım:

    kitap okumak, gördüğüm kadarıyla ülkemizde olması gerekenden fazla kutsallaştırlan eylem. ama bir dakika hemen taşlama: ben elinden geldiğince okuyan, okumayı seven bir insanım. okuma yelpazem de fena sayılmaz. bunu belirtmemim nedeni okumayan etmeyen, belirli bir okuma kültürü olmayan birisi olmadığımı belirtmek istememdir. ne kadar ciddiye alırsın bilmiyorum.

    şimdi de ufak bir eleştiri yapmak istiyorum:

    gereğinden fazla kutsallaştırlan derken neyi kast ediyorum? sürekli gördüğüm şey şu "okumak insanı eğitir ve görgüsünü artırır" "kitap okumak insanı değiştirir" vs buna kesinlikle katılmıyorum, öğretir derseniz katılabilirim ancak eğitim, görgü, gelişim için kitaplara değil o kitapları okuyacak bir açıklığa zaman içerisinde sahip olmak daha önemli zira o beğendiğimiz kitapları okuduğumuz için değişmiyoruz, değiştiğimiz için o kitapları arıyor, buluyor ve okuyoruz. kitap okuyarak değiştiğini, hayatı daha iyi öğrendiğini/anladığını düşünen varsa ya kendini kandırıyordur ya da çok sınırlı bir gelişmeye saplanıp kalmıştır. kitap doğası gereği deneyin bilgisinden muaf olduğu için hayalgücüne ve tasarlama kabiliyetine sonuna kadar yüklenir ancak hiçbir zaman deneyime yaklaşamaz bu da öğrenimi yüksek seviyede tutarken eğitimin ortalama düzeyde kalmasına neden olabilir ki bu okuyanın profiline göre de illa ki farklı özellikler gösterebilir.

    ikinci olarak şuna da çok sık rastlıyorum "kitap okumak ile iyi insan olmak arasında doğru orantı olması" gibi bir yanılgı var. bu da saçma. insanlar kötülük ve iyilik gibi olgulara zaman içinde yatkınlaşır, artık genetik midir çevresel mi hepsi birden mi bilmiyorum ama yine bir süreç var ortada. diktatörlerin ve dünyanın efendisi olma heveslilerinin (genelde) gayet okuyan eden insanlar olduklarını gözden kaçırmamak gerekiyor. bunu aynı şekilde sıradan insanlar için de düşünebiliriz.

    okumayı kutsallaştırdığımız an hangi kutsalın esiri olacağımızı kimse kestiremez. o nedenle kutsallaştırılmayıp, bir kültür, alışkanlık ve keyif alma aracına döndüğü zaman, okumamanın da öyle ahım şahım bir eksiklik olmadığını kavradığımız zaman bence (bu konuda) daha rahat insanlar olacağız.

    peki kitap ne yapar?

    ikiye ayıralım: birincisi kurmaca kitaplar öykü, roman ve sair ikincisi akademik yahut ansiklopedik diyebileceğimiz öğretim kitapları. artık öğrenmek kadar kolay bir şey yok yani isteyen için teknoloji muazzam bir bilgi hazinesi, gutenberg galaksisi artık biçim değiştirdi ayak uydurmak gerekiyor. tabi bu imkanın bolluğu aynı şekilde saçma bir imkansızlık da yaratıyor ama o imkanın değil insanın sorunu. kurmaca dışında mevzu basit ve anlaşılır. öğrenmek isteyen bir türlü yolunu bulur.

    kurmacada nasıl olacak peki? kurmaca düşünmeye seslendiği kadar duygulara, aşkınlığa da seslenir, sarsar, üzer, güldürür, ağlatır, öfke uyandırır vs vs işte bu yüzden büyük yazarlar, büyük kitaplar var ve bizler bu büyük kitapları bizdeki açıklığa denk düştükleri için anlıyor ve seviyoruz. yoksa belirli bir anlayış ve beğeni seviyesi yoksa okusak ne olur okumasak ne olur? celine şuna benzer bir şey diyordu: içimizde yaşamı dans ettirecek müzik kalmamıştı. bu kadar işte. müzik varsa gerisi teferruat. eğer yoksa (ki ben bu budalalığın kitap övme budalılığının arkasında bu müzikten yoksunluğu görüyorum) yaşamdan fersah fersah uzaklaşmışızdır.

    yaşam içimizde ne kadar yer etmişse, ona ne kadar yakından bakmışsak onu ne kadar yakından tanımışsak o kadar büyülenir ya da kabuğumuza çekiliriz ne tarafta yer aldığımızın pek de bi önemi yok, kitaplarda gördüklerimizi taşıyacak kafaya sahip olmak için yaşamak gerekiyor kitap da bu işin süsü işte istemeyen sadece yaşar bence fazla büyütülecek bir mevzu değil.
  • tus kitabı okuyarak olabilir
hesabın var mı? giriş yap