• hikayeyi bilenler bilir.
    mimar sinan edirne'ye gidiyor iki yamakla. selimiye'nin inşaasi konulu panel için. yapının arazisinde başlıyor gezmeye. bir köşeden atlıyor, birinde zıplayor. bi yerde durup kafasını göğe kaldırıyor falan ağzından çıkacak her sözü not almakla görevli yamaklar birbirine bakıyor. "sen bişi anladın mi?" "hayir. sen?" ... "ciks"

    sonunda ağaoğluların ahmet adlı çırak cesaret edip soruyor; "kıymetlim siz birseyler anlattiysaniz da biz yazamadık. ne yaptınız söyleyin kurban olalım." sinan diyor ki; ne yapıcam bre idiyıt. camiiyi bitirdim içinde geziyorum...

    yani hutbemizin mevzuu şu;

    eğer elinizde bir başlangıç değil bir sonucunuz varsa, gerisi kalem işçiliğidir. tuğla ve harçtır... tabi her yapı da selimiye olmuyor, o ayrı bir meziyet.

    kitap yazmak kolay. zorluğun ne olduğunu söyleyeyim ama; demet akalın'ın köşe yazısı yazdığı bir toplumda, o kitabı okutmak...
  • 3 yıldır uğraştığım bir roman veya roman serisi var ( tam karar vermedim) . başlangıç için aldım kalemi kağıdı elime başladım yazmaya, kafamda çakırkeyf biraz güzel gidiyor. birinci paragraf bittikten sonra kafamda hikaye oluşmaya başladı ama bunun sonucunda nasıl devam etmem gerektiğine dair sıkıntılar çıktı. böyle olunca da kalemi kağıdı daha çok senaryo ve karakterler üzerinden devam etmek için kullandım. yav nasıl bir duygudur bu, nasıl hoşuma gitti. böyle devam ederken işin o kadar da kolay birşey olmadığını, öyle oturup sonraki sayfada anlatacağın şeyi düşünmeden yazmanın nasıl bir tutarsızlığa doğru beni yönlendirdiğini farkettim. böyle olunca bende kitabın kurgusuna hikayeyi bölümlere ayırarak başladım. bölümlere, o bölümde geçen konuyu en fazla 3 kelime ile tanımlayacak başlıklar verdim ve bu başlıkların altına hikayeyi işlemeye başladım. üzerine karakterler ve mekanlar girince işimin uzun olduğunu anladım.
    karakterlerle ilgili düşünmek, aman hikayeyi etkileyecek bir özentilik mi yapıyorum acaba? diye öz eleştiri yapmaktan zaman zaman düşünemedim yazdığım ve yazacağım şeyleri. ilham aldığım kaynaklar oluyor tabi hatta hem hikayeyi destekleyen hem de yön veren unsur haline gelebiliyorlar.
    neticede günümüz dünyasında nerede olduklarını bilmediğim birkaç insanın biraz gerilim, biraz psikolojik, bolca sanat ve sanat eserleri içeren ( kitabın adını bir sanatçının yapmış olduğu eserin isminden ilham aldım), başını sonunu bildiğim fakat ortasıyla uzun uğraşlar verdiğim bir durum var önümde.
    bakalım bitirme aşamasına gelebilecek miyim?
  • soranlar, merak edenler oluyor.. dilim döndükçe...

    birebir sözlükte pişmiş bir adam olarak bu maceraya nasıl başladığımı anlatayım. belki bir faydası olur.
    hiçbir zaman yazmayı düşünmedim, yazmak gibi bir hedefim ya da beklentim hele ki kitaplarım çıksın şu olsun, bu olsun diye bir düşüncem olmadı.
    uzun süre yurt dışında yaşadım. türkçe konuşurken bile zorlanıyordum.. herhangi bir edebiyat bilgim ya da ilgim yoktu. dil bilgisi, imla kuralları vs. bek alakam yoktur. ilk yazmaya başladığımda türkçe klavye bile kullanamıyordum. hatta iki defa ekşi sözlükten fazla imla hataları yüzünden uçurulmuşluğum vardır.
    kısacası yazmak ile hiç bir alakam olmadı ama kendimi bildim bileli okurum. edebiyat, roman, şiir haricinde ne bulursam okudum.
    anlatmayı severdim bir de. yakından tanıyanlar bilenler kafama uyan birisi olduğunda ne kadar düşük bir çenem olduğunu bilir.
    neyse..
    tam olarak yedi yıl önce yazmaya başladım. bir gece öylesine. sabah olduğunda klavyenin başında sızıp kalmışım. anonim bir isim ile (angutyus) kimselerin tanımadığı, bilmediği bir gölge gibi saatlerce yazdım. zor bir dönemdi. bir beklentim de olmadı.
    sadece yazdım.
    böyle başladı.
    ilk başta yaşadıklarım, anılarım vs. sonra bir teklif geldi hayatımı değiştirecek kadar güzel. benden kurgu yapmam istendi. bir ön senaryo.
    sonra kitaplar vs.
    yazmaya başladığımda sabah altı gibi kalkarım. olabildiğince sakin bir yerde kahvemi içer sonra da anlatmaya başlarım.
    genelde bu (roman/senaryo/hikaye vs.) değişir. bir roman için günde 12 ile 14 saat arasında aralıksız aylarca çalıştığımı bilirim. günde iki paket sigara içen bir adamım. sabah sekizde başlayıp sabaha karşı dörde kadar iki dal sigara içtiğim oldu kendimi kaptırmaktan. gecenin bir yarısında yataktan fırlayıp, bilgisayarın başına oturduğum günler oldu.
    mecburum çünkü yazmaya. yazmazsam çıldırırım. buna eminim artık yazmazsam, içimdekileri kusmazsam çıldırırım.
    son iki yılda göz altlarım mahvolmuş durumda.
    telefon kapalı olur. internet, televizyon, müzik vs. her şey biter.
    yazmak her şeyden önce disiplin gerektirir.
    yazmaktan sıkıldığınız zaman kafanızı dağıtacak başka bir mecra da kafanıza göre yazmaya devam etmelisiniz. ben genelde sözlüğü tercih ediyorum. ya da okumaya, not almaya devam etmelisiniz.
    yazmak her şeyden önce emek gerektirir.
    bir sahne vardı. bir müebbet mahkum bir gece de hapishaneden kaçmak zorunda. bunu mantık çerçevesinde ve hiçbir dizi/roman vs. den çalmadan hazırlamak zorundayım. yalvar yakar bir gardiyan buldum. adam anlattı ben dinledim üç haftamı yedi.
    kitap yazılmıyor.. yaratılıyor.
    gözlerini kapatıyorsun.
    topraktan bir avuç alıp ona ruh üflüyorsun. can veriyor kaderini çiziyorsun. ellerin ile mutlu ediyor ya da öldürüyorsun. bir tanrı gibi oluyorsun. o yarattığın kahraman ile tüm gününü ve geceni.. günlerini, haftalarını, aylarını veriyorsun. beraber sofraya oturuyor, kafanı yastığa koyduğunda o yarattığın karakter ile dertleşiyorsun.
    sen ölsen bile onun yıllarca yaşayacağını biliyorsun. giderken arkanda bir şeyler bırakıyorsun.
    bu ruh halini yakalayabilirsen gözlerini patlatmak adına bile saatlerce o klavyenin başından kalkmıyorsun.
    sonrası.
    şansına sana hayatı zindan edecek bir editöre kalıyor. editörün ne kadar ağzına sıçıp seni rezil kepaze ederse o kadar iyi bir iş çıkar ortaya.
    yok medya da popüler olmak yok muhalifcilik oynamak vs. ile yürümüyor bu işler.
    ya da;
    barlarda, cafelerde karı kıza yazmak adına yazar etiketi almak için yenecek bok hiç değil.
    yazın...
    yazmak istiyorsan yaz!
    imla kuralları, düşük cümleler vs. kafanı takma. sadece yaz!
    önemli olan bir karakter yaratmak kitap yazmak değil. imla hatalarını editör düzeltir zaten sen sadece yaz!
    kitabın adını, ön sözünü, finalini, gelişmesini düşünme. yarattığın karakter seni zaten finale götürecektir sen fark etmesen de. karakter ile bütünleşebilirsen el ele vererek beraber yürürsünüz.
    bu ruh halini yakalayamıyorsan kafan eski sevgilinde, doğal gaz faturasında ya da takip ettiğin dizinin sezon finalindeyse sana da yazık.hiç bulaşma vazgeç.
    "kitabım basılacak mı?" bu düşünceyi sil kafandan.
    zaten gideceği yere gider o. bir ışık varsa elbet birisi görecektir.
    yaz ama üç yıl bedava yaz. üç yılın sonunda kimse para ödemiyorsa yazdıklarına vazgeç. başka işlere kafayı yor. keyif için yaz sadece hayallere kapılma.
    parasını vererek kitap bastırma. yok öyle bir dünya! paran ile rezil olursun en fazla.
    yaz.. dosyala kendin götür yayın evlerine. tamam bu işlerde hatır gönül de var ama her yazarın amcası yayın evi sahibi değil.
    fanzinler de yaz. dergiler de yaz! en iyi yazarlarımız en sağlam edebiyatçılarımız dergilerden çıkmıştır. çok zordur dergide yazmak ama iyi antrenmandır ve geniş kitlelere ulaşırsın.
    bahaneleri olmalı yazan insanın.
    sözünün kesilmesini sevmiyordur, birilerine küsmüştür, anlatmak istedikleri vardır, dertleri vardır. olmalı yani bir sıkıntınız yoksa dışarıda bir hayat var. saatlerce bok böceği gibi bir odaya kapanıp yazmak akıl kari iş değildir. normal bir insanın başa çıkabileceği bir dert hiç değildir.
    yaz sadece!
    iyi yazarsan ne ala. kötü yazarsan da bir hatıra en azından kendin ile dertleşmiş olursun.
    güzeldir yazmak. karakterler yaratmak ve o karakterlerin sonsuza kadar arkandan el sallayacağını bilmek.
    para/şan/şöhret için yazma! git bir izdivaç programına katıl ya da bir yetenek yarışmasında soytarılık yap. olmadı felçli anneannenin 7sn'lik videosunu çek yine ünlü olursun.

    gözlerini kapat.
    bir sahne düşün. bir adam, elinde bir tabanca ve nefes nefese.. adama bir isim ver. adamı giydir, yüz, kaş, göz ver ona. başına bir bela ver.
    sonrası gelir zaten.
    beğenilmek, takdir almak için yazma. sadece kendin için yaz ama saatlerce yaz.
    yarattığın karakter anan, baban,sevgilin,arkadaşın,en sevdiğin dostun olsun. yazmaktan sıkıldığında oku. okumaktan sıkıldığında yaz.
    ortalama bir roman 700.000 ile 1.000.000 vuruştan oluşuyor ve bunun en az 300.000 vuruşu çöpe gidiyor.
    yazar tek başına hiçbir şeydir. en önemli faktör editördür. editör eğer sadece imla hatalarını düzeltip seni pohpohluyorsa sana en büyük kötülüğü yapar.
    iyi bir editör böyle çalışır.

    http://i.hizliresim.com/2808je.png
    sikinize göre;
    sözluklerde ya da yazdiklarinizi begenmeyecek/kufur edecek/yanlislarinizi bulacak/mantik hatalarinizi arayacak.. kisaca itin götune sokacak adamlarin oldugu bir mecrada yazin..
    kafayi cekip cekip yazin.. caniniz sikkinken yazin.. keyfiniz yerindeyken yazin..
    ilgi ve alakanin durumuna göre..
    yediginiz kufurun kat sayisina göre yazmaya devam edin..
    yazdiklarinizi begenenleri fazla ciddiye almayin. kibarca tesekkur edin.. sizi asil alakadar edenler..
    ne kadar mal ve malak bir adam oldugunuzu yuzunuze haykiranlar olmali. mantikli olanlari ayirin ve o nefret kusan adamlari dinleyin..
    nerede yanlis yaptiginizi bulmaya calisin..
    tum birikiminizi vermeden.. son barutunuzu atmadan yazmaya ve yazdiklarinizi elestiren adamlarin yorumlari ile birlikte sorgulayin...
    kendinizi hazir hissetiginizde..
    tum yazdiklarinizi silin.. cope atin..
    sonra;
    tum elestirileri tekrar dikkate alarak tekrar yazmaya baslayin...
    anlattiklariniz/anlatmaya calistiklariniz dogru yada yanlis olmasindan önce.. okumasi icin önune sundugunuz okuyucu kitlenin tepkisi herseyden önce cok önemli..
    kendizi ispat edercesine, kendi dogrularinizi dayatircasina ve etraftan gelen elestirilere kulaklarinizi tikadiginiz surece..
    ve;
    okuyucu ile sidik yarisina girdiginiz surece.. isterseniz kulliyat yazin.. bir degeri yok..
    bikmadan, usanmadan yeniden yazin..
    hep dogrulari yazacagim, hep ben hakli olacagim, okuyanin aklini alacagim triplerine girerseniz ya da okuyucuya bunu hissetirseniz.. hic ugrasmayin..
    anlattiklariniz ya da yazdiklariniz okuyan/takip eden kisileri kendileri ile yuzlestiriyorsa, kendilerinden birseyler buluyorsa..
    kitap yazmaniza zaten gerek yoktur..
    kitap olacaksa.. kitap yapacak kisi ve kurumlar sizi arayip bulacaktir...
    kitap demek sadece edebiyat demek degil..
    edebiyat ile bir alakaniz yoksa bile kitap yazabilirsiniz..
    diyet yapma kilavuzu da bir kitap.. domates/salatalik yetistirmenin inceliklerini anlatan da bir kitap.. turk ceza kanun da bir kitap..
    siz..
    sadece.. iyi bildiginiz konu hakkinda yazin..
    kisileri ve krumlari etkilemek icin.. bilmediginiz, bir parcasi olmadiginiz konulardan uzak durun.. yazarken en azindan kendinizi kandirmain.. baskalarini kandirmak adina.. samimi olun.. gunumuz insanin en buyuk ihtiyaci biraz samimiyet...
    arkanda;
    bu isler ile ugrasan bir dayin/amacan yoksa.. ensesi kalin bir yayinevi sahibi kankan yoksa.. okuyanlara dayamalisin sirtini.. onlarin ettikleri kufuru, elestiriyi dinlemelisin..
    oturup..
    - hadi ben kitap yazayim..
    demek ile olmuyor...
    haa... kitap cikarmak icin kitap yazmak da ayri bir konu..
    ilk kitabınızı mutlaka bu iş ile profesyonel uğraşan bir editör ya da yazardan destek al!
    yazdıklarınızı yayın evine göndermeden önce iyi bir editör bulun. eksiklerinizi düzeltsin, siz yönlendirsin... sonrasında derdiniz kitabınızın basılmasıysa en geçerli yol budur.
    siz bir tohumsanız.. sizi sulayacak çabalayacak. etrafınızda ki zararlı otları temizleyecek kişi de editörünüzdür.
    saatlerinizi, gecelerinizi, gündüzlerinizi bu işe ayırmayı gözünüz kesiyorsa yazın.
    "30 sayfa yazım, ilk on sayfası fena olmadı vs..vs." ile olacak işler değil.
    birde bu var...
    unutma!
    ne kadar iyi yazarsan yaz. kitap olarak eline aldığında çok pişman olacaksın. "keşke" diyeceksin. en iyisi yazdıktan sonra okuma yazdıklarını.
    kesinlikle alkol/uyuşturucu alarak yazma. gün gelir onlar da yetmez.
    en güzel uyuşturucu/alkol önünde akıp giden kelimeler olmalı.
    yazarı en çok aldığı tepkiler kamçılar. sözlük/blog vs. gibi mecralarda devamlı yaz. aldığın tepkiler olumlu olursa şevkin artar, eleştirilerde kendini tartarsın. okunduğunu bilmek sana güç verir.
    dinle!
    eleştirileri hep dinle. senden on yaş küçük olsun isterse hiç okumamış olsun ama dinle.
    seni ciddiye almayanları, emeklerine burun kıvıranları en kötüsü seni başka yazarlar ile kıyaslayanları, dünyanın belki de en zor hayallerinden seni soğutanları, hor görenleri, aşağılanları uzaklaştır hayatından.. siktir et!
    okumadan, kafa yormadan..seni hep öven pohpohlayan, sırf senin için seni eleştirmeyenleri, seni kırmamak adına sana yalan söyleyenleri de siktir et!
    bu tiplerin sana bir faydası olmaz.. zararı olur.
    ne bulursan oku. ama taklit etme özgün ol. bildiğin konuları, şehirleri, insanları anlat.
    bu işin tek hocası var! okumak! bol bol okuyun ve gözlemleyin..dinleyin!
    her şeyden vazgeçin ama hayal gücünüzden vazgeçmeyin.
    okumak+dinlemek+gözlemlemek = en büyük silahın.
    hepsini harmanlayın ve bolca disiplin bolca sabır, biraz umut katın.
    kitabınız hayırlı olsun!
    benim naçizane tavsiyelerim bunlar. umarım bir faydası dokunur.
  • "herkes de yazar oldu bıdı bıdı bıdı" şeklinde bir tepkinin hiçbir anlamı yoktur. bu tepkiyi veren kişi bir yazarsa kendini beğenmiş, ukaladır. yok bu tepkiyi veren okur ise o da kendini beğenmiş, ukaladır. kitap yazmak güzel bir aktivitedir, kimseye bir zararı yoktur. iyi yazarsanız ne ala.. iyi yazamazsanız da iyi vakit geçirmiş, en azından kendiniz için bir şeyler üretmiş, kendinizi tanımış olursunuz. ki iyi yazsanız da kötü yazsanız da ciddi bir emek sarfetmenizi gerektirir, o kadar basit değildir. hepimiz zaman zaman yapıyoruz ama bir kitabın iyi olup olmadığına karar vermek de kimsenin haddine değildir aslında. siz beğenirsiniz veya beğenmezsiniz o sizi bağlar. unutmamak lazım ki değeri sonradan anlaşılan pek çok klasik var.
  • kitap çevirmeye başladıktan sonra anladım ki, yirmi sayfada anlatılabilecek bir konuyu iki yüz sayfaya yayabilme yeteneğidir kitap yazmak.
  • "iyi bir kitap yazmanın üç kuralı var. ne yazık ki, kimse ne olduklarını bilmiyor."
    (bkz: somerset maugham)
  • kitap yazarak ne elde etmek istediginizi iyi tartin. kendimden ornek vereyim. ben bayagi kusagimin sesi olmak istedim. ben ve kusagim neler yasadik? ne hayal ettik? bu hayallerimiz nasil kirildi? ne oldu? ne hissettik?

    bana bundan 50 sene sonra 2010-20'ler türkiyesine bakan biri bizim ne yasadigimizi anlayamaz gibi gelirdi. oyle ya guncel edebiyat kulliyatimiz su bak: aşk (tercihen 23- yasinda turbanli bir kiz tarafindan ağa mağa bas karakterli olmak uzere), bilim-kurgu fantastik, kurgu fantastik (or: behzat ç. mukemmel bir kitap ama ankara cinayetin basinda alkolik solcumsu bir adam olmasi?, tarihi, dram. bu kadar. bunun disinda tek tuk gocmenleri ya da tutuklu hukumlu gibi kimseleri konu alan kitaplar. bunlarin icinde az once bahsettigim "her temas iz birakir" ya da bahsetmedigim "son yeni ceri" ya da hemen hepinizin zaten bildigi / duydugu "puslu kitalar atlasi" gibi saheserler elbette var. ve fakat onermenin ozune donersek bir orhan kemal ya da bir kemal tahir var mi? olani olurken anlatan, cocugunuza "evladim bak biz bu sartlar altinda buyuduk" diye vereceginiz, ariyorum thatcher donemini ingiltere'sini tek kalemde anlatan "this is england" filminin edebi karsiligi olabilecek bir isimiz var mi?

    ben goremedim ve (jhahahah ya ulan...) buna soyundum.

    yayinevi falan bulmayi geciyorum. ben zaten senarist oldugum icin o asamayi gecebildim ama kimseyi tanimayan biri "savaş ve barış" romanini yazmis olsa da bu ilk asamayi gecebilir mi emin degilim. yani biri bana gelip "abi bu benim ilk dosyam. ilk dosyami basacak yayinevi buldum" derse ben onu alkislarim. madem behzat ç.'den girdik ondan devam edelim. "her temas iz birakir" bir saheserdir bence ama emrah serbes ankara uni'li olmasa, bi derginin ankara temsilcisi olmasa kitabi basilacak, dizi olacak falan bunlar loto cikmasi ihtimalinden daha dusuk.

    cikti abi kitaplar. ben soyle olacak saniyorum. bayagi ikinci haftada türkiye yikilacak. hani kendi kendime de gelistirdigim bir sey de degil cunku tepkiler oyle. bakin mesela binbir feet masalları kitabinin buradaki ve goodreads'teki ve 1000kitap'taki yorumlarina bakin. beni dile getirirken mahcup edecek kadar iyiler. e almanya'dan telefonumu bulup arayanlar edenler... ya inanir misiniz emin çölaşan aradi lan. berlin'de dil kursunun onunde sigara iciom o zaman surgun degilim pasaportum var. biri aradi. ben emin colasan bey'in sekreteriyim dedi. ben biri kafa yapiyor herhalde diye dusundum. bagladi ciddi ciddi oturduk emin colasan'la konustuk ki cocukken okudugum ve "para yerine nasihat almak" gibi deyimlerini dogrudan kaptigim bir gazetecidir. kitabimda bile bu kalibi kullanmistim. sonra tele1 televizyonunu kapatmaya calistiklari bi donem benden de youtube'da destek videosu cekmemi istediler. bak dusunun ne kadar guzel seyler bunlar degil mi? sizi adam yerine koyup "gel sen de bir video cek" demeleri. ben de cektim. kac kisi izlemis diye gecen bakayim dedim 3 senede 32 kisi izlemis. iki paragraf once guluyordum ya, iste aklima bu sayi geldiginden. "this is england" yazacakmis... hele hele...

    neyse. kisa surede 2. baskiyi yapti dedim bir tane daha yazayim ama bu bambaska bir turde olsun (bak bak havalara bak "ben tutan turde yazmadim, farkli seyler denedim" diyecek ya) istedim. bi projem vardi. daha dogrusu sinopsis irisi bir metin. e dedim ya sektoru biliyorum. kime gotursem "abi cok guzel cekemeyiz" diyor. bazilari "olm sen bizi hapse mi attiracan la" diye cay bile ismarlamadan kovaliyor. ask filmlerinin unutulmaz yonetmenine baglayacagima dedim ben bunu da kitaplastirayim. yani dizi bolumu olarak yazdigim her sinopsisi bir kitapta birbirine baglamaya calisayim. artik ne kadar olursa cunku edebiyat degil. ben edebiyat yapmak istemiyorum ki ben herkesin kitapliginda, bu yagma devrinden kurtarilmis bir hafiza kapsulu olsun diyorum. yayinevi yine begendi iyi mi? hop bu da basil. ama parasiyla reklam bile yaptirtama ve bundan sonra basima cok acayip seyler gelmesi. ha hep diyorum cok ilgisiz de olabilir ama olmayabilir de ve bu olasiliklarla bitmeyen cumleler zaten türk vatandasi olmak kisa ozet gibi bir sey.

    bu da cok begenildi. ayni sekilde usenmeyin internetteki yorumlara bakin. (bkz: dayısızlığa övgü) ismi. pen almanya uyesi oldum. ve en bombasiii secim kaybedilmese belki ilk cekilecek islerden biri olacakti ama ne olduuu? memleket gibi anasinin nikahini gordu. yakinda toplu kitap yasaklama fazina gecildiginde bir yerlerde binlerce arkadasi gibi yakilir falan zaten. ha aslinda ote yandan bu kadar agir kafalara da gerek olmayabilir. hicbir bok da olmayabilir cunku gecen yazmistim da, kitabin tanesi 136 lira. yayinevinin kendi sitesinde 60 lira galiba ama d&r, kitapturdu, idefix'te falan neredeyse 140 lira. 2 3 senedir türkiye'de olmadigim icin tam bilmiyorum ama 140 lira buyuk bir para gibi geliyor. hani yakmaya makmaya da gerek yok yani simdi 140, 3 ay sonra 200, 9 ay sonra 400 derken millet yiyemeyecegi hicbir seye para veremeyecek.

    ne diyorduk?

    kitap yazmak. kitap yazin. daha dogrusu hep bir seylrr yazin. ben yazmayi ogrendigimden beri bunu yapiyor, ferhan sensoy'un turgut uyar'dan ogrenip bize ogrettigi "esnaf sabah 9'da dukkani nasil aciyorsa sen de oyle kalemi kagidi acip calismaya baslayacaksin" ogudune uymaya calisiyorum. bu hesabi da acikcasi bu yuzden kapatmiyorum cunku yazmak gercekten iyidir.

    ama mesele o yazdiginiz seyin sonunda ne olmasini beklediginiz.

    cok sey beklemeyin.

    cok sey beklerseniz kendinizi "ulke tarihine gecicem ammmina koyayim yea" derken, eksi alti derecedeki bir kar firtinasinin ugultusunda radyatore yaslanip telefonunuzla burada bir seyler yazip kendi kendinizi uzerken bulabilirsiniz.

    hicbir sey degismiyor, degismeyecek. eskiden olsa bu entryler birilerinin ilgisini ceksin biri daha sanatimi merak edip okusun ve begensin cok isterdim. of hele takdirini arkadaslarina soylerse. dusunsene birinin anilarinda "ya abi eksiden bi herif kesfettim cok acayip kafalarda' yer ediyorsun falan... kiminin hayali bir meslek sahibi olmaktir, kiminin biriyle evlenmek, kiminin bir yere gitmek kiminin de eksi'den kesfedilen cok acayip kafali adam olmak.

    artik buyuk bir kabullenis ve ic rahatligiyla soyluyorum ki sikimde bile degil.

    cunku artik cok gec kaldik ve yikilan bir ulkenin genc kusak kalemi olmaya da sokayim.

    ha yazin ama. cidden her gun yazmak onemli. yazarak yazar olunur.

    oyle.
  • arkadaş en önemli şey betimleme yapabilmektir.

    mesela adam eve geliyor kapıyı açıyor ve odayı öyle bir anlatıyorki 4-5 sayfa odanın betimlemesi sürüyor. yok perdenin arasından süzülen güneş ışığı odaya cennetten gelmiş gibi vuruyor, yok masanın üstündeki vazo yılların anılarını içinde barındırıyor.

    ulan ben hayatımı yazsam 4 sayfa tutmaz be.
  • eger kafanızda bi konu olmadan yazmaya basladıysanız ve yazmaya oturdugunuz zaman seri zırvalama kapasiteniz varsa oldukca eglenceli olabilen eylem.. bazen cok sevdiginiz bi kitabı okumaya devam etmek icin nasıl sabırsızlanırsanız bu durumda da "hemen bi seyler daha yazayım.. acaba noolucak.. ay cok helecanlı" dedirtir..
  • sözünüzün kesilmeyeceğini bilerek anlatmak istediklerinizi anlatabileceğiniz eylem.
hesabın var mı? giriş yap