• eh bir de kediler krallara bakabilir'in içindeki (bkz: ex libris) denemesi, hoş olur...
  • hep sona bırakılan eylemdir.
    evdeki kitaplık, hayatın ise onu yerleştirmek bir gözden geçirmedir.

    yerleştirirken kendini görürsün.
    sevinirsin yaşadığına...
    iki üç kitap seçersin alınmış ama da okunmamış,
    koyarsın başucuna...
    okursun ya da yine okumazsın
    ama
    varlar ya
    yeter insana...
  • taşınma sonrası yapılacaksa biriktirilen tüm stresin atıldığı seanstır. aynı etki kitaplığı boşaltırken de yaşanır tabi. eşyalar aynı olsa da yabancı hissettiğiniz yeni evinizde, daha kitaplığı tam olarak yerleştirmeden, eskiden okuduğunuz bir kitabı alıp bir köşeye kıvrılır, sayfalarını karıştırmaya başlarsınız. sonra bir bakmışsınız, o ev size yabancı gelmemektedir artık. kıvrıldığınız köşe de en sevdiğiniz mekan olmuştur.
  • bir süre sonra sıkılarak tıkıştırmaya dönüşen eylemdir... tıkıştırma esnasında da en önemli faktör, boyutsal durumlara göre kitabı dik mi yatay mı tıkıştıracağınıza karar vermektir...

    daha sonra hele aranan bir de referans kitapsa "yaa kırmızıydı sanki ya da üstünde kırmızı şekil vardı.. şöyle a4 den küçük ama cep kitabından da büyüktü... allahım nerede?" diyerek dolanır durursunuz raflar arasında...
  • kimi zaman kabusa dönüşen eylem. şöyle ki o veya bu nedenle birçok kitapla haşır neşir olmanız gerekmiş, o da çıkmış, bu da çıkmış hımm bi de şuna bakiyim diyip şunu da çıkarmışsınız sonra o ,bu şular çogul olmuş derken çalışma masanızdan odanızın kapısına kadar kitap kümecikleri oluşmuştur. birkaç gün durumun vahamiyeti görmemezlikten gelinir. ama sonra kitaplar yüzünden odanıza giremez olup, girdiğinizde boguluyorum hislerine kapıldıpınızda artık bi el atıp yerleştiriyim kitaplığı dersiniz. ama bir de kitaplarınızın sayısı kitaplığınızın kapasitesinden fazlaysa eylem sırasında tımarhane kaçkınından farklı bir yanınız kalmaz . işin sonunda ise sonsuzmuş gibi gözüken bir huzura erersiniz.
  • kitap okumaya gönül vermiş herkesin zaman zaman yapmak zorunda kaldığı eylem olduğu gibi, bir evden taşınırken yapılan en zor işlerden de biridir... hele hele kendinize ait olmayan, ancak hayatınızın önemli bir bölümünü beraber geçirdiğiniz bir kitaplığı toplamak ayrı bir derttir... dert derken, fiziksel zorluk anlamında değildir bu, daha çok raflara dizilmiş hatıraların kolilenmesi ve yersizlik nedeniyle o anıları birilerine vermek zorunluluğudur...

    senaryo şöyle gelişir: uzun bir zaman kalabalık bir şekilde yaşanan evden insanlar yavaş yavaş ayrılırlar... kimisi yeni bir hayat kurmak için gider, kimisi de artık sadece resimlerde, yazılarda kalmak üzere ayrılır... sonunda evde hayaletlerle yaşayan tek kişi kalır, bir süreden sonra dayanamaz anıların ağırlığına, o da gitmeye karar verir... verir de vermesine, evdeki anıları kaldırmak gerekmektedir, birinin de gidip kitaplara bakması, kitapları toparlaması lazımdır.

    bir sabah girilir kitaplığa... elli senedir alınmış, okunmuş ve kaldırılmış tozlu kitapların içine girilmesi gerekir. çok sevilen birinin mahremiyetine girmiş gibi hisseder insan kendini, hayatının belli dönemlerinde neye ilgi duyduğunu, neleri öğrendiğini, gelişmesinde nelerin etkili olduğunu geç de olsa öğrenir... bilim kurgu romanlarından o dönemdeki yasaklı kitaplara, tarihten felsefeye, esoteriden bilime uzanan yelpazeyi gördükçe bir kez daha hayret eder, daha önce gördüğü ama bakmadığı ayrıntıları fark eder... birkaç raf düzelttikten sonra "ya baba, insaf, bunları da mı okudun" demekten alamaz kendini... gönlünden o kitapların hepsini saklamak gelir ama yeri yoktur, kiminin de artık bilgi değeri kalmamıştır... içi acıyarak sahafa vermek üzere ayırır çoğunu... o kolilere koyduğu her kitapla, hayatından bir parçayı attığını düşünür...

    sonra kendisi için ayırdıklarına bakar... her birini severek, dikkatle kaldırır... birkaç sayfasını açar, buruk bir gülümseme oturur suratına... çocukken o zamanlar kendisine dağ gibi gelen bir adama sorduğu sorular gelir aklına... ve hiç bıkmadan usanmadan verilen cevaplar... büyüyünce "adam" olması için gösterilen çabalar...

    velhasıl-ı kelam, zor iştir... kitaplık yerleştirmek bir hayatı raflara koymaktır... bazen artık kitaplıkta yaşayacak bir hayatı...
  • her haftasonu kendi kendime yapacağıma söz verdiğim eylem.
    eylemi gerçekleştirirken hayatınızın farklı dönemlerini tekrar tekrar gözden geçirirsiniz, kimisini koliler kimisinin tozunu silersiniz. ama hep sizinle beraber olacaklarını bilirsiniz okusanızda okumasanızda, sonunu bilsenizde bilmesenizde.
  • kitaplarınız bir nevi kişisel tarihinizdir ve kitaplarınızı yerleştirmek de yaşanmışlıkları bir nevi gözden geçirip tekrar hatırlamak. bazı kitaplar yanyana dururken, siz onları sırt sırta koymayı uygun görürken zamanla aralarına başkaları girer, bazıları diğerlerinin yanına daha çok yakışır. kimi zaman kütüphaneniz dar gelir -ah evet her kitaplık kütüphane değildir, başlık ne uygun olmuş - birilerini arkaya birilerini öne koymak zorunda kalırsınız. hani çok istemeyerek aldığınız, tatilde kitapları tüketip de yoklukların arasında seçip beğendiğiniz, ya da bi yazarı çok sevip de kendinizi hep ondan az okumuş hissedip de aynı kitapları bir daha alıp çifterlediğiniz haller dışında zordur hangi kitapların gözünüze en çok çalınacağına karar vermek. zira en önde olanlar ya da ortada parlayanlar en çok selam alıp verdiğiniz olan kitap olucaktır, arkada ya da en üst ya da en alt rafta kalanlar en az. velhasıl duygu dolu bir şeydir kitaplık yerleştirmek, onları yanyana altalta dizmek.
  • (bkz: cin iskencesi)
hesabın var mı? giriş yap