• benim bir listem var. ödünç kitap verdiğim insanların listesi. kim almış, ne zaman almış, hangi kitabı almış yazmışım..
    tam 19 kitap var bu listede.. kimini on sene önce vermişim, kimini beş.. ortak noktaları şu ki, hiçbiri bana geri gelmemiş.

    arayıp kibarca "benden şu kitabı almıştın, geri alabilir miyim" demek, şakaya vurup "ehi, fi tarihinde benden bi kitap aldıydın, kitap evden mi kaçtı n'oldu" demek, buluşma öncesi mesaj atıp "lütfen gelirken sendeki kitaplarımı da getir" demek çare olmuyor böylelerine.
    ya unutuyorlar(!) getirmeyi, ya filancaya vermiş oluyorlar, filanca da falancaya veriyor ve kitabın akibeti bilinmiyor, ya evde bir yerde oluyor ama nerede olduğu bulunamıyor, bir şekilde evin yolunu bulamıyor o kitaplar..

    hal böyle olunca, sütten ağzı yanan kişinin yoğurdu üfleyerek yemesi ve artık kimseye kitap ödünç vermemeyi prensip haline getirmesi de gayet mantıklı bir hareket oluyor...
    cimrilik değildir ki bu. saçma bir tutum değildir. kıymetli mallarını yastık altında saklamaya insanı itecek sapıtık bir bağlılık da değildir.
    her biriyle ayrı ayrı bir bağ kurulan, ayrı ayrı sevilen ve kıymet verilen kitaplara saygı göstermektir... ben, kaldığım yeri hatırlamak için sayfanın kenarını kıvırmaya bile kıyamazken, benden kitabı ödünç alan üstüne kahve döküp, kapağını kırıp, sayfalarını buruş buruş yapıp geri getiriyorsa, ben hangi akla hizmet veririm ki bir daha ona kitap? ya da ben kitap vermiyorum diye, hangi insan, hangi mantıkla laf edebilir ki bana?

    kitaplık denen şey, komidinde üst üste duran beş kitap ve klozetin yanında duran bir dergiden değil, koca bir odayı dolduran, mis gibi kokan bir kitap yığınından oluştuğu için; o kitaplar o odaya dekor olsun diye değil, hayatı doldursun diye alındığı için, gidip de geri gelmeme ihtimali insanı üzeceği için; verilmez kitaplar. budur gerekçesi ve yapan için son derece de mantıklı bir eylemdir.
  • zaman içinde sanıyorum beni de pençesine alacak haklı bencillik bu biraz..

    çünkü düşünüyorum.. eski vakitler, bir kitabımı talep eden istisnasız herkese, gayet sırıtarak falan aaaa al buyur yapardım..
    zaman geçti, kendimi -ki aslında hiç tarzım değildir, ve birine verdiğim hiçbir şeyi geri talep edememek gibi kötü bir huyum vardır.. karşımdaki iade etmiyor olmaktan utanmaz, ben geri istemekten utanırım- bir kitap ödünç verirken, kitabı teslim sırasında "şu kadar gün içinde geri istiyorum! bitiremez de süreyi uzatırsan bunu mutlaka haber vermeni istiyorum! üzerine birşeyler dökmeme hususunda dikkatli ve özenli olmanı istiyorum.." gibi gibi bir sürü katı ve antipatik cümleyi kurarken bulmaya başladım..

    dahası, zerre kadar da utanma, kızarma bozarma olmadığını farkettim kendimde..
    düşününce, bilgi, paylaşması en değerli şeylerden sonuçta...

    ve nasıl ki, beğendiğim bir şarkıyı dinletmek, bayıldığım bir filmi izletmek konusunda ısrarcı oluyorsam sevdiklerime, kitap için de böyle olmalı nşa da..

    ama olmuyor ilginç şekilde..
    kitabın fiziki çekiciliğiyle mi alakalı acaba..
    kokusu var falan..

    hülasası, kitap ödünç vermeyen insanı çok yürekten anlayabiliyorum... insani dürtülerine kulak veriyor olduğunu hissedip kendisine kızamıyorum..
  • valla benim dinim kitabı da cd'yi de ödünç vermeyi yasaklıyor arkadaş. gördük bu samimi eşleri dostları evvel zamanda. bin yılda bir açan çiçek gibi kutsadığım, kalitesinden ve renginden birşey yitirmesin diye odada flaşlı fotoğraf çekimini yasakladığım bu antika parçalarına elin adamı kendi götüne davranır gibi davrandı.

    aldı getirmedi, aldı "ya ben taşınırken onları kolilerden birine koydum ama" dedi, aldı şımarık , sevimsiz yeğeni parçaladı, aldı kendine ait pazar listesi gibi altını üstünü çizdi.

    gün o gündü ki cd,kaset,kitap,dergi vermeyi kendime günah ettim. bende cehennem korkusu hasıl oldu artık. kitabımı verirsem zebani dirgenine gelirim. sönmez ateşlerde kavrulurum.

    dersen ki sigaram yok, ota boka para harcamıyorum kitaba da para veremiyorum, bu tutarlılığını alkışlarım dakikalarca ve talebinin meşruluğuna methiye düzerim ama yine de vermem. parasını veririm gider alırsın.

    hatta mülayim bir adam olduğum için şu eşşek yaşımda anneme şikayet ediyorum kitap isteyeni. o devreye giriyor. o da çözüm değilse kendi kurduğum güvenlik sistemi black smoke görevi devralıyor. oda bir müddet mangal isi gibi tütüyor ama sonuç mükemmel oluyor.

    yeterince açık izah ettiğimi düşünüyorum hislerimi.
  • böyle orijinal bi kitapsa mantıklı da normal kitapçıdan bulunabilecek bi kitabı vermemek komik bi şey. değişik bi kibir. çöpe atacağıma ya arkadaşıma veriyordum ya da benden küçüklere. okumuş okumamış götüne sokmuş çıkarmış hiç de umrumda olan bir şey olmuyordu. ödünç vermiş olsam utanırım da zaten geri istemeye 3-5 liralık kitabı. misal çok cd yedirdim ben eşe dosta, sonra baktım maddi zarara uğruyorum, bi daha istediklerinde "öpücük vermiyorum lan ben bunlara, gidin kendinize alın ibneler sonra geri gelmiyo." demeye başladım. işi goygoya çevirmedim. bi de mevzusu açılmışken kitapların bok koktuğunu düşünüyorum ben. iğrenç iğrenç şeyleri dönüştürüp basıyorlar matbaada. ne zaman yüzleşeceksiniz bu gerçekle acaba?

    kitabı verdiğin kişi kitabı okuma hakkına erişmek için senin kadar değer vermek zorunda değil. yok öyle bir zorunluluğu. ha hobi olarak yine verme, vermek zorunda değilsin sen. mesela uç isteyen tipler olurdu lisede, vermezdim çoğuna. "mınako çocuğu 3 aydır milletten uç otlanıyo ya." derdim. verdiğim uç beni perişan mı edecek tabii ki hayır ama gitsin alsın ibne bana ne. böyle düşünme hakkın var, mantıklı bu, hiçbir şeyini paylaşmak zorunda değilsin, öpücük vermemişsin neticede onun için (umarım), ama işte verdim de uyumadan önce üç kere öpmemiş de, bardak altlığı yapmış da, efendime söyleyeyim sivrisinek öldürmüş de bilmem ne. tamamen goygoy. beni arasan istesen mesela "ne değerli kitabın varmış ya götoş, ne kadar bunun fiyatı söyle havale edim." derim. yaparım bunu çünkü matbaadan çıkma siktir boktan bi hamur işi. büyükbabanın büyükannene yazdığı mektup değil. çok özel bir şey değil yani bu kitap denen bok. onu özel yapan sensin ve değer yargılarını arkadaşlarına dayatma hakkın yok. bi şarkıyı msn'den arkadaşına gönderdiğinde, "beğenmedim." derse, "geri döner lan o zaman." mı diyorsun lan. (diyorsan zaten bişi demiyorum. demiyosan da bişi demiyorum gerçi sıktın beni sıkıldım. çok sıkıcı bi insansın. böyle saçma şeyleri aşmak için izlediğin filmleri harddiskten silmeyle başla. önce çok koyacak hata mı yaptım diye çok düşüneceksin ama bir iki hafta içinde kişisel gelişiminde çok yol katettiğini fark edeceksin buddy.)
  • odunc verilen kitabiniz yuksek ihtimalle ya gazi olarak donecektir ya da sehit olup hic donmeyecektir. bu bilincle odunc vermemek cok isabetli bir karardir.

    illaki o kitabi okutmak istiyorsaniz hediye edin.

    cizerek ve not alarak okuyorsaniz begendikleri kitabi satin alin sifirini verin. temiz okuyucu iseniz o an verin ve ilk firsatta gidin kutuphanenize sifirini alin.
  • kitaplığın her tarafını verilen kitapların ve alan kişinin yazılı olduğu post-itlerle doldurmamaktır. arkadaşınızın size gelip, kendi ismi yazılı olan onlarca post-it olmasına rağmen bir tane daha olmasını kabullenmemektir. ve ayrıca önceden kitaplığınızda bulunan kitapların yerini şimdi aynı sayıda sarı yapışkan kağıt parçalarının almamasıdır.
  • kitap vereceğiniz insanı iyi seçin, sorun olmaz. hayatında kırk yılda bir kitap okuyan, bir kitapçıya girip saatlerce raf önünde zaman geçirip de kitap almamış birine kitap vermeyin. kitaplarla vakit geçirmenin, kitaplığın önünde durup içindeki yüzlerce kitaba baka baka dakikalarca zaman geçirmenin nasıl bir şey olduğunu bilmeyen birine yüz vermeyin, kitap ise hiç vermeyin. peki neden? aslında çok basit. insanlar birbirlerini anladığı sürece her şey çok basit işler. yakın duygular ve zevkler paylaşıldığı zaman normal olan davranışlar kendiliğinden gelişir. kitap verdiğiniz ve o kitabı kendinde unutan bir insanın aslında bir suçu yok. çünkü ona göre kitap, sayfalardan oluşan bir cümleler bütünüdür. durumun sizin için ne anlam ifade ettiğinin farkında değildir. o, sizin gibi hissedemez ve sizin sahip olduğunuz duyarlılığa erişemez. davranışın boyutu bu yönde olduğu için de sizin için hassas olan bu ödünç verme konusu, kitabı verdiğiniz kişi için sıradan, unutulabilecek bir eylemden öteye geçemez. sonuç olarak sizin üzerine titrediğiniz, o, kitaplığınızın en nadide parçası yok olmuş gitmiştir. geri de isteyemezsiniz tabii. evet, bu çok basit davranış olur.

    işin daha da gıcık tarafı ise, yazarı tarafından imzalı bir kitabı verdiğiniz kişinin buna rağmen kitabın üzerine yatmasıdır ki her şeye rağmen en kabul edilemez davranış budur. tamam, o elindeki kitabın benim için ne kadar önemli bir şey olduğunu bilmiyorsun dostum, bunu anladık. ama yazarı tarafından ismim yazılarak imzalanmış bir kitap bu yahu. insan bunun farkına varır en azından da "bu kitabın anısı var demek ki, okuyayım da hemen geri vereyim der" ve buna göre hareket eder. ama yok! önceki paragrafta dediğim gibi, bu arkadaşınız kitaplar konusunda yeteri gelişimi göstermemişse, emin olun ki o imzalı kitabınız da duman olacaktır. maalesef.
  • okunmamış kitaplar için doğru görülebilir. ancak okunmuş kitapları ödünç verme konusunda biraz daha esnek yaklaşılabilir. çünkü okunmuş bir kitabı en güzel değerlendirme yolu onu okuyacak birine ödünç vermektir. tabii ki, kitap koleksiyonu yapmıyorsanız!
  • cimrilik kategorisine sokulamayacak bir harekettir bu. birçok kitabı ellere yar olan bir insan evladı olan ben, kitabımı okurken onunla bütünleşir, satır altlarını çizer, çizdiğim satırları yeniden okur ve hayata bir de o cümlelerin perdesinden bakmaya çalışırım. hal böyleyken cimrilik kaçınılmaz oluyor; oğluna aşık analar gibi kitabına aşık kıskanç bir okur kesiliveriyorum.
  • vucuduma sahip olabilirsin ama ruhuma asla...ruhum kardeşim benim onlar, gecenin üçünde aklıma gelip, bi daha şu bölümünü okuyayım da açılayım deyip, yerinde bulamazsam nolcak? ayrıca evet; vakti zamanında sevgili anneciğimin bir arkadaşına verip de geri gelmeyen bir kitap için tüm aileye hayatı cehennem etmişliğim de vardır. (palyaçolarla gözyaşları-johannes mario simmel) sağolsun sevgili eniştem sahaflardan arayıp bulduydu da, kadıncağız dilimden kurtuldu - sayılır-
hesabın var mı? giriş yap