• bir kere okuyan insanın kitap koleksiyonu neyin değil, bildiğin kitaplığı ya da kütüphanesi olur, bunu anlayalım. "boş zamanlarımda kitap okurum!" insancığı değilseniz eğer, o kitabın yüzüne yalnızca bir kere bakmazsınız. bir kitabın giriş cümlesi, kitapta girilmiş herhangi bir ayrıntı, bir karakterin analizi, bir okuyucu tarafından beğenilmişse sıklıkla çıkarılıp tekrar tekrar okunabilir. bunun zevki ya da özgürlüğünü çok az şeyle değişirsiniz!

    burdan yola çıkarak, bu tutumla ilgili yapılan yorumların bir çoğu, bir kitapsevici tarafından saçma ve gereksiz bulunacaktır. sevmediğin kitabı ver gitsin algısını kabul etmez bir kitapsevici. bir kitapseviciye popüler kitabı neyleyeceksin, hediye et hatta denmez. iyisiyle ve kötüsüyle oluşturulmuş, büyük ya da küçük bir kitaplıktır onun sahip olduğu ki büyük ihtimalle hiçbir zaman sonuna gelemeyecektir bu konudaki hedeflemesinin. 10 binli rakamlarla ifade edilen kitap sahipleri var bugün mesela, onların kaçı kitaplarının yüzde yüzünü okudu bilemeyiz; fakat buna sahip olmak çok ayrı bir şey. bir orhan pamuk kitabı alıp rafa koymak ve yüzüne bakmamakla ilgili değil, ona benzemiyor. okuyorsunuz fakat okuduğunuz kadarını yine alıyorsunuz. dolayısıyla hiçbir zaman kitaplıktaki kitapların tamamı okunmuş olmuyor. fakat acelesi yok.

    bir yıl içinde 30 kadar kitap kaybettikten sonra bu mecraya yöneldim ben de. ha yine bazı bazı kıramayıp verdiklerim olmuyor değil; fakat verirken ne hissettiğimi ne siz sorun ne ben söyleyeyim. bildiğin iş görüşmesi gibi mülakat önce.

    - ne sıklıkla kitapçıya gidersin?
    - kütüphanen var mı, varsa neler var?
    - ne tür kitaplar okursun genellikle?

    şaka tabii bu. ama bunun gibi şeylere başvurulduğu da görülmüştür. neden peki? çünkü kitabını almak isteyen insan, "boş zamanlarında kitap okuyan insan" kategorisindeyse, bil ki o kitap onun elinde sendeki kitap olmayacaktır. sonu hayıra çıksın yani.

    şimdi bunun övünülecek yahut yerilecek bir yanı yok bence. herkesin her türlü konuda çokça tutkusu ve bağımlılığı olabilir. bu da onlardan biri. şu kadar para vermek, bu kadar bilmem ne yapmak meselesi de değil; gerek yok bunlara da. ben şahsen yanımda "iyi kitap alan" birileriyle kitapçılara gitmek istemeyecek kadar takıntılıysam, bu sendrom içre olmam da yadırganmamalı. güzel bir kitap bende yok da yanımda yöremde birilerinde varsa, sancılı bir süreçtir benim için. tersi de büyük bir zevktir bittabii. böyle bir durumda, dışarıya kitap verirken elinin titrememesi işgüzarlıktır ve dahi yazıktır.

    veren versin. bana da versin hatta. ama ben 2 yıl önce birine verdiğim christophe grange'i bile hala geri istiyorum! istemeye de devam edeceğim. arkandan ne küfürler ediyorum bilemezsin sevgili yavşak insan!

    alpay erdem gibi bitireyim; nerde bir kitabını ödünç vermeyen insan var, o insan çok güzel bir insan bence...
  • çok sevdiğim, kitaplıkta bulunması bile mutluluk verici olan kitaplarım için yaptığım eylemdir. benden ayrıldıklarında bir daha geri dönemeyecek olmaları fikri beni buna sürükler. bir de şu açıdan bakarsak paylaşmak istenilmeyen kitaplar da olabilir bunlar, çok kişinin bilmesini istemediğimiz şarkılar gibi hani. bana özel kalsın, gizli kalsın fikri, düpedüz kıskançlık işte.
  • eğer ödünç alınmış olan tam 25 kitabınız varsa ve bu kitaplardan sadece 15 tanesini yeniden görebilmişseniz, işte o zaman bunu yapmaya karar verirsiniz. tabii bunun devamında adam gibi bir liste çıkartıp mevcut kitapları korumak gerekmektedir. yoksa elde olanları da kaybetmemeniz için tek engel kalmaz.

    kitaplığınızdan kitap alıp geri vermeyen insan modelleri olduğu sürece yapılmasında tek sakınca dahi görmediğim bir durumdur. doğal bir eylemdir yani.
  • çok net olarak her insana uyguladığım davranış biçimi. kitabını ödünç vermek istemeyen bir insanla bunun sebebi hakkında tartışmak manasızdır. kişinin kendince geçerli sebepleri olmasaydı zaten bunu prensip haline getirmezdi.
  • babam kitap vermemekten daha ilginç bir şey yapıyor. isteyen olduğunda hiç polemiğe girmeden kitabı veriyor. ama ertesi gün aynısından bir tane daha alıp kütüphanesine koyuyor. buna rağmen aynısından iki tane olan kitap yok kütüphanesinde.
  • mehmet akif'in şiirlerinde köse imam olarak geçen ali şevki bey'in aşağıdaki beyitle ilan ettiği tutum:
    "dest-i gadr-i müstaîradan ziyanım bîhisap
    tövbe ettim, âriyet hiç kimseye vermem kitâb"
    (yani; ödünç verip geri alamadığım kitaplardan dolayı ziyanımın hesabı yok. tövbe ettim, kimseye ödünç kitap vermem artık.)
  • bu boktan hatta bazen çok zor olan işi maalesef yapıyorum, yapmak zorunda kalıyorum.

    daha lise yıllarımdan, dişten tırnaktan arttırılmış paraların hiç kitap girmeyen bir evde salondaki vitrinin alt gözlerinden birine yığılan kitaplara verildiği, kitap okumanın anlamsız göründüğü, tek asgari ücret giren evdeki babanın "evladım ona vereceğine al da boğazına bişey ye, ben o kitabın parasına iki gün çalışıyom" nasihatleriyle geçen yıllardan kalma pis alışkanlığım. benim o kadar kıymet verdiğim kitaplardan dördü verdiğim kıymeti anlayamayan kimi insanlar yüzünden şu an finlandiya'da.

    kitaplık kavramıyla kendi paramı kazandığımda tanışabildim ancak. ve 2.000 küsür kitapla dolu yedi kitaplığa sahip oldum. hatta bunlar arasında, en gayrımeşru davranış olarak gördüğüm, kütüphaneden çalınan bir kitap bile var. bunu da kafamda, "zaten o kitabı o konuyu araştırmayan kimse merak etmez, hem ben kitabın fotokopisini çekmek istedim ama izin vermediler ne yapayım" diyerek meşrulaştırmıştım.

    bazen evime gelen ve benim bu kıl edici huyumu bilmeyen insanlar giderken çok normal bir şey gibi "abi bak ben bu dördünü aldım, okuyunca getiririm. bu arada kitaplığın da şahaneymiş ha!" demeye kalkışıyor. prensibimi açıklamak için kendimi kasmamanın tek yoluna baş vuruyorum: abi bak şimdi, bi akşam komşusu nasrettin hoca'nın kapısını çalmış. demiş ki, "hocam sende kırk yıllık sirke var mı?". hoca da "evet var" demiş. "bana biraz versene" deyince, hoca da cevap vermiş "her isteyene versem kırk yıllık sirkem olur muydu?"

    bu hikayeyi beşinci defa dinleyen insanlar da olabiliyor yanımda. sıkılıyorlar. ama biraz anlayış yahu, ne yapayım her kitap isteyene finlandiya'ya giden kitaplarımı mı anlatayım?
  • geri gelmeyeceğini bilmekten kaynaklanır. 3 hafta önce bu kuralımı bozup kitaplığımdan bir kitap ödünç verdim. 3 haftadır her an onu düşünüyorum.

    -ne zaman getirir ki?
    -bir ara istesem mi?
    -temelli verdim zannetmedi herhalde di mi?
    -birine vermiş olmasın?
    -geri gelmezse aynısını bulur muyum ki?
    -keşke vermeseydim.

    kitaplara benim verdiğim değeri veren insan sayısı bir artsa keşke. bir tek ben değer veriyorum demek istemedim. mesela 1 insanın çevresinde 100 kişi olsun, bunun içinden 1-2 kişi çıkar böyle kitapları el üstünde tutan. kişi başına kitapsever arkadaş sayısı çok az yani. bu oran artsa keşke. o 100 kişinin 95'iyle geri gelen kitap alışverişleri yapsak. ne güzel.
  • önceleri ödünç verdiğim kitapları bana geri getirmeyenleri, bir filin kendisine yamuk yapan birini hatırlaması kadar net hatırlar, bir fil gibi de onlara hınçlanırdım. kitaplığımdan kitap ödünç vermemek isterdim, çünkü o kitaplar benim bir parçam gibiydiler.

    sonra sahip olduğum her şeyi geride bırakıp daha doğrusu bırakmak zorunda kalıp, (bir nevi fight club tadı yakalayarak), 2 tane bavulla abd'deye doktora yapmaya geldim. geride kalan kitapların bir kısmı kolilerin içinde çürüyor (tamam belki çürümüyorlar ama kime faydası var?), bir kısmı kim bilir nerelerde.

    keşke zamanında şansım varken o kitapları arkadaşlarıma (sevdiğim o canım insanlara) verseymişim. keşke onlar da geri getirmeselermiş. böylece o kitaplar başkalarını mutlu edebilseymiş.

    hani zaten onca kitabı tekrar tekrar dönüp okuduğum filan da yoktu. evet harika bir histi karşılarına kurulup bakmak, kolleksiyonculuk güzel bir şey. ama ödünç verilmeyecek kadar değerli değil hiçbir "materyal" bu dünyada aslında. pekala onlarsız da yaşayabiliyor insan.

    üstelik artık alıp okuduğum kitapları birilerine veriyorum (zaten bir gün türkiye'ye dönerken gemiye yükleyip getirecek halim yok). "geri getirmesen de olur, sen de başkasına ver" diyorum. yüzlerindeki şaşkınlık ve mutluluk karışımı ifadeye bakıp, önceleri kütüphane dolusu kitaplara bakarken duyduğumdan çok daha fazla haz duyuyorum.

    (bkz: kefenin cebi de yok zaten)
  • "kitaplığımı başkalarından aldığım kitaplarla kurdum."

    anatole france
hesabın var mı? giriş yap