• bu mektup "duwarmish" kızılderililerinin reisi seattle tarafından "washington'daki büyük başkan" a yani 1853-1857 yılları arasındaki amerikan cumhurbaşkanı franklin pierce'ye ithafen yazılmış:

    "washington'daki büyük başkan bizden topraklarımızı satın almak istediğini bildiren bir mektup yollamış. dostluktan söz etmiş büyük başkan... ama biz sizin , dostluğumuza ihtiyacınız olmadığını biliriz.

    gökyüzünü nasıl satın alabilirsiniz ?
    ya da satabilirsiniz ?
    ya toprakların sıcaklığını?
    ağzımdan çıkan sözler yıldızlara benzer, büyük başkan, hiç sönmezler. bu yüzden söyleyeceklerime güveniniz.

    havanın taze kokusuna
    suyun pırıltısına
    sahip olmayan biri onu nasıl satabilir ?
    kutsaldır bu topraklar benim için ve ulusum için...
    yağmur sonrası ışıltılı her çam yaprağı
    denizi kucaklayan kumsallar
    karanlık ormanların koynundaki sis
    şakıyan böcekler...
    ve bilin ki:
    kızılderili adamın anıları
    ağaçların özsuyunda saklıdır. toprak bizim anamızdır.

    bilesiniz ki;

    derelerin ve ırmakların içinden geçen sular, sadece su değildir.
    atalarımızın kanıdır o.
    babalarının mezarını geride bırakır beyaz adam. toprağı çocuklarından çalar.
    açlığın dünyayı saracak beyaz adam ve ardında koskoca bir çöl bırakacaksın.
    sabahın sisi dağların karnından doğan güneşi görür ve kaçar.
    demir at (lokomotif), öldürüp çürümeye bıraktığınız binlerce buffalodan nasıl kıymetli olabilir ?
    nasıl ? anlamıyorum.
    hayvanlar insanları bıraksa , insanlar ruhlarının yalnızlığından ölmez mi ?
    hayvanların başına gelen, insanın da başına gelecektir.
    toprağın başına gelen , oğullarının da başına gelecek ...
    çocuklarınıza bizim öğrettiğimiz şeyleri öğretin.
    toprak bizim anamızdır.
    ve toprağa tükürülmez.
    toprak insana değil , insan toprağa aittir.

    insan hayat dokusunun içindeki bir liftir sadece...

    beyaz adam neyi satın almak istiyor ?
    gökyüzü ve toprakların sıcaklığını mı ?
    koşan antilopların çabukluğunu mu ?
    biz size bunları nasıl satabiliriz ?
    ve siz nasıl satın alabilirsiniz ?

    bir kağıt parçasını imzaladığımız ve beyaz adama verdiğimiz için her şeyi yapabileceğini mi zanneder beyaz adam ? havanın tazeliğine ve suyun pırıltısına sahip değilsek, bunu nasıl satabiliriz size ? son buffalo da öldüğünde onları tekrar nasıl satın alabilirsiniz ? beyaz adam geçici bir iktidardır ve o kendini her şey zannetmektedir . bir insan annesine sahip olabilir mi ?

    günlerimizin kalan kısmını nerede geçireceğimiz önemli değil. çocuklarımız babalarını gururları kırılmış gördüler. savaşçılarımız utandırıldılar. yenilgiler sonrası kendilerini içkiye ve yemeğe verdiler. bu yolla vücutlarını uyuşturuyorlar. bir kaç kış ömrümüzün kaldığı bu topraklarda yakında matemimizi tutacak tek bir kişi bile kalmayacak. ama niye ağlayayım ? insanlar denizdeki dalgalar gibi gelip geçerler. biz gidiyoruz, ama beyaz adamın da bir gün keşfedeceği şeyi bugünden biliyoruz. hepimiz aynı büyük ruhtan geliyoruz . beyazlar da bir gün bu topraklardan gidecektir. belki de bütün ırklardan daha çabuk. yataklarınızı zehirlemeye devam edin. ve bir gece kendi çöplerinizde boğulacaksınız. bu kader bizim için şu anda bilinmezdir. fakat biliyoruz ki batışınızda her tarafa parlak bir ışık yayacaksınız.

    bütün buffalolar öldürüldükten , yaban atları ehlileştirildikten, ormanın en gizli köşelerine kadar dünya insan kokusu ile dolduğunda , sevimli tepenin görüntüsü konuşan tellerle kirletildikten sonra, bir bakacaksınız ki gökteki kartallar yok olmuş. hızlı koşan taylara elveda demişsiniz. bu ne demektir biliyor musunuz ? bu yaşamın sonu ve sadece daha fazla hayatta kalmanın başlangıcıdır...

    biz kardeşlerininkinden ne kadar farklı olursa olsun her insanin istediği gibi yaşamasını savunuruz. eğer biz teklifinizi kabul edersek, bu sadece yeni toprakları güvence altına almak için olacaktır ve orada son günlerimizi rahat ve huzurlu geçirebiliriz belki...

    size bu topraklarımızı sattığımız zaman, siz onu bizim sevdiğimiz gibi seviniz, onunla bizim ilgilendiğimiz gibi ilgileniniz. ve onu bugün bulduğunuz gibi hatırlayınız. bu toprakları ve üzerindeki canlıları çocuklarınız için koruyunuz. çünkü bu dünya kutsaldır. beyaz adam bile ortak kaderimizden kaçamaz, belki biz hepimiz kardeşiz.

    bunu zaman gösterecek."
  • bu yazida biraz daginik bir sekilde kizilderililerden bahsedecegim ama cok ayrintili bir yazi olmayacak. baska bir zaman daha ayrintili bir yazi yazmayi dusunuyorum.

    gunumuzde abd'de kizilderililere ait "rezervasyon" adi verilen topraklar mevcut. abd'nin cesitli eyaletlerinde toplam 362 tane kizilderili bolgesi var ve bu bolgelerin toplam buyuklugu 250 bin kilometrekare yani turkiye'nin ucte biri kadar. bu bolgelerde kizilderililer'in kendi yoneticileri, kendi kanunlari, kendi polis gucu ve devlet kurumlari isliyor. mesela burada bir cinayet olursa abd polisi bu cinayete karisamiyor. bu topraklarda kizilderililere ait oteller, muzeler, parklar ve diger tesisler mevcut. her sene en az bir kizilderili topragini ziyaret etmeye ve yasayislarini incelemeye calisiyorum. bu benim icin "hac" gibi bir sey halini aldi.

    aslinda kizilderililer deyince akla bir tane millet ve irk geliyor ama sirf kuzey amerika'da devlet tarafindan taninan 567 farkli kizilderili milleti ve bunlarin konustugu 100'den fazla dil mevcut. zaten beyaz insan amerika'yi isgal ettiginde kolayca ele gecirebilmesinin en buyuk sebeplerinden biri kizilderililerin surekli birbirleriyle savas halinde olmasi. adamlar kendi aralarinda surekli savastigi icin avrupali isgalcilere karsi birlesmeleri ve topraklari savunmalari mumkun olmamis ama bu konuya da baska bir entry'de daha ayrintili bir sekilde yer vermeyi dusunuyorum.

    hayatimda ilk kez bir kizilderili topragina gittigimde cok sasirmistim. beni sasirtan 2 sey vardi. birincisi, adamlara verilen topraklarin kalite olarak oldukca kotu durumda olmasiydi. ornegin abd'nin kuzey bati eyaletlerinden washington ve oregon'u ele alalim. bu eyaletler yemyesil, dort mevsim agaclarla dolu, inanilmaz derecede verimli ve her turlu tarim urununun en kaliteli sekilde yetistigi topraklar. bu iki eyalette de kizilderililere ait topraklar mevcut ve bu topraklarin bu eyaletlerle alakasi yok.

    adamlara olabilecek en kurak, corak, hicbir seyin yetismedigi, en dandik topraklari vermisler. mesela oregon’daki yerli kabileleri ziyaret etmek istiyorsunuz. once portland’dan yola cikiyorsunuz ve ilk yola ciktiginizda etrafiniz muhtesem guzellikle ucsuz bucaksiz ormanlarla dolu ve ormanlari kesen verimli nehirler, goller, yesil ova ve vadiler gozlerinizi kamastiriyor. daha sonra siz yolda ilerledikce ve kizilderili alanina yaklastikca agaclarin giderek azaldigini, tarlalarin giderek kuculdugunu goruyorsunuz. birden bire yukselti artiyor ve kendinizi daglarin eteklerinde buluyorsunuz. biraz daha ilerlediginizde agaclarin sayisi daha da azaliyor ve topragin rengi giderek daha da kizila caliyor. bir sure sonra kaktusler ve irili ufakli kayaliklar gormeye basliyorsunuz. sonra da western filmlerinden alisik oldugumuz o kizil kayalar ve corak topraklar basliyor. tam o sirada “rezervasyona hos geldiniz” tabelasini goruyorsunuz. sonra da bu basiniza bir cekic gibi vuruyor ve “onca topraktan adamlara vere vere bunu mu verdiler” diye dusunuyorsunuz.

    durumun vehametini gostermek icin bir hafta once kendi cektigim iki fotograf paylasayim. bunlar yukarida bahsettigim yolda cektigimiz 2 fotograf. ılk fotograf kizilderililerin topragina gelmeden yaklasik 1 saat once cekildi:

    https://goo.gl/fpehx2

    bu da hic abartmiyorum 1 saat sonra rezervasyona ulasinca cektigimiz fotograf:

    https://goo.gl/2trifn

    adamlarin elinden en verimli, sulak, uretken topraklari alip corak ve dandik topraklari vermisler. (gerci bunun istisnalari da var, mesela twilight filmindeki kurt-adama donusen washington’daki quinault kabilesine direkt okyanus kiyisinda muhtesem guzellikte bir toprak verilmis ama bu tabi ki istisnai bir durum). burada western film cekmek disinda ne yapilabilir ki? peki bu nasil boyle olmus? buna gelecegiz ama yukarida kizilderilerin topraklarinda beni sasirtan 2 sey oldugunu soylemistim ama bu bahsettigim henuz ilk sey. beni cok sasirtan ikinci seye gelince o da kizilderililer’e ait muzeler.

    hayatimda ilk kez bir kizilderili muzesini ziyaret edecegimde beklentilerim cok farkliydi. ayni yurtdisindaki ermeni veya yahudi muzelerinde oldugu gibi surekli katliam, soykirim, kan ve vahsetten bahseden ogeler gormeyi bekliyordum cunku kizilderililer’in gecmisi gercekten korkunc olaylarla ve haksizliklarla dolu. mesela bugun bati ulkelerinde bir ermeni muzesine giderseniz goreceginiz seylerin %90’indan fazlasi katliam ve soykirimdan bahseden ogeler olacaktir. bunun hakli mi haksiz mi olduguna hic girmiyorum ama durum boyle. hayatimda ilk kez bir kizilderili muzesine girdigimde adamlarin ugradigi katliam ve haksizliklardan bahseden hicbir sey gorememek beni oldukca sasirtti.

    muzede buyuk olcude kizilderililerin yasayis tarzi, inanclari, avlanirken kullandiklari silahlar, giyecekleri, kulturleri ve felsefeleriyle ilgili ogeler bulunuyordu. sanki adamlarin yasadigi katliamlar ve haksizliklar hic yasanmamis gibiydi. muzedeki gorevlilerden birine bu durumu sordum ve bana “gecmiste yasanan seyleri degistirmeye kimsenin gucu yetmez. gecmiste takilip kalmanin da kimseye faydasi yok. bu yuzden daha pozitif olup kulturumuzun guzel yonlerini kutlayip iyi hatiralarla anmak ve gelecege bakmak daha onemli” mealinde bir seyler soylediler. adamlarin ugradiklari onca haksizliga ragmen hayata bu kadar pozitif bakmalari beni sasirtan ikinci sey oldu.

    simdi de olaylarin nasil buraya geldigini kisaca ozet geceyim ama dedigim gibi bunu hakkini vererek anlatmak icin cok daha uzun ve ayrintili bir entry yazmam gerekiyor. avrupalilar amerika kitasina ilk ayak bastiginda amerika kitasinda toplam 20 milyon kizilderili varmis. bunlarin yaklasik 12 milyonu guney amerika’da, 2 milyonu orta amerika ve bugunku meksika’da yasarken 6 milyonu da kuzey amerika’da yani bugunku abd ve kanada’da yasiyormus.

    avrupalilar kuzey amerika’ya ilk goc ettiginde dogudan ingilizlerle fransizlar, batidan ve guneyden ispanyollar geliyor. ıngilizlerle fransizlar en basta dogu kiyilarina koloniler kuruyorlar. ıspanyollarla ingiliz ve fransizlarin kizilderililer’e bakis acisi cok farkli. ıngilizler kizilderililer’in topraklarini satin alip el koymaya calisiyor, fransizlar kizilderililer’e ticaret yapmayi ogretip onlarla ticaret yapmak istiyor, ispanyollar da onlari katoliklestirip onlardan vergi almak istiyor. yalniz uc tarafin da hesaba katmadigi bir sey var o da amerika’daki insanlarin avrupa’daki hastaliklara ve mikroplara karsi hicbir bagisikligi yok. daha avrupalilar amerika’ya ayak basip yerlilerle el sikisir sikismaz yerliler birer birer olmeye basliyor. birkac yuzyil once veba salgininda nufusunun 3’te 2’sini kaybeden avrupalilar once durumun neden kaynaklandigini anlamiyorlar ve kizilderililer de olayin bir lanet oldugunu dusunuyor. zaten beyaz adam amerika’ya ayak basmadan cok kisa bir zaman once amerika’da bir kuyruklu yildiz gozukuyor ve bir gunes tutulmasi oluyor. bunu bazi garip doga olaylari izleyince kabileler ortada bir lanet oldugunu dusunuyor.

    boylece daha bismillah demeden yayilan hastaliklar yuzunden kizilderililer telef olmaya basliyor. ılk 50 yilda beyazlarla tanisan kizilderili kabilelerinde nufusun %80’inden fazlasi telef oluyor. oyle ki daha 1700’lu yillara yeni gelindiginde kuzey amerika’daki kizilderili nufusu 6 milyondan 1 milyona dusuyor. zaten amerika'ya sonradan tarlalarda calistirmak uzere afrika'dan milyonlarca kole getirilmesinin sebebi de bu. avrupalilar bir yandan kizilderililer’den bosalan topraklara yerlesiyor, bir yandan da onlarla ticaret yapiyor. yalniz ticaret anlasmalari genelde tek yanli ve kizilderilileri kaziklama uzerine kurulu. mesela kizilderililere alkol verilip onlardan hayvan derisi aliniyor ve sonra bu deriler gemilerle cin’e goturulup inanilmaz yuksek fiyatlara satiliyor.

    o donemde kizilderililer’de ozel mulkiyet yok ve sahip olunan topraklar tum kabileye veya millete ait olarak kabul ediliyor ve avrupalilar buna siddetle karsi cikarak kizilderililer’e ozel mulkiyeti dayatmaya calisiyor. ozel mulkiyet avrupalilar icin onemli cunku bir toprak parcasi tum kabileye verildiyse kabilenin nufusunun dusmesi kabilenin toprak miktarini azaltmiyor. halbuki ozel mulkiyet sisteminde her kabile uyesine belli bir toprak veriliyor ve kabile uyesi olurse veya topragini satarsa kabilenin toplam topraklari azalmis oluyor. bu sirada avrupalilar yeni bir taktik gelistiriyor. kizilderililere kredi sistemini ogretiyorlar. en basta kizilderililer’e para karsiligi avrupa’da urettikleri urunleri satan avrupalilar bir sure sonra kizilderililerin parasi bitince borc ve kredi karsiligi urun satmaya devam ediyor. kizilderililer en basta avrupalilar’in kendilerine parasiz mal verdigini gorunce onlarin enayi oldugunu dusunup avrupalilar’in kendilerine verdigi tum dokumanlari imzalamaya basliyorlar. ne ingilizce ne de avrupa hukuku konusunda hicbir bilgisi olmayan ve kendilerini savunacak bir avukatlari da olmayan yerlilerin imzaladigi bu belgeler bir zaman sonra ellerindeki topraklarin calinmasina sebep oldugunda is isten gecmis olacakti.

    bu arada yukarida bahsettigim gibi 500’den fazla kizilderili millet vardi ve bunlarin bircogu birbiriyle savas halindeydi. avrupalilar gelince bazi kabileler ingiltere’yle, bazilari fransa’yla, bazilari da ispanya’yla ittifak kurdu. kabilelere tufek ve modern silah satisi gerceklesti ve bu da kabilelerin kendi aralarindaki savaslari daha da cetinlestirdi. eskiden okla ve yayla yapilan kabileler arasi savaslarda 15-20 kisi olurken artik tufeklerle ve mermiyle yapilan savaslarda her seferinde 100-200 uye olebiliyordu. bu da zaten hastaliklardan dolayi giderek azalan kizilderili nufusunun daha da hizla azalmasina sebep oldu.

    kizilderililer arasinda belli bir birlik yoktu. oyle ki ilerleyen yillarda beyazlarla kizilderili bir kabile arasinda savas ciktiginda diger kabileler beyazlarin yaninda kendi milletlerine karsi savasacakti. bazi kabileler arasinda oyle bir dusmanlik vardi ki topraklarini calip kendilerini katleden beyazlar bile onlara bu kabilelerden daha sevimli gozukuyordu. mesela abd'yi bastan basa dolasarak kizilderili kabilelerle gorusen lewis & clark'in gunluklerinden anladigimiz kadariyla bazi kabileler beyaz insanin amerika'ya gelmesini iyi bir sey olarak goruyordu. mesela bugunku guney ve kuzey dakota'da yasamakta olan mandan kabilesinin sefi "beyaz insan bu topraklara baris ve huzur getirecek. sonunda yillardir kabileler arasinda yasanan savaslar son bulacak" demisti ama maalesef yanilmisti.

    avrupalilar kuzey amerika’ya 1500’lu yillarda ayak basiyor ama ilk buyuk beyaz-yerli savaslari 1800’lerden sonra yasaniyor yani ilk 300 yillik donemde kabileler daha cok kendi aralarinda savasiyor ve avrupalilar giderek topraklarini arttirirken nadiren tepki veriyorlar. 1700’lerin sonlarina dogru bagimsizligini elde eden abd 1800’lerde yayilmaci bir politika izlemeye basliyor. bu yuzden 1800’lerden itibaren abd ile kizilderililer arasinda catismalar yasaniyor. 1800’lerin basinda kuzey amerika’da toplam 600 bin kizilderili kalmis ve sayilari giderek azaliyor. abd defalarca kizilderililerle antlasma yapiyor ama her seferinde antlasmaya uymamazlik ediyor.

    mesela bir antlasmada mississippi nehrinin batisi kizilderililer’e birakiliyor ve nehrin dogusu beyazlara veriliyor. bir sure sonra bazi beyazlar nehrin bati tarafina gecip burada bos bulduklari arazilerde ciftcilik yapmaya basliyor. buna yerliler tepki gosterince abd devleti araya giriyor ve yerlilere saldiriyor. boylece yerliler biraz daha batiya itiliyor. her savastan sonra yerlilerin sayisi azaliyor, geri kalanlar goce zorlaniyor ve verimli topraklara beyazlar yerlesirken kurak ve corak topraklar yerlilere veriliyor.

    yerlilerin topraklarindan gecen nehirlere baraj kuruluyor, bazi topraklari su basarken bazi topraklara giden su yollari kesiliyor. bazi yerlerde yerliler kastan hastaliklara maruz birakiliyor. bir kabile abd’ye savas ilan ettiyse kabilenin topraklari abluka altina alinip tarlalari yakiliyor ve uyeleri acliga mahkum ediliyor.

    1800’lerin sonlarina dogru yerlilerin sayisi 250 bine dusuyor ve artik dayanacak
    gucleri kalmadigi icin savaslar da bitme noktasina geliyor. bundan sonra 1900’lerin basinda yasanan birkac carpisma disinda bir sey yasanmasa da kizilderililer’e karsi yurutulen baskilar devam ediyor. mesela 1924 yilina kadar kizilderililer’e abd vatandasligi verilmiyor ve abd secimlerinde oy kullanmalarina izin verilmiyor. daha da acisi kizilderililer’in kendi dinlerine air rituelleri yapmalari (ornegin yagmur dansi) yasaklaniyor ve kizilderililer’in yasadigi bolgelerde acilan okullarda zorunlu hiristiyanlik dersleri okutuluyor. abd’nin kuruldugu gunden bu yana laik, sekuler ve din ozgurlugunu anayasal bir hak olarak goren bir devlet oldugu dusunuldugunde kizilderililer’e karsi uygulanan din yasagi ve hiristiyanlik dayamasi gercekten cok aci ve bildigim kadariyla abd tarihinde bunun baska bir ornegi yok (en azindan bu kadar bariz bir ornegi yok).

    gunumuzde kizilderili kabilelerinin en buyuk gelir kaynaklarindan birisi kumarhane ve otel gelirleri. bu da 1980’lere dayaniyor. normalde abd’de birkac eyalet haric hemen hemen tum eyaletlerde kumarhane acmak ve isletmek yasak veya cok nadiren verilen ozel izinlere tabi. bununla birlikte kizilderililer’e ait topraklar kendi kanunlarina tabi oldugu icin buralarda kumarhane acilabiliyor. 1980’lere kadar bu kural boslugundan (loophole) faydalanmak kimsenin aklina gelmemis. daha sonra bir kabile bunu akil ederek bir kumarhane aciyor ve olay anayasa mahkemesine kadar gidiyor. anayasa mahkemesi kizilderililer’in lehine karar verince bir anda ulkenin dort bir yaninda yuzden fazla kumarhane aciliyor ve 2010 itibariyle bir kumarhanelerin toplam cirosu 30 milyar dolari geciyor. kizilderililer gec de olsa yeni bir gelir kapisi elde etmis oluyorlar.

    gunumuzde kizilderililer’in nufusu 3 ile 5 milyon arasinda degisiyor. eger anne ve baba tarafinin ikisi de kizilderili olan insanlari sayarsak bu rakam 3 milyon ama en az atalarindan biri kizilderili olan (2 dede, 2 nineden en az biri, yani en az dortte bir) kisileri sayarsak rakam 5 milyona cikiyor. gunumuzde kizilderililer’in cogu abd standartlarinin oldukca altinda yasiyor ve alkolizm basta olmak uzere bir cok problemle bogusuyorlar.

    yalniz adamlar hallerinden hic sikayet etmiyorlar. rezervasyonda kiminle konussak turk esnaf gibi “buna da sukur abi, bunu bulamayan da var” havasinda dolasiyor. adamlari zamaninda oyle bir bastirmislar ki adamlar sikayet bile edemeyecek hale gelmis. gecenlerde adamlardan birine "bu topraklarda hic meyve sebze yetisiyor mu" diye sorduk, adam bize gulumseyip "1 saat kadar otede bize meyve sebze satan beyaz ciftciler var, meyve sebze bulmak sorun olmuyor" dedi.

    abd kizilderililer’e karsi yaptiklarindan dolayi hicbir zaman ozur dilemedi ve ulkenin tarihcileri yasananlari bir soykirim olarak kabul etmiyor. en son obama baskanlik yaparken abd’nin ozur dilemesi gundeme gelmisti ve 2010 yilinda yazili bir ozur gerceklesti ama bu cok korkakca bir ozur dilemeydi. obama televizyona cikip milyonlarin onunde ozur dileyebilirdi ama bunun yerine meclisten gecen bir 63 sayfalik bir butce tasarasinin (h.r. 3326) 45. sayfasinda satir arasinda 2 satirlik bir ozur cumlesiyle is sessiz sedasiz bir sekilde gecistirildi. ısin daha da ilginci ayni gun gecirilen baska bir kanun sayesinde bu ozurden dolayi kizilderililer’in abd devletini mahkemeye vermesinin onune gecildi. yani kisaca “size karsi yaptiklarimizdan dolayi ozur diliyoruz ama sakin ola ki tazminat koparmaya calismayin” denmis oldu.

    bu arada yerliler icinde en mutlulari bugunku washington-oregon bolgesinde yasayanlarmis. bunun birkac belli basli sebebi var. ilk olarak avrupalilarla en son tanisan yerliler bunlar. ingilizler bugunku abd'nin dogu yakasini, fransizlar da kanada'nin dogu yakasini tutarken ispanyollar bugunku california kiyilarindaydi ve ruslar da alaska'dan asagi inmekteydi. bugunku oregon ve washington'un oldugu yerler 1800'lerden sonra kesfedildigi icin buradaki yerliler kendi halleinde takiliyordu. ayrica kabileler arasindaki savaslar da bu bolgede daha nadirdi cunku diger bolgelerde kabileler topragi isletip ciftcilik yaparken bu bolgede daha cok ormanda avcilik-toplayicili ve okyanuslarla nehirlerde balikcilikla ugrasiliyordu. ortada isletecek fazla toprak olmadigi icin kabileler arasindaki rekabet ve savaslar da daha azdi. bak iste, ta o zamanlarda bile oregon ve civari en yasanilasi yerlerden biriymis. bunlar hep somon baligi iste.

    yalniz yukarida dedigim gibi bu konu cok daha ayrintili bir yaziyi hakediyor. bu konuyu enine boyuna tartismadan birkac sayfayla gecistirmek haksizlik olur. daha kanada ve latin amerika ulkelerindeki yerlilerin durumundan bahsetmedik bile. bir de en sevdigim konu olan kizilderililerin inanclari, efsaneleri, rituelleri ve gelenekleri var. o da baska entry'nin konusu.

    entry'e reklam aldim (oregon bedava degil): red dead redemption 2 cok yakinda (bu bahar) cikiyor. bayilerinizden isteyin!

    reksan reklam sundu.
  • yasli kizildereli reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede
    birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyorlardı. köpeklerden biri
    beyaz,
    biri siyahtı ve oniki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler
    dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı.
    dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri
    köpekti bunlar. çocuk, kulübeyi korumak için biri yeterli gözükürken
    niye
    ötekinin de olduğunu, hem niye renklerinin illa da siyah ve beyaz
    olduğunu
    anlamak istiyordu artık. o merakla sordu dedesine.
    yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.
    "onlar" dedi, "benim için iki simgedir evlat."
    "neyin simgesi" diye sordu çocuk.
    "iyilik ile kötülüğün simgesi. aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik
    ve
    kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. onları seyrettikçe ben hep
    bunu düşünürüm. onun için yanımda tutarım onları."
    çocuk, sözün burasında, mücadele varsa, kazananı da olmalı diye düşündü
    ve
    her çocuğa has bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:
    "peki, sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?"
    bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa:
    "hangisi mi evlat? ben hangisini daha iyi beslersem!"
  • beyazlar tarafından katledildikleri kabul edilen fakat çaktırmadan katledilmişliklerine kendileri arasında sebep aranan kavim.

    şimdi ben bunu savunan birinin ağzının ortasına çaksam, dişlerini eline versem, sonra çıkıp "bunca senedir gödünü devirmiş yatıyosun, bi karate bi tekvando öğrenemedin mi?, nunçakuyu bileydin böyle olmazdı. demek ki dayağı hakettin" desem, hak mı?

    biraz sonra çıksam desem ki:
    "adama bi koydum gözü patladı, sağını solunu şaşırdı, beyni bulandı. kendi içinde bile bir bütün değil bu herif, organları bile ihanet ediyor" desem reva mı?

    yazıktır. günahtır.
  • uzakdogu icadi sanilan tutsunun gercek mucidleri.. dogaya zarar vermemek icin tarim yapmayan, ihtiyacindan bir gr fazla avlanmayan heykeli dikilesiceler...
  • kendime bindim bineli, hoşlanmadığım bir deyim "kızılderili". kim bulmuşsa, kim yakıştırmışsa, umarım, dilerim kafasına tank düşmüştür.

    bir milletin, ırkın (ki ırk diye bir ayrımın olması bile rahatsız edici, hadi bilim kategorizasyona zorunlu dedik bu kelimeyi kabul ettik) derisinin rengiyle anılması, derisinin rengiyle sınıflandırılması, isimlendirilmesi bana fevkâlâde rahatsız edici geliyor.

    deseydiniz amerikalı, ingiliz, matador, kuruyemişçi gibi bir şey belki hadi "tamam" denilebilir de, "kızılderili" ne demek ulan, sen nesin? zenci deseler, sarı deseler, beyaz adam deseler hoşuna gider mi? ha, "beyaz adam" deseler hoşuna gider tabii, bir sürü temiz şeyin sembolü beyaz, hemen kendini yücelmiş hissedersin, megaloman, şahsiyetsiz itoğluit. sırf beyazsın diye zaten ona buna, kızıl, mor, siyah diye isim takışın zaten. sana söylüyorum aloo, dürzü kırığı.

    vay yavrum, çok geç kalmışım.
  • ''bizim şarkılarımız çoğunlukla yağmur üzerinedir. çünkü bizde yağmur çok az yağar ve çok istenilen, özlenilen bir şeydir. dikkat ettim; siz beyazların şarkılarının çoğu da aşk ve sevgi üzerine.''

    bir kızılderili amcanın not defterinden...
  • "bir insan hakkında karar vermeden önce onun pabuçları üzerinde durduğunu hayal et" diyebilecek kadar aşmış bir uygarlık. onlar türk çünkü bering boğazını donduğu vakit geçen türklerin soyundan gelmişlerdir diyenlere cevap olarak kısa ve öz biçimde "ya boğazı sizin dedeniz değil de bizimki geçmişse"* diye cevaplandırabilecek bilgelikte insanlar. keşke dünyaya onlardan biri olarak gelseydim dediğim tek topluluk.
  • kendimi içsel olarak çok yakın hissettiğim bu kadim insanların,

    "kızılderililerin şeref yasaları"

    (ruh ve madde dergisi kızılderilerin felsefesi kitabından alınmıştır.)

    * dua etmek için güneşle birlikte kalk, tek başına dua et, sık sık dua et. büyük ruh dinler, eğer sadece sen konuşursan.
    * yollarında kaybolmuş olanlara karşı anlayışlı ol. cehalet, kibir, öfke, kıskançlık ve açgözlülük kayıp bir ruhtan kaynaklanır. rehberlik bulmaları için dua et.
    * kendini, kendine karşı araştır, keşfet. başkalarının senin yolunu senin için belirlemelerine izin verme. o senin, sadece senin yolundur. diğerleri o yolu seninle birlikte yürüyebilirler, fakat hiç kimse o yolu senin için yürüyemez.
    * misafirlerine evinde saygıyla davran. onlara en iyi yiyeceklerini, en iyi yatağı ver, onlara saygı ve onurla muamele et.
    * herhangi bir kişiden, bir topluluktan bir kabileden ya da bir kültürden senin olmayan şeyi alma. o ne kazanılmış, ne de verilmiştir. senin değildir.
    * yeryüzü üzerindeki her şeye saygılı ol. ister insan, ister hayvan, ister bitki olsun.
    * diğer insanların düşüncelerini, isteklerini ve sözcüklerini onurlandır. başka birinin sözünü asla kesme, alay etme ya da taklidini yapma. herkese kişisel ifadeleri için izin ver.
    * başkalarıyla asla kötü bir şekilde konuşma. evrene bıraktığın negatif enerji, sana katlanmış olarak geri döner.
    * herkes hatalar yapar ve tüm hatalar bağışlanabilir.
    * kötü düşünceler zihinsel,bedensel ve ruhsal hastalıklara neden olur. iyimser ol.
    * doğa bizim için değildir, o bizim bir parçamızdır. onlar senin dünyasal ailenin parçalarıdır.
    * çocuklar geleceğimizin tohumlarıdır. onların yüreklerine sevgi ve bilgelik ek ve onları hayatın dersleriyle sula. onlar büyürken, onlara büyümeleri için yer bırak.
    * başkalarının kalplerini incitmekten kaçın. verdiğin acıların zehri sana geri döner.
    * her zaman dürüst ol.
    * kendini dengede tut. zihnini güçlendirmek için bedenini çalıştır. duygusal rahatsızlıkları iyileştirmek için ruhsallıkta büyü.
    * kim olacağını ve nasıl davranacağını belirlerken bilinçli karar ver. kendi eylemlerinin sorumluluğunu üzerine al.
    * başkalarının mahremiyetine ve kişisel yerlerine saygılı ol. başkalarının kişisel eşyalarına dokunma, özellikle kişisel ve dini eşyalarına. bu yasaktır.
    * önce kendine karşı dürüst ol. önce kendini besleyemezsen ve kendine yardım edemezsen, başkalarını besleyemez ve yardım edemezsin.
    * başkalarının dini inançlarına saygı göster. kendi inancını başkalarına kabul ettirmeye çalışma.
    * iyi talihini başkaları ile paylaş. yardım kurumlarına bağışta bulun, şefkatli ol.

    aborjinler, kızılderililer, sufiler hemen hemen aynı şeyleri söylüyorlar, tüm kadim bilgeler de aynı yolları izlemişler görünen o ki ... tüm o sevgili ruhlara selam olsun.
  • kizilderililerin medeni olmasi klisesi beni kil eden 2 milyon seyden birisi.

    nasil ki sarkiyatcilik bir gercek, ayni sekilde bu yerli felsefesinin bizim bilincimizdeki izdusumu de benzer carpitmalarin urunu. bugun dunyada ezici cogunlugun oturup gercekten bu kizilderililerin nasil yasadiklarini, felsefelerini arastirdiklarini sanmiyorum ama cogu insanin kafasinda belli bir imaj vardir. bu imajlarin da kaynagi sozde kizilderililerin itibarini geri vermeye calisan ama aslinda bunu tuketim kulturunun bir mezesi, haftanin eglencesi haline getiren abd kulturudur. hani bati merkezli okumayacagiz ya tarihi, o yuzden onlar en bilge, en olgun irk, acgozlu ve kibirli beyazlarin kurbani olmuslar. iki uc de film izlendi mi tamamdir, wounded knee gibi yarim duzine katliamin butun bir kitaya yayilmis asil ve bariscil bir irki yokettigi dusunulebilir. halbuki ironik olarak asil bu indirgemecilik bati merkezcil, oradan cikma bir dusunce. insana romantik de geliyor bu imaj, zaten romantizm de sigligin, sig insanlara pazarlanmasindan ibaret bir sey haline geldi.

    kizilderililerin, yahut benzer toplumlarin (aborjinler gibi) felsefi duruslari, bilgeliklerinden kaynaklanmiyordu, nitekim cahil insanlardi. sadece bati tarzi bilimden bahsetmiyorum, sosyal olarak da cahildiler. yani, toplumsal yasantilarinin karmasiklasmamasindan oturu bu basit yasam tarzini ve filozof imajlarini "korudular". nufus arttikca, gereksinimler arttikca, catismalar da artacak, sosyal hiyerarsi de katilasacak, ortadogunun gecirdigi sehirlesme evresine gelinecekti. nitekim bu adamlar da mutemadiyen birbirleriyle savasiyorlardi. yuzlerce kabile var, dostluklar, anlasmalar, ihanetler, stratejiler ve hatta soykirimlar var. oturan boganin amerikan senatosundaki guzel konusmasina bakarak bu adamlari azizlige yukseltmenin manasi yok; ayni asil kabileler o hain beyazlar hainliklerini kanitladiktan cok sonra dahi gittiler, dusman kabilelere karsi fransizlarla birlestiler, digerleri ingilizlerle ticaret yapti rakiplerinden daha zengin olabilmek icin. atesli silahlari herkes gibi sevdiler, herkes gibi ayyasliga ve miskinlige gomulduler, herkes gibi halihazirda varolan acgozluluklerini ve guc istemlerini bunlarin uzerine de kurmayi ihmal etmediler. "butun nehirleriniz kirlendigi zaman paranin yenmedigini anlayacaksiniz" diyen adamlardir bunlar.

    hicbirsey idealize edilecek kadar kusursuz degil ne yazik ki
hesabın var mı? giriş yap