• dünya’nın en popüler enstrümanlarından biridir klasik gitar. birçok müzik tarzına uygun olması ve eline her alanın hemen düzgün sesler çıkarabiliyor olması etkendir kuşkusuz buna. diğer yandan çok düşük fiyatlara satın alınabilmesi, taşınmasının kolay olması, popüler olmasında diğer etkenlerdir.
    hemen her yerde görebilirsiniz klasik gitar satan bir dükkânı veya sırtına klasik gitar asmış dolaşan birini. popüler müziğin kolaylıkla icra edilebildiği bir enstrüman olması, özellikle ergenlik çağlarındaki gençlerin ilgisini bu çalgıya çeker. müziğe meyilli, kendini bir alanda kanıtlamaya çalışan genç bünye için harika bir çalgıdır.
    kolaylıkla ve ucuza bulunabilen gitar kursları, klasik gitar hevesini iyice coşturur. çoğu bilinçsiz ve gelişigüzel olan bu kurslar, kendini tatmin etmek isteyen, amacı eğlenmek olan çalgıcılar tarafından tercih edilmektedir.
    klasik gitar hakkında kulaktan dolma birçok bilgi mevcuttur. bu çalgının elektrogitar veya akustik gitara geçiş için bir ön çalgı olduğu gibi örneğin. bilinçsiz ve yeterince araştırmamış hevesli çalgıcılar, klasik gitarın başlı başına çok işler başarabileceğinin ve aslında icrası dünya’nın en zor çalgılarından biri olduğunun farkında değillerdir. klasik gitar onlar için sadece bir eşlik çalgısıdır.

    tellerine dokunduğunuzda başka bir şey yapmanıza gerek kalmadan dışarıya ses verebilen klasik gitar, ilk başlarda insan metabolizmasına biraz ters gelse de, birkaç aylık ufak çalışmalar ile düzenli sesler çıkarabildiğimiz bir çalgıdır. fakat asıl sorun, bu birkaç aydan sonra başlar. eğer ki, klasik gitarın yukarıda söylediğim gibi sadece bir eşlik çalgısı olduğu düşüncesinden kurtulacak kadar farkına varmaya başladıysanız, karşınızda kocaman bir dağ göreceksinizdir.
    bu aşamadan sonra klasik gitarın size güzelliklerini sunması için gerçek bir çalışma disiplini içine girmeniz gerecektir.
    nota okumayı öğrenmek, sıradan gitarcılar için genelde gereksiz bulunan ve zor olduğu düşünüldüğü için geri plana atılan bir şeydir. fakat bahsettiğim dağın arkasındaki güzellikleri görmek için işe buradan başlamak gerekecektir. çünkü artık çalmaya çalıştığımız parçalar mp3 playerdan bir başlatılıp bir durdurularak, kulaktan çıkarılamayacak nitelikte parçalardır.

    klasik gitarın çok sesli bir çalgı olduğunu bir şekilde keşfettiğinizde büyülenmemeniz imkânsızdır. bu işe yeni başlayan çalgıcılar bunu genelde rodrigo’nun ünlü gitar konçertosunu ya da anonim bir ezgi olan romance vb. popüler parçaları bir yerlerden duyarak keşfederler. bu ve bunun gibi parçaları çalmak için çalışmaya başladığınız an, gitar artık sizin için arkadaş toplantılarında günün popüler parçalarını çalmaya yarayan bir eğlence aracı olmaktan daha ötedir.

    bu aşamadan sonra karşınıza çıkan zorlukları aşmak, hiç kolay değildir. sıkı bir hocaya ihtiyacınız olacaktır ki; çoğu akademisyendir ve onlara ulaşmak zordur ya da ulaşsanız da biraz el yakarlar. diğer yol, büyük bir çaba ile kendi kendinize bu işe koyulmaktır. ikinci yol gerçekten zordur ve sıkı bir araştırmayı, bulduğunuz her şeye saldırmayı ve özveriyi gerektirir. fakat tüm bunlara rağmen imkânsız değildir.

    bahsettiğimiz ikinci yolun şöyle bir tehlikeli yanı vardır ki; o da yanlış öğrenip öyle devam etmektir. ve bildiğiniz gibi, alışkanlıkları değiştirmek bir hayli zordur.

    benim hikâyem 2. yoldan devam etti.

    her zaman şarkı söylemeyi sevmiş biri olarak, enstrüman çalmaya geç de olsa 17 yaşında başladım. o seneler şu an hala olduğu gibi rock müzik fırtınası esiyordu içimde ve 100$ verip kendime kore yapımı bir fender aldım. gitar ya da müzik teorisi hakkında en ufak bir fikrim yoktu ve tabi ki amacım, hemen bir grup kurup biraz kulak tırmalamaktı. büyük bir tesadüftür ki tam o zamanlara denk gelen bir tanışıklığım oldu. gittiğim tatilde kuzenimin müzik bölümünde okuyan bir arkadaşı, sırtında daha önce görmediğim türden büyük bir gitar taşıma çantası ile oradaydı. eğer gitara yeni başladıysanız ve çok da paranız yoksa etrafınızda sıklıkla gördüğünüz kılıflar, bez taşıma kılıflarıdır. alışık olmadığınız, bu tarz bir taşıma çantası bile sizi etkilemeye yetecektir. ilk kez çaldığında ne kadar etkilendiğimi tarif edemem. greensleeves ’ i çalmıştı ve “işte bu” dedim; “ben böyle çalmalıyım”. daha sonradan en yakın dostum olacak bu kişinin bu tatili bana klasik gitarı anlatmakla geçti. nota bilmediğim halde bana bu parçayı ezberletmesini söyledim. bunun doğru olmayacağını, nota öğrenmem gerektiğini söyledi. ama dinleyen kim?

    tatil dönüşü nota öğrenmem gerektiğini artık kabullenmiştim. ama ne klasik gitarım vardı elimde ne de bana nota öğretebilecek birileri. çanakkale’ de gitar çalan çok kişi vardı fakat hepsi çeşitli barlarda çalıp söyleyen, akor bilgisi olan ve ya en fazla tab okuyabilen kişilerdi.

    bende kendim yapmaya karar verdim.

    aldığım ilk metot john mills’ in gitar metoduydu. aslına bakarsanız yeni başlayan biri için çok uygun bir metot değildi. ama bulabildiğim buydu. kafaya koymuştum. ben elektrogitar değil klasik gitar çalacaktım. ama fark ettiğiniz gibi bir klasik gitarım bile yoktu.

    ben de tamamen bilinçsizce elektrogitar ile başladım işe. en azından nota okumayı bu şekilde öğrenebilirdim. bu aşamadan sonra elimde, tatildeki büyük taşıma çantalı adamın bana hediye ettiği çekme bir klasik gitar kaseti, müzik teorisi adlı bir ufak kitap, kore yapımı fender elektrogitar ve şu john milis’in metodu vardı.

    önce gitarın nasıl tutulacağını anlatıyordu john mills. çok sallamadım tabi. ama şu yazıyı yazarken bile sırt ağrısından ölen biri olarak yeni başlayanlara şunu tavsiye ediyorum ki; kesinlikle doğru tutuşu öğrenin ve her zaman uygulayın.

    notaların altına isimlerini yazarak devam ettim. john mills, carcassi’nin ve fernando sor’un ufacık etütlerini koymuştu metodun ilk sayfalarına. aynı anda birden fazla sesi çalabilmek, melodiye bas seslerle eşlik ettiğimi duymak bana inanılmaz bir haz veriyordu; elektrogitarın metal tellerine takılan tırnaklarımı ve sapına sığmayan kocaman elimi saymazsak her şey yolundaydı. bir müddet bu şekilde devam ettim. artık notaların altına yazdığım isimlerine daha az bakar olmuştum. bu arada şu çekme kaseti o kadar çok dinliyorum ki; artık her saniyesi hafızama kazınmıştı.

    neler mi vardı bu kasette. solist julian bream’di. bach'ın bir fuge ünü çalmıştı; şu la minör olan. fernando sor' dan fantazi çalmıştı bir tane de. halen en sevdiğim fantezidir. üst düzey parçalar olduğunun bile farkında değildim aslına bakarsanız; hele bir şu nota okumayı öğrenseydim hemen bunları çalabilecektim…

    bunun yanında şu bizim tatil dostunu hiç rahat bırakmadım. sürekli tavsiye istedim telefonda. bana nota yollamasını rica etim. kendim de olabildiğince her yere saldırmaya başladım. internet, çeşitli kütüphaneler…

    artık klasik gitar alma vakti gelmişti. elimdeki elektrogitarı aldığım paraya sattıktan sonra soluğu istanbul’da aldım. istiklal caddesindeki şu an açık olmayan metropol müzikten antonio sanchez 1023 model gitarımı 400$ dolara satın aldım.

    asıl çalışmam bundan sonra başladı. başta biraz garip geldi tabi yapısı. kendine özgü bir kokusu vardı mesela. hala çok net ifade edemem bunu. ayrıca sanki doğal bir ürün gibi gelmişti bana gitar. öyle ki gidip bir bahçeye ağacından topladığınız bir şey gibi.

    klasik gitar çalmayı kafanıza koymuşsanız ve bunu yalnız yapacaksanız ekstra bazı zorluklarla karşılaşacaksınız. çünkü iyi bir hoca, ne yapmanız gerektiğini söylerken aynı zamanda o yapacağınız şeyi nasıl en öğretici ve en eğlenceli şekilde yapacağınızı da gösterecektir. oysaki yalnız çalışırken, sadece kitaplar ve siz varsınız. kitap da yazanı aynı şekilde uygulamak çoğu zaman sıkıcı olacaktır. yaklaşık 400 sene önce yazılmış bir etüt sizi ne şeklen, ne ezgisel olarak tatmin etmeyecektir. kısacası, sıkılacaksınız. aklınız hep daha gösterişli ve ezgisini sevdiğiniz olan parçalara gidecektir. ama her şeyde olduğu gibi klasik gitar çalışırken de sistematik ilerlemek gerekliliği kaçınılmaz bir gerçektir. basitten zora, yavaştan hızlıya doğru gitmek, tekniğinizin tam olarak oturması için şarttır. bu noktada bir tavsiyede bulunmak istiyorum. özellikle klasik dönem parçalarının gitara hâkimiyeti çok arttırdığına inanıyorum. ama bu parçaların içinde yukarıda bahsettiğim gibi çok sıkıcı olanları da var. benim tavsiyem klasik dönem etütler için fernando sor’ unkileri seçmeniz. kulağa daha hoş gelmekle birlikte, tekniğinize de çok faydalı olacaktır.

    evet, artık bir klasik gitarım vardı ve neredeyse tuvalete bile onunla giriyordum. şimdi düşünüyorum da o zamanki en büyük yanlışlarımdan biri, yaptığım işi saçmalık derecesinde ciddiye almamdı. evet, doğru düzgün bir iş çıkarmak istiyorsanız, tabi ki işinizi ciddiye almalısınız ama gereksiz katı kurallar koymanın, her şeyi kitabına göre uygulamanın, yaratıcılığınızın önüne nasıl bir duvar ördüğünün farkına sonradan vardım. tırnaklar arkadan bakıldığında 1 mm gözükmeli, sağ kol tam olarak gitara bilmem kaç derecelik açıyla yaklaşmalı vb. bu tarz yazılmış kurallar her ne kadar doğru olabilse de, tam tersini denemeyi düşünmemek ve ne yazılıysa onu uygulamak sizi özgünlükten uzaklaştırır kanımca. denemelisiniz. denemelisiniz ki bir tarzınız olsun. hiç tırnaksız nasıl sesler çıkardığınızı duymalısınız örneğin; ya da tırnaklarınız çok uzunken.

    sağ elinizin duruşu gitardan çıkardığınız ses açısından inanılmaz önem taşır. sağ kolunuzu ve elinizi nerede, ne şekilde tutacağınızı deneyerek görmelisiniz. ben en baştan itibaren bunu yapmadım. ne yazık ki biraz geç farkına vardım bunun. aslına barksanız yeni gitarcılar için anormal bir durum değil bu. fakat ilk aşamadan itibaren yaptığım doğru bir şey vardı ki o da en basit eserleri bile en iyi şekilde çalmaya çalışmaktı. 10 ölçülük ufacık bir etüdü bile yorumlamaya çalıştım. tahmin edersiniz ki, sizi özgün kılacak en önemli şey yorumunuzdur. dünya üzerinde yüz binlerce gitarist var ve yine yüzlercesi popüler olmuş ünlü gitaristler. bunların çoğu aynı eserleri yorumluyorlar. bu sayede aynı eserleri birden çok yorumcudan dinleme fırsatı buluyoruz. ve bunların arasından bize daha çok keyif verenleri ayırıyoruz. işte yorum gücünüzü, en baştan itibaren farklı yollar deneyerek kazanacaksınız. çalışmalarınızın ilk başlarında tabi ki tekniğinizi geliştirmek daha fazla ön planda olacaktır ama bence en baştan itibaren bile, yorum gücünüzü geliştirecek ufak ayrıntılara dikkat etmeniz çok faydalı olacaktır. nedir peki bu ayrıntılar? örneğin klasik gitarcılar sağ ve sol elin tutuşuna çok önem verirler. sağ eli düşünelim. sağ el bileği hiç aşağıda doğru bükülmeden düz durmalıdır ve parmaklar avuç içine doğru biraz kapanarak ufak hareketler ile tellere dokunmalıdır. bu doğru bir tutuştur fakat sağ eldeki ufak duruş değişiklikleri gitardan çıkardığınız sesi, kısaca tonunuzu etkileyecektir ve daha önce söylediğim gibi yorum gücümüzün gelişmesi için, çıkacak bu değişik sesleri duymamız gerekiyor. bileğimizi biraz aşağıya ya da yukarıya doğru bükerek farklı sesler çıkarabiliriz. burada tabi ki tırnağınızın şekli de önemlidir. gitar renkli bir enstrümandır. farklı tınılar elde etmek her zaman mümkündür. sağ kolumuzu tamamen alt eşiğe yakınlaştırarak ya da eşikten tamamen uzaklaştırıp neredeyse sap üstünden çalarak farklı tınılar elde edebiliriz ve bunların farkında olmak inanınki çok önemlidir.

    hayal kırıklığına uğradığım zamanları hatırlıyorum. bir gamı daha önce hiç çalamadığım kadar düzgün ve hızlı çalabildikten sonra artık bir bach fuge çalmanın zamanı geldi sanrım diyerek çalışmaya koyulmalarımı ve 2 gün sonra üstesinden gelemeyeceğimi anlayarak bırakmalarımı.. tabi bunlar, hep söylediğim gibi, bir hoca ile çalışmamanın getirdiği şeylerdi. burada beni bol bol dinlemek kurtardı. neredeyse gitar çalıştığım kadar da dinliyordum. julian bream, narcisco yepes, david russell, john williams, nora buschman, marco socias, ricardo moyano ve daha birçoğu. defalarca bıkmadan dinledim çaldıklarını. kimisinde ters etki yapar ama bende öyle olmuyordu. daha fazla şevkleniyordum.

    günün birinde sevgilimin çok yakın arkadaşlarından birinin evine davet edildik. bu kişinin sevgilisi de bir üniversitede müzik hocasıydı. içkilerimizi alıp eve gittiğimizde daha kapıda bizi klasik gitar sesi karşıladı. içeride ciddi bir klasik gitarcı vardı anlaşılan. odada canlı olarak aguado’nun rondosu çalıyordu. içeri girdiğimde ikisi türkiye’ nin en önemli iki konservatuarında gitar hocalığı yapan, diğeri de yine çok iyi bir okulun klasik gitar bölümünden mezun olmuş ama piyasada çalmayı tercih etmiş 3 gitarcı ile tanıştım. isimlerini söylemeye gerek yok. harika bir akşam geçirdik. inanılmaz çalıyorlardı. ve sıra bana gelmişti. hadi bakalım bize bir şeyler çal dediklerinde elim ayağım birbirine girdi. orada henüz hiç bir şey başaramadığımı düşünmüştüm. fakat öyle değildi. ufak bir şeyler çaldım. hocalardan harika tavsiyeler aldım. istediğim zaman beni çalıştıracaklarını söylediler. daha sonra çok fırsatım olmasa da zaman zaman yanlarına uğrayıp birkaç kritik aldım.

    çalışmalarım bundan sonra da devam etti. yeni eser çalışmaktan sıkıldığım zamanlar televizyonun karşısına geçip, sıradan bir türk filmi açıp, öylesine gam çalmaya bayılıyordum. bu tam anlamıyla bir çalışma değil kabul ediyorum.

    tamamen tıkandığınız anlar olur. bu henüz gerçekten yetersiz olduğunuzdandır ya da çok çalıştığınız için henüz sindirememişsinizdir. eğer 2. si ise hemen biraz ara verip dinlenmek işi çözecektir. bu durumun farkında olmadığınızda sinir harbi geçirirsiniz. o kadar çok çalışmışsınızdır ama halen çalamıyorsunuzdur.1 saatlik bir ara sonrasında yapabildiğinizi göreceksiniz. ayrıca bence canınız istemediğinde çalışmamalısınız.

    çalışmaları her zaman yalnız yapmakta fayda var. biri yanınızdayken sürekli sizden bir şeyler çalmanızı isteyecek ve size rahatsızlık verecektir. onun için siz çalışmıyor, çalıyorsunuzdur. bu can sıkıcı bir şey. hazır hale geldiğinizde iyi bir dinleyiciye sonucu göstermek ise çok keyiflidir.

    gel zaman git zaman bu işin okulunu okumaya karar verdim. yıldız teknik sanat tasarım fakültesi sınavlarına başvuracaktım. ve çalışmak üzere, şu bahsettiğim tatil arkadaşının yanına izmir’e gittim. buca eğitim fakültesi müzik bölümü çalışma odalarında 2 ay boyunca yaz sıcağında, götümden ter akarak çalışmaya başladım. günde 6–7 saat gitar çalışıyordum; 2–3 saat de piyanoda kulak çalışması yapıyordum. arada beni ziyarete gelen iri memeli kız konsantrasyonumu çok fazla dağıtsa da sıkı çalıştım diyebilirim. bach 1. lute suitinden allemande, tarrega’nın adelita’sı ve leo brouwer’ ın bir etüdünü çalacaktım sınavda. sınav gününden 2 gün önce istanbul’daydım ve soluğu, şu evdeki hocalardan birinin yanında aldım. kendi gitarımı yanımda götürdüğüm halde bana çalmam için kendi gitarını verdi ve parçaları ona çaldım. söylediği aynen şu oldu: “umarım sınavda aynen bu şekilde çalabilirsin. böyle bir yorumla kesinlikle senin müzikaliteni anlayacaklar ve seni okula alacaklar. fakat heyecan durumları nasıl olacak?” “bilmiyorum” dedim. “kontrol altına almaya çalışacağım.” sınavdan önce biraz alkol almaya ne dersin?” dedi. alkol aldığımda hiç çalamadığımı biliyordum.

    kulak sınavında 2. oldum 100 küsur kişinin içinden. ertesi gün çalma zamanıydı. gerçekten iyi durumdaydım. okulun bahçesinde son kez çaldım ve sıramı beklemeye başladım. ne kadar heyecanlı olduğumu, yanımdaki 3 senelik kız arkadaşımın adını unutmamdan anlayabilirsiniz. bildiğim tüm heyecan bastırma yöntemlerini denedim; ama nafile. jürinin olduğu odanın kapısının önüne geldiğimde artık bacaklarım titriyordu. bu arada şunu söylemeden geçmeyeyim; başka bir üniversitede müzikten tamamen alakasız bir bölümde 2. sınıf öğrencisiydim aynı dönem. kazanırsam okulu bırakacaktım ve yıldız’ da devam edecektim. içeri girdiğimde karşımda 3 kişi buldum. biri güler yüzlü bir bayan hocaydı. diğeri asık ve donuk suratlı muzaffer çorlu. ve bir kişi daha. kesinlikle çalabilecek durumda değildim. ellerim telleri bile bulamıyordu. ama ben en azından “çok heyecanlı durumdayım; bu halde çalamayacağım; bana biraz zaman verir misiniz?” gibi gayet normal bir şeyler söylemektense hiçbir şey söylemeden direk çalmaya koyuldum. tabi ki sıçtım. tam anlamıyla o ufacık odada siçtim. ve yine hiçbir şey söylemeden odadan çıktım. dışarı çıktığımda kız arkadaşım umutlu gözlerle beni bekliyordu. o kadar sinirlerim bozuldu ki ağlamaya başladım. bir yandan da oturup o lanet olası allemande’ yi çalmaya başladım. hem ağlayıp hem de mükemmel bir şekilde eseri çalıyor olmam daha çok sinirimi bozdu. az önce tellerin yerini bulamayan ben, şimdi virtüöz kesilmiştim. ama daha çok sinirimi bozan yanıma yaklaşıp “bu çaldığın sarabende değil mi?” diyen salak kız oldu. “hayır allah’ın belası allemande” demek geldi içimden ama sadece “hayır allemande” dedim ve burnumu çektim.(ağlıyordum) bunu üzerine kız “hayır sarabande” dedi. artık sıkı bir küfür etmenin zamanı gelmişti. derin bir nefes aldım; kız arkadaşımla göz göze geldim. bana kaş göz işaretleriyle “gerek yok bebeğim; sakin ol, ağzını bozma şu ilim irfan yuvasında, bak genç insanlar var etrafımızda “dedi. sağ gözümü seğirtip “tamam” dedim ve kıza dönüp “siktirip gider misin başımdan aşağılık orospu?” dedim. artık iş çığırından çıkmıştı. sanat okulunun bahçesinde ağlayarak bach çalan ben derin bir rahatlama içerisindeydim bu laftan sonra. kız “sen öyle san deyip” uzaklaştı. yani hala sarabende olduğunu iddia ediyordu parçanın. jürinin karşısında sıçtığım yetmezmiş gibi bahçede ağlayarak bir kez daha sıçmış, kıza küfür etmiş ve kız tarafından sallanmamıştım. kız arkadaşım, jürinin odasından başarmış bir ifadeyle çıkan diğer adaylardan biriyle beraber oradan ayrılsa yadırgamayacaktım.

    bu sınav hikâyesi beni yıldırmadı. çalışmalara sürekli devam ettim. bir sürü esere el attım. çaldım; unuttum; bir daha çaldım; bir daha unuttum. çalışayım derken elimi kolumu sakatladım. bakın koyunbaba isimli süper bir parça çalıştım diye 15 kişiyi eve topladım ve 2. ölçüsünde sıçarak herkesi evden kovdum.(daha sonra çok kral bir şekilde çaldım ama) rondo çalışmaktan sıkılıp klasik gitarda panteradan cementery gates, megadeth' den holy wars hatta dream theater’dan voices gibi parçaları çalma denemeleri yaptım. llobet’in el testament de amelia parçasındaki armonik çalınan kısım ile kızları etkilemeye çalıştım defalarca ve azımsanmayacak derecede başarılı oldum.(çok süperdir orası) ek gelir olsun diye çalıştığım organizasyon işi sayesinde kaldığım conrad’ın en üst kattaki odalarından birinde, boğaza bakarak çaldım.(bu bir boka yaramıyor) ç.kale boğazında yanımızdan dev bir tanker geçerken ve aynı anda babam lüfer çaparisini komple doldurup bağıra çağıra oltayı suyun yüzeyine çekerken ben milonga (jorge cardosa) çalıyordum. kayıt yaptım bir sürü, arkadan kapı zili sesinin geldiği. bu arada yıldız’ın sınavına yine gireceğim sanırım. artık o kadar rahatım ki.

    hımm unutmadan! şu dev ve karizmatik taşıma çantalarından ben de aldım.

    smokini giyip konser salonlarına çıkmayacağımı (pavel’ i izledikten sonra pek anlamı yok zaten) ya da süper bir üniversite de gitar bölümü başkanı falan olamayacağımı biliyorum. ama bu enstrümanı seviyorum. hem de öyle böyle değil.

    ve şu anda askerde, erzincan’ın bir dağında, salak bir uzman çavuşun başka bir birliğe giderken burada unuttuğu 30 milyonluk suntadan gitarıyla, personel şube odasında, acaba ne zaman komutan girecek ve “napıyosun lan burada?” diyecek diye tırsaraktan lobos’un choro’sunu çalıyorum.
  • girdikten hemen sonra derinleşen denizler vardır ya işte bu klasik gitardır.
  • çok harika eserler vardır çalınan. birazını paylaşmak isterim.
    not: gitaristleri olabildiğince farklı tutmaya çalışacağım, yoksa john williams gibi bir tanrının herhangi bir parçasını da doğrudan koyabiliriz. sadece gitar sesi olan parçaları ekleyeceğim. belli bir sıra -barok, klasik, en son modern gibi- izlemeyeceğim.

    john williams - asturias -bu parça çok popülerdir zaten.
    christopher parkening, david brandon - spanish dance no. 1
    julian bream - the miller's dance
    david russell - una limosna por el amor de dios -parçanın hikayesini de anlatıyor diye bu versiyonu ekledim.
    abel carlevaro - villa-lobos prelude no. 3
    john williams - usher waltz -edgar allan poe'nin the fall of the house of usher adlı hikayesinden.
    vladimir mikulka - the prince's toys -oyuncakları canlanan bir çocuğun, oyuncakları tarafından kaçırılmasını anlatır. usher waltz ile beraber nikita koshkin tarafından bestelenmiştir. en sevdiğim parçalardan biri.
    eric henderson - villa-lobos etude no. 1 -aynı zamanda mükemmel bir sağ el egzersizi/ısınma turudur.
    scott tennant - recuerdos de la alhambra -kendisi mükemmel bir tremolo tekniğine sahip olduğundan bu parçayı onun versiyonuyla vermek istedim.
    john williams - sakura variations
    jason vieaux - misionera
    tatyana ryzhkova - un dia de noviembre
    milos karadaglic - romance
    ana vidovic - cavatina
    christopher parkening - jesu, joy of man's desiring
    leo brouwer - chaconne
    jason vieaux - el colibri
    andrew york - yamour
    william kanengiser - rondo alla turca
    john williams - sunburst
    nicholas petrou - villa-lobos - prelude no. 1
    celia linde, carlos barbosa-lima - o, bailero
    sharon isbin - mallorca
    christopher parkening - capricho arabe
    george sakellariou - gran vals
    julian bream - bourree in e minor
    jason vieaux - rumores de la caleta
    ana vidovic - introduction and variations on a theme of mozart's op.9
    leo brouwer - recuerdos de lieja
    alex park - spatter the dew
    yves storms - cancion y danza
    aaron larget-caplan - hagoromo
    xuefei yang - yi dance
    john williams - caprice no. 24
    andres segovia - gavotte 1-2 -ustaların ustası.
    roland dyens - tango en skai

    son olarak, yine bir modern eser:

    carlos javier ramirez orduz - the imperial march

    may the force be with you

    not: bunun bir benzeri de şurada var.
  • zevkini ancak onu tam anlamıyla çalabilenlerin çıkarabileceği huzur kaynağı profesyonel olarak uğraşınca zaman zaman huzursuzluk kaynağı da olabilen ilahi enstrüman. ses sınırları çok geniş olmasa da en ufak bi gürültüde sesini duyuramayacak kadar zayıf sonariteye sahip de olsa onu çalan her farklı elde farklı güzellikleri dinleyiciye yaşatabilecek müziğin en sıradan seslerini bile sıradışı güzellikte tınılara çevirebilen hayatın ve müziğin en güzel ayrıntılarından biri...
  • bir çok enstrumanın ucuzunu, kötüsünü gördüm ama kötü bir klasik gitar özellikle kendisini çalan kişiyi müzikten de gitardan da soğutur. tamamen alakasız olmasına karşın ülkemizde elektrik gitar çalmak isteyen kişilere şiddetle önerilip ucuzundan bir tane ile başlanması konusunda ısrar edilir, sanırım hevesli gençleri gitardan soğutma mafyasının işidir bu. benim gözümde ucuz bir klasik gitar; gitara ilgili kişiyi gitarı tutma ve sağa sola çarpma konusunda tecrübe sahibi edecektir.
  • gitar çalması en kolay ve iyi çalması en zor olan enstrumandır.
    (bkz: andres segovia)
  • zerre ilgimi çekmezken, youtube'un "abi sen bana güven, şunu bir dinle hele" diyerek önüme serdiği algoritmaya yenik düşmüş durumdayım. yeni bir kıta buldum sanki.

    francisco tárrega: tango maria
    francisco tárrega: adelita
    francisco tárrega: capricho árabe
    francisco tárrega: gran jota
    francisco tárrega: el carnaval de venecia
    jacob gurevitsch for your love
    jacob gurevitsch - tiden der forstår
    yenne lee - autumn leaves
    grisha goryachev - almoraima
  • her halükarda akustik gitarın eline veren gitar türüdür kendisi. sanılanın aksine pop şarkıları için akustik gitar daha elverişlidir. çünkü klasik gitar akorlarda yüklenildiği zaman daha pes ve boğuk bir ses verir. akustik gitar ise ritimlerde çelik telli olmasından dolayı daha parlak ses verir. bu yüzdendir amerikanyalı countryci hatunlar şarkı söylerken akustik gitar hatta 12 telli akustik gitar kullanırlar. klasik gitar daha çok piyano çalmaya benzer . hatta synthesizer kullanılırsa güzel çalınmış bir piyanodan ayırt edemezsiniz. ikisi bir odada kalsa ve enstrumantel parçalar çalınsa klasik gitarın dinlemesi daha zevklidir olacaktır. klasik gitarın klavyesi daha geniş olmasına rağmen yapılabilecek motifler akustikten daha fazladır. parmaklarınız ve siz yalnızsınızdır. ister vivaldi çalarsınız ister flamenko . akustik gitar bu konuda daha cılız kalır. iyi çalınmış bir klasik gitar iyi çalınmış bir elektro gitardan çok daha zengin ve çalınması daha zordur. fritöz dediğimiz bir çok rock gitaristi ismini cismini duymadığımız klasik gitarcıların yanında oldukça sıradan tekniklerle çalmaktadırlar.ha ben elektro , akustik , klasik hepsini severim de çalarım da. fakat mükemmel çalınmış bir klasik gitar eserini her zaman daha hayranlıkla dinlerim ve mümkünse izlerim.
  • koyunbaba yi dinledikten sonra hayran olunacak muzik aleti
  • her gitar ogrencem diye kursa gidenin bir tane aldigi misina telli gitarlara verilen isim..
hesabın var mı? giriş yap