• 1390-1857 yılları arasında günümüz kongo, demokratik kongo, angola ve gabon topraklarında hüküm sürmüş krallık.

    1857-1914 yılları arasında portekiz vasallığı altında mevcudiyetini sürdürmüş, 1914'ten sonra portekiz yönetimine girmiştir.
  • bir zamanlarin en zengin kralliklarindan, elcilerinin tablolari avrupa'nin saraylarini uzunca bir sure suslemis, zenginligi ve mutlak monarsisiyle bugun afrika'daki mutlak krallik filmleri ve parodilerinin ilham kaynagi olmustur, lakin bugun geriye kala kala portekiz ve brezilya'daki birkac muze haric bu tarihi hatirlayan kimse kalmamistir. peki ne yaptilar da bu kadar yukselip bu kadar dustuler ve biz buradan ne ders cikarmaliyiz?

    1483'te portekizli kasif diogo cão kongo nehrinin agzina geldiginde bu topraklari portekiz krali adina fethettigini ilan etmis ve nehir boyunda ilerlemeye baslamistir. ama ne gorsun: burada bir krallik var, baskenti mbanza'nin neredeyse 60000 nufusu var, ki bu nufus donemin lizbon'uyla neredeyse ayni! cok ustelemeden diplomatik iliskilere gecen portekizli abimiz, karsilikli rehin vererek bu kongolu insanlari avrupa'ya geri goturmus ve binlerce yil once kartacalilarin gorul gordugu ama insan sandigi topraklarda gayet gelismis krallik oldugu ve bunlari hristiyan yaparsak cok faydali olacagi mesaji asilanmistir. bunun uzerine cok gecmeden krallik da hakkaten hristiyanliga gecmistir.

    ama esas para getiren kisim icin once 1490'da portekizlilerin bioko (fernando po, bugunku ekvatoral gine) yakinlarindaki são tomé adasina koloni kurmasi gerekecekti. bombos bir adaydi burasi, ve once hapis olarak kullanilmaya calisilsa da torpahlarin bereketli oldugu goruldugunde oncelikle bolgeye intikal ettirilmis yahudi cocuklari, sonra da baska diger isgucu kullanilarak seker gibi para edecek tarim faliyetlerine girismislerdi. plantasyon dedigimiz sey de aslinda madeira'dan sonra asil seklini bu adada aldi, cunku calisacak adam kalmayinca portekizliler afrika kiyilarinda bir asagi bir yukari gezip rasgele adamlari kacirip burada calistirmaya basladilar. kongolular da bunu gorunce akillarina bir fikir geldi: biz kendimiz akin yapalim, kole toplayalim, portekizlilere satalim!

    bu fikir o kadar tutuyor ki, portekizliler brezilya'ya ciktiklarinda yanlarinda coktan buyuk bir siyahi kole yukuyle gelmis oluyorlardi. zaman icinde ispanyollar bu fikri calacak, sonra fransizlar, ingilizler ve hollandalilar da ayni sekilde siyahi adam talebini surdureceklerdi. katoliklige gecisi de bu sirada oldu zaten, ama tam papazlarin istedigi gibi bir katolik degildi: bir kere monogamiye inanmiyordu kral ve kralligin babadan ogla gecmesi gerektigine inanmayan, kral olunce herkesin kisa cop uzun cop cekip birbirine girdigi bir kabile kralligiydilar aslinda. ve bu isin ne kadar para edecegini bilmedikleri icin onceleri portekiz'le biraz surtusuyorlar aslinda, cunku piyasa bir anda genisliyor ve kazanilacak servetler herkesin istahini kabartiyordu.

    iki kusak sonra mutlak monarsiye gecen, portekiz'le stratejik ortaklik anlasmasi yapan ve hatta portekizlilerin artik kole toplama isini outsource ettikleri bir kongo kralligi goruyoruz. ama o kadar cok para kazaniyorlar ki, kongo krallarinin adi cikiyor, cunku portekizliler bu koleleri tasimaktan sorumlu ve herkes onlardan aliyor - madagaskar ve swahili kiyisi da bu ise girmeden önce tam bir tekel kuruyorlar. sonuc olarak dillere destan bir zenginlige erisen kongolular, cin'den kumas, meksika'dan altin gumus ne varsa toplayip inanilmaz prestijli bir devlet gorunumune ulasiyorlardi. noldu peki sonra?

    portekizliler teknoloji getirdi: tekerlek, kara saban, gemi teknolojileri, matbaa ne islerine yaracakti ki? kole getirip sattiklari surece bu cark donecekti. ama silaha hayir demediler: silahin her turlusunu ogrenen kongolular, ticaretin pis islerini de ogreniyordu tabii. mesela ingilizler, kendi kolonileri icin hasat zamanina acil kole mi istiyor? adamlar stokculuk ve bozgunculuk yapiyor, fiyatlari yukseltiyorlardi. peki bu kadar para var, en azindan bi burjuvazi cikar bir seyler kurmaya calisir di mi?

    ne yazikki olmuyor, zira krallar bu mutlak otorite gucuyle sarhos oluyorlar: saka yapmiyorum, kralin sapkasi dustugunde vergi odemeniz gereken bir kralliga donusuyor kongo. kral istediginin parasini, canini, hatta ozgur yasama hakkini bile elinden alabiliyorken kim neye yatirim yapsin ki? bunun sonucu olarak da aristokratlar bile koylere, uc noktalara dagilmisti ve baskentte, ana yollarda kimse kalmamisti, zira her an kolelestirilebilirdiniz. bu yuzden sehirlesmede zaten gec kalmis bir bolge, kosa kosa koylesmeye ve coraklasmaya baslamisti bile. bunun uzerine ne oldu dersiniz?

    1840lardan itibaren kolelik kaldirildi ve koca krallik bir haftada yikildi. geri kalanlar da haydutlar gibi gruplasip birbirini asip kesmeye basladilar. fransizlar geldiginde onlara direnecek kimse kalmamisti, portekizliler de angola topraklarinda kalan kismi vassal yapmisti, nehir boyunu da belcika kralina sattilar. icindeki insanlar hala birbirini kesiyordu, arada isyan ediyordu ve 19. yy'daki kavgalar artik doguya sicramis, zanzibar tarafindan gelen arap/swahili kokenlilerle o dogu bolgesindeki yerliler de birbirini yemeye baslamisti. bunun sonuclarini 1994'teki rwanda soykiriminda da aci bir sekilde gorecektik. peki ben bunu niye anlattim?

    14 subat 1945'te suveys kanalina giren uss quincy'de roosevelt ve suudi arabistan krali abdulaziz ibn saud bir anlasma yaptilar: abd, araplarin petrolunu cikaracakti, satmasina yardimci olacakti ve suudlara askeri yardimda bulunacaklardi. bu anlasma oyle bir zenginlik yaratti ki, adamlar bir anda saraylara sahip oldular, kral sulalesi iki kusakta binlerce vasifsiz capulcuya donustu, komsularini ve ulkelerindeki fakirleri rusvetle satin aldilar ve arap politik dunyasinin kendi yolunu bulmasinin onunu tamamen kapattilar - 1979 ve yesil kusak projesiyle bunu abartip butun islam alemine yaydilar: bugun turkiye'deki cemaatlerin - ozellikle islami terorizm pesinde kosanlarin - hatri sayilir bir kismi bu sekilde kazanilan para uzerinden ya o ya bu arap seyhinin elinden cikan paraya bakiyor. suudlerin kralligi da ayni kongolularinki gibi gelisti, ve o yuzden bu kadar kati bir seriati yasatabiliyorlar. bu paradan nemalanabilenler devlete yakinda durmaya calissalar da hepsinin bir ayagi hep disarida, cunku gozden dusenlerin isi hakkaten cok zor: kasikci suikastina bakin, ne demek istedigimi anlarsiniz. bu sekilde gittikleri surece de petrol kaynaklarinin bitmemesine bel baglamak durumundalar, ama o da ne?

    1980 civarinda suudlar saudi aramco'da cogunluk hisseye ulasiyor, 1990'a gelindigindeyse %100'e ulasmis bulunuyordu, o vakte kadar butun yabanci yoneticileri de bizzat sirketten ayikladilar. tam da o surecte suudi arabistan'in petrol rezervi bir anda yuzlerce milyar varil yukseldi - ki 1980 civarinda son acilan petrol yataklariyla aslinda en son buyuk kuyular kazilmisti. peki nereden geliyordu bu rezerv - yoksa yalan mi soyluyorlardi? bugun yapilan tahminlere gore 70 kusur sene gitmesi beklenen bu yatak, burada bir dalavere oldugunu iddia edecek olursak aslinda 10 yilin altina kadar dusuyor. peki boyle bir devlet sizce nasil ayakta kalacak? colde cilgin projeler yapan katar ve baeye katilan, kadinlara acilen sekuler haklar sunmaya baslayan suudlar acaba simdiden tutusmaya mi basladi? suudilerin bir baska kongo'ya donusmesinin onune nasil gececegiz? bu bolge her seye ragmen eski osmanli himaye bolgesi ve aklimizin bir kosesinde durmasinda fayda var.
  • bikaç ay önce yayınlanan the florentine relation başlıklı makalede hakkında yeni bilgiler edindiğimiz tarihi bir krallık.

    1491'de bu malum krallık monarklarının arzusu ile hristiyanlaşmıştı. dikkatinizi çekerim, sömürgeci dinamiklerden yüzyıllar öncesinden bahsediyoruz! afrika'da hristiyanlığın sömürgecilik öncesi bildiğimiz öyküsünden (bkz: etiyopya) oldukça farklı bir şekilde gerçekleşen bu serüven, siyasal yapı için de oldukça dönüştürücü olmuştu. bir regimento değişikliğini güçlendirmek için öğrenciler bile gönderilmiş hatta. o yıllarda öğrenci demek potansiyel din adamı (kadını değil, avrupadayız!) demek hatırlatırım. vatikan ve lisbon'da elçilikler, bu şehirlere gönderilen öğrenciler ve latin isimlerinin kraliyet ailesi tarafından benimsemesi gibi durumların şahidi tarihi belgeler var elimizde.

    afonso ı isimli kral 1520'lerde köle tacirliğinin kongo krallığını ilgilendiren ve avrupalı hristiyan krallıkların sadece bir ticari ortak rolünde olması gerektiğini savunmuş. yani köleleştiren de satan da ben olacağım, sadece alıcısı olabilirsiniz demiş.

    yukarıda bahsettiğim 1590'larda kongo'yu gezen santissimo sacrimento'nun imzasını taşıyan belgeden tadımlık birkaç bilgi

    -kral kendisine bağlılık gösteren soylulara ziyafetlerde eliyle yemek yedirirmiş. bu nedenle yemeğe en son başlayan kral ve kraliçe olurmuş.
    -jacalar ismiyle anılan göçebe ve yamyam bir topluluk varmış. bunların ismini duyanlar işi gücü bırakırmış kaçışırmış ortalıkta. insan eti dışında yemek yemezlermiş! insan etinden yaptıkları davul zarları korkunç bir ses çıkartırmış (kanımca biri bu misyoneri kandırmış, tıpkı osmanlı'ya gelen seyyahları kandıran gayrimüslimler gibi; ya da evliya çelebi'yi kendi anladıkları "objektif" kaynak sanan avrupalı tarihçiler gibi 19.yy'da)
    -kongo hristiyanları tanrının meleklerine diğer insanları yarattırdığını, kendisinin de gelip kongo'yu yarattığına inanırmış. misyonerimizin kendisi de aziz toma'nın gelip ibranice metinler (baya fiziksel kopya) bıraktığını ve bunların tıpkılarının brezilya'da dahi halklar arasına serpiştirildiğine inanmakta. çok da şeyetmemek lazım. bu bağlamda beni güldüren şey misyonerimizin "iki halk da zaten siyah" demeye getirmesi işi. sömürgecilik öncesi natal bölgesindeki tupi-guarana'ların neresi siyah? neyse
    -bölgede hristiyanlığın sadece ismi varmış da katolik pratikler asla gözlemlenemezmiş denmiş. kanımca farklı tür bir hristiyanlığı gözlemleyebilecek kapasitesi olmayan bu şahıs yüzünden oldukça değerli bir belgede kısıtlı gözlemler ile yetinmek zorundayız.
hesabın var mı? giriş yap