• etkileşim süreçlerinin kendisinin ve zihinsel yapıların (konstrüktür) devletlerin kimliklerini ve çıkarlarını belirlediğini savunan akım. rasyonalist akımların (realizm, liberalizm) aksine, çıkarların etkileşim öncesinde verili halde bulunduğunu ve süreçten bağımsız olduğunu kabul etmezler. etkileşim süreci ucu açık, sınırları belirsiz bir süreçtir ve sağlıklı işlediğinde bir tarafın tezinin/talebinin galibiyeti yerine müzakerelere otururken kafada belirlenen hedeflerin uzağında genel bir konsensüsle sonuçlanır. güç karşısında yine rasyonalistlerin karşısında yer alırlar ve gücü muhatabını müzakere masasına oturtup sorun çözme iradesi yaratma olarak tanımlarlar. muhatabın algılanma şekli materyal gücün kullanılma yolunu belirler.

    bir örnek olarak, avrupa kömür çelik birliği olarak yola çıkmış karşılıklı etkileşim süreci, müzakere ortamının ve etkileşimin etkisiyle avrupa entegrasyonuna evrilmiştir. bu yolda batı almanya'nın ve fransa'nın çıkarları ve kimlikleri değişmiş, etkileşim öncesi ulusal çıkarlara yapılan ve çatışmaya neden olan vurgu, ortak avrupa refah ve güvenliğine yapılmaya başlanmıştır, kimlik de bu ortak avrupa kimliğine kaynaşmıştır.

    kendi kanaatimce de ölçülmesi ve yanlışlanması en az realist teori kadar sıkıntılıdır.
  • materyal gücü tamamen görmezden gelme gibi bir durumları yoktur genel inşacı iddiaların, fakat zihni yapının materyal yapı kadar ve hatta daha da önemli olduğu gibi bir önkabulleri vardır. rasyonalist akımlar materyal yapıyı güç dengesinin esas belirleyicisi olarak alır, zihni yapıyı ancak bunun tamamlayıcı çeşnisi olarak görürken, inşacılara göre zihni yapılar; bunların oluşturduğu ve bunlar tarafından oluşturulan kimlikler ve çıkarlar güç dengesini tayin eder. zaten rasyonalistler tarafından enine boyuna incelenen ve vurgulanan (uluslararası) ilişkide askeri ve ekonomik boyuta bir de kendileri tarafından analiz yapılmasını gereksiz ve tekrara düşmek olarak değerlendirdikleri için, esas sıkıntıları da ihmal edilmiş zihni yapıları vurgulamak olduğu için materyal gücü tamamen umursamaz olarak algılanmaktadırlar.
  • bir örneği de şöyledir:

    http://www.youtube.com/watch?v=7rqfkttd3ea
  • 1917 ekim devriminden sonra sovyetler'de ortaya çıkmış, modernizm'in bel kemiği olarak nitelenebilecek bir sanat akımıdır.

    çağ başında fizik biliminde yaşanan değişmeler; iletişim, bilgi sistemlerini ve teknolojisini öylesine etkiledi ki sürekli değişim içinde olan dünyada eski kartezyen bölünmeler tamamen lağvedildi. bu da konstrükrivizm’in doğuşunu bir şekilde tetiklemiştir.

    konstrüktivistler; bu değişikliği sadece fiziki dünyada değil metafizik ve felsefi anlamlarda da irdelemişlerdir.

    "biçim, x" demişlerdir yani onlara göre biçimlendirme; 'ön koşullarına bağlı olarak, her zaman tamamen yeniden oluşturulması gereken bir bilinmeyendir.'

    konstrüksiyon, fiziksel bir etkinlikten çok entelektüel bir etkinliktir.

    konstrüktivist mimarlar, mimarlığın bir anlatım aracı olması konusunda inançsız sayılmazlardı lakin mimarlığı yalnızca betonlaşabilen bir şiir olarak görüyorlardı.

    bugünün dekonstrüktivizm'iyle bağları entelektüel bir bağdır.

    dikkat çeken güçlüdür anlayışı üzerinden yürür sanatları.

    ruslar'ın tarihe bıraktığı bir izdir. sistematik olması bazı insanlarda hayranlık uyandırırken, bazı insanlarda devrimin sanatı olması nedeniyle rahatsızlık uyandırmıştır
  • bütünsel bir sanat yapıtı olarak devleti tasarlayıp sonunda devlet tarafından ezilmeleri ve ocağı koruyan kimsenin kalmaması nedeniyle çok afedersiniz ama popomla güldüğüm sanat akımı.
  • aklıma hep "konstrüktivizm'in sanatta bir devrim yaratıp yaratmadığı tartışılabilir ancak devrimin yarattığı bir sanat akımı olduğu tartışılamaz." düşüncesini getirmiştir.
  • 1914 yılında rusya'da resim, heykel, mimari alanda ortaya çıkmış sanat akımıdır.
  • uluslararası ilişkiler disiplininde var olan teorilerden birisi de “konstrüktivizm”dir. kelime anlamına baktığımızda “yapılandırma” diye çevrilebilir.
    konstrüktivizm, realist paradigmanın materyal anlayışına karşı çıkar. materyalin karşısına “sosyal”i koymaktadır. ona göre güç anlayışının yanında uluslararası arenada; din, dil, ırk gibi kimliklerin de önemli rol oynadığını ortaya koyar. materyal yapıyı yadsımazlar ancak zihni yapıların asıl etkileyen olduğunu ortaya koymaya çalışmaktadırlar.
    konstrüktivistlere göre dünya sosyal bir inşadır.
    soğuk savaşın ardından canlanan bu akım, toplumsal yapının sosyal anlamları üzerinde yoğunlaşmaktadır.
    konstrüktivizm (sosyal) gerçekliğe ve bu gerçekliğin bilgisine ilişkin metafizik bir duruşu temsil etmesi noktasında ilk olarak (sosyal) bilim felsefesine ve bilgi sosyolojisine ait bir yaklaşımdır.
    burada üç önemli faktör ortaya çıkmaktadır: aktörler, yapılar ve bilgi. bu üç faktör aynı zamanda birbirini de etkilemektedir.
    bu görüşü ortaya atan ilk isimlerden biri alexander wendt’tir.
    bunun yanında, devletleri sosyal varlıklar olarak gören, belli değerleri, normları ve kurumları paylaşan devletlerin bir ‘uluslararası toplum’ oluşturduğunu düşünen ingiliz ekolü de bugünkü konstrüktivist yaklaşımların öncüsü konumunda düşünülür.
  • konstrüktivistlere göre realizm ve liberalizm kültürü, fikirleri, kimlikleri, normları ihmal eder. oysa çıkarlar özneldir ve kimliklerle bağlantılıdır. liderler veya insanlar sadece maddi çıkarlara göre değil içinde bulunduğu toplumun değer yargılarına göre de hareket edebilir.

    uluslararası ilişkiler disiplininde konstrüktivizm için ise bknz: http://tespitmeclisi.com/…iskilerde-konstruktivizm/
  • "form mu işlevi belirlemelidir? yoksa işlev mi formu belirlemelidir?" sorusuna "işlev formu belirler" cevabını veren akım.

    (bkz: sovyet tarzı)
hesabın var mı? giriş yap