• 1980'lerin ikinci yarısı. mülkiyeliler'in hemen yanında, dost kitabevi'nin tam karşısında aspava kıraathanesi vardı. biz orada otururduk bazı sabahları, bazı akşam üzerleri. sıkıldığımızda arada bir dost'a girer, camekânın önüne dizilmiş yeni çıkanlar bölümünü karıştırır belki bir şeyler alır tekrar aspava'ya dönerdik. o zamanlar yayıncılık bu kadar gelişmiş değildi, çok az yeni kitap çıkardı, dolayısıyla takibi de kolaydı. dergicilik yaygındı ama. her nev'i siyaset, sanat, edebiyat dergiciliği. kimini birimiz, kimini öbürümüz alır, değiş tokuş ede ede okurduk. mülkiyeliler'e pek girmezdik, hem pahalı, hem biraz resmi gelirdi bize. sonra sonra, iş güç sahibi olunca, 1990'ların başlarından itibaren filan oraya da 'takılmaya' başladık. garsonlardan devlet vardı. ben lakabı sanırdım meğer gerçek adıymış. bir gün devlet, rahmetli ulus'un * yanına gelmişti siparişini almak üzere de masadakilerden biri kulağıma eğilip "bak, 'ulus devlet'" demişti. evet, o zamanlar da soğuk espri modaydı. sonraları, gene 90'ların başlarıydı sanırım, aspava kıraathanesi kapandı. yerine yanlış hatırlamıyorsam adı papağan olan bir pideci açıldı; papağan kebap'tı galiba. sokaktaki anomalinin başlangıcına ne kadar da uygun bir isimdi. kebap ve papağan! biz sokak sakinlerine kıraathane faslından yeni bir yer lazımdı. derhal bulundu. dost'un elli metre kadar ilerisindeki engürü kıraathanesi. buradaki devamlılığımız daha uzun sürdü. müdavimleri arasında kıymetli insanlar vardı. önündeki açık alan aspava'ya göre daha geniş, sokağa, gelip geçenlere daha hâkimdi. önünden geçmekte olup da 'gel hele gel, bi çayımızı iç,' dediğimiz eş dost çaresiz otururdu. ilişki sahiden kurulurdu. cep yoktu, whatsapp yoktu. herkes herkesin ciğerini bilirdi. neyse, geçmişe bu kadar güzelleme yeter. ne diyorduk, konur sokak. 90'ların ikinci yarısına kadar sokak adına layık bir yer olarak kaldı. terzi vardı, bakkal vardı, kuaför değil bildik berber vardı, kırtasiyeci vardı, şimdi hatırladım, münhasıran bir de kadın terzisi vardı ki o terzi diktiği elbiseleri dükkân camının arkasında sergilerdi. artık 90'ların sonlarıydı galiba, bir duyduk ki engürü kapanıyormuş. yav niye ki demeye kalmadan mekânda tadilat başlamıştı bile. ne olacakmış bura böyle dedik de 'bazaar' olacak dediler. nası yani dedik 'bi milyoncu' gibi bi şey, ıvır zıvır, hediye mediye dediler. sonraları sokak boyu pıtrak gibi çoğaldı tabii bu bazaarlar. unutmadan şeyi de söyleyeyim, engürü kıraathanesi'nin hemen yanında daha ziyade yabancı yayınlar, dergiler, plaklar satan bir de kitabevi vardı. bir gün rahmetli fikret kızılok'u görmüştüm o kitabevinden içeri girerken. önceleri mülkiyeliler'in hemen bitişiğinde küçücük bir yeri olan imge kitabevi de asıl büyük yerini engürü'nün karşı çaprazında açmıştı. neyse, engürü de kapanmıştı işte. bize sanki bütün izzet ikbal kapıları kapanmış gibi gelmişti bu kapanış. ne yapsak ne etsek? yâr bize bir mekân! konur 1 bitmişti. bi de şu konur 2'ye bakalım ne varmış dedik. içine girip ilk king'imizi oynadığımızda dedik ki 'yahu bura da iyiymiş, devam edelim.' orası da buluş kıraathanesi'ydi. engürü kadar uzun süreli olmasa da, arada bir yok yazılsak da oraya da devamsızlıktan kalmayacak kadar devam ettik. sonra sonra kimimizin eğitim, kimimizin iş, kimimizin evlilik, çoluk çocuk derdi derken herkes bir yana dağıldı gitti. sokağın da tadı çoktan kaçmıştı zaten. köroğlu'nun babasının oğluna dediği gibi, "oğul biz kör olduk, tamam da bakma sen; dünyanın da yüzüne bakılacak hâli kalmadıydı."
  • bir sokağın ruhu olabileceğine inanıyorsanız; bütün keşmekeşten ayrı, bütün insanlardan , hayvanlardan...bir sokağın kalbi olduğuna, nefes alabildiğine...burası o yegane yerlerden biridir.evet herkesin bahsettiği sinyalcileri vardır; onların gerçek evidir burası bir binada barınmak zorunda kalsalar da..küçük çocukları vardır bir zaman siyah giymişler, bir zaman punk "olmuşlar", bir zaman giyinmemişler; çağının dayattığı ayrıksı modellere bürünmüşler yani- her daim otururlar bir kaldırım köşesinde. tezgahcıları vardır her biri durduğu köşeyi anlamlandırır; görmediğiniz zaman birinden birini merak kaplar insanın içini.çingeneleri vardır; göbek atışları en güzel bu sokakta izlenir; bir ağızdan bu sokakta şarkı söylenir onlarla.güzelim mekanları vardır; hiç paranız yoksa da karnınızı doyuran, çayınızı veren insanları tanırsınız onlardan birinde. en güzel bu sokakta aşık olunur, güzel dostların pek çoğu burada bulunur, kitapçıların önündeki bir parça çimlik alan hayalinizdeki o eşsiz dünyayı anımsatabilir size. sakinleriyle(merhamati fazladır pek çok değişik insanı kucaklar), enerjisiyle sıradan bir "sokak" değildir burası. anlam sokakta! nidaları attırabilen, nefes alınabilen bir yaşam alanıdır aslında.
  • bir alt-kültürler geçidi görmek isteyen için ankara'nın en güzel açık hava sergisidir.
    sol gruplar, anarşistler, üniversiteliler, lümpenler, memurlar ve daha niceleri temizlik işçisi kadınlarla aynı anda arz-ı endam eder bu sokakta. aklında kırk tilki dolanan ama tilkilerin kuyruklarının ahvalinden bihaber olduğumuz binlerce insan her gün insan hakları heykeli'ni sessizce selamlayıp yoluna gider.
    bu yaşımdan geri dönüp bakınca, içinde büyümüş olmanın anlamını sindirebilmek için yarın ilk iş -tekrar ve seve seve- uğrayacağım sokaktır burası.

    edit: tanıma ekleme
  • '80'li yılların sonları ve '90'ların ortasına kadar, ankara'nın her türlü alternatif gençliğinin buluşma noktasıydı. günlerini sokakta ve yüksel caddesi civarındaki bir kaç mekânda geçiren gençler, kendilerini yüksel caddesi gençliği olarak ifade ederlerdi.
    zaman içerisinde sokakta oturulabilecek her kaldırım taşının envai çeşit kafe ile dolması ve sokağı var eden insanların oradan el ayak çekmeleri ile eski anlamını yitirmiştir..
  • yillar once deatch'ciler, black'ciler, thrash'ciler, vejeteryan metalciler gibi alt gruplari bulunan, sakinleri tarafindan cadde diye bilinen, bin turlu kavgaya, uyusturucu pazarina, alkolun su gibi aktigi gunlere tanik olmus, sik kadar yere neden cadde dedigimizi merak ettiren, gayet boktan ancak soz konusu gunlerin (90's) belkide gecirilebilecegi en guzel yer idi. her bir konur sokak metalcisinin, en az iki grubun* elemani olmasi da enteresan bir detaydi tabii...

    her is donusu yolumu biraz uzatip icinden gectikce gulumsememe neden olan bir mekandir. bir de o yillardan bu yana konur'da, sakarya'da surtup, yil 2005 oldugunca zerre degismemis )olmus olanlar haric), hayatin icindeki yeri bir kazma sapi kadar olan elemanlar vardir ki; her gordugumde akil fikir dilerim bolca...
  • kızılaya gittiğimde mutlaka uğradığım, ankarada en sevdiğim yerlerden biri. arkadaşlarla buluşulunca mutlaka buradaki mekanlara gidilir, öğrenci mekanıdır, severiz ailecek.
  • uzakta olunduğunda en çok özlenen sokak ankaraya dair.yaşanılan anılar,geçirilen vakitlerdir sizi oraya bağlayan.böyle de gariptir işte.
  • öss ye hazırlandığım sene dersanemin konumu itibariyle otobüsten indikten sonra sürekli geçmek zorunda olduğum ve her seferinde turhan kitabevi önünde birikmiş, birbiriyle konuşmayan, sadece ve sadece mp3 player dinleyip headbang yapan bir kitleyle karşılaştığım sokak.

    artık insanların bu içine kapanık depresif hali sokağa öylesine yansımıştır ki, üzgün veya bunalımda olan bir insana "konur olmak" deyimi yakıştırılabilir.
  • temizliği konusunda dikkatli olunmayan sokak.

    sol grupların kirlettiği sokak.

    fikren değil; ironi değil; bildiğin düz anlamda kirletme. çevreyi kirletme.

    bugün tanık olduğum üzere; yarım a4 boyutundaki siyasi çıkartmaları almışlar, "yerlere" rastgele yapıştırıyorlardı. sokak, özellikle de yerler; berbat görünüyordu. bugün yarın gidenler tanık olacaktır, ben caps alamadım.

    normalde duvarlara, tabelalara, elektrik direklerine yapıştırırsın eyvallah, bu özgürlüktür belki. elden verirsin ( ki her zaman dağıtıyorlar bildiri, lafımız yok ) fakat "yerlere" yapıştırmak da ne oluyor?

    lakin bu koca stickerları, bütün konur sokakta yerlere yapıştırmak da neyin nesi? yağmur yağdığında onların yarısı sökülecek yarısı kalacak, parça parça kim temizleyecek onları? çöpçüler emekçi değil mi? mesajlar daha çevreci verilemez mi?

    onu da bıraktım, estetik duygusu, temizlik anlayışı nerede? bütün sokağın görünümü değişmiş resmen, bunu viyana'da, moskova'da oslo'da yapabilir misin? duvarları boyarsın, duvarlara afişler, stickerlar asarsın kimse de karışamaz fakat yerlere rastgele yapıştırmak yakışmamış!

    siz sevmiyor ankara, siz seviyor ilgi!
  • karanfil sokak'a paraleldir. aynı boktur.
hesabın var mı? giriş yap