• burada ''ben de kullanıyorum ne var. işimle alakalı uluslar arası kavramlar olduğu için veya türkçede tam karşılığı olmadığı için kullanıyorum'' diyenleri tenzih ederek geri kalan yayvan ağızlıların amına koyayım. down oldum ne arkadaşım ya? push etmek nedir? geçen kısaltmaya abrevasyon* diyeni gördüm. kaldı ki ''türkçeleşmiş'' bir kelime bile değil.
    tamam sen vel ecukeydıt bir insansın ama leğende yıkandın bir zamanlar bunu da unutma.

    debe editi: şu ana kadar hak ettiğimi düşünmediğim çok kısa entrylerle debeye girdim. ama okunmasını istediğim el emeği göz nurum var. naçizane. (bkz: #48619203) saygılar.
  • "bu şirketimiz için harika bir oporçiiuuunitiiy" der ağzına kürekle vurulasıca. bazen de "sence de bu bir win-win durumu değil mi?" diye sorar. halbuki ikimizin de kelime haznesinde, bir yerlerde "maşrapa" sözcüğü mevcuttur. ikimiz de "kirve" nedir biliriz.
  • - arkadaşlar bu customer'a neden support vermedik?
    - çünkü ebenin amından dolayı.
  • (bkz: boğaziçi türkçesi)
    add-drop'a kadar o consent'i almazsam, syllabus'ta 2 conflict oluyo, conflict olunca da advisor schedule'ımı approve etmiyor

    öz eleştiri editi: conflict syllabus'ta olsa duramazdım, schedule'dadır o.
  • yabancı bir firmada, yurtdışı bağlantılı bir işte veya dış ticaret sektöründe çalışıyorsa gerekli olabilir. ben dış ticaretteyim. bundan iki sene kadar önce yaşadığım saçma olayı anlatayım size. ben ingilizce bölüm okudum ve hep ingilizcemi kullanarak çalıştım. ama hiç ingilizce kelime kullanmam çünkü kafama entegre google translate ile doğdum. iki yaşındayken anneannem ve babaannem arasına tercümanlık yapmaya başladığımdan benim için çeviri yapmak doğal bir refleks, konuştuğum iki dili birbirine karıştırmıyorum.

    neyse bu notu düşeyim, gelelim yaşadığım olaya. ben yurtiçinde mal ürettitip yurtdışına satan bir firmada çalışıyorum. dış ticaret evraklarını da ben toparlıyorum. onlar da standart fatura, çeki listesi, vs. ama tabii ki ingilizce olması lazım. çünkü biz yabancı firmayız. bir gün böyle tedarikçiden yazılı olarak ingilizce evrak istedim, bekle bekle evrak yok. aradım, gönderdim dedi, tamam dedim, bekle bekle hala yok, sadece türkçe e-fatura gelmiş. tekrar aradım, e ben size gönderdim diyor. ne gönderdiniz dedim, gönderdim ya e-fatura dedi. o türkçe, bana ingilizce lazım dedim, yine anlatamadım, en son örnek ingilizce fatura gönderdim. hee siz invoice istiyorsunuz dedi. heee evet invoice istiyorum dedim. arkadaş için invoice başka bir olgu çünkü, onun fatura olduğunu düşünmüyor. o günden sonra tüm yazışmalarımda invoice ve packing list gönderir misiniz diyorum. hiç sevmediğim halde böyle karışık kuruşuk saçma sapan bir dil kullanıyorum, çünkü uğraşacak vaktim yok.
  • bu adama yıllarca küfreden de, birkaç sene sonra nefret ede ede bu adama dönüşen de benim..büyük konuşmamak lazım.
  • benim.

    genelde ingilizce kaynak okuyorum. işimle de alakalı olarak tüm günüm s** kadar ingilizceyle geçiyor.

    ön yargılarınıza sokayım.
  • tamamen ingilizce üniversite eğitimi görmüş ve/veya uluslararası bir firmada ingilizce kullanarak çalışan kişilerde kaçınılmaz son. hangi dille hızlı ve kolay anlatıyor ya da anlaşılıyorsanız tembellik yasasına uygun olarak o dilden kelime kullanıyorsunuz.
    sürekli ingilizce olarak okuyor olmak, ingilizce dizi film izliyor olmak da bu işin ekmeğine yağ sürüyor.
    kim olursanız olun belli bir süreden fazla aynı dile hatta lehçeye maruz kaldığınızda üzerinizde izlerini taşımanız kaçınılmaz.
    (bkz: adaptasyon)
    şimdi bunun kökeni türkçe değil diye bozulanlar olur
    (bkz: uyum)
    genellikle istemeden oluyor canlar, amaç ingilizce bilmeyen anlamasın ya da dur iki çift yabancı kelime edip de ezeyim gibi bir anlayış değil. *
hesabın var mı? giriş yap