• ekşisözlüğün gerçekten bir çöplüğe dönüştüğünün kanıtı niteliğinde tavsiyeler içeren başlık.

    3 sayfa entry okudum, 3 sayfa içerisinde herkesin yazdığı şey aynı.

    almmayın, sahiplnenin, dövmeyin, ırkçılık yapmayın.

    tamam amk anladık bunları da bir tanenizin de mi köpeği yok? bir tane adam da çıkıp dememiş ki tuvalet eğitimi için şöyle bir şey var, adını şöyle öğretebilirsiniz. çöpsünüz amk.
  • öncelikle tüm hayvanların doğal ortamda bağımsız yaşamaları tarafındayım. ancak bazı hayvanlar insanlarla iletişime geçmeye meyillidir ve insanların içinde hayvanlara karşı sempati vardır. bu yüzden hayvanları sahiplenmeleri yadırgamıyorum.

    tavsiyeme gelecek olursam eğer gerçekten bakacak fiziksel ortamınız(bahçeniz, yakınınızda boş arsa, geniş eviniz vb.) , ona bakacak maddi durumunuz ve sevginiz bir daha terk etmeyecek kadar varsa sahiplenin.yoksa süs olsun, yalnızlığım gitsin, havam olsun diye saçma sapan bir düşünceyle sahiplenmeyin. yoksa sıkılıp bakamayıp sokağa atarsınız. öyle sokağa atanlar gördüm tam bir haysiyet ve vicdan yoksunu kişilerdir. adi, sıradan, basit, iğrenç kişilerdir.
  • 9 aydır evimi bir köpekle paylaşıyorum. bir yaşına yaklaştı. dolayısıyla biraz piştiğimi ve köpek sahiplenmeyi düşünenlere birkaç tavsiyede bulunabileceğimi düşünüyorum.

    köpek alırken en önemli nokta insanın kendini tanıması bence. kendi kapasitesini, yapabileceklerini ve yapamayacaklarını bilen bir insan doğru köpeği sahiplendiğinde hepimizin küfrettiği bu hayvan terk etme olaylarının yaşanmayacağını düşünüyorum.
    misal ben büyük ırk köpek seviyorum. kocaman kocaman sarılayım, başımı göbeğine gömeyim falan istiyordum. ama kendimi tanıyorum. tembelin tekiyim. büyük ırk bir köpeğin gün içinde asgari 2 saat gezdirilmesi, koşturulması, enerjisinin atılmasının sağlanması gerektiğini biliyorum. kesinlikle bana göre değil. hal böyle olunca küçük bir ırka yöneldim sahiplenme kararını almadan.

    evimde 2 kedi, bir de 8 yaşında bir çocuk var. haliyle diğer hayvanlarla anlaşabilen ve çocuklarla uyumlu bir ırka ihtiyacım vardı. gün içinde ancak bir saat gezdirmeye vakit ayırabileceğimi de baz alarak karar verdim ve bir maltese terrier sahiplendim. şeker gibi bir ırk, cuk oturdu ailemize.

    doğru ırkı bulduktan sonra, insanın yavru mu yoksa yetişkin bir köpek mi alacağına karar vermesi gerekiyor. çevremdeki köpeklilere bakınca ikisinin de kendine göre artısı ve eksisi olduğunu görüyorum. ben, yavru bir köpek büyütmenin keyfini yaşamak istedim. şu dönemde çalışmadığım ve sürekli evde olduğum için de altından kalkabileceğime karar verdim. şunu mutlaka belirtmeliyim, evde sürekli biri olmayacaksa, yavru büyütmek imkansız. zor falan demiyorum. imkansız. her yere tuvaletini yapacak, 3 saatte bir acıkacak, beslenmesi gerekecek, ilk 3-5 ay iki saatten fazla yalnız bırakamayacaksınız. mümkün değil sabah 8'de evden çıkıp akşam 7'de gelirken bu ihtiyaçları karşılamanız.

    diyelim ki bir yavru sahiplenmeye karar verdiniz..
    yaklaşık bir yıl bok temizleyeceğinize zihnen hazır olmanız gerekiyor. evdeki halılar kalkacak, sirke kokusu hayatınızın vazgeçilmez bir parçası olacak, evin muhtelif yerlerinde köpek pedi olacak.. bunları gözünüz kesmiyorsa allah aşkına almayın. size de günah hayvana da. köpekler çok çabuk bağlanan canlılar. dağılıyorlar terk edildiklerinde. günahına girmeyin hiçbirinin..

    benim köpeğim son derece iyi huylu ve eğitime çok açık bir hayvan. rutin zorlukları dışında ekstra bir zorluğu olmadı tuvalet eğitimini alırken. yakın zamanda günde 2 kez çıkartmaya başladım ve buna da uyum sağladı.

    gelelim bu noktaya nasıl geldiğimize..
    alan daraltma, köpeğe tuvalet eğitimi vermenin en sorunsuz ve kolay yolu. bütün evi köpeğin erişimine açarsanız, oraya buraya ped koysanız bile (zira aşıları tamamlanmadan sokağa çıkartmanız yasak olacağı için ilk 3-4 ay eve yapacak tuvaletini) alanın büyüklüğünden pedi bulamayacak köpek. sık yediği ve sık tuvaleti geldiği için, kas kontrolü de henüz gelişmediği için durmaksızın oraya buraya işeyecek ve siz delireceksiniz.

    köpek eğitim kafesi denen bir nane var. kare şeklini alan, üstü açık, ufacık bir tel kafes. bundan aldım ben. içine sadece yatağını, mama ve su kaplarını koydum ve üstüne yapmasını istediğim köpek pedlerinden serdim. (bu arada şunu da belirteyim, köpek pedleri inanılmaz pahalı. ben bebek alt açma örtüsü diye geçen, her markette bulunan ve paketi 12 lira olan örtülerden kullandım. işimi de gayet güzel gördü.) hareket edebileceği bir alan yoktu. köpek, yatıp uyuduğu yatağına tuvaletini yapmayacağı için, mecburen pedi kullanmaya alışıyor ve bir süre sonra buna şartlanıyor.

    ilk bir ay bu kafesten kesinlikle çıkartmadım. iki çiş arası en fazla 1 saat olduğu için, ancak o tuvaletini yaptıktan sonra kucağıma alıp sevdim, öpüp kokladım, sonra yine yerine koydum. çok zor geçiyor bu dönem.. zira o kadar tatlı oluyorlar ki insanın o cücük kadar yere hayvanı kapatası gelmiyor. ama kafes eğitimini tercih etmeyenlerin bu süreçte çok çok zorlandığını ve uzun vadeli problemler yaşadığını gördüğüm için doğrusunun bu olduğunu düşündüm. kafesteki pedinin üstüne çiş spreyi diye satılan şeylerden sıkıp köpeğinizin kokuyu alıp doğru yere yapmasını da sağlayabilirsiniz. ama bizde buna da gerek olmamıştı.

    bir aydan sonra kafesi büyüttüm. kare şeklini değiştirip tellerin açık kısmı duvara yaslanacak şekilde eskisinden çok daha büyük bir alan sağladım ona. ara sıra fire verse de çoğunlukla pedine yaptı. hata yaptığınde sert bir sesle hayır deyip ilgiyi kesip yalnız bıraktım. biraz daha büyüdüğünde kafesi daha da genişlettim ve aşıları tamamlanıp veterinerimiz dışarı çıkabileceğimi söylediğinde kafesi tamamen kaldırdım. yalnız bu dönemde de tüm evde gezmesine izin vermeyip sadece salonda takılmasına izin verdim. haftalar içinde yavaş yavaş tüm evde dolaşmaya başladı ve hal böyle olunca evde birden fazla yere ped koymaya başladım. zira hala kas kontrolü tam gelişmediği için, tuvaleti geldiğinde salondaki pede kadar yetişemeyebiliyordu. bu dönemde 10 çişin 7sini doğru yere yapmaya başladı ama ben hala hunharca çiş, kaka temizlemeye, sirkeyle ortalığı kırklayıp evin çoban salatası gibi kokmasına tahammül etmeye çalışıyordum.

    günü gelip ilk kez sokağa çıkarttığımızda, evdeki çişli pedi çimlere sürdüm ve artık buraya yapması gerektiğini öğrenmesini sağlamaya çalıştım. bizim arkadaş buna yanaşmadı başta. 3 saat sokakta dolaştığım oluyordu ve kesinlikle yapmayıp eve kadar tutuyordu. kapıdan girer girmez koşa koşa pedine çiş yapıyordu. garibim geçen 4-5 ayda öyle şartlanmıştı ki pede yapmaya, sokağa yapmanın yanlış olduğunu düşünüyordu. dışarı çıkarken mutlaka ödül maması alıyordum yanıma. dışarı çiş yapmaya başladığında manyaklar gibi sevinç gösterisi yapıp, başını okşayıp, ödül maması vermeye başladım. o da böyle böyle, "doğru olan bu galiba la" moduna girmeye başladı. dışarı çıkartmaya başladığımda önceleri saat başı çıkıyordum. yaşı itibariyle uzun saatler tutamayacağı için sık sık çıkmam gerekiyordu. ilk bir iki haftadan sonra iki saatte bir çıkmaya başladım. sonra üç dört derken, aralar zamanla açıldı.

    bu arada ben dışarı çıkartmaya başladığım ilk günden beri pawz marka köpek patiği kullandım. her sokağa çıkışta ayakları yıkamak çok zahmetli ve köpek açısından da sağlıklı olmayan bir yol. biz yavruluk zamanlarından beri alıştırdığımız için hiç zorluk çekmeden alıştı ve şimdi sokağa çıkacağımız zaman patisini kaldırıp giydirmemi bekliyor. bu pawz konusunda dikkat edilmesi gereken tek bir şey var. o da şu ki bunlar balon gibi bir şey olduğu ve köpeğin ayağının hava almasını engellediği için, sadece çok kısa süreli kullanılabiliyorlar. ben uzun süre dolaşacaksam ya da haftasonu gezmesine parka bahçeye bir yere gidiyorsam kesinlikle giydirmiyorum. köpekler patilerinden terlerler. pawz'la uzun süre gezerlerse nemli kalan patilerin arasında mantar oluşur ve bu da çok sıkıntı. ancak 20 dakikayı aşmayan kısa yürüyüşlerde ve tuvalete çıkmalarımızda kullanıyoruz ayakkabılarını ve son derece de rahat ediyoruz..

    velhasıl yaklaşık 6 ayın sonunda, bizimkinin tuvalet eğitimi yüzde 95 oturdu. şu an 12 saat arayla sabah ve akşam çıkartıyorum. ishal olduğu geçen haftayı saymazsak, son 2 aydır hiç fire vermedi ve eve tuvaletini yapmadı. yani en başta dediğim gibi bir sene sürmedi benim çiş kaka temizlemem. ama onu alırken buna kendimi hazırlamıştım ve öyle olsaydı da dert etmezdim.

    bu sürecin çok kolay geçtiğini söyleyip köpek almayı düşünenleri gazlarsam yalan söylemiş olurum. sürekli çiş temizlemek, halısız evden nefret eden biri olarak halısız aylardır oturuyor olmak, önceleri saat başı sokağa çıkıyor olmak müthiş zorladı beni. ama sevgisi o kadar büyük ve baskın ki, ağır gelmedi zorlukları.

    laika'yı sahiplenirken, köpeklerin sürekli evdeki eşyaları kemirdiğini, ayakkabı parçaladığını okumuştum. ama geçen zamanda gördüm ki enerjisini atmış, gün içinde yeterince egzersiz yapmış, oyun oynanmış hareketli bir köpek ne ısırıyor ne eşyalara zarar veriyor. bir yıla yakındır benimle, ne bir eşyam parçalandı, ne bir mobilyam ısırıldı.

    köpek sahiplenmek insanın hayat tarzını değiştiren bir şeymiş. çocuk sahibi olmak gibi. bu yıl tüm tatil planımızı ona göre yaptık biz mesela. köpek kabul eden ve onun rahat edebileceği pansiyondan hallice bir yeri seçtik. uçak onu sadece kargo bölümünde kabul ettiği ve onu oraya tıkmayı asla kabul etmeyeceğim için 12 saat araba yolculuğu yaptık. gece eğlenmeye çıksam mutlaka belli saatte dönmem gerekiyor, çünkü evde beni bekliyor oluyor. yatılı kimsede kalamıyorum. cereyandan rahatsız olmasın diye karşılıklı cam açmıyorum. tüm hayatım kızıma endeksliydi eskiden. şimdi bir de köpeğim ortak oldu ona.

    bunların dışında diyebilirim ki tek başına köpek bakmak zor. ben kızımla yalnız yaşıyorum dolayısıyla köpeğin sorumluluğunu paylaşabileceğim kimse yok. haftada bir iki kez gelen erkek arkadaşımın köpeğimizi gezdirmesi dışında, tüm sorumluluğu benim üzerimde. birden fazla yetişkin evde olsaydı, paslaşarak temizlik ve gezdirme işlerini hallederek bu süreci çok daha kolay atlatabilirdim. dolayısıyla siz evde birden fazla kişiyseniz, işiniz çok daha kolay.

    tüm bu zorluklarına rağmen ona olan sevgimi kelimelerle anlatamam. onsuz sokağa çıktığımda koşarak eve dönüyorum. sabah özleyerek uyanıyorum. içime sokasım geliyor. on senedir kedilerle yaşıyorum ve kendimi kedici sanırdım ama köpek bambaşkaymış. tarifi yok. zorluklarının altından kalkabileceğini düşünen, yeterli zaman, enerji ve bütçeyi ayırabileceğini düşünen herkese içtenlikle tavsiye ediyorum. çizgi film karakteri gibiyim, gözlerimden kalpler fışkırıyor ona bakarken. ömrü uzun olsun, senelerce bizimle olsun diye dua ediyorum..
  • son zamanlarda özellikle scottish fold ve extrem iran kedisi sayısında inanılmaz bir artış var. nedeni ise çok basit. her iki ırkın da muhteşem sevimli olması.
    peki bir evcil hayvanda ilk aranması gereken özellik sevimlilik ve güzellik mi olmalıdır?
    kedi olsun köpek olsun bir hayvan sahibi olmak isteyenlerin pek çoğu her şeyden önce görselliği hedefliyor.
    ikinci bir özellik olarak ise zekası ve sosyal davranışı ve kimi zaman da yetenekleri ön plana çıkıyor.
    peki ya sağlık?
    oysa insanoğlu et, süt ve yumurtasını tükettiği çiftlik hayvanlarının sağlık ve mutluluğunu nasıl kendi faydası açısından yorumluyor ve düşünüyorsa, hayvanın mutluluk ve yaşam konforunu bir kenara bıraktım, yaşamına alacağı hayvanın sağlığına da hiç olmazsa kendi fayadası açısından yaklaşmalı.
    ne mi diyorum?
    o muhteşem görünen ırkların (kedi olsun köpek olsun) muhteşem de bir veteriner faturası olacağını hesaba katıyor musunuz?
    ırk olmayan (hibrid) bir hayvandan farkı ne diye soracaksınız?
    1) güzellikleri için ıslah edildiler. sağlıkları o denli arka plana itildi ki yaşam koşullarına karşı neredeyse yarı yarıya dayanıksızlar
    2) yine aynı sebepten mutlaka bir ya da birden fazla genetik hastalık riski taşıyorlar. ilk akla gelenleri eklem ve kıkırdak probemleri, göz hastalıkları, solunum yolu problemleri, sara, sağırlık ve kanserin binbir çeşidi.
    bu halleri ile ırk hayvanlar, cep yakan veteriner faturaları yetmez gibi çok sıkıntılı, ağrılı, salyalı, kusmuklu, ishalli, deri, göz, kulak burun boğaz problemli hastalık süreçlerine davetiye çıkarmak anlamına geliyor.
    şimdi burada iki tür hasta sahibi tanıyorum:
    1) bütün bunları bilse asla ırk hayvana bulaşmayacak akıl ve vicdan sahibi kitle ki buradan asıl onları uyarmaya çalışıyorum.
    çünkü bu hayvan neredeyse çocuklarınızla bir tutacağınız kadar yakın bir aile bireyiniz olacak. hele yalnız yaşayan biri iseniz o sizin aileniz... ve en başta sizin tercihleriniz yüzünden ortaya çıkmış (çünkü piyasa talep ettiği için üretiliyorlar) son derece zeki bir canlının sizin bu tercihleriniz yüzünden gözünüzün önünde acı çekiyor olmasına ortak olacaksınız
    2) hayvana kişisel giyim kuşamı, saç bakımı ve makyajı kadar değer veren, onun da bir can olduğunu hiç düşünmeyen kozmetik meraklıları. bunlara ne yapsanız fikirlerini değiştiremeyeceksiniz. ama elimde imkan olsa hayvan sahibi olmalarını yasalarla engellerdim.
    sonuç olarak bir evcil hayvan edinmeyi düşünüyorsanız önce hangisi olduğunuza siz karar vereceksiniz!
    eğer ilk grupta olduğunuzu düşünüyorsanız çözüm basit:
    satın almayıp sahipleneceksiniz!
    not:
    istisnalar elbette kaideyi bozmaz. örneğin evde küçük çocuk varsa elbette sakin bir ırk seçmeniz haklı görülecektir.
    bunun yanında terk edilmiş güzeller güzeli pek çok ırk hayvan da var ortalıkta. bunların da pek çoğu yukarıdaki sağlık risklerinden nasibini alacaktır. ama sahiplenme yoluna giderseniz en azından işin maddi yönüne en başta bir ırk hayvana para vermemiş olarak artıda girersiniz ve olur da sağlık sorunları başlarsa ona en başında yaşam şansını verenin kendiniz olduğunu düşünerek vicdanen rahat olursunuz.
  • bakamayacaksan bi heves alıp sonra sokağa salmayacaksın.

    onun peluş oyuncak olmadığını bir canlı olduğunu unutmayacaksın.
  • almayın, sahiplenin.
  • yaklaşık bir yıl önce, bana göre dünyanın en muhteşem köpeğini sahiplendiğimden verebileceğim tavsiyelerdir.

    arkadaşlar, öncelikle belki çok sıradan olacak ama satın almayın, sahiplenin. barınaklar muhteşem cins köpeklerle dolu. inanın, istediğiniz her cins köpeği barınaklarda bulabilirsiniz. insanlarda, eğitime yatkın olmadıkları, saldırgan oldukları, sağlık sorunları bulunduğu gibi gerekçelerle köpeklerin barınaklara terkedildiği şeklinde bir algı var. inanın, köpeklerin çok büyük kısmı tamamen şımarık çocukların bir hevesle aldırması, sonrasında da sıkılması sonucu terkediliyor. sakın aklınıza yukarıdaki şekilde olumsuzluklar getirmeyin.

    diğer yandan, sahiplenmeden önce mutlaka onlarca defa düşünün. çok iyi bir hayvansever olabilirsiniz ama köpek beslemek kolay bir iş değil. eve bağlanmaya, tüm günlük planlarınızı ona göre yapmaya hazır olun. günde en az iki kez gezmeye çıkaracaksınız. belki iki kez yetmeyecek üçüncü kez çıkaracaksınız. (kısırlaştırılmış köpekler idrarını tutmakta zorlanabiliyor.) tabi bunu bir olumsuzluk olarak düşünmeyin. günde ortalama on - on beş bin adım yürüyen şahsım, en az on bin adım daha yürümeye başladı. (haftalık ortalamam yirmi altı bin adım) sabahları erken de kalkmaya başlıyorsunuz iş/okul öncesi gezdirebilmek adına. kısacası eve bağlanıyorsunuz ama hayatınız düzene giriyor. bütün bunları düşünün sonra kararınızı verin, barınaklarda yeteri kadar terkedilmiş köpek var çünkü.

    son olarak kısmen masrafı da var. maması, aşıları, oyuncağı, bildiğin büyümeyen bebek bunlar ve masrafları da bitmiyor. tüm bu anlatıları kabul ediyorsanız gidin hemen bir köpek sahiplenin çünkü gerçekten dünyadaki en iyi dostu edinmiş olacaksınız. saygılarımla, arz ederim.
  • gerçekten sevginizi verebileceğinizi ve ailenizin bir ferdi gibi kabul edebileceğinizi düşünüyorsanız sürekli olumsuz yönleri ile sizi boğan insanları dinlemeyin, mutlaka edinin ki benim gibi neden daha önce böyle bir şey yapmamışım diye düşünüp pişman olmayın.
  • apartmanda oturmayın, oturuyorsanız da almayın lütfen.

    bak lütfen diyorum.
hesabın var mı? giriş yap