• köpek harika bir şey ya.
    böyle "yaşamadan bilemezsin" tarzı yaklaşımlara gıcık olsam da sanırım bunu yaşamadan bilmek çok mümkün değil. çocuk için aynı şeyi düşünmüyorum. empati kurabilen, çocukları ve hayvanları içten seven, herhangi bir canlının sorumluluğunu almış, herhangi bir canlıyı çok sevebilmiş kişi çocuk sahibi olmanın nasıl bir duygu olduğunu az çok anlar (tamamen demedim az çok dedim, orada da mutlaka var biraz detay). ancak köpek başka bir olay. böyle karşılıksız bir sevgiyi hiçbir yerde bulamazsınız ve hatta bir insan olarak bunu hayal dahi edemezsiniz. köpeğin sizi bilerek üzme ihtimali sıfır. bilmeden de üzmez. en fazla siz kendiniz onun başına gelen bir şeye üzülürsünüz. köpeğin beklentileri çok azdır, çok kolay mutlu olur, çok iyi kalplidir köpek. o kadar zararsızdır ki hiçbir şey yapmadan öylece minderinde yatarken duygulandırır insanı. ilgilenirseniz çok mutlu olur, ilgilenmezseniz sabırla bekler. asla yüz çevirmez. her zaman sevgiyle karşılar insanını. hep hazırdır.
    köpeğinizin kıymetini bilin. ona ne kadar harika bir köpek olduğunu, onu ne kadar çok sevdiğinizi söyleyin. şöyle sarılıp uzun uzun sessizce bekleyin. birlikte uyuyun. alın yanınıza ve cips yiyerek film izleyin. kırk yılda bir cips yerse bir şey olmaz merak etmeyin. onunla ormanda yürüyüşe çıkın mesela. kimseler yoksa serbest bırakın, gezsin dolaşsın canı istediği gibi. sonra oturun, ağaçları dinleyin. tüm bunları orada, onunla var olarak, onu hissederek yapın. bir yandan cep telefonundan instagram'da gezinerek değil. orada olun. çünkü köpeğiniz orada, sizinle. onun için yalnızca siz varsınız. sizin için ise onlarca başka şey var. köpeğiniz için tek olduğunuzu unutmayın.
  • ilk başlarda sevimli minik bir canlının, küçük pembe dilini dışarı çıkararak nefes nefese ayaklarınızın dibinde dolaşmaya başlamasıdır. ona tuvaletini öğretmek zorunda olmak, yeni katıldığı ortak yaşam alanınızda onun yerini belirlemeye çalışmak, kendine özgü davranışlarına, sıcaklığına, size muhtaç oluşuna alışmaya başlamaktır.

    büyürken, kendinizden başka bir canlının da ihtiyaçlarını (yemek, uyumak, yıkanmak v.b.) düşünmeye, hatta kendinizden de öncelikli düşünmeye başlamaktır. sizi dünyadaki hiçbir insanın sevemeyeceği kadar çıkarsız, siz sözkonusu olduğunuzda parayı- pulu ve diğer insani zaafiyetlerin hiçbirini gözetmeksizin seven bir canlının varolduğunu bilmektir.

    hayattan yorulduğunuz, dibine kadar mutsuz ve yalnız olduğunuz anlarınızda, sizin kadar mahsunlaşarak yanınıza yaklaşıp, sıcacık diliyle gözyaşlarınızı yalayan bir varlığın herzaman yanıbaşınızda olmasıdır. size göre kısacık olan yaşamını tamamlarken, hastalıktan ölmek üzereyken bile sizin gözünüzü gözleyen, can çekişirken götürdüğünüz veteriner kliniğinin operasyon masasında baygın bir şekilde yatmaktayken bile , siz bakmaya dayanamayıp odadan çıkarken, son gücünü kullanarak kafasını kaldırması ve size bakmasıdır. onu bırakıp, çıkamamanızdır odadan. ona yapılan her müdahale işleminin, sizin kalbinizi acıtmasıdır. veterinerin, "kurtulma ümidi yok ancak sizi bırakıp, ölemiyor bu köpek" demesidir. can çekişir halde eve götürmektir.

    o'nun o günlerde ölümünün işlerinizin o günlerdeki yoğunluğu nedeniyle daha sıkıntılı olacağını bilmek, "lütfen bu sıralarda ölme köpeğim" diye kulağına fısıldayarak, yalvarmaktır. tüm yaşamında olduğu gibi o isteğinizi de yerine getirip, işlerinizin yoğun olduğu o 1 hafta içerisinde ölmemesi, can çekişmesidir. iş yoğunluğunuzu atlattığınız gün eve döndüğünüzde; lorenzo'nun yağı filminde olduğu gibi, "köpeğim çok acı çekiyorsan, öl artık.." demektir.

    ve son kez sözünüzü dinleyip, ertesi gün ölmesidir. ve size ömrü boyunca sadık kalmış bu varlığa siz de sadık kalıp, bir daha asla başka bir köpek almayacak olmaktır.
  • ilk gunlerde bir sevinc ve saskinlikla baslayan, daha sonra yorucu gunler gecimenize ve en sonda da ailenizde simarik bir yeni uyeye sahip oldugunuzu farketmeye varan sürectir.

    daha detaylı anlatmak gerekirse:

    - sevinc donemi (yavru kopek icin hazirlik yapilir. yatagi, tasmasi, mama kabi, oyuncakları alinir, kopek eve getirilir. herkes mutludur)
    - şaşkınlık donemi (bu isin o kadar da kolay bir sey olmadıgının kavrandıgı dönem. vıyaklar şıçar batırır)
    - azim dönemi (yavru kopeginiz saga sola kaka yapar. pesinden kosar gazete egitimi verirsiniz. diger yandan da kakayi cisi temizlersiniz. o tuvalet egitimi o kadar kolay verilmemektedir tabi ki. ama azmedip sürdürürsünüz kopek sahibi olmayı)
    - yaşasın eğittim donemi (kopeginiz az da olsa tuvalet egitimi almistir. gel komutunu duyunca pıtı pıtı koşup gelir. siz de egittiğinizi sanirsiniz. )
    - keske almasaydim donemi (yavru kopeginiz tum enerjinizi alir. sosyal hayatiniz kalmaz. eviniz darmadagindir. oralar buralar kemirilir. emre itaat etmez. mutfaktan araklama yapmalar, dolaptan corap kacırıp salona getirmeler donemidir. pes etme noktasina cok yakinsinizdir.)
    -son bir sans veriyorum donemi (dışarıdan basit gibi görünen kopek sahipliğini becerememek size koyar. ve biraz daha sabredip ustesinden gelip onu egitebiliceginizi dusunur ve ya sabir dersiniz. bu arada süt disi kasiniyor diyerek kemirmelerini hosgoruyle karsilarsiniz. nasilsa gececektir diye)
    -alisma donemi (kopeginiz artik genc bir kopek olmustur. süt disleri cikip yerine baba baba disler cikmistir. sizinle uyumaya baslar. yalnız oldugunuz geceler dizinizin dibinde size masum masum bakar. artik evin bir parcasidir.döktügü tüyleri temizlemek size zulum gelmemeye baslar. tebrikler bir kopek sahibisiniz)
  • sabah gözlerini açar açmaz onu görürsün. tuvalet saati geçmesine rağmen yorganın içine sinmiş, uyanmanı bekliyordur. okşayayım diye elini uzatır uzatmaz fırlar kapıya, tırmalamaya başlar. açar açmaz da çişe koşar. üstüne bir şeyler alır, peşinden koşarsın. kapıda seni bekliyor olur. ne kapris, ne kırgınlık; direkt kollarına koşar sevinçle. sanki senin yüzünden eziyet çekmemiş gibi, kahrolursun. "sorumsuz" der kızarsın kendine…
    ağlarsın, gözyaşlarını yalar. zorla sırnaşır, koynuna girer. kırılmış kalbini sıcaklığıyla tamir etmeye çalışır. sonra patilerini alır kafasının altına, seninle kara kara düşünür. kahkaha atarsan şımarır, neşelenir, coşar. peşinde koşturur seni türlü oyunlarla… kurallara uymayınca kızarsın, ceza verirsin bazen. gidip bütün iç çamaşırlarını, çoraplarını yayar, üstüne yatar. intikamı acıdır yani…

    bütün bunlardan sonra köpek sahibi değil, bir köpeğin en iyi arkadaşı olduğunu anlarsın. kuşkulanıp “yemek vermesem beni sever miydi?” diye garip testler yaparsın. bakarsın hala yanında, o kocaman gözleriyle sana bakıyor. psikopatlığına kızarsın. gözlerini gözlerine diken en sevecen, en sıcak, en anlaşılır yaratıktır köpeğin. sadakatinden yüzde yüz emin olabildiğin can yoldaşındır. gidişine yıllarca alışamazsın. gelmiş geçmiş tek dostun olduğunu anlarsın...
  • süperdir.

    yalnız beni hergün bikaçkere sürüklediği bir ikilem var ki resmen yoruldum.

    şimdi bu köpek, yemek yemek ve yemek istiyo. hayattaki ennn büyük zevki. elimdeki yemeği gördüğü anda o sadece üç koca kara yuvarlaktan ibaret yüz hatlarında öyle bir ifade değişmesi oluyo, o sarkık kulaklar öyle öne dikiliyo, gözlerindeki umut ışığı öyle somutlaşıyo ki, pek bişey ifade etmeyen "günah" kelimesinin tanımını o anda yapıyor ve büyüleniyorum. o, yemeğin soslarındaki en ince ayrıntıları algılayabilen mükemmel burun benden çok daha fazla hakediyo o yemeği mideye indirmeyi. hele bir kere bile tatmadığı "baklava"ya olan bağlılığı göz yaşartıcı. pişmaniye kutusu olsa tezgahtaki, 2 koklar gider. ama baklavaysa, o kutu bitene kadar tezgahın hemen altında bekliycektir. evet belki şimdiye kadar burnuna bile dokunmadı baklava ama herşeyin bir ilki vardır, o hayalleri olan bir köpektir. ev halkı da hayvancağızın eziyetini kısaltmak için sürekli "hadi ye şu baklavaları da bitsin" der, tadı çıkarıla çıkarıla yenmesi gereken birşeyden tat bile alamayız.

    ama bu köpek yer yer ve yerse bütün en tehlikeli köpek hastalıklarına en baba davetiyeyi çıkarıcak ve hayatı kaçınılmaz şekilde kısalıcak. hele ki "tatlı" yerse, tüm diğer köpekler gibi doğuştan şeker hastası olduğu için kendine en büyük zararı vericek.

    haftada en az bikere dayanamayıp konferans veriyorum anlamaya çalışan gözlerine; "arım balım peteğim, bunu yersen nolur biliyo musun!! ölürsün! ben naparım sonra? hem hadi beni bırak, sen sevmiyomusun yaşamayı, hani denizde yüzmeyi, top oynamayı? ölmek mi istiyosun???" sonra onun cevabını kestirmeye çalışıyorum.. "ölümden sonra yemek var mı?". her istediğini ona vermeyerek , hayattaki yegane amacına ulaşmasını engelliyerek, sırf onunla daha fazla zaman geçirmek için bencillik yapmadığımı duymaya ihtiyacım var, o da az yemekli daha uzun bi hayatı tercih ediyo olmalı ve ben bundan emin olmalıyım, söz lambadan cin çıkarsa 3 dilek hakkımdan biri "köpeğim her istediğini yesin ama sağlığı bozulmasın"
  • bir daha asla ama asla girişmeyeceğim faaliyetler bütünü.
    bundan önce tam tersini de söylemişimdir eminim ancak köpeğim yaşlanmaya başladıkça olaylar tersine döndü.

    en ufak bir aksilikte başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor. derisinde bir şişlik fark ediyorum mesela, kanser olabilir, allah kahretsin, ne yapacağım şimdi.
    normalden çok su içmeye başlıyor, böbreklerine bir şey olmuş olabilir, belki de diyabet hastası. kalp atışlarım hızlanıyor, panik halinde sağı solu arıyorum, ömrümden ömür gidiyor.
    sesleniyorum duymuyor, kafasını kaldırmıyor, bakmıyor, tamam diyorum buraya kadarmış, gitti.
    gecenin bir yarısı uyanıyorum, bakıyorum öylece yatıyor, karnı inip kalkmıyor sanki, gerçek olamaz hayır.
    normalden daha sık dışarı çıkmak istiyor, çişini tutamıyor mu yoksa, böbrekler. böbreklerin geri dönüşü yok.

    bebekliğini gördüğün, canın gibi sevdiğin, kendinden çok önemsediğin, gözün gibi baktığın, büyüttüğün canlının yaşlılığını görmek berbat bir şey. ben nereden bileyim senelerin böyle hızlıca geçeceğini, o günlerin geleceğini. eşşek sıpam yaşlandı yahu.

    hani konuşabilse neyse, her şeyi sen anlamalısın. tamamen senin sorumluluğunda sağlığı. acı eşikleri de yüksek olduğu için çok ağrı çekmedikleri sürece gık demiyorlar. işte ancak böyle çok su içmektir, az yemektir, isteksizlik, halsizliktir, böyle şeylerle anlayabiliyorsun bir sorun olabileceğini. onu da ya anlamazsa diye ödü kopuyor insanın. kıyamam kele. itim o benim. güzel köpeem.

    yoruldum bu kaybetme korkusundan. ve ihmal etme, anlamama korkusundan. bazen diyorum o güne kadar elimden geleni yapayım, ömrü uzun olsun, güzel olsun, acı çekmesin ama gelsin o gün. oturur ağlarım, acı çeker dururum ama bu korku zaten sürekli öldürüyor. ben de abartıyorum tabii o da var.

    köpek sahibi olmak, köpek gençken binkat daha güzeldir, yüzmilyonkat. yaşlandıkça acılaşıyor. kalbin daralıyor, gözlerin kısılıyor. zor iş.

    eşeksıpam yaşlanamaz hayır. alakası bile yok.
  • dünyanın en güzel şeylerinden biridir. çocuğun gibi seversin onu. bir süre sonra onun sayesinde tüm köpekleri, bir süre daha geçince onun sayesinde tüm hayvanları sevmeye başlarsın.

    köpek kedi kuş yahut balık farketmez, evinde hayvan besleyen, sokakta sahipsiz kalmış hayvanlara bir şekilde yardım etmeye çalışan insanlar, insanlara da merhamet gösterirler. üstelik, sanıldığı gibi çok para ve zaman da istemez. köpeğinle vakit geçirmek sana vakit kaybı gibi gelmez.

    patiye tüm yüzüklerin efendisi serisini okumuştum mesela. o dizime yatar dinlerdi, ben hafif sesle okurdum. her sabah beni okula bırakır, sonra eve geri dönerdi. izmite geleceğim zaman, garajlara kadar gelir beni geçirir, sonra tıpış tıpış eve geri gelirdi. izmitten dönüşlerimde beni kapıda karşılayan, bacaklarıma sarılan o olurdu. nerede olursa olsun, ayak sesimden tanırdı beni, koştura koştura gelirdi.

    eve geri dönmeme o kadar sevinecek bir insan olsa, tüm hayatımı verirdim o insan için. düşündüm de, pati için de veririm. çok özledim onu.

    ben patiyi çok özlüyorum. onun boşluğu dolmadı hayatımda. sayesinde bugün hiç tanımadığım köpekler bile bana dost. sayesinde hiç tanımadığım insanlar bana arkadaş.

    köpek sahibi olmak güzeldir. köpek sahibi olmayı garip bulan, zaman ve para israfı olarak gören insanların, futbol sahasına yanlışlıkla düşen bir kuşu tekmeleyebilecek, kedilerin kuyruğuna teneke bağlayabilecek, çocuğunu dövebilecek tipte insanlar olduğunu düşünüyorum. belki önyargılıyım. ama şimdiye kadar aksini göremedim. "onun yerine ihtiyaç sahibi olan birine yardım et" klişesi, sokakta gördüğü dilenciye siktir çekeceği besbelli insanların ağzından duyulduğunda daha da itici oluyor.

    merhameti bilmeyen insana merhameti öğretir bir evcil hayvana dokunmak. merhameti öğrenmek istemeyen insan, toplu iğneye bile sahip olmamalıdır gözümde.
  • kucuk kizliktan esek kadar kadin oldugum yasa kadar yasadigim durum. evet hikayenin sonunda kopek ecelinden gidiyor.

    13 yasina girdigimde babamla amerika'da bir sehirde apartmandan arkasi ve onu genis bahceli, agaclikli, ormana cok yakin, mustakil evlerin oldugu tipik amerikan mahallesine yerlestik. ben de ergen kafamla baba kopek istiyorum diye yalvara yakara ikna ettim. kopek kitabi aldim siyah beyaz english springer spaniel denen cocker'dan daha buyuk cok atletik bir av kopegi cesidi sectim. aradik taradik, sehrin iki saat disinda bir eve gittik oradan bebek secmeye. anne kopek dunya guzeli asilmi asil bebekleri icin kivranan kocaman bir agaca bagli saheser bir hayvandi. bebeklerin hepsini kucagima aldim. aralarinda en toparlak en agresiv olanini kucagima aldigimda tisortumden burnunu icine sokup icini cekti. onu sectim, ya da aslinda o beni secti, adini cici koyduk. eve giderken arabada korkudan tirtir titriyordu kucucuktu.

    babam kosucuydu, ben de takimdaydim, daha hayvan yurumeyi dogru duzgun beceremiyorken yavas yavas kaldirimda kosturmaya basladik, buyudukce hayvanin fizigi mucizevi boyutlara yaklasti. bahceye cit koymayi eninde sonunda biraktik, ne kadar yukseltsek o kadar ustunden atliyordu. hafta sonlari kahvaltidan sonra evde herkes odalarina gidip esofman lastik ayakkabi giymeden ormana gidecegimizi anlayip kanepeden masaya masadan duvarlara atlayip evi darma dagin yapiyordu. babamin arkadasinin kamyonunu alip arkasina bagliyorduk. orman yoluna geldigimizde ben istesem de hayvani tutamiyordum, ancak babam tutabiliyordu, patikaya geldigimizde biraktigimizda kar kis kiyamet farketmez nerdeyse 90 derece yamaclarin tepelerine ok gibi firliyordu. ormandan donunce hayvani pestili cikmis halde bir guzel yikayip ipek gibi tuylerini fircalardik.

    mahallede bear diye bir chocolate labrador ona asik olmustu biz de adet zamaninda ciftlestirelim dedik. iki uc saat disarida sogukta donup bekledim hem de kac kere, bir nazlanmalar, bir gosterip vermemeler, bir turlu ikna olmadi, hic bir zaman cocuk yapmadi. aksam ben yattigimda ilk benim koynuma girerdi, sonra bana caktirmadan yavas yavas tipis tipis babamin yanina gidip onunla uyurdu. uc kere ameliyat oldu, babam ona kendi cocugu gibi para harcadi, bakti, ve onun sevgisiyle cici 14 sene saglikli yasadi. biz olmayinca yemek yemez disariya cikmazdi.

    son alti ayi zayifladi ve herhalde gidecegi belliydi ama biz elimizden geldigi kadar positif davranmaya calistik. ben new yorkta okuldaydim, babamin turkiye ye gitmesi gerekti. hafta sonu en azindan cici'nin yaninda olurum diye dusundum, bir arkadasimiz evde kalip ona bakiyordu. hafta sonu gelmeden telefon geldi, tranzatlantik, cici iyi degil diye. ben trene binip dondum. cici'nin zayifligini halsizligini gorunce hemen kucagima alip bahcede gunese yatirdim, duzelmedi. iceriye tasidim, yatagina koydum yaninda oturdum babami aradim ona soyledim. cici nefes almakta zorlaniyordu ben hungur hungur aglayip annemi aradim babami aradim yaninda dur oksa onu dediler. oksarken bir anda gidiverdi kizimiz. annem merak etme simdi cennette dedeyle beraber dedi.

    cici'yi kopek morguna goturduk, sagolsun ordaki kizcagiz bana bir makas verdi bir kac tuyunu keseyim bir de odada yanliz kalmamiz icin kapiyi kapatti. cici'mi bir saat opup oksadim sarildim, tuylerini kestim. sonunda geldiler aldilar buzluga koymak icin. babam o gun biletini alip ertesi gun geldi beni kucakladi, kendisi morga gidip buzluktaki cici'yi optu kucakladi elveda dedi evde hungur hungur agladi. ben iki uc ay boyunca her gun nerdeyse butun gun hungur hungur agliyordum. derse girip ciktigimda kimsenin yuzune bakamiyordum kattiyen konusamiyordum.

    onun kullerini sonunda bu sene bahceye serptik, nerdeyse on sene boyunca evimizde durdu kulleri. insanlar kopek kokusunu sevmezler ya benim icin tam tersi; hala cici'nin kokusunu o kadar taze hatirliyorumki, 5 saat ormanda kosmus terli camurlu halinden tutun, tertemiz yikanmis cimenlerde guneslenen haline kadar. o gunden bu gune ne ben ne babam hala kopek alamadik. almak istiyorum cok ama alamiyorum iste.
  • dünyanın en güzel şeyidir köpek sahibi olmak. kızım arwen'i 28 günlükken sokakta buldum ve eve getirdim kendisi çok küçük olduğu için geceleri çok korkuyordu ve yalnız yatamıyordu, sonunda onu kendi yatağıma aldım ve tam 95 gün boyunca aynı yatakta uyuyup tüm günü beraber geçirdik. mayıs ayı geldiğinde ankara'dan taşınma vakti geldi benim için. arwen'i yanımda götürmek istedim fakat oradaki arkadaşlarım ''büyüdüğü evden ayrılmasın sıkıntı çeker, bahçeli ev burası burada kalsın'' gibisinden şeyler söyleyince istemeyerek de olsa bunu kabul ettim. geçen hafta arwen'in durumunu öğrenmek için bi' arkadaşı aradım ve bingo. kızımı ben gittikten 10 gün sonra sokağa atmışlar ve bu aradan geçen 2 ay boyunca bana sürekli yalan söylemişler. hayatım boyunca gözümün hiç bu kadar döndüğünü ve karardığını hatırlamıyorum ben. ankara'yı bastım, küçücük köpeğimi kim sokağa attıysa ona ne olduysa tüm yaşadıklarının sorumlusu kimlerse hepsini buldum ve tabir-i caiz ise tek tek kemiklerini kırdım hepsinin. şehrin her yerini aradık ve sonunda onu bulabildik. aldım ankara dan yeni taşındığım yere edirne'ye getirdim artık tam anlamıyla hep beraber yaşamaya başladık ve köpeğim hiç olmadığı kadar mutlu görünüyor. onu görmediğim bu 2 aylık süreçte kocaman olmuş, o kollarımın altında yatan küçük melek artık beni patilerinin arasına alıp yatırıyor o derece.

    kızım kendi kendine bir huy edinmiş. kızdığım zaman ve elimi ona gösterdiğim zaman anında kendisini yere atarak ölü taklidi yapıyor, evet. bunun dışında inanılmaz bi' koruma güdüsü gelişti siteye kimseyi sokmuyor gireni ise çıkarmıyor eve yaklaşana deli gibi havlıyor. biraz olsun dizginleyebildim lakin sokakta bile biri üstümüze hızlıca geldiği zaman sinirleniyor. ayrıca nasıl yapıyor bilmiyorum ama kendisini severken bir anda gülümsemeye başlıyor. biz bir şeylere güldüğümüz zaman bildiğin o da gülmeye başlıyor.

    aradan geçen 2 aydan sonra beni ilk gördüğü zamanı nasıl tarif edebilirim bilmiyorum. batıkent'in geniş sokaklarında yürürken arwen diye bağırdım ve epey uzak bir mesafeden bir köpeğin bana kitlendiğini gördüm. ilk bakışta arwen olduğunu anlayamadım çünkü beklediğimden çok daha büyümüştü. 1 kez daha arwen diye bağırdım ve o bana kitlenen köpeğin bir anda havlayarak üstüme koştuğunu gördüm. tüm hayatım boyunca hiç bu kadar duygulandığımı hatırlamıyorum var gücüyle koştu ağlamaya başladı ve bir anda atladı üstüme dakikalarca çimlerde beraber oynadık o ağladı ben ne yapacağımı bilemedim. her ne olursa olsun sonunda tüm çile bitti işte. şimdi arwen ben gökhan abisi ve bir arkadaşımız daha hep beraber yaşamaya başladık edirne de. artık çok mutlu, biz de mutluyuz onunla beraber. kısırlaştırmaya tamamen karşıyım doğurmasını anne olmasını istiyorum ama bakalım nasıl olacak bilmiyorum. zamanla hepsini öğreneceğiz artık.
  • sizin fakir veya zengin, guzel veya cirkin, aptal yada akilli, uzun yada kisa, sisman yada zayif, sinirli yada sakin, comert yada cimri, dindar yada ateist, komik yada ciddi, dikkatli yada sakar olup olmamanizi zerre kadar onemsemeyen dunya uzerindeki yegane dosta sahip olmaktir.
hesabın var mı? giriş yap