• türkiye'ye "tokii" diyen insanlar topluluğu.
  • bir aydir iclerinde yasayan biri olarak soyleyebilirim ki ingilizceleri tahmin edilebileceginden daha kotudur. 100 koreliden ikisi hadi bilemedin ancak ucuyle iletisim kurulabiliyor. bizim memleketten daha kotu ingilizceleri olan bir milletin var oldugunu dusunmemistim ama varmis megerse. ve isin en garip yanlarindan birisi de bunlarin genelinin muhendis olmasi.

    anladik ingilizce bilmiyorsun ama benim de korece bilmedigim 500 metre oteden belli. ne diye korece konusuyorsun ki benimle? ben seninle turkce konusuyor muyum?

    ozellikle taksiler buyuk problem. eline adresi tutusturmama ragmen soru soruyor ( buyuk ihtimalle ). baktim olacak gibi degil, sinir katsayim tavana vurmus durumdayken rahatlamak icin turkceyi kullanmaya basladim. evet, koreceyi abarttiklari zaman taksicilere turkce kufrediyorum.

    yani bizim taksiciler en azindan ortak kelimeleri dener, tarzanca da olsa kelime kelime anlasmaya calisir. yoook, burdaki herifler otomatige bagliyor sanki kore dili ve edebiyati okumusum gibi.

    ozet olarak bir koreliden daha kotusu var mi derseniz, var derim ve o kesinlikle taksici bir korelidir.
  • osuruyorlar. yani böyle direk söylemek istemezdim ama üzerime üzerime osuruyorlar. ve ben iyi değilim.

    özellikle yaşı 50'nin üzerinde olanlar zarıl zarıl, yıkarcasına, bağrından fışkırırcasına osuruyor.
    oturduğu koltukta kaykılarak osuruyor, hafifçe ayağa kalkarak osuruyor.

    yani benim psikolojim çok bozuk. adam hemen arkamdaki odada sanki bana duyurmaya çalışır gibi dapaaavvvvv diye atıyor. yanımdaki eşşek kadar adam piştovvvvv diye sıkıyor. içeri başka bir tanesi giriyor, yürürken bir yandan da börilili börilili diye salarak üzerime geliyor.

    artık sinirden gülüyorum, farkını vereyim sıç diyorum, suratımı asıyorum olmuyor. çok önemli bir konu hakkında konuşurken bir yandan suratıma bakıp beri yandan bitiiivvvvvvvv diye sesler geliyor.

    koca bir ülkede kimse demiyor mu "arkadaşlar sarımsağı ve turpu azaltıyoruz komple. malum çok fena gaz yapıyor, elaleme ayıp oluyor."

    ama kimse uyarmıyor. soldan vuruyor adam beni sipppuuuuuvvvv. geriden öbürü nişan alıyor dudduuuummmm.

    hatta daha dün dibappa diye ses geldi arkamdan. duu bappa duuu bap diye eşlik ettim. artık osuruğa gülecek halim kalmadı.
    yani ne yapılabilir başka bilemiyorum. şimdiye kadar bir çok kez istifa ettim. kimi zaman bağırarak, kimi zaman girişerek. ama hiç aklıma gelmezdi bir gün içimde biriktirip "patron al sana istifa mektubu bzzzooooçotaaaaaarrrt" diye çekip gideceğim. sanırım yapmam gereken bu.

    ben iyi değilim.

    çok osuruyorlar.
  • annanemlerin, dedemin bir kore gazisi arkadaşına hitap şekli. küçükken adamın adını koreli sanırdım. kore falan da bilmediğimden kafam baya karışırdı.
  • bugün sultanahmet'te bir koreli ile karşılaştık. resmen kore'yi en sevdiğim ülke konumuna getirdi.

    bir fotoğrafını çekmemi rica etti. çektikten sonra muhabbete girdim. benim yanımda arkadaşımlarım da var, muhabbeti koyulaştırdık. adamla o kadar konuştuk, sorduğumuz her soruya ayrıntılı cevaplar verdi. bir de fotoğraf çekilelim dedik. adam zaten samsung'da çalışıyormuş, neredeyse tablet bilgisayar boyutunda bir telefon çıkarttı. bununla çekilelim daha güzel olur dedi. peki dedik. fotoğrafı çekildikten sonra tam biz e-posta adreslerimizi bir kağıda yazmaya yönelmiştik ki adam telefona yazmaya başladı. biz üç kişiyiz, zaten birimize yollasa yeter biz aramızda paslaşırız. adam tek tek üçümüzün adresini yazdı. zaten harf harf söylüyoruz. ben kendi kendime "adama da ne ayıp oldu, bizim adreslerimizi yazmakla uğraşıyor. sanki başka işi gücü yok" diyorum. neyse o fasıl bitti, e-postaya konu yazmasını geçtim, adam bir de ayaküstü "fotoğraflar ektedir, tanıştığımıza memnun oldum, teması koparmayalım" diye uzun uzun mesaj yazdı. işte ben o an bittim. arkadaş bu kadar mı nazik olunur, karşındakine bu kadar bu değer verilir ya... çok sevdim seni koreli, senin gibisini tanımak çok büyük bir zevkti.
  • itiraf ediyorum, hayatımda korelilerin soykırıma uğradığını ilk kez üniversite 1. sınıfta öğrenmiştim. ne kadar geç! utanılacak kadar geç.

    nasıl öğrendiğim(iz) ise daha acıklı bir mevzu... bir derste, sırayla, seçtiğimiz bir konu üzerine sunum yapıyoruz. sınıfımızda bir de güney koreli kız var (anca güney koreli olabiliyor ne yazık ki, kuzey kore-türkiye arasında bir öğrenci değişimi mümkün değil, keşke onlar da olabilseydi de, bize bilmediğimiz neler neler olduğunu anlatabilselerdi). kalktı, sunum konusunu açıkladı: 2. dünya savaşı'nda kore-japonya ilişkileri. dinledikçe şaşırıyoruz, galiba neredeyse hepimiz ilk kez koreli insanların çalıştırılmak üzere zorla japonya'ya götürüldüğünü, "comfort women" tabir edilen meseleyi yani koreli kadınların zorla japon askerlerine peşkeş çekildiğini, zaten 1910'dan itibaren japonya'nın kore'de bilinçli şekilde asimilasyon uyguladığını duyuyoruz. ilk defa! sonlara doğru kızın zaten gözleri dolmaya başlıyor, belli etmemeye çalışıyor hocada "neticede tarafsız bir şekilde anlatması lazım, koreli olmasaydı ağlamayacaktı" fikriyatı oluşabilir.

    ama finalde tek bir cümleyle bizi dağıtıyor: "hepiniz yahudileri bilirsiniz, bilin, biz de biliyoruz zaten, ama keşke japonya'nın kore'de yaptıklarını da bilseydiniz!"

    denilebilecek hiçbir şey yok, resmen başımızı eğdik oturuyoruz koca sınıf. isyanı bize de değil, biliyoruz, tüm dünyanın olanlara seyirci kalmasına... murat belge'nin tabiriyle "japonya formoza'yı mı almış? eh olabilir! kore'de yönetime el mi koymuş? olur arada öyle şeyler..." diyen batı dünyasına, batı tarih yazımcılığına, sinemasına, medyasına...

    düşünüyorum, o kız bizim sınıfta olmasaydı, ben korelilere yapılanları acaba kaç yaşımda öğrenecektim? lisede 2. dünya savaşı'nı bile, normalin çok üstünde ve dışında bir tarih hocamız olması sayesinde (doktorasını yaparken siyasi sebeplerle katakulliye getirilmiş, akademisyen olmaısnın önü kesilerek lise hocası yapılmış) genel hatlarıyla öğrenme fırsatımız olabilmişken anca, acaba ben bunu nasıl, ne zaman öğrenirdim?

    şimdi, yapılan araştırmalar, yazılan makaleler sayesinde öğreniyoruz bazı şeyleri... geç de olsa bilmemekten iyidir diye avunmaya çalışıyoruz.. ama neden biz bunları bu kadar geç öğrenmek durumunda bırakılıyoruz?

    bakınız, japonya'nın 1910'dan sonra kore'de korelilerin tarla ve mülklerine el koyması sonucu evsiz, işsiz kalıp japonya'ya göçenler olmuş, bazıları zorla çalıştırılmak için götürülmüş. ne kadar ayrımcı, pis, tehlikeli iş varsa onlarda çalıştırılmışlar.

    bu esnada doğal olarak kore'de, japon yönetimden kurtulmak için, bağımsızlık hareketi devam ediyor. lakin 1923'de, büyük kanto depremi'nden sonra, japonya'daki japonlar, japonya'daki koreli azınlığın "japon hükümete karşı isyan planları içerisinde olduğunu" iddia edip, felaket sonrası şahlanan "vatansever" gazlarıyla, 2000 koreli ve 400 çinliyi öldürüveriyorlar, onların yaşadığı bölgedeki kuyuları zehirliyorlar, ayrıca azınlık mensuplarına sistematik şekilde tecavüz ediyorlar. sonuçta bölgede sıkıyönetim ilan ediliyor. (bu mantıksız, vahşice coşkun nefret hareketleri size de tanıdık gelmiyor mu?)

    japonlar ilk nesil, eğitim seviyesi fazla olmayan korelileri, kaba saba olmakla, pis olmakla, "japon inceliklerinden" uzak olmakla itham ediyorlar. (bunlar da bana epey tanıdık geliyor!) oysa kore ve japon kültürleri epeyce farklı, duygularını dile getirmeyen japonlar korelileri açık sözlü oldukları için kaba bulurken, onların ne düşündüğünü belli etmeyen halleri de korelilere sinsi ve ikiyüzlü geliyormuş. ne yazık ki, bir uzlaşma ortamı olmadığında, azınlık olduğu için hayatlarına kıyılan koreliler olmuş. meşhur insanlık hakları manyağı cici "batı"mız da bir "hişt hoşt" dememiş.

    ikinci nesil ve sonraki nesiller de asla "japon gibi japon vatandaşı" olarak kabul edilmemiş. japoncayı mükemmel de konuşsa, hatta koreli kimliğinden vazgeçse bile, eninde sonunda "japon kanından yoksun olmak"la itham edilmişler.

    1930'larda 1 milyon olan koreli nüfus şimdi 3 milyonu geçmiş. hala ayrımcılıkla karşı karşıya kalıyorlar, çünkü iş oy hakkı vermekle bitmiyor maalesef. daha da önemlisi, koreliler japonya'ya karşı en çok ses çıkaran grup. yaptıkları için japonya'nın özür dilemesini istemeleri sayesinde, bu özrü elde ettiler, lakin japon cumhurbaşkanları 2. dünya savaşı'nda asya'da terör estirmiş bulunan askerlerin "şehitlik"lerini her ziyaret ettiğinde, bunun sadece politika gereği söylenmiş içi boş bir laf olduğunu daha iyi anlıyorlar. üstelik, çektikleri acıları, ailelerinin kötü tecrübelerini paylaşmaları japonlar tarafından "ağlak yapmak, bağırıp çağırmak, duygu sömürüsü yapmak"la itham ediliyor. (yine çok tanıdık geldi.) şu bir gerçek ki, onların acılarıyla da ilgili epeyce film çekilebileceğine, roman yazılabileceğine eminim. fakat bu muhtemelen ancak güney kore ekonomik ve politik anlamda japonya'yı geçince olabilecek. onlar, hollywood'da her sene onlarca 2. dünya savaşı çekilirken, birine bile konu olamayacaklar o güne dek...

    japon kimliğinin kurgusu uzun bir meseledir, o sebeple burada bitiriyorum, başka bir entry'nin konusu olsun. şimdilik koreli azınlık ile ilgili bunları yazmış olalım.

    konu ile ilgilenenler varsa, genel bir bilgi için janet hunter'ın modern japonya'nın doğuşu isimli tarih çalışmasına başvurabilirler. ingilizce okuma sorunu olmayanlar için soo-im lee'nin "koreans -a mistreated minority in japan" ve kosaku yoshino'nun "culturalism, racialism and internationalism in the discourse on japanese identity" isimli makalelerini tavsiye edebilirim.

    koreliler gibi japonya tarafından soykırıma ve asimilasyona uğramış ainular için (bkz: #29794382)
  • incirli metrobüs köprüsünün ömür plazaya bakan köşesinde kağıt mendil satan yaşlı amcanın lakabı.
  • ayırım yapmadan ve başına kuzey veya güney eklemeden söylemesi güzel bir kelime. keşke bu güzellik gerçeğe de yansısaydı.
  • kuzeylisini bilmem de güneylisinden rastgeldiklerimin alayı kendini beğenmiş, küstah, çok bilmiş kimselerdir.
  • masumiyet ve mutlu son hastası namus düşkünü insanlardır, kızları oppaaaa diyerek cilvelenir, aigoooo!!!!
hesabın var mı? giriş yap