• üstün dökmen, ladesçi kitabında bir kötü kadından bahsetmiş:

    "...

    anneme dair
    yedi yaşındaydım. bir cuma günü annem beni güzelce giydirdi. sonra öptü, çok öptü. ben de onu öptüm mü? hiç hatırlamıyorum. şu an onu öpüp öpmediğimi hatırlıyor olmayı, daha doğrusu öptüğümü hatırlıyor olmayı o kadar isterdim ki. hiç hatırlamıyorum. o beni uzun uzun öptü. niye öptüğünü anlamadım. öperken ağlıyordu. babamdan dayak yediği için ağladığını düşündüm.
    sonra birkaç çamaşırımı bir bohçaya attı. elimden tuttu, bir okula götürdü, ben bahçede oturdum, o içeri girdi. iki kız seksek oynuyordu. arada bana baktılar. elbiselerim kötü olduğu için utandığımı hatırlıyorum.
    annem dışarı çıktı. karşıma geçti, başımı göğsüne bastırıp uzun süre sarıldı bana. geri geleceğim dedi ve gitti. öyle hareketsiz baktım arkasından.
    annem bir daha hiç gelmedi. ben her cuma o bahçede onu bekledim. geleceğim demişti. gelmedi.
    o yıl ikiye geçtim. babam geldi, eve götürdü beni. annem yoktu. “annem nerde?” dedim. “annen kaçtı, bir daha o kadının adını ağzına almayacaksın” dedi. bir daha hiç konuşmadık annemle ilgili. babamdan korkardım.
    komşunun oğlu ibrahim abi vardı, benden üç yaş büyüktü. birkaç gün sonra bana “senin annen kötü oldu. istersen onu vurabilirsin” dedi. sesimi çıkarmadım. ibrahim abinin aptal olduğunu düşündüm. benim annem çok iyi bir anneydi, kötü değildi.
    iki halam vardı. onlar da annemin kötü kadın oluğunu söylediler. bu yüzden onları hiç öpmedim.
    sonraki günler ya babam gidip annemi bulur da vurursa diye korkmaya başladım. o yaz tatilinde çok uslu oldum. babam ne dediyse hemen yaptım, sinirlenip de gidip annemi vurmasın diye. sayma huyum o yaz başladı. sayarsam annem dönecek gibime geliyordu. çok saydım, annem dönmedi.
    komşumuz hacer teyze vardı. annem onu severdi. hacer teyze annem için hiç “kötü” demedi. bir gün ona annem niçin kaçtı diye sordum. “annen seni de kardeşini de çok seviyordu. baban çok döverdi onu, o yüzden kaçtı, yoksa sizi bırakmak istemezdi” dedi. ben o yaz annemi özledikçe hacer teyzeye sarıldım. kız kardeşim beş yaşındaydı. sanırım annesini özledikçe o da gelip bana sarılıyordu.
    bütün bunlar gerçekten benim başımdan mı geçti, yoksa bir romanda, filmde mi gördüm? bazen kuşku duyuyorum. hepsinin yalnızca hayal olmasını o kadar isterdim ki. bütün bunların benim başımdan veya başka herhangi bir çocuğun başından geçmemiş olmasını o kadar isterdim ki. ancak ne yazık ki bu anlattıklarım dünyada bugüne kadar en az bir çocuğun başından geçti. eğer tek bir çocuğun başından geçmiş ise herkesin başından geçmiş demektir, benim de. insanlar çok kişidir, insanlık bir kişi.
    babam anemi çok döverdi. annem zayıf bir kadındı. babam benim gibi iriyarı. kırk yıl sonra düşünüyorum da, çok tuhaf bir maç vardı aralarında. bir boks ringi düşünün:
    hafif sıklet ile ağır sıklet karşı karşıya. hafif sıklet annem, ağır babam. hem sıklet farkı var hem cinsiyet farkı aralarında. kural şöyle:
    ağır sıklet tokat, yumruk, tekme atabilir. ama hafif sıklet ona vuramaz. hafif sıkletin hem vurması mümkün değildir hem geleneklere göreneklere aykırıdır. hafif sıklet tek bir tokat atacak olsa ağır sıklete seyirciler “yuh” diye bağırırlardı hep birlikte. sonra hakemsiz bir maçtır bu. ağır sıklete “yeter, geri çekil!” diyecek kimse yoktur ringde. süre, ağır sıkletin keyfine göre. başlama ve bitiş gongu da onun elinde.
    tekmeler ve yumruklar karşısında hafif sıklet ringten dışarı atsa kendini, seyirciler (bunlar seyirci, toplumun seyircileridir) “vay adi kadın, evden kaçtı!” diyecekler. hafif sıklet kendini ringten dışarı attığında bir erkeğin kucağına düşerse seyirci “vay orospu, kötü oldu!” diyecek. herkes iyi, namuslu, bir tek bu yenilmiş kadın mı orospu?
    ey süresiz ve hakemsiz bir maçta yenik düşmüş kadınlar, ellerinizden ve ayaklarınızdan öpesim var, kendini namuslu sanan ağır sıkletler ve onların ahlaksız alkışçıları, içinizde tek “iyi” annemdir, içinizde tek “dürüst” annem var.
    ..."
  • bir zamanlar, 11-12 yıl kadar önce, izmir'de iken kendi kendimi iyileştirmenin ve böylece iyi bir insan olmanın anahtarının, kalbimden geçen düşünceleri ehlileştirmek olduğuna inanmıştım. bu sebeple birinin hakkında önyargılı ve kötü düşünceler beslersem ya da biri hakkında yapılan dedikoduya şahit olup itiraz etmezsem (bazen de katılırsam) gidip helallik istemeye başlamıştım. böylece giderek bu düşünceleri aşacağımı düşünüyordum.

    şimdi hâlâ orada mıdır bilmiyorum, ama konak belediyesinin konak'ta bazı müdürlüklerinin olduğu bir binası vardı. binası da değil de işte, yanlış hatırlamıyorsam ssk'dan kiraladığı bir bina vardı. o bina da sigara içmek yasak olduğundan, ya çatıya çıkardık ya da aşağıya binanın önüne inerdik. kemeraltına giden insan kalabalığına, denize, saat kulesine, sayıları iyice azalmış martılara bakar, yanımızdakiyle iki muhabbet eder, bir daha inmek zor olduğundan iki sigara üstüste içer, kupalarla yanımıza götürdüğümüz çaylarımızı yudumlardık. ve elbette sigara dumanını deniz havasıyla, insan kalabalığıyla, gevrek ve izmir tulum peyniri kokularıyla, telaşlarla, muhabbetlerle, gülüşlerle, çaykovski'den (kapandı sanırım) ta bizim oraya kadar yükselen körili tavuk kokularıyla ve evet, hadi bir iki de martıyla beraber içimize çekerdik. sonra da doğru binaya,işimizin başına dönerdik. ortam güzeldi. kendimi huzurlu ve sevilmiş hissettiğim ömrümün nadir zamanlarındandı.

    işte o zamanlarda aşağıda sigara içen kalabalığa bir de tanımadığım bir kadın katılmaya başladı. dikkât çekici bir kadındı, gündüz olmasına rağmen abartılı parlak ve koyu makyaj yapan, üstü başı derli toplu görünse de acayip yüksek topuklu ayakkabılar giyen, bir minicik gece çantası omuzunda asılı bir kadın. tanımadığım için ilk başta şöyle bir bakıp geçmiştim. herhalde binanın girişindeki kurumda çalışan biriydi. çantasını da bırakamadığı için yanına alıyordu. yeni görmeye başladığıma göre, buraya yeni atanmıştı. bunları düşünüyordum sadece, makyajı ve ayakkabıları dikkâtimi çekmiş olsa da, üstünde duracak kadar fikrimi kurcalamamıştı. zevkler ve renkler deyip sıyrılmıştım işin içinden. neden bilmiyorum, o kadın bir bana selam veriyordu, hem de gülümsemeyle. insan hafızam berbat olduğundan, herhalde bir ara tanışmış olabileceğimi düşünüyordum, yoksa tanımadığı birine enden selam verir ki bir insan?

    başlangıçta sadece herkesten uzak durup sigara içiyordu. ilk başlarda değil ama, sonlara doğru fark ettiğim üzere, o oradaysa etrafta sigara içmek için inmiş olanlar pek bulunmuyordu. muhabbetlerine katılıp, çılgınca bir çabayla güldürmeye çalıştığım insanların etrafta olmayışı hoşuma gitmeye başlamıştı, düşüncelerimle başbaşa kalarak sigara tüttürmek hoşuma gidiyordu. demek ki onların müdürleri artık onlara sigara izni vermiyordu. mantık yürütüp vardığım sonuç buydu. yürüttüğüm mantığın vardığı sonuçlar hep kusurludur zaten. bunu o zamanlar bilmiyordum. ama fark ettiğim şeylerde sorun yoktu. mesela, kadın hep aşağıdaydı. her zaman sigara içmiyordu. elinde çay da yoktu. ama hep aşağıdaydı. gitgide benle sohbete de başlamıştı. bir ara tanışmış olabileceğimiz sonucuna vardığımdan, üzerim diye sormuyordum da kim olduğunu. ne de olsa kimse unutulmak istemez. epeyce naifmişim, buna benzer anıları hatırladıkça anlıyorum. benim için sorun yoktu, tek tük konuşuyorduk zaten, saat kulesinden, insan telaşından, gündelik hayattan vs vs vs.

    bu epeyce devam etti, ta ki işyerinden erkek ve kadın iki arkadaşın farklı zamanlarda bana söylediği bir bilgiye kadar. konuştuğum o kadın meğer kötü kadınmış. hatta pezevenk tabir ettikleri adam da biraz ötede kafede oturuyor oluyormuş her zaman. boşanmış bir kadın olarak başımı belaya sokmak istemiyorsam, hatta ve hatta adım çıksın istemiyorsam o kadınla konuşmasam iyi olurmuş. beni sevdikleri için uyarıyorlarmış, başkası olsa asla bu uyarıyı yapmazlarmış. kendime dikkat etmeliymişim. belediyenin dedikodu kazanına bir düşersem bir daha çıkamazmışım.

    bunu bana söylediklerinde, beynimde şimşekler çaktı. daha evvel hiç dikkatimi çekmeyen bazı ayrıntılar beynime üşüştü. kafede oturan insanlara özel olarak bakmadığım için yüzlerini hatırlamam mümkün değil, lakin kadının benim üzerimden arkadaki bir noktaya bakışı ve o noktada hep aynı adamın oluşu şimşemk gibi aydınlandı hafızamda. insanlar ve özellikle de erkekler hakkında söylediği birkaç cümle beynimin kıvrımlarında dolaşmaya başladı. ve âh evet kıyafetleri ile abartılı makyajının nedeni anlaşılmıştı artık. epey bir süre sigara içmek için çatıya çıkmaya ve aşağıya ineceğim zaman tek başıma değil de birileriyle beraber inmeye başladım. insanların yanında o kadınla ilgili söylenenleri dinliyordum. yok bilmem ne bey onunla konuşurken görülmüş, yok bilmem hangi evli bey de basmane'deki bir otelden bu kadınla çıkıyormuş. meraklısı çokmuş kadının. temizmiş ama, tertemizmiş, muamelesi falan da iyiymiş. o yüzden memur beyler sadece ona gidiyorlarmış.

    huzurum kalmamıştı. bu, şu an burayı okuyan kişiye saçma gelebilir. ama huzurum kalmamıştı. farklı farklı kişilerden duyduğum dedikodular beyimi doldurmaya başlamıştı ve ne kemeraltı kalabalığı, ne gevreklerin kokusu, ne deniz ne de martılar içimde değildi artık. sabırsızlıkla beklediğim sigara içme saatlerim, artık duman çekme şenliklerine dönüşmüştü; şenlik kaosu sebebiyle tat vermiyordu. ben ki, en kalabalık şenliklerde bile kendime özel alan bırakabilen, kalabalık bir grupla gitmiş olsam dahi o kaostan sıyrılabilen kişi olarak, tüm o kargaşaya rağmen eğlenebilen kişi olarak, beynimdeki bu kaostan kurtulamıyordum. sevmediğim dedikodu ortamına düşmüştüm. hakkımda aman dedikodu yapmasınlar diye, görebildiğim hiçbir zararı olmayan kadın hakkında yapılan dedikodulara katılmıştım. çünkü o kadınla herkesin içinde gayet rahat konuşabilen bir ben vardım. neler diyordu peki, o adamla ilgili bir şey demiş miydi, bana bir şeyler çıtlatmış mıydı?

    geçenlerde birinin bana dediği gibi, insan yüktür. o yükü taşıyamadığı anlamıştım. sadece henüz öyle bir cümle kuracak kadar kesin bir yargıya varmamıştım. bu cümleyi şimdi kurabiliyorum. o zaman safdirik bir cahilmişim meğer.

    yaptığımın yanlışlığını anladığım an, yine yalnız başıma aşağıya inmeye başladım. kaçtım o kurumsal şenlikten. başım ağrıyordu. sigara dumanını yine öyle huzurla içime çekmek istiyordum, martılar içime dolsun istiyordum. eski yalnız başımalığa döndüğüm halde, o huzuru yakalayamıyordum yine de. eksik bir şey vardı ya da fazla bir şey vardı, miktarı ne olursa olsun bir şey vardı işte kalbimi tırmalayan. biliyordum da ne olduğunu. verdiğim karar üzere, hakkında düşündüğüm ve hakkında konuşulanlara ortak olduğum için o kadından helallik istemek. ama bunu nasıl yapabilirdim ki?

    özür dilemek, kötü bir haber vermek, biriyle mutlaka uyarmalıyım dediğim bir konuda konuşmak şu 47 yaşına basmakta olduğum yaşıma kadar becerebildiğim bir şey değil. lafı yumuşatarak o konuşmayı yapmayı yapmaya kalksam illa ki ya bir yerden maksadını aşan bir cümle kurmuş olurum ya da konu çok başka yerlere gider. direkt söylemeye kalksam, dümdüz kurduğum cümleler sebebiyle ya kalp kırarım ya üzerim ya da kavga ederim. kalp kırmak ve üzmek yapabileceğim eylemler değil. kalp kırılmasının, üzülmenin, kırılmanın ne olduğunu bilen biriyim; nasıl bir başkasına bunu yaşatabilirim ki? e ama kalbimden geçen düşünceleri ehlileştirmek için böyle de bir karar almışım, bu durumda bunu nasıl uygulayacağım?

    en sonunda, mümkün mertebe az kelimeyle direkt söyleyip özür dilemekte karar kıldım ve vakit geçirmeden de bunu uyguladım. epeydir kendisinden uzak durduğumu fark eden kadın da benden uzak duruyordu. doğrudan yanına gittim aşağı indiğimde ve eveleyip gevelemeden, kurumdaki birkaç kişinin onun mesleği sebebiyle hakkında benimle konuştuklarını, ondan uzak durmam gerektiğini bana söylediklerini ve hakkında yapılan birkaç dedikoduya benim de katılıp onları dinlediğimi; amma ve lakin bundan pişman olduğumu, mesleğinin ve giyiminin beni ilgilendirmediğini, arada yaptığımız kırık dökük sohbetlerin hatırına onun hakkında kötü şeyler düşünmemem gerektiğini, yaptığım hatayı anladığımı söyledim. yapabileceğim en samimi şekliyle özür diledim ve hakkını helal ederse mutlu olacağımı, etmezse de haklı olduğunun ayırdımında olduğumu da ekledim.

    birden yüzünün şekli değişti, sesi öfkeyle çıkmaya başladı, kendimi ne sandığımla başlayıp, madem öyle olduğumu biliyorum o zaman yanındaki o adamdan korkmam ve ayağımı denk almam gerektiğini olabilecek en sakin şekilde bana söyledi. karşı çıkmasını, kızmasını bekliyordum; ama tehdit edilmek?işte bu sürprizdi. korktuğumu çaktırmadan sigaramı bitirip yukarı çıktım. yakın arkadaşım olan birim müdürüne gidip olan biteni anlattım. benim safidirikliğimi bilen arkadaşım önce güldü, sonra kızdı bana ve bir süre onun arabasıyla eve gidip geldim. korkumu yenip kendimi güvende hissedene dek hemen hemen 2 ay kadar asla yalnız başıma eve gitmedim.

    ve tüm olan biten sonunda anladım ki, kalbimden geçen o düşünceler için kendimi ehlileştirmek için o insandan helallik istemek değildi çözüm. o düşünceler ister istemez akla gelebiliyor zaten. asıl mühim olan o düşünceleri savuşturabilmek, onları düşünce koridorlarında yok etmeyi başarabilmek. bense helallik isteyerek kendimi temize çıkarmaya çalışıyor, o düşünceleri yok etmiyordum. başkasından bana neydi, nasıl giyinmiş, ne yemiş, hayatını nasıl kazanmış falan, bunlar beni ilgilendirmeyen şeylerdi. bunu hayatıma ve düşüncelerime adapte etmeliydim. bir daha da mümkün mertebe kimseden düşüncelerim yüzünden helallik istemedim, o olay aklımı başıma getirmişti.

    bugün evdeyim. balkona çıkıp taze yapraklar veren yaseminime baktım, bu sene çiçek açar mı diye umutlandım. sonra nereden estiyse bu kadın aklıma geldi. tamam nereden estiğini biliyorum, ama o bana özel. içeri girip de google'da duygu asena'nın 73. yaş günü olduğunu öğrenince yazayım dedim. böyle günlerde, ne bileyim 8 martta, 19 nisanda ya da şu an aklıma gelmeyen bazı özel tarihlerde durup kadının toplumdaki yerini düşünüyorum. kendi hikâyemi, tanıdığım kadınların hikâyelerini, okuduğum veya bana anlatılan kadınların hikâyelerini düşünüyorum. kalan ömrüm ne kadardır bilmiyorum, allah bilir ya şimdiye dek yaşadığımdan azdır herhalde. geldiğim noktadan pek memnun değilim, boşa harcadığım bol zamanlar. eylemsizlikle geçen zamanlarıma inat, kesin kararlar alıp uygulamak istiyorum. bu kararlar, kendimle ilgili olmayacak. yani olacak da, öyle tüm odağım kendim olmayacağım artık. bu dünyadan bir sürü kadın geldi, geçti ve geçiyor onlardan biri de benim. ve bana öyle geliyor ki, içlerinde en kötü kadın da ben oldum, buna iyi niyet maskesiyle yaklaştığım eylemlerim sebep oldu; cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir. kötü kadın nedir diye çok düşündüm geçtiğim yaşlar boyunca ve hep uzak durmaya çalıştım; yarası bende saklı. artık kadın olmaya karar verdim. kendimle ilgili yapacağım tek iyi ve doğru şey de bu olsun bakalım.

    güzel ve doğru şekilde kelimelere dökemiyorum şu an düşüncelerimi. maksadını aşan cümleler konusunda bir numarayım. yanlış bir şey söylemek istemiyorum. imla hatalarını, düşük cümleleri de düzeltmek istemiyorum. en ham haliyle kalsınlar. o sebeple burada bırakacağım bu entry'yi.
  • simdi kotu kadin diyince direk fahiselik sanatiyla para kazanan bir kadin dusunduk degil mi ya da canta degistirir gibi sevgili degisen bir kadin ? kotu erkek deyince mesela oyle dusunmeyiz ne gelir akla ilk yatakta kotu sevisen erkek gelir. turkce'de cinsiyete gore anlam degistiren nadir sifatlardan birisidir kotu. simdi erkek icin kullanilan kotuyu (sevisemeyen) kadin icin kullanamayiz cunku aslinda kotu kadin gercekten iyi sevisen kadindir bakinca -meslek ya da tecrube ne de olsa-. ama sen herkesle sevisen erkege kotu erkek dersende olmaz cunku o iyi sevisen bir aygirdir olsa olsa. o zaman kotu kadin kavrami mi yanlistir yoksa fazla sevisen erkege de mi kotu demek gerekir.

    aralik 2010 ankara - calistigim ofisin ustunde oturan afetin fazla misafiri geldigi icin 'kotu kadin' yakistirmasi yapan kadinliktan zerre nasibini almamis ama toplum nazarinda sevismedigi icin iyi kiz sifatina layik gorulen; embesil calisma arkadasi konusurken kafadan gecenler.

    sonuc : sevisirken yatakta mal gibi yatan namuslu kadin; sevismenin hakkini veren bir hafif mesrepten daha kotu kadindir madalyonun obur yuzunde.
  • kendisi için birşey istemeye ve o istediğini de elde etmeye çalışan kadına, onu kıskanan kadınlar ve çekemeyen erkekler tarafından takılan isim.
  • etrafında ki erkeklere ya da kadınlara kendini hayat kadını gibi tanıtan kadında olur bu . yatmamışsa bile anlamsız seks hikayelerini anlatır,şu kadar adamla yattım , şuna şöyle yaptım yalanını atar ,belden aşağı konuşur, üstünü başını açar kimsenin
    "sen iyi kadındın nasıl yaparsın bunu " cümlesine tahammül etmez.
    haa akşam evinde çiçekli fistan pijamasını giyer, ağlar,susar, dantel örer ,msj bekler o tamamen başka bir entry konusudur
  • iyi kadına nazaran daha mutlu kadındır. dürüsttür. en kötü haliyle durur karşıdaki insanın sana güveniyorum söylemlerinden ,sorumlulugundan kurtulur . bir bakıma ben böyleyim duruşunu en karizmatik ve ezgili bir vurguyla söyleyerek kendini güvende hisseder. ya da kendini olabildiğince kötü göstererek her türlü yakınlaşmadan uzak durur. kimseye zarar vermez. bu açıdan iyi ve namuslu kadınlardan biraz daha yukarıda durur.
  • yıllardır türk filmlerinden bilinen bir etkisi vardır... bir an gelir, karşına o adam çıkar ve sen kendini o kötü kadın olarak görürsün.

    olamazsın, hikaye başlamadan biter...
  • (bkz: gönül demir) adlı yazarın kitabı olup telif geliri yazar tarafından kadın sığınma evlerine bağışlanmıştır.

    gönül demir’in kendisini tanımıyorum ancak metroda kitap okuduğumu görüp yanıma gelip bana kendi yazdığı kitabı hediye etti. gelirini kadın sığınma evlerine bağışladığından bahsedince satın almak istedim ancak izin vermedi. sadece istediği şeyin kitabını okuyacak birine hediye etmek olduğunu belirtti. henüz kitabı okumadım, okuyacağım başka kitaplarım vardı öteledim biraz. şu an aldım elime ve okumayı planlıyorum. emin olduğum tek şey koca gönüllülüğü ile yüreğimize dokunmamasının mümkün olmadığı. okuduktan sonra editleyeceğim.

    edit: kitap bitti. yazarına yolladığım mesajı aynen sizlerle de paylaşıyorum:

    “ben teşekkür ederim, kitabı biraz öteledim elimde okumam gereken farklı kitaplar vardı, kusura bakmayın. bugün elime aldım, hiç indiremedim, soluksuz okudum ve şimdi bitti.

    benim için çok farklı bir deneyimdi, sizin kendinizi anlattığınızı “gönül” isminin geçtiği yerde anladım, heyecanım arttı. okurken ağlamamak elde değildi. yaşadıklarınız için ben dahi insanlığımdan utandım. sindirmek çok zordu. ama herkes hak ettiğini bir şekilde bulacaktır. umarım hayat bize bundan sonrası için daha ılımlı yaklaşır. mutluluk biraz da içimizde. umut her zaman bir çıkış. umarım umudumuz hep var olur. her şey geçti... geçmiş olsun. biz kadınlar için(!)

    başarılarınız da daim olsun. isminizi daha sık duymak isterim. keyifli yazmalar... iyi günler. çok memnun oldum. “
  • kötü insan dan farklıdır. kötülük yaparken kadın yeteneklerini ve özelliklerini kullanır. bu sebeple ilk tasvir edildiğinde kötü insan değil kötü kadın sıfatıyla anılır.
  • kendisini seven insanların sevgisini fırsat bilip kendi çıkarları doğrultusunda kullanan zavallı insan modeli.
hesabın var mı? giriş yap