• hannah arendt 'in eichmann in jerusalem: a report on the banality of evil kitabında kullandığı bir ifadedir. arendt, varolmak için metafizik bir kaynağa ihtiyaç duymayan kötülüğün sıradan niteliğini, "normal" insanlardan oluşan kitlelerin iyiyle kötü arasında bir ayrım yapamamasına ve yargı yoksunluğuna bağlar.
  • (bkz: dogville)
  • (bkz: hannah arendt)
  • (bkz: hannah arendt)' in eichmann kudüs'te adlı yapıtında ele alıp açıkladığı kavramdır. ona göre bu, dinin ve edebiyatın anlamaya çalıştığı gibi hiç de günahkarlık hakkında değil "kötülük" hakkında; edebiyatta ya kıskançlık ya da hınç nedeniyle genellikle olumsuz karakterler olarak ele alınan günahkarlar ve büyük hainler hakkında değil; belirli bir güdülenimi olmayan ve bu nedenle sınırsız kötülüğe muktedir olabilen herkes hakkındadır.
  • karakter yoksunluğundan ileri gelir. kendini etrafında yaşananlardan soyutlayarak "rahatsız edici" hislerden kurtulma yoluna giden insan, bu soyutlama yüzünden "insan" vasfını yitirdiğinin farkına varmaz. itiraz edilebilir bir önerme bu insan vasfını yitirme iddiası değil mi? ancak toplum olmadan insan nedir? anlamlandırılabilecek bir hayat ancak toplumla mümkün değil midir? ıssız bir adada, en karmaşık felsefeleri üretebilirsiniz, ruhu okşayan sanat eserleri verebilirsiniz, dünyanın en çekici fiziğine sahip olabilirsiniz ancak bütün bunları takdir eden veya yuhalayan (buraya dikkat sayın sözlük ahalisi, çok kaydadeğer bir şey söyledim, bu nokta hepimiz için çok önemli) birileri yoksa yaptıklarımız hiç bir şey ifade etmez. tabi ıssız adada bolca yapacağımız fiziksel mastürbasyonlara duygusal mastürbasyonlar da eklemek istiyorsanız buyrun. fırça orada, soğan da kaynatın mavi boya elde edebilirsiniz.

    götlük yapmayın, kötülük sizden kaynaklanmasa da yine de kötülüktür. ve bunun önüne geçmek her koşulda insanlık vazifesidir.

    (bkz: insan olmak)
  • en hak etmeyenine; onun gibi olmayarak kötü davranışlarına karşılık vermeme, onu umursamama ve bir nebze de olsa katlanabildiklerimize; belki bir gün anlar umuduyla bol keseden dağıtılan bir şans dahalar ya da her defasında karsidan gelen her olumsuz davranışı unutmak istemenin etkisiyle yinelediğimiz iyi olma arzusu, en azından bunun için çaba gösterme dirayeti. değer yargılarımız, erdemlerimiz...

    kötülüğün bayağılığı! iyiliğin asaleti!

    kötülüğe karşılık kötülükte asla eşitlik bozulmaz. iyilik ise her daim önde ve asildir. ve sadece iyi olana mahsustur. şu da unutulmamalıdır ki kötülüğün zıttı iyilik değildir! kötülük yapmamadır. kötülüğe karşılık iyilik yapıyorsan o insandan umudunu kesmemişsindir. bir ümit... ta ki ondan vaz geçene kadar. ya da en azından onun gibi olmayıp ne iyi ne de kötü olabiliyorsan işte asıl o zaman tam anlamıyla hafiflersin. acıtmaz artık hiçbir şey.

    "to possess wisdom and be of good judgement" yani erdem sahibi olmak, iyi-kötü ayrımını doğru yapmaktan geçer. seçimleriniz sadece sizi ilgilendirir ve özgür iradenizin sonucudur. öyle de olmalıdır. yaptırım ya da övgü siz umursasanız da umursamasanız da illa ki karşıdan gelecektir. bundan kaçış yoktur.

    bir de şöyle bir kitap var, ilgilenenlere:

    eichmann in jerusalem: a report on the banality of evil
  • hannah arendt'in kitabında bahsettiği kişinin kötülüğü uygulayarak onu sıradanlaştırması ve belki de bir nevi içselleştirmesi olgusuna tekabül eder. arendt'e göre eichmann pek de yaptığı kötülüklerin farkında değildir, zira kendisi pek de parlak zekaya sahip bir adam değildir. sadece yapacak başka bir iş bulamadığı için orduya katılmıştır ve bunun sonucunda da bu katliamlar gerçekleşmiştir. asıl sorgulanması gereken eichmann'ın bunları yaparken yaptığını idrak edebilme yeteneği olup olmadığıdır. çünkü kendisi mahkemede, tanık olduklarından sonra bilincini kaybettiğini iddia etmiştir. arendt aynı zamanda eichmann'ı kurallara ve yasalara körü körüne bağlı, emre itaat etmeyi zorunluluk olarak kabul eden biri olarak nitelendirmiştir. ona göre, eichmann sadece ideolojiyle şekillendirilmiş sıradan bir adamdır. bu sebeptendir ki hitler'i itaat edilmesi gereken bir figür olarak görmüştür ve tek amacı ideal bir vatandaş olmak ve orduda terfi almak olduğu için yaptıklarından dolayı, bir katil olarak nitelendirilemez. hitler'e hizmet etmekle takdir kazanacağını beklerken, kendisini mahkemede bulan eichmann için şeytani bir zeka nitelendirmesi yapmak zordur. bu noktada da eichmann'ın itaati yüzünden kaybettiği akıl yürütme ve sorgulama yetenekleri, kötülüğün sıradanlığı kavramını oluşturmuştur.
hesabın var mı? giriş yap