• baudelaire'in kötülük çiçekleri adlı şiir kitabının 1935 baskısı için carlo farneti'nin yaptığı çizimler:

    görsel
    görsel
  • baudelaire
    tanrı'yı sevmek, ona inanmaktan daha zordur.
  • cehennemlik kadınlar

    dalgın bir sürü gibi kumsalın üzerinde,
    bakışlarını deniz ufkuna doğrulturlar,
    şaşkın ayaklarında, sokulgan ellerinde
    tatlı baygınlıklar ve acı ürperişler var.

    bir kısmı, uzun uzun sır vermeye sevdalı,
    koruların dibinde, orda ırmaklar çağlar,
    heceler durur ürkek bir çocukluk aşkını,
    genç fidanların yeşil koruluğunu oyar.

    ötekiler, kız kardeş gibi, ağır ve ciddi
    yürürler hayaletle dolu kayalıklardan,
    gördü ermiş antonius çıkışını lav gibi
    çıplak göğsün ve kendi eğiliminin, ordan.

    akışkan reçineler ışığında, birçoğu,
    ve dilsiz kovuğunda putperest mağraların
    azgın arzularının yardım çağrısıdır bu,
    bakkhos, uyutucusu en eski azapların!

    boynu şaldan hoşlanan bir başka bölümü de,
    bir kırbaç saklayarak giysileri altında,
    karıştırır loş orman ve ıssız gecelerde,
    arzunun köpüğünü acının gözyaşına.

    ey şeytanlar, ejderler, bakireler, kurbanlar,
    gerçeği hakir gören o çok büyük fikirler,
    dolu dolu çığlıklar ve gözden akan yaşlar,
    sonsuzu arayanlar, sofular ve satirler,

    ruhum izledi sizi cehennemlerinizde,
    zavallılar, seviyor ve acıyorum, bilin,
    dinmemiş susuzluklar, kasvetli acılar ve
    kalplerinizle dolmuş aşk testileri için!

    charles baudelaire
    kötülük çiçekleri
  • “kötülük, bahar mevsimini yaşıyor…
    ve mesud olsun, ilk çiçek açtı…”

    ***

    “kötülük çiçekleri”

    biri cehennem diğeri cennetken; neden bu iki zıt kelimeyi bir arada kullanmıştır baudelaire merak ettiniz mi hiç?

    belki de dünya zıtlıklar üzerine döndüğü için.

    "her nerede değilsem orada iyi olacakmışım gibi geliyor” diyen şair; burada gerçeküstü bir anlatıyla zıtlıkların kardeşliğini ifade ediyor olabilir mi?

    albatros şiirinde geçen;

    "uçmana engel olur, büyük dev kanatların..."

    dizelerinden de anlaşılmıyor mu bu zıtlık sizce de?

    ***

    victor hugo'nun “yeni bir ürperiş” diye adlandırdığı, kendisinin ise “tüm tiksintimi yansıttım” dediği ve belli bir zaman sonra okuyucunun ruhunu rahatsız edip kitabı kapatma vaktinin geldiğini hissettiren bu eserine verdiği isimle daha ilk baştan amacından haberdar eder bizleri şair.

    bize elemi ve hayatın zehirli meyvelerini gösterecektir. tiksinti, dehşet ve kin duyalım ki ortadan kalkıp yokolsunlar diye. fakat kitabı "evrensel ahlâk kurallarını" ihlâl ettiği iddiasıyla yasaklanınca, “anlattığım bütün kötülükler benden bilindi” der kırgınlıkla.

    ***

    floransa'nın dante'si; kitabının adını “cehennem” olarak seçmiştir ve bize cehennemin dehşetini anlatır. hayal içinde görür cehennemi. onun ilham perisi; yüce ve destansı bir görkeme sahiptir.

    elem çiçeklerinde bulduğumuz diğer dante ise tanrıtanımazdır, çökmüş dönem dante'sidir. cehennemi solur irkilerek. bir türlü izdüşümünü bulamadığı cinnetini anlatır. insanın cehaletini, günahlarını vurgular. ve ilham perisi; tiksinti uyandıran buhranlı korkunç gerçekliklerdir.

    özetle; birinin esin perisi cehennemden gelirken, ötekinin perisi cehenneme gider.

    ***

    "sakla düşlerini." der,
    "delinin düşü güzeldir bilgeninkinden!"

    baudelaire şiirlerinin bütününü;

    “la beauté du mal et le mal dans la beauté” yani “kötülüğün güzelliği ve güzellikteki kötülük

    olarak tanımlar.

    bu; çirkin'i estetize etmek değil de nedir?

    “kötülük'ten güzellik'i çıkarmak zordu, yine de hoş geldi bana bu durum.“ derken;

    aslında “güzel'i” çıkarmıyor ve fakat “kötü'yü”, diğer bir deyişle “iyi'nin yokluğunu” “görünürleştiriyor” şair.

    zira “yok'u” göremezsiniz.

    lâkin ismi olduğuna göre “yok” aslında “var'dır”:

    “yok'unuz” yani yalnızlığınız; kollarınızla sardığınız sevgilinin “var”lığı gibi somut değildir.

    ***

    evet belki “güzel'i” anlatamıyor şair ama ızdırabını “güzel” anlatıyor.

    ***

    "asla... asla bulamayacağı şeyi kaybedenlere..."
  • fransız melankolizmini ve bulanıklığını hissettiren eserlerden. ilk çıktığı dönemdeki diliyle basılmış bir kitabını incelemiştim. fransızca değil latinceydi resmen.
  • okunan makalelerden ve ders notlarından çeviri yaptım. emeğe saygı.
    baudelaire kötücüllükten güzelliği elde etmeye, meydana çıkarmaya çalışır bu kitapta. duyguları iletmek için, doğal dünyanın dingin - huzurlu güzelliğine dayanan geleneksel şiirden farklı olarak baudelaire, modern şiirin yaşamın yapay ve paradoksal yönlerini uyandırması gerektiğini düşünüyordu. baudelaire güzelliğin doğadan bağımsız olarak kendi başına gelişebileceğini ve hatta günah tarafından körüklenebileceğini savunuyordu.
    kitapta "spleen" (¹dalak ve ²bunalım - huysuzluk - sıkıntı anlamları var. biz burada -sıkıntı- olarak ele alalım) ve "ideal" kavramları iki karşıt dünya olarak durur. spleen dünyada yanlış olan her şeyi ifade eder: ölüm, umutsuzluk, yalnızlık, cinayet ve hastalık.
    "ideal" kavramı ise sevginin mümkün olduğu ve duyuların zevkte ve esrimede birleştiği, spleen'in sert gerçekliği üzerinde bir aşkınlığı temsil eder.
    ideal; şarap, afyon, seyahat ve tutku yoluyla gerçekliğin kaçışıdır. kişinin başarısızlığının ve pişmanlıklarının sert etkisini hafifleten ideal, zamanın ve ölümün yeri olmayan hayali bir mutluluk, esrime ve şehvet halidir.
    baudelaire idealin ateşli hissini iletmek için genellikle erotik imgeler kullanır. fakat spleen tekrar saltanatını devraldığı için sürekli hayal kırıklığına uğrar. ölüm korkusuyla, iradesinin başarısızlığı ve ruhunun boğulmasıyla sonsuz bir şekilde karşı karşıya kalır. yine de şair spleen tarafından engellense de, iki dünyanın yan yana gelmesiyle mükemmel bir şekilde ifade edilen tuhaf güzelliği meydana çıkarma girişiminden asla vazgeçmez. öyle ki, "carrion" (leş) şiirinde olduğu gibi, çürüyen etin sadece sanatsal değeri yoktur, aynı zamanda şaire onu güzelleştirmesi için ilham verir.
    kadınlar baudelaire'in ana sembolizm kaynağıdır ve genellikle ideal ile spleen arasında aracı olarak hizmet ederler. bu nedenle, şairin ideal dünyasını canlandırmak için ellerini bir kadının saçından geçirmesi gerekirken, daha sonra sevgilisini çürüyen bir hayvanla karşılaştırır ve kadına bir gün onun yerine solucanları öpeceğini hatırlatır. sevgilisi hem ilham perisidir, hem de geçici bir mükemmellik sağlar ve onu karşılıksız sevgiye ve erken ölüme mahkum eden bir lanettir. böylece kadınlar, hem baudelaire'in tanrı'ya doğru yükselme dediği şeyi hem de şeytan'a doğru kademeli iniş olarak adlandırdığı şeyi somutlaştırırlar. kadınlar onun hayal gücünün aydınlık rehberleri ama aynı zamanda spleen duygusunu yoğunlaştıran canavarca vampirlerdir. sonuç: ılımlı bir kadın düşmanlığıdır.
    baudelaire'in şiirinde bir başka tema saplantılı şekilde ölümün varlığıdır. "to a passerby" şiirinde muhtemel bir duygusal ilginin tehditkar bir ölüm olduğu ortaya çıkar. dişi şeytanlar, vampirler ve canavarlar da şaire ölümü sürekli hatırlatır.
    bununla birlikte, zamanın akıp gitmesi (özellikle yeni - yeniden inşa edilmiş paris'te) şairi izole eder ve toplumdan yabancılaşmış hissetmesine neden olur. bu yabancılaşma teması, baudelaire'i kendisinin korkunç tefekkürüne ve teselli edici bir ölüm umuduna bırakır. baudelaire, dini imgelere olan inancıyla ölümün yakınlığını daha da vurgular.
    şeytanın günlük eylemlerini kontrol ettiğine, günahı özgür irade ve nihai ölüm eksikliğinin iç karartıcı bir hatırlatıcısı haline getirdiğine ciddiyetle inanır.
  • habil soyu, utancın açık:
    saban yenik düştü kargıya!

    kabil soyu, gökyüzüne çık
    ve fırlat tanrıyı aşağıya!
  • korkunç! topa, topaca uydurduk kendimizi
    zıplar, döneriz onlar gibi; merak, durmadan,
    uykuda bile fırıl fırıl döndürür bizi
    azgın bir melek gibi, güneşe kırbaç çalan
hesabın var mı? giriş yap