• şuursuzca ilkel hayata özlem duyan şehirlilere zorunlu olarak okutulması gereken başlık.
  • çocukken resmen kabusumdu.

    annemin köyüne gittiğimizde mecburen girmek zorunda olduğumuz tuvalet. kesinlikle hijyenik değil o kesin. bir de musluktan akan su yok, gündüz bidonlara doldurulması gerekiyor.

    gece tuvaletin geldiyse ekstra heyecan yaşıyorsun, dışarıda köpek sesleri, hava soğuk bi' yandan.
  • 6-7 yasimdayken, sirf beni cok korkuttugu icin nenemin ekmek pisirdigi ocaga sicmama neden olan tuvalet.

    ocak dedigim ise koyde yasamis olanlar bilir, 4-5 tane buyuk tas ile yerde hilal seklinde bir sekil yapilir. onun icine de odun modun falan iste sonra yakarsin.

    o gunu hatirliyorum biraz. sabahin altisi falan. herkes uyuyor tabi. ben de uyanigim ve dolasiyorum. birden gelen sicma istegi ve gozume korkunc gelen tuvalet. ne yapicam ne edicem derken birden baktim ki, gotumden tum imkanlara ragmen cikmaya calisan bir bok var. altima yaparsam annem cok kizar diye dusundum ve o an yanimda olan ocagin icine birakiverdim. sanki boyle hic kizmicaklarmis gibi...

    sabah yengem uyanip ocagin yanina gitmesiyle ciglik atmasi bir oldu. herkes bokun etrafinda toplanmis "hangi hayvan yapti lan bunu" diye birbirine soruyordu. neredeyse butun akrabalar ordaydi ve boku kimin yaptigini bulmak zordu. buyukler amansiz bir tartismaya girmislerdi. biz cocuklar da onlara bakip guluyorduk tabi.

    uzun bir tartismanin ardindan buyukler bu boku kimin yedigini aman sictigini buldular. tabi ki cocuklardan birisi!

    en kucuk dayim hepimizi siraya dizdi ve sordu. ben sanki az once sictigimi unutmusum gibi, adeta bokun ne oldugunu bilmiyormusum gibi savunuyordum kendimi. sonucta birisi ocaga sicmisti ve o kisi ben olamazdim.

    cocuklarin arasinda en uslu ve akilli ben goruldugum icin, sorgulama sirasinda beni es geciyorlardi. bir ara en kucuk teyzem soyle bir cumle kurdu:

    "belki de jarentrux yapmistir nerden biliyoz?"

    babaannem o sirada hemen atildi ve dedi ki:

    "yok artik agzindan cikani kulagin duyuyor mu kizim senin?"

    bu konusmadan sonra en kucuk dayim soyle bir savunma yapti:

    "anacim bunu yapan benim cocuklarim degildir. tamam benimkiler cok zipir ama nereye sicilir biliyorlar. en azindan siyah sicmiyorlar."

    dayimin bu savunmasindan sonra herkesin aklina muthis bir plan geldi ve dediler ki:

    "haydi herkes kendi cocugunun gotune ve kiloduna baksin o zaman anlariz!"

    ve iste umutlarin tukendigi o an... adeta basimdan asagi kaynar sular dokulmustu. simdi ne yapacaktim? kesin yakalanacaktim cunku ocaga sican o kucuk cocuk, ne kadar gotunu temizleyebilir ki?

    annem ve babaannem geldiler usulca yanima. hadi oglum bakalim dediler. zaten sen yapmamissindir falan diyor annem.

    ulan bu daha da kotu. kimse benden beklemiyor ve ortaya cikinca butun itibarim yerle bir olacak. sanki neyim varsa artik.

    ama ben kararliyim. yok diyorum istemem diyorum. annem kulagima egildi ve dedi ki:

    "eger sen yaptiysan soyle, saklayalim bilmesinler."

    haydaa. ulan nerden anladin anne diyecem ama sacma olacak. bir anne cocugunu tanimaz mi? anneme itiraf ettim. annem tamam dedi ve o andan sonrasini hatirlamiyorum. o an kimse ogrenmedi benim sictigimi. taa ki ben seneler sonra yine koydeyken herkesin icinde itiraf edene kadar.

    "kucukken ocaga sican bendim."

    ve kahkahalarin ardi arkasi kesilmez...
  • şehir çocuklarının sıçmakta zorlandığı tuvaletlerdir. bu tuvaletlerdeki tuvalet kağıdının bir ucu boklu tahtaya değmiş, sabitlendiği yere ise örümcek ağları birikmiştir. çelik maşrapanın içindeki suda ise ölü karıncalar ve tek bacağı kopmuş arılar yüzmektedir. bu tuvaletlerde geceleri sıçmak ve işemek daha kolaydır. çünkü tüm börtü böcek evine yuvasına dağılmıştır. ancak sabahları bu tuvaletler fear factor extreme'deki oyunlar gibidir. götünüze arı sokabilir, tahta aralıklarından yılanlar girebilir, bacağınızın altından örümcekler depar atabilir.

    köy tuvaletlerinde yaşanan en büyük tehlike ise; köy tuvaletlerinin kapı kilit sistemlerinin karanlık çağa uygun olarak tasarlanmasıdır. götünüzü emanet ettiğiniz tuvaletin kapısını çiviye sarılı genellikle solumuş pembe bir ip koruyordur. refah seviyesi yüksek köy tuvaletlerinde ise anahtarcıdan alınmış ve tahtaya çakılmış sokup çıkarmalı demir kilitler dikkatleri çekmektedir. maalesef günümüzde o bilindik ve çekirge sesleri eşliğinde sıçtığımız köy tuvaletleri azalmaktadır.

    küreselleşmenin; köyleri ve haliyle köy tuvaletlerini de etkisi altına alması vahim bir durumdur. günümüzde tahta köy tuvaletlerinin yerini beton köy tuvaletleri almıştır. artık köy tuvaletlerinde eski tat kalmamıştır. buna en çarpıcı örnek; artık bu tuvaletlere eşek arısının girmiyor oluşudur. eskiden ne güzeldi, sıçışın en zevkli yerinde bir eşek arısı tuvalete girer ve ortalığın .mına koyardı. eskiden insanın karşısına çıkan engeller o insanın şükretmesini sağlıyordu. günümüzde ise bize şükretmemizi sağlayacak çok az şey kaldı. onları böyle betonlaştırıyoruz işte.
  • babaannemlerin köy evinde vardı bunlardan. tuvalete her girdigimde aklima hep "zeminin çöküp bok dolu çukura düşme ihtimali" gelirdi.
  • eskilerde tuvalet taşı olmadığı için tahtaların biri boş bırakılarak yapılırdı. sıçtığın yeri görürdün. her zaman "alttan şimdi gelse kazığı götüme soksa ne yapacağım" endişesi taşırdım. köyde her akraba ziyaretimde de aksi gibi büyük abdest gelirdi. çocukluk değil, işkence günleri mübarek. her neyse bu tahtası eksik tuvalet hakkında güzel bir fıkra var anlatayım:

    "türk, fransız ve ingiliz diplomatlar birbirlerinin ülkelerine ziyarette bulunuyorlarmış. her fıkrada bir şey yarışında olan bu diplomatlar bu sefer de en güzel tuvalet yarışına girmişler. önce ingiliz'in evi ziyaret edilmiş. tuvalete giren fransız ve türk diplomat hayran kalmış, zira ingiliz'in tuvaletinde müzik çalıyormuş. sıçma eylemi resmen bir sanata dönüşüyormuş. fransız ve türk diplomat çok beğenmiş.

    sıra gelmiş fransız'ın evine. fransız'ın tuvaletinde gazete çıkmış klozete oturunca, musluk da sensörlüymüş. elini koyunca su akıyormuş. bu sefer ingiliz ve türk hayran kalmışlar bu işe.

    en son artık türk'ün evine gelmişler ama türk'te öyle bir teknoloji ne gezer. türk'ün tuvaleti bile eski usül. tuvalet taşı yok, delik tahtalı. türk en son temel'i çağırmış ve yerleştirmiş dışarı, eline de bi fırça vermiş. her sıçanın götünü alttan temizlemesini söylemiş. fransız girmiş önce tuvalete, tuvaletini yapmış, temel de görevini yerine getirmiş. sıra ingiliz'e gelmiş ama ingiliz ishal. sıçıyor sıçıyor bitmiyor. temel de her bırakışta siliyor ama en son dayanamıyor fırçanın ters tarafıyla ingiliz'i dürtüyor. ingiliz de çekiyor pantolonu çıkıyor dışarı. türk soruyor nasıl olduğunu. ingiliz veriyor cevabını: 'valla harika, tertemiz yaptığı gibi, bir de bitince haber veriyor.' "
  • tuvalet denilerek iltifat edilmiş olandır.
    aslen kendisi çukurdur.
  • bizim koydeki tam bir muhendislik harikasiydi. tuvalet dere kenarina yakin bi yerdeydi bahcede. dere genelde yagisli mevsimde akan bi dereydi. kisin kesin bi kac kez sel olur bok pusurle beraber tuvaletide gotururdu.
    rahmetli dayim dort tahta cakip tekrar yenilerdi tuvaleti.
  • eski köy evlerinin avlusunda evden ayrı bir yerdedirler. avluda aynı zamanda gezinen tavuklar ve çeşitli hayvanat akşam akşam sizi iş üstündeyken ziyaret edebilir.

    bunun dışında güğüm denilen kapla su götürülür ve kullanılır.

    edit: güğüm değil ibrik diyenler olmuş, biz su ısıtıyorduk güğümle götürüyorduk la, normal tuvaletlerde yok böyle lüks.

    ilginçtir ki, bu mekanlar genelde ya kapısız olur ya da kapısı tel maşa saçma sapan bir kapı olur. 2 oda 1 salon büyüklüğünde bir mekan olanları da görülmüştür. geniş geniş serin serin oh mis gibidir ya bana nostalji yaptırdınız. akşamları korkunç olsa da gündüzleri hakkaten zevklidir burayı kullanmak.
  • evin dışında bahçenin bir köşesinde bulunur. götü yıkamak için tuvalete giderken ibrikle su götürürsünüz. hela deliğinin içinden, daha önce sıçılmış bok yığınları görülür, öbek öbek.. içeri girdiğinizde pis, keskin bir koku derhal burun deliğinizi yakar. özellikle kışın dondurucu soğuklarda burada hacet gidermek bayağı meşakkatli bir iştir.. soğuktan götünüz donar.. su ile taharetliğinizde göt soğuktan morarır..
    böyle bir köy tuvaletinin hemen dibinde dev bir iğde ağacı gördüm.. iğdesi gani gani çok iri olurdu.. benim kayınbirader iğdeleri yerken "bok da bayağı faydalı, iğde ağacı için" derdi.. hey gidi günler.. şimdi ne eski köy tuvaleti kaldı ne yanındaki dev iğde ağacı..
hesabın var mı? giriş yap