• köyde bir hafta dayanamazsınız oğlum!

    köyü ağaç, yeşillik, temiz hava... falandan ibaret zannediyorsunuz ama yanılıyorsunuz. orada da insanlar var, çoğunlukla hoşgörüsüz ve bağnaz insanlar. nah yaparsın şarabı köyde, evini taşlarlar yeminle...
  • nerede köy varsa köküne kibrit suyu diyerek şiddetle reddettiğim önerme.

    gidin askerliğini kırsalda jandarma olarak yapanlara sorun bakın size ne vukuatlar anlatacaklar. her türlü melanet olur köylerde. işleri birbirlerini çekiştirmekten öteye gitmez, laf anlamazlar, söz dinlemezler kendi doğruları ile yaşarlar. azgını azgın, densizi densizdir. köy yaşamı zordur zannediyor musun ki köylerde yaşayanlar bir elleri yağda diğeri balda keyif çatıyor? tezeğin gübrenin içinde debeleniyor devamlı. toprakla uğraş, hayvanla uğraş, tarla bağ bahçe çapala, ek, sula, topla.

    desen ki ne var ne yok satıp sahil kasabasında bir ev, mütevazi bile olsa bir tekne, kapıda araban, emekli aylığımla geçineyim anlarım.

    köyü geçiniz efendim.
  • eksik kalmayayım diye benim de sorguladığım hede.

    birkaç yıl önce istanbul'dan kuşadası'na göçtüm. verdiğim karardan gayet memnun kaldım; ancak daha başka bir yaşam mümkün olur mu diye düşünmeye de devam ediyordum: köyde ekip biçip kendime yetecek bir yaşam kurabilir miydim? bu yıl ufak bir deneme yaptım. bir aydır köydeyim.

    özet olarak diyebilirim ki:

    fiziksel çalışmaya dayanabilecek kondisyonunuz ve psikolojiniz varsa,
    canınız tatlı değilse, zırt pırt hastalanıp doktorlara taşınmıyorsanız, belim ağrıdı dizim ağrıdı diye mızmızlanmıyorsanız,
    sabah ezanıyla uyanıp yatsı ezanıyla yatağa girebilecekseniz,
    her an her şeyi yiyememek, giyememek sizin için sorun değilse,
    çok ekstrem olmayan doğa koşullarına (sıcak, soğuk, güneş, susuzluk, vahşi hayvan, börtü böcek vs) uyum sağlayabilecekseniz,
    sık sık su/elektrik kesintisi, yavaş internet mesele değilse,
    konser, tiyatro gibi sosyal aktiviteler olmadan da yaşayabilecekseniz,

    köy hayatı şehir hayatından çok daha kolay ve keyifli. şehir hayatından kastım da elbette mesaili iş, trafik, hava kirliliği vs. şehir hayatının olanaklarını hepiniz bildiğiniz için sıralamıyorum.

    ama köyde bir şey var ki, ben gece gündüz egzoz solumaya razıyım dedim: dedikodu.

    burada herkesin gözü diğerinin üzerinde. yaptığın her hareket kayıt altında. yüksek sesle gülmek ya da misafir gittiğin evde çok yemek dedikodu malzemesi olabilir pekala.

    bir diğer inanılmaz olan da "bu nasıl sorun olabilir ki" diye şok geçirdiğim konularda kavga çıkması. misal birinin tavuğu ötekinin tarlasından geçmiş. e geçer, tavuk bu.

    tam bana uygun, mis gibi hayatı insanlar birbirine dar ediyorlar resmen. ya tamamen gözü kulağı tıkayıp yaşayacaksın burada ya da tıpış tıpış şehrine dönüp o ne demiş bu neyime takmış diye düşünmeden egzozunu soluyacaksın dedim. şimdilik benim denememde şehir hayatı kazanmış durumda. belki yazları burada kışları orada, biraz öyle biraz böyle bir geçiş döneminden sonra fikrim değişir.
  • şehirdeki sosyal imkanlar köyde olmaması buna bir sebeptir. tiyatro, sinema, opera, kafeler vs.

    çare; şehir merkezine yakın bir köyde yaşamak.
  • siz köyleri isviçre alplerindeki sevecen insanların yaşadığı mutluluk kaynakları sanıyorsanız çok yanılırsınız.
  • bilinçli, şahsi tercihim. işim olmaz köyle de, köylü zihniyetiyle de.

    annemlerin yazlık köyde; elbette yadsınamaz bir takım güzellikleri var. şöyle bir ay filan kafa dinlemeye gittin mi kendine geliyorsun. yediğin yumurta köy yumurtası, salatalığını domatesini kendi bahçenden topluyorsun, sütü adam gözünün önünde sağıp veriyor üzerinde iki parmak kaymakla. üstüne bir de deniz kenarında bu köy; olabilecek en güzel plajlardan biri uzanıyor kilometrelerce, müthiş güzel bir kumsal, cam gibi bir deniz. ama ancak geçici süreliyse güzel.

    nedenine gelince;

    birincisi ben tembelim. bağdır bahçedir anlamam, anlamadığım gibi de sevmem, uğraşamam. dikilmiş, bakılmış, her gün kontrol edilen domatesi ara sıra yalandan sulamak, kızaranını toplamak filan güzel ama uğraşmak lazım, bende o göt yok. sırf domates de değil ki, yabani otunu yolacaksın, toprağını kabartacaksın, şahane çiçekler, meyve ağaçları filan var; ben sadece karşısına geçip çay içme, olan meyveyi toplama kısmını seviyorum.

    ikincisi, ben yabaniyim. köyde yabaniyi sevmiyorlar. herkes herkesle ortalama, bir kısım insanlaysa aşırı samimi olmak zorunda. insanlar kendi evinde oturup, kendi başına kahvesini içemiyorlar; annemi camdan görüyor mesela yan komşu; "yalnız başına napıyon gel bahçede nescafe içelim" diyor. yabancıyı merak ediyorlar. neden plaja yalnız gittiğini, kocasıyla neden ayrıldıklarını, neden saçlarının öyle gri gibi beyaz gibi olduğunu, neden ailesinin yanına dönmek yerine istanbul'da tek yaşadığını vs. vs. merak ediyorlar. mahremiyet diye bir kavram yok. karı-koca; sıcakta don gömlek, salona yayılmış film izlerken, camdan uzanan bir kafa "aa siz daha yatmadınız mı beeaa" diyebiliyor. huzur ve sessizlik var mı var; araba gürültüsü yok; samanyolunu görüyorsunuz gökyüzünde ama insanların sesi kesilmiyor ki!

    tuhaf sosyal beklentiler var. yan komşunun kızı gelmiş, hoşgeldin de ayıp olur diyor annem. sanıyorum ki kız salonda; bize gelmiş. e diyorum nerde? evinde diyor. evine gelmiş insana ben neden gidip hoşgeldin diycem diyorum, seni merak ediyorlar diyor. sirk hayvanıyım çünkü ben. teallam.

    üçüncüsü, bu samimi ve dostane ve her eve girip çıkmaya hevesli ve sizi pek seviyor gibi duran insanlardan; yine çok seviyor gibi durdukları başka insanlarla ilgili iğrenç dedikodular duymak mümkün ki gerçekten mide bulandırıcı şeyler konuşuluyor. şu meşhur hani bizdik marjinal deyişini çok sık kullanıyorum bu hikayelere maruz kaldıkça. dedikodu kar topu etkisiyle büyüyor. mesela bir gidişimizde benim ex husband bisikletle çeltik tarlasının oralarda çamura saplanmış; yaklaşık bilek hizasında ama balçık çamur; bisikleti çıkarması mümkün olmamış ayakkabısı çamurda kalmış filan; neyse köyün muhtarı da olan akrabadan rica ettik; traktörle gelip aldılar bizimkini, bisikleti çıkardılar; o bilek hizasında çamur; akşamına "damat beline kadar çamura gömülmüş" oldu. bunu masum bir örnek olarak anlatıyorum; osurursanız "altına sıçmış" olarak anlatıldığını anlayasınız diye.

    dördüncüsü, sıkılıyorum yau! bir noktadan sonra sıkılıyorum! meraklısı gitsin, ben şehirde sürünmeye razıyım.
  • yabancıların köylerine bir de bizimkilere bakın.

    adamların bir merkezi var ve çoğu ev orada. aslında durum bizde de aynı. fakat baktığımız zaman düzenli bir şekilde sıralanmış evler, bakımlı boyalı şirin daireler, asfalt ve temiz bir yol, yeşillik, orta büyüklükte bir market, vakit geçirmek için ortak bir alan restoran kafe karışımı bir yer, çiftçilik ve hayvancılık için gerekli olan ürünlerin satıldığı küçük bir mağaza. normal bir insan bile girdiği zaman kendisini çekiyor.

    şimdi bizim köylerin hangisinde evler bakımlı ve sıralı? hangisinda adam gibi yol var? hangisinde adam gibi market var? hangisinde restoran kavramı var? bir kahve var onda da sadece çay olur sadece erkekler girebilir ve hiç bir göze güzel gelen yeri yoktur. gençlerin takılacağı bir alan yoktur. insanları inanılmaz iticidir. çoğu üç kuruş kavga etmiş birbirini vurmuş tiplerdir. dedikodu gırla gider. kendilerini ve işlerini geliştirme derdi yoktur. çocuklarına kendi mesleklerini aktaramazlar. memur olmak en büyük hayali olan insanlar yetişir. işte bu yüzden bizim köyler adam olmuyor.
  • bir hikaye anlatayım size de şuan ne vaziyetteyiz köylüler ve şehirliler olarak, belki aklınızda bir kaç iz bırakır. 16 yaşında üniversiteye gitmek için memleketimden ve köyümden ayrıldım. köyümüz de okuma-yazma, üniversiteli insan sayısı açısından herhalde anadolu'da top 10'dadır. ailem de atalarından ve dedelerinden itibaren hayvancılık ve tarımla uğraşır. her geçen sene de kazandıkları paralarla , yatırım yapıp büyümeye çalışırlar. velhasıl , yıllar sonra 3-5 günlüğüne kafa dinlemek için köyüme gitmiştim. anadolu'da gündüzleri çok sıcak olduğu için, koyun sürüleri gece 3 gibi kaldırılır ve meraya sürülür. sürünün neredeyse %20'sine çanlar takılır ve yavuz kangal köpeklerinin olması gerekir. köye tatile gelmiş, sözde mühendisler, akademisyenler, doktorlar çan ve köpek seslerinden rahatsız oldukları için birkaç gün kızılca kıyamet koptu köyde.

    vay efendim tatil yapmaya gelmişler de gudubet seslerden huzur bulamamışlar. şimdi şehirlerde hava alanının yakınında oturanlar uçak kalkmasın, tramvay, metro ve vapurlara yakın olanlar araçlar hareket etmesin mi desin? yani senin tatil yapmaya geldiğin yer aynı zamanda bu köylünün üretim yeri, bunu idrak edecek olgunluğa erişememiş sözde eğitimli insanlarımız varken bu coğrafyada nerede yaşadığınızın önemi yoktur. türkiye klasik bir orta doğu ülkesidir ve böyle kalacaktır, başka anlamlar yükleyip, güzel ve güneşli günler göreceğiz diye düşünüyorsanız hiç yormayın kendinizi. bu coğrafyada huzur yok bize.
  • bir cok entryde benzer şeyler söylenmiş. köy hayatı temiz hava, bol gıdadan ibaret değil.. ha insanlardan izole bir dagbaşı denirse sonuna kadar varım. köylülerin geneli maalesef para ve mal canlısıdır. akrabasını dostunu komşusunu ölümüne kıskanır, köy kahvelerinde dönen yegane muhabbet; kimin mahsülü kaç ton çıkmış kaça satmış ,babadan kalan evi tarlayı niye satmış parayı nerede yemiş ,kimin kızını kim istemiş damadın maddi durumu ,falancanin filancanın dügününde ne taktıgı ne giydigi şeklinde uzar gider.
    böyleyken marjinallikte sınır tanımayan ilişkilere de konu olur, misal ; 2 sene evvel iş arkadaşım vasıtası ile ögrendim, bizim dag köylerinden birinin imamınin eşi 2 çocugunu birakip 4 çocuklu koyden bir adamla kaçmış, detaylari merak eden koy halkı toplanıp adama geçmiş olsuna gitmişler.. gulsem mi aglasam mi bilemedim..
  • ülkemizin küçük bir ilinin köy denilebilecek bir yerleşkesinde de hayatımı 2 aydır idame ettirmeye çalışıyorum, hayat çok güzelmiş gelsenize.

    yalnız uyuşuk götleriniz bu zor süreç de isyan bayrağını çekebilir. aklınıza gelebilecek günlük hazır olarak yediğiniz, içtiğiniz, barındığınız herşeyi az çok el emeğiniz ile yapmak zorunda kalıp, ayrıca zamanın ne kadar kıymetli olduğunu başınıza büyük bir hastalık gelmeden de şehir yaşamına uzak yerler de yaşayarak anlarsınız.
hesabın var mı? giriş yap