• karnının doyduğu yeri terkedip, aç kalma pahasına lükse yakın yaşamak sevdası.
  • ismet inönü'nün başbakanlığı zamanında bazı kısıtlamalara (istanbul'un il sınırlarında ülke sınırı ayarında uygulamalar olması ve göç için belgeler gerekmesi misali) tabi tutuluyormuş diye duymuştum vaktinde. ne kadar doğru bilmiyorum.
  • büyük kentlerdeki nüfus yoğunluğunun yüzde 15'lerden yüzde 50'lere tırmanmasına neden olan iç göç eğilimi. ikinci dunya savasi sonrasında başlayan ve 1950'den sonra gitgide artan bu sorun, türkiye'de kentlerde yaşamaya çalışan eski köylü nufusa karşı farklı tepkiler oluşmasına yol açtı. kamu arazileri üzerinde bir gecede peydah edilen gecekonduların mimarlarına devlet politik yatırım kaygıları ile zaman zaman saldırı düzenlerken, çoğu zaman da onları tapulandırdı. kendini kentin yerlisi sayan halk, bu vatandaşlara kıro, maganda ve zonta gibi isimler koyarken, kentin yeni çoğunluğu haline gelen bu göçmenler de ben varoşların prensiyim, varoş metalcisi ve varoşların prensesi gibi şekillerde kendilerini yeniden tanımladılar. kimi zaman evlere temizlik, sokaklara küçük pembe kaldırım taşı döşeme, otomobil tamiri gibi hizmetlerle yaşamlarını idame ettiren bu göçmeler gerek yaşam tarzları, gerekse şiveleriyle yıllarca bir eğlencelik malzeme olarak kentlerde tüketilegeldier. onları tüketen medyada kendi yerlerini özellikle şarkıcı türkücü olarak pekiştirme yolunu seçen bu ahali bir ara hadi gel koyumuze geri donelim furyasına çığırttıysa da halen taşı toprağı altın kentlerde tutunmaya çalışmaktadırlar. zaman zaman eski istanbullu sayısının tesbit edilme çalışmaları da bu göç arasında sürmektedir.

    latife tekin'den masal dinlemekte fayda vardır bu kaç-göç için.
  • antitezi kentten köye göç olan bir tezimizdir.
    (bkz: kontrolsuz goc goc degildir)
  • anadolu'nun ortalarinda bir yerlerde, "sinegin bile akillisi, koylunun yogurt kesesine dadanip sehre dogru yol alir." sozu ile percinlenmis akiskanlik. anladigim kadari ile bokla bir baglantisi var bu gocun.
  • köyden kente göç önüne geçilmesi gereken bir sorun değil, anlaşılması ve siyaset denen meretle idare edilmesi, yönetilmesi gereken tarihsel bir yönelim ve kaçınılmazlıktır.

    dünyanın bir köşesinde meydana gelen teknolojik gelişme ve dolayısıyla üretim tarzındaki değişim, nüfusun eskiye oranla çok daha az bir kısmının emeğiyle tamamının ihtiyacını karşılayacak gıdanın üretilmesini mümkün kılmış, aynı zamanda kalabalık şehirlerde depolanmış kol gücüne ihtiyaç duyan sınai üretimi başlatmış, bunun emrine tarımsal üretim için gereksiz/fazla hale gelen, boşta kalmış emeği sunmuş ve bu da er veya geç dünyanın her bölgesinde ülkesinde şehirlerin kalabalıklaşmasına köylerin, kırsalın görece tenhalaşmasına yol açacak kaçınılmaz tarihsel süreçlerin sosyal bilimciler, siyasi tarihçilerin gözlerine görünür hale gelmesini sağlamıştır.
    sonuçta gıda üretimi (tarım ve hayvancılık) için kendisine ihtiyaç kalmayan veya artık tarla, sürü, çiftlik, mülkü olmadığı için bunu yapmayan kitle için şehirdeki açlık veya sefalet dağdaki, kırsaldaki sefalete her zaman daha tercih edilir olcaktır. çünkü büyük şehirde her zaman bir şans, bir hemşeri tanıdık aracılığıyla yakalanabilecek fırsatlar vardır.

    bu ve daha başka bir çok nedenle yapılması gereken elden geldiğince bu göçü planlamak ve olası toplumsal-siyasi-ekonomik felaketlerin önüne geçmektir. en başta yapılması gereken şey tüm göçü bir kaç şehrin almasının önüne geçmektir. tek bir şehri 10 küsür milyon nüfuslu kahire ve istanbul az gelişmişlik işaretidir. ticari ve sınai faaliyet, eğitim ve sağlık hizmetleri aynı kalitede en az 15 şehre yayılmalıdır ki tüm ülkenin kırsal kesimi tek bir şehrin kıyılarına yığılmasın.
  • beraberinde adaptasyon sorununu getirir. kalabalık içinde yalnız kalan aile ilk aşamada kente ayak uyduramaz. sonrasında iş gücü açısından istediğini elde eden kapitalizm, o bireyleri kente adapte etmesini bilir. mesela aile büyüğü kahvehaneye gidip futbol izlemek ister, bu şekilde belirli bir ortam oluşturur kendisine.

    aynı zamanda bahsi geçen aile büyüğü belirli bir çevre oluştursa da yadırgayabilir içinde bulunduğu toplumu. mesela çarpık ilişkilere son derece yabancı kalacak, karısı ve kızları adına olumsuz yönde düşünmeye başlayacaktır. ancak ünsal oskay'a göre kapitalizm bunu da düşünmüştür. tedirginleşen aile büyüğümüz akşam iş çıkışı evine gelecek, kumandayı eline alıp televizyonu açacak, türkan şoray'ın gözleri ile karşılaşacak ve sonrasında: meraklanma, bak her şey yolunda hala düşüncesini benimseyecektir.
  • şehrin nüfusunu artıran, fakat «şehirli» sayısını değiştirmeyen göçtür.

    köylüler evlerini ve yurtlarını şehirliyi rahatsız etmek için mi terk etmektedirler? onları büyük şehre sürükleyen ana sebepler nelerdir?

    geçim koşullarının ağırlaştığı bölgelerde köylüler, gündeliklerin yüksek olduğunu duydukları şehirlere çalışmak için gelmektedirler. köyde geçim koşullarının ağırlaşması, tarlaların yetersizliği ve verimsizliği ile ilgilidir. kuraklık, ürünlerin zarar görmesi, hayvan hastalıkları gibi sebepler güçlükleri daha da arttırmaktadır. böylece, köyü terketmek zorunda kalanlar şehre akın etmekte, geçici olarak çeşitli işlerde çalışmakta, yolunu ve kolayını bulanlar da bir eve sahip olarak köyle aralarındaki pamuk ipliğini koparmaktadırlar.
  • ?neden köyden kente göç ettik ki? her şeye sahip olunca mutlu mu oluruz sandık acaba??
  • türkiye'nin günümüzdeki siyasetini, kültürünü, sanatını baştan aşağıya şekillendiren en önemli sosyolojik fenomendir. ekşi'deki başlıklardan tutun da aqp iktirarına bu ülkeyi bu ülke yapan tüm bileşenler üzerinde kalıcı etkileri vardır.

    bu konuyla ilgili kapsamlı bir okuma yapmak istiyorum fakat sosyolog değilim. şöyle meraklısına durumu anlatan belgesel ya da kitap bilen yeşillerse mutlu olurum.
hesabın var mı? giriş yap