• bir saat boyunca müge anlı izlerseniz köylüden ve fakirden aşırı derecede tiksinecek ve niçin öldüklerini anlayacaksiniz.
  • bu siirde en sevdigim tespit;

    "ve birbirlerinin sınırlarını sürerek
    topraklarını
    büyütmeye çalışırlar"

    haha her okudugumda gulerim :) turkiye'de tek 1 koy yoktur bunu inkar edecek :) her maddeye istisna koy bulsan buna bulamazsin. komsu tarladan 1 metrekare alan calsa 1 ay sevinirler.
  • aslında problem köylülük.
  • "amk köylüsü"

    -şükrü erbaş
  • köylüler diye tanımlanan kesim köylerde yaşayan normal halk değildir. her şeyden öte, kendilerini çağa ve çağın getirdiklerine kapatmış olan eğitime karşı cahil ve ağır gelenekçi insanlardır. kaynağım da şiirin şu kısmıdır:

    "dünyanın gelişimine katkıları yoktur.
    mülk düşkünüdürler amansız derecede
    bir ülkenin geleceği
    küçücük topraklarının ipoteği altındadır
    ve bir kaya parçası gibi dururlar su geçirmeden,
    zamanın derin ırmakları önünde..."

    tanım: sadece paraya önem veren, eşlerini döven, sürekli birilerini kurnazlıkla kandırmaya çalışan, binlerce yıllık geleneklerin ağırlı altında ezilen fakat bundan memnun da olan, küçücük bir hayatın içinde yaşayıp ölüp giderek vatanına ve milletine hiçbir katkısı olmayan dar kafalı insanları eleştiren, şükrü erbaş tarafından yazılmış bir şiir.

    şiirin en can alıcı kısmı ise, bendeniz için şurasıdır:

    "binlerce yılın kabuğu altında
    yürekleri bir gaz lambası kadar kalmıştır.
    aldanmak korkusu içinde
    sürekli birbirlerini aldatırlar."
  • kafka'nın melezleme* hikayesine benzeyen bir şiir.

    kahramanımıza babasından yarı kedi, yarı kuzu bir hayvan miras kalır. hayvancağız k'nın* elinde büyür, yaşayıp gider, ama k bu işten pek memnun değildir, hayvanın bu şizofrenik azaptan kurtulması gerektiğini düşünür, onu ancan bir kasabın bıçağının kurtarabileceğini söyler. lâkin bunu yapamaz, babasının mirasına sadıktır, ecelini beklemesi gerektiği sonucuna varır. hikaye biter.

    tıpkı bu melez hayvan gibi, kültürüyle, gelenekleriyle, bakış açısıyla, köylü de bize atalarımızın bir mirası sayılır bugün. onun beğenmediğimiz tüm özelliklerinin kökeni dönüp dolaşıp şehirlilere dayanıyor; şehirli köylüye doğruyu gösteremedi. yadigâra kıymak olmaz. şiirde yerilen köylülük arketipi ecelle de yok olmayacağına göre, ee, köylüleri söyleyin nasıl, nasıl kurtaralım?

    bonus: köylüleri neden öldürmemeliyiz? çünkü: (bkz: köy enstitüleri/#59967624)
  • şükrü erbaş bey bu yazdığı şiir hakkında şu an neler düşünüyor merak ediyorum. bu denli büyük kelimelerle ve iddialı konuşmak herkesin harcı değildir, kendi çanakları yıllar yılı güneşlerin altında çatlamış mıdır acaba? yoksa sözlerinin ardında sapasağlam durmakta mıdır? yazı yazmak tehlikeli iştir. ayrıca kendisinin toprak mahsulleri ofisinden emekli olduğunu görüyoruz ki bu durum beni bu şiirden bağımsız olarak tiksindiriyor.

    savaş ve ardından gelen yoğun fakirlik hangi milletten olursa olsun insanlarda fikri,kültürel, ahlaki yozlaşmaya sebep olur. yokluk dediğiniz farklı bir şeydir. acımaya da ahkam kesmeye de gelmez, el atmak gerekir, ki az çok olsun, insanlar da fikir üstüne fikir koysun.

    şükrü erbaş beyin entellektüel birikimi ve kendi soyluluk belirtilerinden bihaber olmamla birlikte türkiyede böyle şeylerin zaten gelişememiş olduğundan hareketle, belki kendisinin dahi kendi tabiriyle en köylü duygularını açığa çıkarmak için bir kaç meseleye parmak basılmasının yeterli olduğunu biliyorum.

    ha bu arada gdo lu gıdalar hakkında ne düşünmektedir, köylüleri öldürdükten sonra ayakkabı kokmayan steril laboratuarlarda üretilen domatesleri mi kendi ayakkabılarını mı yemeyi tercih edeceğini öğrenmek isterim.

    ne gerçek köylülük ne de gerçek şiir bu değil.
  • şiirin bir bölümü 27 şubat 1994 tarihli milliyet gazetesinde, melih aşık'ın açık pencere isimli köşesinde yayımlanıyor. gazeteyi takip eden dönemin cumhurbaşkanı süleyman demirel, melih aşık'a bir faks gönderiyor. yine melih aşık tarafından 3 mart 1994 tarihinde açık pencere isimli köşesinde "demirel'in şiir eleştirisi" başlığıyla yayımlanan faks şöyle:

    "köşenizde yayımlanan ve köylülüğü konu alan şükrü erbaş'a ait şiiri okudum. köylülüğü ağır şartlar çerçevesinde sunan söz konusu şiirin çok katmanlı bir yapıya sahip olduğu görülüyor. şiirin, köylüleri eleştirir görünürken aslında ironik bir üslupla, bizzat şartlar içerisinde değerlendiremediği köylülüğü, ona tepeden bakarak uygarlık yolunda yük gibi gören yanlış anlayışı eleştirdiği kanaatindeyim. bununla birlikte, gerektirdiği gibi derin bir anlayışla okunmayıp, sadece düzanlamı itibariyle dikkate alındığında köylümüzü zemeden bir metin olarak yorumlanabilecek ve birtakım yanlış anlayışlara yol açabilecek niteliktedir."

    şükrü erbaş, bu eleştiri üzerine melih aşık'a şiirde ne anlatmak istediğini açıklayan bir not gönderiyor:

    "[bu şiir] benim başımın belası bir şiir. tarihsel ya da sosyolojik açıdan dünya kadar söz söylenebilir. şiirde söylediklerimin dışında -şiirin açıklaması olarak değil elbette- çok kısa şunları söyleyebilirim: ben kaba bir dünyada yaşamak istemiyorum. benim geleceğimi ufukları eşiklerinden öteye varamayanlar belirlesin istemiyorum. bencilliğinden başka erdemi olmayan insanların dünyamıza iyilik ve güzellik katacağına inanmıyorum. felsefeyi, sanatı, bilimi bilmeyen, küçümseyen; dinini mülke; mülkünü dine dönüştüren insanları sevmiyorum. ne yazık ki ülke, tenha kasabalardan ışıklı kentlere kadar, bu düzeysizliğin egemenlik alanı haline geldi. gerisinde bu bakışın yattığı bir tepki şiirdir "köylüleri niçin öldürmeliyiz?". kendim için onlar için insan onuruna yakışır bir yaşama biçimini tersinden söyleyen bir dili, kurgusu vardır. sevmediğimiz değil sevdiğimiz insanlar bize dert olur değil mi?yargılanan aslında feodalizm, gelenekler."

    kaynak: sıddık akbayır - 'bütün hatıralar ıslaktır' sayfa; 222-223
  • ismet özel'in "akla karşı tezler" de cevap aradığı söylenen bir sorudur "köylüleri neden öldürmeliyiz".. oysa akla karşı tezler 1974 de yayınlanmış. 1974 de şükrü erbaş henüz 21 yaşında. köylüleri neden öldürmeliyiz şiiri ise 1994 de yayınlanmış.. müzisyenlerin korsan nota dediği bişey var. bi müzisyen bi ezgi dinler..aradan zaman geçer. nota aklında kalır ve bir gün o notayı o ezgiyi kendi bulmuş hissine kapılır..kötü niyet ya da intihal yoktur.. ama sonuçta o ezgi de özgün değildir. bir şiir esnafı ilk fırsatta sormalıdır işin aslını erbaş'a ya da özel'e.. mevzu bir korsan dize mevzuu mudur başka bişey midir .. zira şimdiye kadar hiç bir yerde bu iki şiirin ilişkilendirilmesine dair her ikisinden de bi açıklamaya rastlamış değilim..
hesabın var mı? giriş yap