• ilk defa antigoni goni'den dinlediğim ve her dinleyişimde içimdeki başka tellere vuran klasik, bir o kadar da folklorel bir parça.

    öyle bir parça ki başından sonuna kadar dinlediğinizde fenalık geçirebilirsiniz. ancak her klasik parça için geçerli olduğu gibi koyunbaba için de belli bir süre sadece dinlemeyi öğrenmeniz gerekmektedir. işte bu safhadan sonra çalma isteği doğar insanın içinde. gavur ellerden 21 sayfalık notayı 25€'ya getirirsiniz. ama notalar o kadar fecidir ki ilk bakışta çalınan eserin piyano için olduğunu düşünürsünüz. ama daha sonra skordatur olduğunu farkedersiniz ve ilk bölümü 1-2 ay içinde çıkarırsınız. sonra devamı gelir ama çalışmak ve bol sabır gerekir. 1 sene sonunda tüm notaları çözmüşsünüzdür.ancak hala boş kalan noktalar olacaktır: mesela çalarken bileğiniz kırılma tehlikeleri geçirecek kramplar, arasında acıyla inleyeceksiniz.

    işte burada çok önemli bir noktayı farkedivereceksiniz: bu parça bir asturias gibi "çaldım bitti" denecek bir parça değildir. kendi içinde bir felsefe barındırır, sizi doğaçlamaya iter. belki de bu yönden sizi büyüler, başka diyarlara götürür.

    aslında biraz ayışığı sonatına benzetilebilir. sizinle birlikte hüzünlenip, sizinle birlikte neşelenebilen bir parçadır.

    notasını arayanlar bana mesaj atabilir. maksat diğerleri mağdur olmasın (25€).

    illaki notalarını alacam diyorsanız:
    http://www.verlag-neue-musik.de/

    (bkz: carlo domeniconi)
  • john williams'in hakkinda 90'larin leyanda'si yorumunu yaptigi essiz eser. bircogu gibi benim de en sevdigim ozelligi hemen her farkli yorumunu dinlememde eserde farkli biseyler bulabilmem. bunun yaninda barindirdigi turk ezgilerinin bir italyan tarafindan bestelenmis olmasi (her ne kadar turkiye'de yasiyor bile olsa) parcaya ayri bir ironi katiyor. kisacasi koyunbaba benim icin, bir turk'e ait olmayan en iyi turk eseridir.
  • parçanın teknik açıdan zorluğu, içerdiği arpejler, sonundaki armonik içeren akorlarla rasgueadolar vs kadardır. genelde iyi çalışmayla herkesin üstesinden gelebileceği teknik kısmıdır.
    hatta notasını okumak, işin en zor kısmıdır.
    lakin, koyunbabayı iyi çalmak için, bu teknikleri nasıl yorumladığınız önemlidir.
    zaten iyi gitarist, virtüöz vs ile, diğerleri denilen daha kalabalık grubun farkını da bu ortaya koyar.
    teknik açıdan göz korkutması vardır. o kadar zor değildir.
    ama parçaya ruh vermesi zordur. yoksa mekanik olarak teller üzerinde sürekli gezinmenin pek de faidesi yoktur.
    akort sistemi o kadar hoştur ki, rasgele arpejlerle , çok rahat koyunbaba benzeri melodiler doğaçlanabilir. ki gerçekten de melodi yerine armoni alıştırması güzel saptama olmuştur.
  • dün gece cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası'nın bahar konserinde, kostas kotsiolis tarafından icra edilmiş bir şarkıdır. eseri daha önce dinlememiş birisi olarak akorlar anormal derecede enteresan yerlere gitmeye başlayında "enteresan bişiler geliyo" diye düşünmeye başlarken iş işten geçmiştir... şarkı rodrigo'nun aranjuez gitar konçertosundan sonra, biste çalınmıştır ve tam anlamıyla adamın psikesini alt üst etmiştir. vay anasını demiş kalmışızdır...
  • geceleri insanın uykusunu kaçıran, gündüz ise bir sürü ıvır zıvır işin içinde rahat vermeyen, bitirene kadar sürekli rahatsız eden, bitirdikten sonra mükemmel icra edemediğiniz için yine rahat vermeyen, klasik gitaristleri koyunbabayı kötü icra eden ve idare eder şekilde icra eden olarak ikiye ayıran, haddinize olmayarak kimse bir türlü istediğiniz gibi çalmadığı için oturup onca işin arasında çalışmak ve bitirmek zorunda bırakan, john williams'tan dinlendikten sonra bile hayal kırıklığı yaratan, antigoni gonininse bariz yanlış ve rezalet çaldığı, bestecisini bile aşmış, kağıttaki notalarının pek fazla bir şey ifade etmediği, hayatın anlamını içinde saklayan, anadoludan, bizden bir parçadır koyunbaba; anadolunun havasını solumamış, kulağına türküler çalınarak büyümemiş ilah tabir edilen gitaristlerin bile teknik olarak çoğu zaman kusursuz ama oldukça yavan bir şekilde icra etmeye ancak çalıştığı eserdir, flamenkoyla benzeşir o bağlamda.

    ayrıca bu entry woodstockın ellerinden öper.
  • bodrum/gümüşlük/koyunbaba koyu
  • bu eserde notalar ve vuruşlar için belirleyici olan şey sadece ölçü başlangıç ve bitiş çizgileri gibidir. belli olan tek şey ölçülerdir. içini dolduracak notalar ve vuruşlar icracının hislerine bırakılmışçasına farklı çıkar her elde.
  • edirne lisesi'nin önündeki türbedir. sigara izmaritleri ve bira şişeleriyle donatılmıştır etrafı.
  • türkiye’de gitara ucundan kıyısından bulaşmış her gencin gönlünde yatan aslan*.

    yorumcuyu belli ettiği, virtüözlük gerektiren bir eser olduğu belirtilmiş. ki öyle olduğu muhakkak. şöyle izah edeyim: çalmak için döktüğünüz ter ve zamanın sonucunda, gitarullah olsanız dahi yazılan eserle baya alakasız bir şey ortaya çıkarmanız olası hatta neredeyse kesin gibi. gitaristlerin seviyesini kıyaslamak için söylemiyorum, sadece yorum ve eser tutarlılığını anlamak adına bir şuna bir de şuna bakın… gerçi domeniconi’nin bile bir icrası diğerini tutmuyor: şunu ve stüdyo kaydını da dinleyin. bu kadar ünlü bir eser olmasına rağmen, neden pek bulaşılmak istenmediği anlaşılacaktır.

    şimdi bu tutarsız halin asıl nedenlerine gelelim…

    efenim, aniello desiderio da ilk olarak notaları deşifre edip şöyle bir çaldıktan sonra, sanatçı hissiyatıyla eserin aslında o an gitaristin ne hissettiğine göre değişen, yoruma çok açık bir eser olduğunu fark edivermiş. ancak daha fazlası da var: desiderio, ne zaman domeniconi ile karşılaşsa eserin hikayesini sormuş ve domeniconi her seferinde farklı biçimde anlatmış. hatta genç virtüözlerimizden çavgın çınkıt, bir konserde domeniconi’nin türkiye’de yaşadığı dönemde, evine yakın bir ahırdaki eşeğin anırmasından ilham aldığını söylediğini aktarıyor! yani bu durum domeniconi’nin eserin hikayesi sorulduğu zaman, bin çeşit farklı şey anlatması ile ilgili olabilir.

    burada durup bir bakınca, domeniconi’nin (amiyane tabirle) "sıktığı" hikayelerin hiçbirinin diğerini tutmaması, gümüşlük’te bir gün canı sıkılırken öylece bu eseri bestelediği ve belirgin bir hikayesi olmadığı kanaati uyandırıyor. hatta belki kendince türettiği bir “pazarlama” stratejisi de olabilir, bilemiyorum. ancak kesin olan bir şey varsa, carlo domeniconi, farkında olarak ya da olmayarak tam da esinlendiği folk eserlerinde olduğu gibi bir açık metin oluşturmuş ve roland barthes’ın “yazarın ölümü” olarak tanımladığı bir durumun gerçekleşmesine neden olmuştur. buraların folk motifleri, deyişler ve türkülerden türettiği eser, bu toprakları hiç görmemiş, görmesine de gerek olmayan gitaristlerin yorumlarıyla yeni formlar almış, defalarca yeniden yazılarak yeni anlamlar kazanmıştır. artık eser domeniconi’nin yarattığı anlam ve hikâyede değil, gitarist ve dinleyicinin zihninde tekrar tekrar üretilen bir dizgede yaşamaktadır. aniello desiderio bunu fark etmiş olmalı ki, her seferinde eseri farklı biçimde icra ederek (kimilerine göre tahrif ederek) yorumlamaya karar vermiş ve aynen bir söylenin olması gerektiği gibi, orijininden farklı bir hikâyeye dönüşmesine olanak tanımıştır. bu dolayımla, domeniconi’nin asla "doğru" haliyle anlat(a)madığı hikayeyi ödünç aldığı yere geri vermiş ve çemberi, ondan esinlenecek bir sonraki esere kadar kapatmıştır.

    eh! böyle işte. anlatı denen şey biraz da böyle olmalı der, türk gitaristlerin de bu anlatıya eklemeler yapıp çemberi daha da genişletmelerini dileyerek bu entry'i burada sonlandırırım.**
  • bu eseri en iyi şekilde bestecisi icra etmiştir şu ana kadar bence. içinde bir de saz konçertosu olan bir cd kaydı vardı orada çalmıştı carlo domeniconi bunu. ayrıca teknik açıdan çok büyük zorluk içermez bu eser.yorumlaması da sizin müzikal zekanıza, çeşitliliğinize kalmıştır. standart bir yaklaşım, kesinlike tat tuz bırakmaz bu eserde.
hesabın var mı? giriş yap