• tolstoyun schopenhauer tarafindan en cok etkilenen yazar ve dusunurlerden biri oldugunu kanitlayan eserlerinden biridir. ama schopenhauer abimiz kadar ozgur bir zekasi olamadigi icin dogru gozlemlerden bazi yanlis sonuclar cikartmistir.

    (eger birgun sizi de biri "sen koskoca tolstoydan daha mi iyi bilecen" diye azarlarsa, onlara aradan gecen 100-150 yilin dehadan daha onemli olabilecegini soyleyin. bugun en dangalagimiz bile aristo ve platonun toplamindan daha fazla sey biliyoruz.....nerdeyse)

    tolstoy schopenhauerin ask hakkindaki goruslerini benimsemis (bkz: askin metafizigi) fakat bunlari bir turlu kopamadigi ideal din inanci cercevesinde uygulamaya calismistir. yani sen kalk, aski biyolojiye ve evrimsel gelisime indirge, neden sonuc iliskisi dahilinde ve neredeyse karsi konulamaz bir bicimde bilimsel olarak tanimla, sonra bundan cikardigin sonuc cinselligin kosteklenmesi olsun. neden? biyolojiden, evrimden cok daha yapay, cok daha az gercek olan din kurumu/inanci ugruna. cok daha yapay olan gunumuz ahlaki normlari ugruna. evlilik muessesi hakkinda insanlarin sahip oldugu basmakalip dusunceler ugrune. hadi ordan be.

    bu neye benzer? bu penisilini bulup, sonra da allahin takdirine karismayalim diyerek kullanmamaya benzer. bu bosanmayi ahlaki ve geleneksel olarak cok ayip ve yanlis birsey olarak belleyip, daha sonra diger ulkelere kiyasla dusuk olan bosanma oranlarindan insanlarimizin daha mutlu evlilikleri oldugu sonucunu cikartmaya benzer.

    tolstoy zaten cinsellik durtusunu seytani bir durtu olarak gormus, bunun saf tanrisal sevgiye tam ters bir sevgi oldugunu savunmustur. yani adam gercekligi ne oldugunu hic bilemeyecegi, tecrube etmeyi birak tamamiyle tasavvur bile edemeyecegi bir saf tanrisal sevgi olarak bellemis, asil gerceklik olan cinsel sevgiyi ise bu hedeften uzak seytani bir tuzak olarak gormustur.

    isin asil aci yani bu dusunce zincirinin basinda schopenhauerin ask tanimini bilimsel bakis acisiyla anlamistir (ne de olsa onun zamaninda evrim hakkinda schopenhauerinkinde oldugundan daha cok teori vardir) ve bu tespitten sonra entellektuel olarak tamamen geriye donup, sartlandirmalara ve gelenege bagli kalarak varmistir sonucuna. entrynin basinda onun yeterince ozgur bir zekaya sahip olmadigi iste bu yuzden soylenmistir. sever miyim, severim. sayar miyim, sayarim ama adi tolstoy diye kreutzer sonattaki dusunceler dogrudur demem, dememeliyim.
  • lev nikolayeviç tolstoy/#25357341un belki de en guzel oykusudur.. kitapta, tolstoy'un schopenhauer'un kadinlar hakkindaki dusunclerini cok guzel analiz ettigini goruruz..

    oncelikle schopenhauer'un kadinlar ve evlilik hakkindaki goruslerinden kisaca bahsedelim: o'na gore, nasil ki aslanlar penceleri ve disleriyle, bogalar boynuzlariyla, murekkep baligi suyu karartan murekkebimsi sivi ile donatilmissa, tabiat, kadinlari da kendi kendini korumasi ve savunmasi icin ikiyuzluluk yahut riyakarlik melekesiyle donatmistir.. cok eslilik schopenhauer'a gore tartisilamayacak bicimde gereklidir, hatta kadinin hayrinadir.. askin temelinde yeni bir cocuk dunyaya getirmek vardir vs vs.. yani schopenhauer'un, aşka ve kadınlara dair oyle bagnaz fikirleri vardir ki, gunumuzde bunlarin ucte birini dile getirenler insan yerine konmazken, schopenhauer ozgur fikirli sayilirlar..

    simdi de kreutzer sonat isiginda tolstoy'un kadinlar hakkindaki goruslerine gelelim.. teoride askin kutsal, saygin, ideal, yuce bir duygu oldugu varsayilir ancak tolstoy'a gore ask, kaba, hayvani, adi birseydir, insana tiksinti ve utanc hissi vermesi gerekir.. kadin da insanin ask sucunu islemesinde suc ortagidir, suca tesvik edendir..

    eger ki der tolstoy, insanligin amaci; 'eksiksiz bir mutluluk, iyilik, sevgi ise kiliclarin ve mizraklarin saban demirine donusturulmesi, insanligin sevgide birlesmesi ise' tutkular bu amacin en buyuk engelleridirler.. tutkularin en kuvvetlisi, en guclusu, en zararlisi ise cinsel tutku, tensel sevgilerdir.. iste bunlar yok edildiginde, insan ancak o zaman amacina ulasabilecektir.. hayvanlar sadece turlerinin devami icin sevistikleri halde insanin sadece zevk icin sevismesi tiksinti vericidir.. bunun sorumlusu erkekten once kadindir.. iste bence bu noktadan sonra tolstoy, schopenhauer'dan ayrilmaktadir..

    tolstoy'un doneminde, kadinin on onemli gorevi olarak bir erkegi buyulemesi dusuncesi vardir, ona gore bu dusuncenin temelinde erkek egemenligi yatar.. bunun nedeni, erkegin kadina verdigi-yukledigi anlamda, misyondadir.. kadina ozgurluk vermek, ona erkeklerle esit haklar vermek, parlementoya girmesini saglamak demek degildir.. bu durum, kolelerin alinip satilmasini yasaklayan kanunlarin cikarilip, hala baskalarinin emegi uzerinden yasamaya bayilmak koleligin olmadigina kendini inandirmak gibidir..

    iste, kadinlarin, erkekler uzerindeki cinsel egemenlikleri de bu tepkiden dogmaktadir.. madem ki diyor kadinlar, bizi tensel zevklerinizin araci olarak goruyorsunuz, biz de sizleri bu zevk uzerinden kendi kolemiz yapacagiz.. onlara toplumda erkeklerle esit cinsel haklar verilmediginden, onlar da tensel arzulari uyandirip erkegi kendi aglarina cekiyorlar..

    evliliklerdeki mutsuzluklari, kavgalari tolstoy iste bu uyarilmis cinsel arzulara baglar.. sevisme sonrasi, bu cinsel arzular tatmin edilip, hazza erisilince insanlar bir sukutu hayale ugrarlar.. sehvet, gercek duygularin ardina gizlendigi bir duvar gibidir ve yikilinca ortaya cikanlar/gorunenler kavgalarin nedenidir.. yani tolstoy, schopenhauer'un kadinlar hakkindaki tespitlerinin nedenini erkeklere, erkeklerin kadinlari cinsel obje olarak gormesine bagliyor.. kadinin, gercek ozgurlugu, ancak cinsel tutkular ortadan kalktiginda yakalayabilecegini dusunuyor..

    oykunun en carpici yeri kiskancligin baslayip, gelistigi bolumlerdir.. bu bolumlerde, kiskancligin tek sebebinin cok sevmek olmadigini da gormus oluruz.. zaten bana bu konu cok ilginc gelir.. aşk/sevgi eger fedakarliksa, sevdigini bir baskasina birakma zorunda kalmak fedakarliklarin en buyugu olduguna gore, bunu yapan kisi en cok seven, en siddetli aşık olmaz mi? aşk, aşık olunan baskasini sevdiginde o fedakarligi yerine getirmeyi gerektirmez mi.. bu durum yani sevilenin baska birini sevmesi, evliliklerde karsisindakini oldurmeyi getirirken, platonik durumlarda nasil fedakarligi getiriyor.. hep ayni konu: olesiye sevmek mi, olduresiye sevmek mi.. sevgi mi, emek mi.. (bkz: idiot/#25241382)

    tolstoy'un schopenhauer'dan en cok etkilendigi konu bu kiskanclik yada evlilikte aldatma konusudur.. asik bir erkek, her zaman korumaci, atak , hercai bir konumdadir.. kadinsa daha cok vefakar olmaya egimlidir.. bu sebeple erkek, askina karsilik aldiktan yada sevistikten sonra hislerini cok cabuk kaybedebilirken, baskalarina daha meyilliyken, kadinin aski karsilik gordugunde daha da guclenir.. erkek yilda yuzlerce cocuk yapabilecekken, kadin bir kez yapabilir ve bu sebeple de erkek hep baskalarina meyletmeye yakinken kadin cocugunu bakip koruyacak erkegine daha bir istekle sarilir.. bunun sonucu olarakta bir erkegin aldatmasi tabii karsilanirken kadinin aldatmasi erkeginkinden cok daha gayri ahlaki karsilanir.. kocasinin ruslarla dusup kalktigini ogrenen kadinin kocasini affetmesi daha sik gorulurken, komsusuyla sevisen karisini affedebilen erkekler pek gorulmez..

    kiskanclik konusu da cok ilginctir.. kiskancligi korukleyen sanirim insanin kendi icinde bulundugu mutsuz, caresiz durum degildir.. insani asil ofkelendiren sanirim, karsidakinin umursamaz halidir, onun mutlu olmasidir, canliligidir.. bu durumda da askin bitmis olmasi gerekir galiba.. kiskanclik ruhu oyle acilar icinde birakir ki tolstoy bunu ''bir delikanlinin kadinlara duydugu arzuyu tedavi edip caydirmak icin onu frengililer hastanesine degil, ruhumun icine goturmek isterdim'' seklinde tarif eder.. karsidaki aldatmasa bile aldatmak istedigini bilmek yeterli degil midir.. bunun onune gecebilmek mumkun mudur.. kitapta aciklandigi gibi gercek sevgiye ulasmanin onundeki en buyuk engel cinsel tutkularsa, eksikligi neden evliligin sonlanmasini sagliyor, aldatma dusuncesinin tomurcugu oluyor.. muzik yada resim, siir gibi sanatlar nedir, insan ruhunu yuceltir mi yoksa afyon mudurlar.. nerdeyse iki bin yil sonra tolstoy, nasil bu konularda (muzik ve resim) tipki platon gibi dusunebiliyor..

    yoksa sevgi, ahlak, erdem, kiskanclik, tanrinin varligi gibi konular zekadan yada bilimsel gelismelerden bagimsiz midir.. bilim gelistikce bu konularda fikir yurutmek, dogru sonuclara varmak daha mi kolaylasir.. eger biri size ''sene olmus 2011, insan ay'a uzaya cikmis, bobrek nakli yapiyor sen nasil tanri'ya inanirsin'' derse 'ama ben tanri'nin ay'da olduguna inanmiyordum ki, ay'a cikilip orda olmadigi gorulunce vazgeceyim' diyebilir miyiz.. insanoglu daha dün elindeki iphone'la, nasil kadinlari sirtindan bicaklayip, gazete mansetlerine bunun resmini cikarabiliyor..
  • cesare pavese in 11 ağustos 1940 ta günlüğüne yazdığı tek cümleyle eleştirebileceğimiz kitap.

    "pek az mutlu evlilik varmış gibi görünmesi , romancıların mutlu evlilikler üstüne söyleyecek bir şey bulamamalarından ileri gelir."
  • 'aa doğru lan' verilerden 'öehh' çıkarımlar yapılıp sonu imana bağlanmış tolstoy kitabı. yalnız evlilik değil aynı zamanda aşkın da gereksiz, hatta çirkin bişi olduğunu anlatır. ayrıca (bkz: evlilik şirketi)
  • ivan ilyic'in olumu gibi bu kitap da sonu bilinerek okundugunda daha buyuk bir zevk verir.. o sona ulasirken insan ruhunun cektigi sikintilari gormek, hissedebilmek daha guzeldir..

    ''bu arada bir de sadece benim, umdugumdan cok farkli bir sekilde karimla gecimsizlik yasadigim, baska ailelerde boyle gecimsizliklere rastlanmadigi dusuncesi istirabimi iyice artiriyordu.. o zamanlar henuz, herkesin ayni durumda oldugunu, herkesin aynen benim gibi, yasadiklarinin tamamen kendi kisisel mutsuzluklari sandiklarini ve bu yuz kizartici mutsuzlugu sadece baskalarindan degil, kendilerinden bile gizlediklerini, kendilerine itiraf etmeye yanasmadiklarini bilmiyordum''
  • evlilik kurumunun günümüzde büründüğü nihai şekli itibariyle, bu kitaptaki fikirler artık birer nostaljiden ibarettirler.şöyle ki:

    malumunuz 19. yüzyılda ve öncesinde, toplumların mevcut sosyal yaşantılarından ve etik anlayışlarından ötürü, gönül ilişkileri* şimdiki serbestliğinden çok çok uzaktı.amaç yine şimdiki gibi "aşk yapmak", tolstoy'un tabiriyle "çiftleşmek" de olsa, bunu yapmak için bir takım prosedürleri izlemek gerekiyordu.ama bu amaca ulaşmak için hangi yolu denerseniz deneyin, bu işin olmazsa olmaz şartı evlilikti...

    yani bu durumda, o dönemde, evlilik aleni bir biçimde "yasal zina" olarak addedilebilir.buna kimse bir şey diyemez.dolayısıyla bu sağlıksız gelenekten ötürü, birlikteliğin ilerleyen evrelerinde, taraflar arasında kitapta da geçtiği gibi birbirlerine karşı nefret duyma, cinsel birleşme sonrası birbirlerinden iğrenme, tahammülsüzlük vb. gibi sonuçlarla karşılaşılabilir.

    bu da aslında şundan kaynaklanır; kişi aşk, evlilik ve aile diye şartlandığı kavramların aslında cinsel birleşmeden türetilmiş kavramlar olduğunu farkeder.kişinin bir anda yıkılan ya da yıpranan bu değer yargıları ise onda haliyle büyük bir hayalkırıklığı yaratır.ki bu da daha çok orgazmdan sonra olur.yukarda bahsettiğim iğrenme, nefret duyma eylemleri ise eşe değil, gerçekte kişinin kendisine karşı beslediği duygulardır.

    yani kitap, dönemin, kimsenin yüzleşmek istemediği kadar herkesin de tüm çıplaklığıyla vakıf olduğu bir gerçeği teşhir eder.bu haliyle eser evlilik kurumuna indirilmiş bir tokattır aslında.ama günümüzde malumunuz, bazı işler daha rahat ve serbest işlemekte.her zaman sağlıklı bir birliktelik olmasa da, insanlar gönlünün istediğiyle beraber olabiliyor artık.haliyle evlilik kurumu da bu durumdan olumsuz yönde nasibini alıyor.evlilik bir kurum olarak toplum hayatı içindeki konumunu koruyor ama niteliksel bir değişim söz konusu artık.insanlar eskiden "cinsel birleşme" için evlenirken, artık bu amaç doğrultusunda hayatı müşterekleştirmek daha geri planlarda kalmakta.bunun yerine televizyon ya da oturma grubu taksidini birlikte ödemek, eve geldiğimde ışıklar yanıyor olsun mantığı, kapıyı birileri açsın bana durumu ya da yalnızlığa karşı bir çare* olarak görülmesi gibi nedenler önplana çıkmaktadır.ama çocuklarla ilgili düşüncelerin günümüzde de geçerliliği bulunmaktadır.
  • günümüzde de izdüşümlerini yakaladığımız, kadın ve erkek ekseni etrafında başkahraman pozdnişev'in mutsuz evliliğinden yola çıkarak aşk, sevgi, cinsellik, ahlak ve toplumsal kuralları irdelediği, bir tolstoy eseri.
    kadının ve erkeğin rolü, toplumun bu iki cinse biçtiği paye, yüklediği anlam açısından değerlendirildiğinde, o dönem rusyasının bugünün türkiyesinden pek de farklı olmadığı göze çarpıyor. neticede ahlaki çöküntünün kapıları tırmalamaya başladığının farkında olan tolstoyun kendi mutsuzlukları ve aile içi sorunlarınında ışığında gerçekleştirdiği, sosyolojik bir dönem değerlendirmesi çıkıyor ortaya.
    bütün hayatını kendini, yaradılışı ve yaratanı, yaşamın anlamını sorgulayarak geçiren, mutlak doğruyu bulamamanın acılarını hisseden ve hissettiren birinin-tolstoyun okunması elzem kitaplarından biri kreutzer sonat...
  • tolstoy'un bu hikayede madam pozdnişev adı altında kendi karısını anlattığı söylenir. hikayedeki evli çift, her türlü şeyi açıkça yazdıkları günlüklerini değiş-tokuş ediyorlar. birbirlerinin yüzlerine söyleyemedikleri şeyleri bu şekilde açığa çıkarıyorlar. bu günlük okuma seanslarından sonra elbette kıyamet kopuyor.
    "biz aynı zincire bağlanmış iki kürek mahkumuyduk" diye bir finali vardı ki, ibret alınması gerekir.
  • tolstoy'un en çok sansür yiyen kitabı...evlenme hazırlığı içindeki insanların okumaması gereken kitap,yoksa bütün hazırlıklar boşa gider valla...
  • beethoven'ın piyano ve keman için yazdığı, en güzel parçalarından biri olarak kabul edilen sonati aslında george bridgetower adlı bir keman virtüözüne adanmıştır, hatta parçayı ilk kez beethoven ve bridgetower birlikte çalmışlardır. fakat konserden sonra içmeye giden kankalardan bridgetower , beethoven'ın tanıdığı bir bayan hakkında yakışık olmayan bir yorum yapınca besteci bu işe çok içerlemiş ve bundan böyle onu görmek istemediğini söylemiştir. beethoven besteyi rudolphe kreutzer adlı farklı bir virtüöze yollamıştır ve ona adamıştır. kreutzer sonatı görünce bu bestenin çalınamayacağını , beethoven'ın kemandan anlamadığını iddia etmiştir. bu sonatı bir kez bile çalmamıştır.

    aslına en sadık şekilde martha argerich (piyano) ve itzhak perlman (keman) tarafından çalınmıştır diye iddia ediyorum.
hesabın var mı? giriş yap