• son zamanlarda bunu sıklıkla görüyorum. şişme botlarla avrupa’ya kaçan göçmenlerin kucaklarında hep yeni doğmuş bebek var. işin bu noktasını gerçekten anlamıyorum. bu insanlar savaş ülkesinden, açlıktan, fakirlikten gelen yersiz, yurtsuz insanlar değil mi? peki bu insanlar ne ara ve en önemlisi hangi akla hizmet için çocuk yapıyorlar ki?
    avrupa insanı devletin sunduğu onca imkana, kıyasla içinde yaşadıkları refaha rağmen, çocuklarına sunabilecekleri iyi bir geleceği garantilemeden çocuk yapmıyor. peki bu insanlar neye güvenerek çocuk yapıyorlar? ülkelerinde savaş varken bu insanlar hala üreme derdinde mi? tepelerinde bombalar vızır vızır uçuşurken bu insanlar sevişmekle mi meşgul?
    istisnasız her videoda kundakta bebekler var. kucağındaki bebek en fazla 3-5 aylık. e sen aylardır göç yolunda değil misin? savaştan, sefaletten yollarda değil misin aylardır? ne ara hamile kaldın? hepsinin kucağında kundakta bebe.
    behey ahmak; sen kendi zikinin derdine düşmüşsün de bu çocuklar şöylesi bir ortamda, şu sefalet içinde doğmak zorunda kalacak ne günah işledi?
    bu cehaletten öte bir sorumsuzluk. hadi desen ki çocuk yapma yaşı geçiyor diye yapmışlar, değil. gencecik insanlar. 10 sene sonra da yapabilir çocuğu hatta.
    ama hayır. karınlarını doyuracak ekmek yok, ev yok, iş yok ama çocuk yapmaya geldi mi hepsi dikiş makinası gibi seri üretim yapıyor.
    gerçekten sinirim bozuluyor. böyle ahmaklık, böyle sorumsuzluk, böyle vicdansızlık olur mu?
    bunun cehaletle, fakirlikle bir alakası olamaz.

    şöyle bir başlık da açtım bu konuda
    (bkz: #102953392)
  • maalesef anlayamadigim durum. burda hümanizm diye yirtinsam da savas ortasinda evi barki olmadan cocuk yapip bir de üstüne can yelegi bile olmadan o cocuklari alip dandik bir botla deniz asiri seyahat etmek akil karı değil. ben hala cok üzülüyorum o zavalli bebeklere ama ordaki yetiskinlerin cok da umrunda gibi görünmüyorlar.
    umarim bu cehennemin icine dogmus canlarin görecekleri güzel günler de olur.
  • dün seyrettiğim videolardan birinde kadın “çocuklarım ölse de geri dönmem” diyordu. yorum dahi yapamıyorum.

    buyrun: 1:20
  • birileri çıkıp "aman da hormonlar, canım da içgüdüler; insan savaşta yok olmamak için kendini üremeye verir vırt zırt" demeden önce ben zıplayayım: allah bize bu aklı hormonlarımıza ve içgüdülerimize söz geçirsin diye verdi.

    sen doğacak çocuğunu düşünmeden üremenin peşine düşecek kadar cahil, umursamaz ve salaksan zaten senin modern dünyada yerin yok, olmamalı.

    çocuk yaparsın, savaş çıkar anlarım. hepimiz için var böyle riskler; allah korusun ölmeyeceğimizin ya da başımıza bir iş gelmeyeceğinin garantisi yok. çocuğun 2 yaşındayken ölüp gidebilirsin, sakat kalabilirsin, savaş da çıkabilir; allah kimsenin başına vermesin. ama sen zaten savaşın göbeğindeyken, evi-işi geçtim, bir yurdun, vatanın dahi yokken tutup on tane bebek doğuruyor, kucağında on bebekle bota binip kaçak göçmen olarak avrupa'nın kapısına dayanıyorsan, kusura bakma var sende bir bit yeniği...

    sen kendi çocuğuna acı, söz veriyorum ben de acıyacağım.
  • üreme ve muhteşem türünü devam ettirme güdüsü sebebiyle efendim... ürüyoruz, engel olamıyoruz. hiç canımız çekmese , keyfimiz yerinde olmasa, koşullar uymasa bile ilahi bir görev gibi, yemek gibi, içmek gibi çiftleşiyoruz.

    insana çok da anlam yüklemeyin. belli bir bilinç düzeyini aşmadan mantıklı hareket de beklemeyin.

    edit: hormonlar demeyecekmişiz. peki paşam. çok kıymetli varlığımız, akıl ve bilinçle öyle donatılmış ki, fizyolojik güdüleri es geçip direkt sosyal güdüleri önceliyoruz. bunu da olağanüstü durumlarda değil, hep yapıyoruz.

    üremek, mazlumun isyanıdır. bir nevi "ben de varım" deme biçimi. olay sadece biyolojik ya da evrimsel değil. psikolojik, sosyolojik yönleri de göz ardı etmemeli.
  • -insan doğası olabilir. stres zamanında doğurganlık artıyor olabilir, hayat ve neslin devamı adına.
    -mülteciler ağır stres yaşadıklarında ilk gecici konakta bir huzur ve güvenlik hissedip, bu bir sevişmeyi tetikleyip çocuk yaptırıyor olabilir. ayrıca gezi ve yer değiştirmeler ateşli sevişmeler getirir.

    - murphy yasası veya tanrının sınaması prensibi burda devreye giriyor olabilir.

    mültecilerin yolda, kampta falan hamile kalıp çocuk doğurduklarını görüyorum. bunun istenilerek planlanarak olduğunu düşünmüyorum. bu süreçi en çok zorlaştıracak şeyin başında çocuk gelmektedir.
  • kadınlar için çok kötü bir durum..
    bütün bu zorluklar yarı aç yarı tokluklar ve itilip kakılmakla geçen mülteci hayatının içerisinde, hamileliğin zorluğu, çocuk doğurmanın zorluğu acısı ve o çocuğu emzirmek, beslemek ve kendin ve diğer çocukların yetmiyormuş gibi bir de sana bağımlı bir canlının yaşamasını sağlamaya çalışmak çok zor..

    sanmıyorum ki, bu kadınların çoğunun bile bile isteyerek hamile kaldığını. ancak ortadoğu ataerkil yapısı sonucu maalesef bu durum.
  • gitmek için çocuklarının ölümünü bile göze almışsa bir anne, öyle yaygaralar koparıldığı kadar da rahat değillermiş demek. maaş, bedava sağlık hizmeti, bedava eğitim, göçmenlere özel yapılmış konutlar falan..
  • bu değerlendirme yapılırken atlanılan en önemli nokta bu insanlar zaten böyle bir öncelik, böyle bir vizyon, bilinç sahibi olsalardı şu an ülkeleri muhtemelen bu kadar kötü durumda olmazdı.

    yaşama, eğitim, fırsat eşitliği, ifade özgürlüğü gibi temel hak ve ödevlerden yoksun oldukları için böyleler zaten.

    henüz sosyal evrimin büyük oranda gerisinde kalmış veya bırakılmış bir toplumdan bahsediyoruz. tabi bakın bunu suriyeli göçmenleri eleştirmek için söylemiyorum. bizim toplumumuzla bu suriyelileri karşılaştırırsan onların geri kaldığını görebilirsin. aynı şekilde bizim toplumumuzu da finlandiya ile karşılaştırırsan bizim de orada suriyelilerden farklı olmayacağımızı görürsün.
  • ülkemize gelen türkmenlere sürekli yardım eden bir arkadaşım var, bizlerden de yardıma katkı ister. bana buluştuğumuz bir gün ziyaret ettiği evin fotoğraflarını gösterdi, paraları olmadığı için doğal gaz kullanamıyorlar, evleri küçücük ve rutubetli, üç nesil bir aradalar, kayınvalide ve oğlunda genetik bir hastalık var gözleri bir yaştan sonra giderek göremiyor. kayınvalide zaten gözlerini kaybetmiş, oğlu da az görüyor ve çalışamıyor, evde 2 bebek var bebeklerin ayakları çıplak çünkü giyecekleri yok, ve gelin 3. bebeğe hamile.

    arkadaşıma dedim bunlar ne hallerine ürüyorlar daha, karınlarını doyuramıyorlar... onlar bebeği allah'ın hediyesi gibi düşünüyorlarmış, doğum kontrol kesinlikle bilmedikleri gibi öğrenmeyi de düşünmezlermiş hele de uygulama kesinlikle olmazmış.

    bunların girişte taaaa ülkeye girişte kadınların tüplerini bağlanacak denilse eminim buraya gelmekten vazgeçerler.

    gelelim bebekleriyle iltica etmelerine, dün gece yatağıma uzandığımda yunanistan sınırındaki bebekler geldi aklıma. hiç birini sevmiyorum o insanların hepsinden de nefret ediyorum ama bebekler ve çocuklar hassas noktam, onlar günahsız... ya hiç doğmamalılardı ya da iyi şartlarda büyümelilerdi. en azından sağlıklı şartlarda...

    o şekilde irtica edenlere de gelince vebaldir, madem o çocuk sana allah'ın hediyesi ve emaneti ona iyi sahip çıkacaksın,ama işte bu şuursuzların sürü sürü çocuğu olur bizim olmaz.
hesabın var mı? giriş yap