• valla yıllarca içinde soğan,lahana,kabak olan hiçbir şeyi yemedim... salata dahi... bamyaya bakamazdım bile... şimdi bamyanın, ıspanağın, kapuskanın, mücverin fanatiğiyim... salata mı dediniz... gectim çoban salatasını soğan salatasını kendi ellerimle hazırlıyorum... tezgahında bamya olan lokanta gorsem ciger gormus kedi formatında atlıyorum... yanarım yanarım onlarsız gecirdigim gunlere yanarım... affet beni anne... sen haklıymışsın...
  • patlican. kendimi o kadar zararli olduguna inandirmistim ki delil olarak; elimde gordugum kirmizi noktaciklarin ondan kaynaklandigini ve her yiyisimde artmasini sagladigini dusunurdum.

    simdi ise kizartmasi, pilavi, sulu yemegi, kozlenmisi, tursusu, alinazigi, imam bayildisi, dolmasi...

    hatta duydum ki receli bile varmis.
  • nikotin muhteviyatından olsa gerek, zorla patlıcan yedirilerek geçen uzun yıllardan sonra artık lokantaya gidip üstüne bi de para vererek karnıyarık yiyeceğimi rüyamda görsem inanmazdım. yıllar sonra patlıcan olmayan sofraya oturmayacağım belki de.

    biber dolmanın sadece içini yemekten, tümünü yemeye terfi etmiş olmamın açıklamasını ise bilemiyorum.
  • (bkz: ıspanak)
  • pırasanın görüntüsü hep hoşuma giderdi ama yemeye gelince kaçardım. pirinçli olması beni tiksindiriyordu. şimdi pırasa mevsimi geldi mi deli oluyorum.
  • çorba
  • ben de küçükken hiç sevmediğim enginarın, hele ki enginar dolmasının şu an hastasıyım...

    bu durumun nedenini prof. dr. yankı yazgan'ın bir yazısından okuyalım:

    "şimdi sevdiğim bir şeyi, çocuklukta nasıl olur da sevmezdim? enginarı sevmeyenler, hiç sevmeyenler, ömür boyu sevmeyenler, neden sevemiyorlar? canları öyle istiyor da ondan, doğru cevaplardan birisi elbette. bir şey daha var: enginar-, kereviz-, bamya-, sebzesevmezlerin nefret ettiği ne varsa, çocuklukta bunların tadına varmak nesnel olarak epeyce zor.

    çocukken, dil üzerine yayılmış olan tat algılayıcıların dağılımı henüz son şeklini almış değil. yani, her tadı algılayabilecek bir sisteme sahip değiliz. üstelik, bir tadın egemenliği, mutlak: tatlı, şekerli... şekerin üstünlüğü, hem şekere özgü algılayıcı sistemlerin doğuştan itibaren diğer tat algılayıcılardan daha gelişmiş olmasına, hem de şekerli tadın algılanmasının “zahmetsiz” olmasından ileri geliyor. dilinizi değdirdiğiniz anda, kendini hissettiren, biyolojik sisteminiz üzerindeki etkisi bile oldukça dolaysız ve hızlı olan bir tat (“şekerim çıktı/düştü” gibisi var da, acım ya da ekşim çıktı diyen pek az). bu tada ulaşmak için fazla zahmet gerekmiyor, hemen etkisini hissediyorsunuz." (açık radyo sitesinden)
  • (bkz: rakı balık)
  • biber dolmasının biberi.
  • mercimek çorbası

    ilkokulda kimse bana yediremezdi. ama şimdi görünce atlıyorum.
hesabın var mı? giriş yap