• türk tipi acı biber turşusu insanlık sınırlarını zorlayacak derecede acıdır. sanırım türk'le ork'u karıştırmış arkadaşlar. acı seven, hatta bu konuda iddialı olanlara * tavsiye edilir ancak midenizin başına gelebilecek sorunlardan müessesemiz sorumlu değildir.
  • -selamün aleyküm ağalar, nassınız eyi misiniz, keyfiniz yerindedir inşallah, maşallah...

    gördüğünüz üzere entry'e bir tanımla değil bir selamla başladım. çünkü bizim anadolu'da bu işler böyledir. bir dost meclisine destursuz girilmez, sohbete başlamadan önce bizden yaşça büyük insanların hal hatırları sorulur. kulakları az işiten yaşlı insanların kulağına doğru eğilerek bağırmak ve "amcaaaa, naaapıyon, halin vaktin yerinde mi?" şeklinde sormak suretiyle gönülleri alınır. fakat görebildiğim kadarıyla siz daha bir selam sabah bile vermeden reklama girişmişsiniz. pek çok firma da sizin gibi olduğundan pek fazla üzerinize gitmeyeyim dedim ama yabancı firma olduğunuzdan üstelik ekstra alman bir firma olduğunuzdan bu gibi konulara sizin ekstra önem vermenizde fayda var. burası da sanal da olsa bir dost meclisi.

    kühne veya kuehne tanım: turşu, ketçap, sos, mos gibi şeyler üretip satan alman firması.

    basit olarak düşünürsek (ki ben metaforu olsun, analojisi olsun çok severim) köydeki halamın endüstriyel ve global versiyonu olarak düşünebiliriz.

    tabii burada benim halam ketçap veya amerikan sezar sosu üretmiyor, halamın kornişon turşusunun cüccük diye bir markası yok veya halamın turşusunu bavyera'daki chain marketlere tedarikini sağlayacak, gelsenkirtchen'deki piyasa penetrasyonunu artıracak bir distribution channel'ı, bir dağıtım ağı, bir soğuk hava deposu donanımı, frigorifik tır filosu yok gibi detaylarda boğulursak büyük resmi (big picture) kaçırırız.

    nasıl bir büyük resim? kühne'de de dayım yok mesela. kühne'nin taşakları olsaydı (yani cesaretli olmak anlamında) halamı işe alırdı. halamın kühne'ye göre birtakım avantajları olabilir, kurduğu turşu için para istememesi, nakliyeyi bir otobüs firmasından rica ederek bedavaya getirmesi (her ne kadar otobüsün varış saatinden ziyade kalkış saatini ön planda tuttuğu için benim sabahın ayazında uykumu bölüp soluğu şehirlerarası otobüs terminalinde almam bir dezavantajmış gibi gözükse de), her zaman lezzeti ön planda tutması ve kendi bağının bahçesinin ürünlerini (bildiği) ürünlerini kullanması, vs.

    kühne'nin de halama göre birtakım artıları vardır, olabilir. hijyen, ambalaj kalitesi (plastik bidon yerine cam kavanoz, iplik ve bez torba yerine sealed garanti bandı) filan daha üst seviyede olabilir.

    peki büyük resim ne burada? gelin isterseniz burada bir soluklanalım ve sözü psikiyatrist prof.dr.erol göka'ya ve onun "türk'ün göçebe ruhu" isimli kitabına çevirelim.

    prof. dr. erol göka kitabında "bayramda seyranda neden soluğu köyümüzde alırız? ziyafet kültürümüz nereden gelir? duvara halı asıp, balkonda biber yetiştirmeye neden bayılırız? yeni karşılaştığımız birine neden hemen nereli olduğunu sorarız? trafikteki tutumumuz neden cirit oyununu andırır?" gibi soruların cevabını araştırıyor. ve özetle diyor ki her ne kadar biz beyaz türkler modern hayata, şehir hayatına, şehir kültürüne adapte olmuş görünsek de aslında çadırdan ve göçebe kültüründen tam olarak kopabilmiş değiliz. şehirliliğimiz, demokrasimiz, modernliğimiz o yüzden eğreti duruyor. biz derken burada ağzında gümüş kaşıkla doğmuş asilzadeleri, kendini bir şekilde halktan soyutlamayı başarmış aydınları filan tenzih ederim, diyecektim ama edemiyoruz zira onlar da halktan kendilerini soyutlamış, halkı aşağılamayı marifet sayan kimseler olarak acınası bir görüntü sergiliyorlar.

    konuyu buradan şöyle bağlamak isterim, hepimizin köyde bir halası, teyzesi, yengesi, nenesi filan var, yoksa da bir zamanlar vardı. dolayısıyla turşumuz, pekmezimiz (pekmez satıyor musunuz onu da bilmiyorum aslında) filan geliyor çok şükür. veya gelmese de hepimiz turşunun tadının neye benzediğini az çok biliyoruz.

    şu reklam metninizi ele alalım, umarım bunun için ayrıca bir reklam metni yazarı filan tutmadınız, buna da para harcamadığınızı düşünmek istiyorum.

    "özenle seçilmiş malzemeler ve 300 yıllık uzmanlık ile hazırlanan kühne ürünleri ile küçük dokunuşlarla büyük lezzetler yaratmak çok kolay… üstelik bunu yapmak için de kadın olmanıza gerek yok…

    avrupa'nın en çok satan sosları ile hafif ve sağlıklı salatalar yapabilir, akdeniz’den amerikan mutfağına, dünya mutfaklarından değişik salatalar deneyerek sofralarınızı zenginleştirebilirsiniz. kuhne, standart perakende türk tüketicisinin evindeki bireysel kullanımına yönelik bu sosları bulabilmesini sağlamaktadır."

    bu reklam metninden yola çıkarak hedef kitlenizin bekar erkekler veya cross dresser'lar olduğunu anlamak zor olmasa gerek. "üstelik bunu yapmak için de kadın olmanıza gerek yok" iyi bari, salatamı çeşnilendirmek için cinsiyet değiştirme ameliyatına gerek kalmadı. yahu bunu hangi sersem skin mahsulü yazıyor?

    avrupa'nın en çok satan sosları ile hafif ve sağlıklı salatalar yapabilir...hafif ve sağlıklı salataya en son konulacak şey sostur, bunu bütün kilo problemi olanlar bilir. lezzetli desen anlarım da sosunla hafif ve sağlıklı salatama yağ ve kaloriden başka nasıl bir katkı sağlayabilirsin. marul yersen hafif ve sağlıklıdır, havuç keza öyle hiç bugüne kadar obez tavşan görmedim. neden yok doğada obezite? çünkü doğada sezar salata sosu yok, ranch dressing yok.

    bir de amına koyim avrupa'nın en çok satan soslarıyla deyince sanki bi bok oluyor. avrupa'nın ekseriyetinin damak tadı yok. fish and chips gibi, patates kroket gibi, weisswurst gibi saçma sapan yemeklere bayılıyorsunuz. burada tabii italya'yı, ispanya'yı, fransa'yı filan ayrı tutmak lazım. zaten google'da german cuisine diye arattım, did you mean french cuisine dedi. heriflerin mutfağı yok, bir öğrenmişler wurst (yani sosis). 1500 çeşit sosis varmış. hadi 2-3 tane sosis cinsi olur, acılı baharatlı, dana sosis, kuzu sosis veya domuz sosis, hadi bokunu çıkaralım sebzeli sosis, pastırmalı sosis, yumurtalı sosis, üzümlü sosis, beyaz sosis, siyah sosis filan 100 cins olsun. kalan 1400'ü kim nasıl açıklayacak bana. millet olarak neyin peşindesiniz? sen her yemekte sosis ve patates (kartoffel) yersen tabii ki senin ketçap sektörün, hardal sektörün gelişir.

    türk mutfağında osmanlı mutfağı geleneğinde yemeğin tadını konulan malzemeden alması temeldir. biz karnıyarığa ketçap koymayız, nar ekşili salataya limon sirkesi veya gavurdağına ceviz kreması sıkmayız. sitenize de girdim yemek tariflerinde ilk sırada papates graten çıkması beni nedense hiç şaşırtmadı. anneannemin deyişiyle patates yiye yiye patatese, sosis yiye yiye sosise dönmüşsünüz. bira patates, bira patates hayat mı geçer lan böyle?

    dünya mutfağı dünya mutfağı diye bu meksikalılar bizim dürümlerin, kebapların daha fenasını amerikalılar'a kakalamışlar. burrito nerede adana dürüm nerede? fajita nere saç kavurma nere? yanına iki renkli biber, bir iki kırmızı fasulye koy, bir de muhabbet kuşu kusmuğu gibi guacamole...al sana meksika mutfağı.

    hint mutfağı desen adamlar bunca yıldır saygıdan danayı yemeyi öğrenememişler daha. daha küşlemenin tadını bilmeyen, dana madalyon versen boynuna takıp şampiyon oldum diye yeni delhi'de tura çıkacak cehaletteki adam da gelip bana mutfağı hakkında böbürlenmesin kardeşim sinirleniyorum çünkü

    adamlar rusya'da domuzun g.tünün yağını ekmeğe sürüp yiyorlar. japonya'da bildiğin lapayı yemek diye yiyorlar. geçenlerde sushi lokantasına götürdüler, yemin ediyorum getirdikleri balık resmen çiğ'di. amına koduğumun coğrafyasında iyi ki soya fasulyesi ve yosun yetişmiş yoksa açlıktan kırılırlardı. bizim beğenmeyip burun kıvırdığımız eriştenin noodle diye ekonomisini yaratmışlar utanmadan.

    bir de şu lafa uyuz oldum : "kuhne, standart perakende türk tüketicisinin evindeki bireysel kullanımına yönelik bu sosları bulabilmesini sağlamaktadır."

    la sen kimsin de beni standart perakende türk tüketicisi diye sınıflandırıyorsun. bunu buraya koymayacaktınız herhalde kendi içinizde dolaşan bir memo filandı. ben niye standart oluyorum. ben standartsam sen nesin?

    ben eminim ki sizin gıda mühendisiniz olacak hıyarlar, daha salatalıkla acur arasındaki farkı bile bilmiyordur. inanmayan gidip sorsun, acur turşusu yedin mi diye "was ist los" demeyeceklerse ben adam değilim. salatalık diye de kabağa benzer fransız baget ekmeği uzunluğunda genetiğiyle saçma sapan sebzeler yiyorsunuz.

    yahu zaten kühne diye fakir diye marka mı olur allahaşkına? hiç mi bir tane aklıbaşında bir adam çıkıp da size "ya arkadaş bir saniye türkiye piyasasına giriyoruz, en azından bir sözlüğe bakalım bizim markanın türkçe'de fena bir anlamı, kötü bir çağrışımı var mı? diye sormadı? bir tane bile pazarlama yöneticisi çıkıp "ya ben bir global marketing dersinde okumuştum general motors chevrolet nova markasıyla latin amerika piyasasına girmeye çalışıyordu da nova ispanyolca'da "skseler gitmez" anlamına geldiğinden pek tutmamıştı, ford pinto modelini brezilya piyasasına sürdüydü de pinto argoda "küçük erkeklik organı" demek olduğundan sonuç fiyasko olmuştu. double check etmekte fayda var" demiyor mu? pazarlama toplantılarında kühne kelimesinin köhneyi akla getirdiği konuşulmuyorsa ne konuşuluyor? salsa soslu patlıcan tarifi mi? oldu olacak marka ismini kösnük yapaydınız. (kösnük kayserililerin köstebeğe verdikleri yerel isimdir, sonuçta logoyu da şirin bir köstebekle değiştirirdiniz, en azından halka daha sempatik gelirdi. kühne türkiye deyince sanki kişne gibi bir emir kipini çağrıştırıyor bi de bende. bizim oğlan çok hasta doktor bey. kühne bakiiim, -kühö! kühö! gibi.

    bir de daha önce de yazdım yine yazıyorum. tatlı turşu diye birşey olmaz. tatlı turşunun beynimde yarattığı etki şalgam suyu içmeyi beklerken yanlışlıkla üzüm şırası bardağına ulaştığımda oluşan etkiyle aynı. almanların damak tadına uygun filan diye sitenizde yazıyorsunuz bir de bile bile. derdiniz kültür ihracıysa, hegemonik beklentilerinizi mutfak aracılığıyla tatmin etmek, alman mutfağının gücünü tüm dünyaya kanıtlamaksa amacınız buyurun doğru bildiğiniz yoldan gitmeye devam edin. ama gittiğiniz yol yol değil.

    bu sosyal medyada falan markayı tutundurma çabalarınız, facebook sayfası açmak filan güzel şeyler, iyimser gayretler ama sizin mesleniz bu değil.

    normalde bunu parasız yapmam ama:

    1-branding strategy: bence bir branding strategy eksikliğiniz var. bana inanmıyorsanız kendiniz gfk filan gibi bir pazar araştırma şirketiyle marka bilinirliğinizi araştırın. bana kalırsa başka akılda kalıcı yeni bir isimle marka tutundurmayı deneyin. fakir firması için de aynı düşüncelerim misliyle geçerli. hani ikiniz de almansınız ya görürseniz söylersiniz manasında.

    2-pazarlama/reklam konusunda çalıştığınız danışman firmayı değiştirin, öyle bir firma yoksa danışmanlık alın. yok ben kendi yağımla kavrulurum diyorsanız bu konuda faaliyet gösteren personelinizin yetkinliğini gözden geçirin. çocuklara yönelik mini minnacık kornişon turşularını cüccü ismiyle markalandıran bir firmanın bu konularda ciddi desteğe ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. merhaba ben kuehne firmasının ürün müdürüyüm, kornişon turşusu ürettik, çocuklara yönelik, az tuzlu, az sarımsaklı, öyle işte, türk çocukları alamancılarla aynı tadı yakalasın istiyoruz, bize isim çalışması yapar mısınız? hay, hay...işte brainstorming aktivitemizden çıkan zihinsel ürünler: korniş, kornişim, korniiiş, kornişcan, pipi, skipır ve cücük. cücük iyi cücük kalsın, yalnız sonundaki k'yi atalım, ve ortadaki c'yi de tekrarlayalım. carpaccio gibi mi patron? bravo, aynen...

    3-köylere gidin. bugün türkiye'de 81 il var. ilçe sayısı 892 filan olsa, belediye sayısı da 2951 desek, köy sayısı en az 34.367'dir. bir o kadar da belde, mezra vardır. onların ne demek olduğunu bilmiyorum ama öğrenmek benim değil sizin göreviniz. bu piyasayı hedefleyen sizsiniz. sizin fact checker'lığınızı yapmak bana düşmedi. türklerin damak tadına uygun ürünlerin, hatta kaybolan lezzetlerin profilini çıkarın. doritos'un zamanında yaptığı gibi ürünlerinizi türk tüketicisinin damak tadına uygun hale getirin. ürünlerinizi piyasaya sürmeden önce çeşitli test market aşamalarından geçirin. tüketici hangi yemekleri yapıyor, hangi yemeklerde sos kullanıyor, bunların envanterini çıkarın. sonuçta coca-cola satmıyorsunuz, avrupa'da sattı diye burada da aynı ürün satacak diye bir kaide yok. turşu için beşiktaş'taki turşucuya gidin, ankara'nın çubuk ilçesine gidin veya kaşıbeyaz'ın acur turşusunu öneririm. türk damak tadını değiştirmeniz yine zor ama en azından başlangıç olarak doğru yerde olursunuz. calve mesela daha doğru işler yapıyor. (bu doğru işler yapıyor tamlaması hoşuma gitti, barcelona orta sahada çok doğru işler yapıyor gibi..ondan kullandım. yoksa calve de tamek de sonuçta soğuk füzyon filan yapmıyor...ketçaplara şap şap şap! dök dök ye! ama bak akılda kalmış)

    4-bir zamanlar anadolu'da filmini izleyin. bunun üretiminize faydası olmayabilir ama en azından hem güzel bir film izlemiş hem de anadolu'yu biraz olsun tanımış olursunuz.

    5-reklam arkaplanındaki resimde tabağa bakıp sırıtan adamı kaldırın. hedef kitlenizden biri olarak söylüyorum, hiçbir zaman bir tabak ıslama köfteye hot chili sos döktüm diye mutlu olmadım.

    şimdi, ben böyle uzun uzun yazdım ya aslında reklamınızı yapmış oldum, bana para verseniz aslında böyle yazı yazdıramazdınız..sosyal medya böyle birşey işte veya word-of-mouth marketing. şimdi en azından bir sürü her boka tepki veren liseli gidip, ulan inadına gidip bundan sonra hep kühne turşu yemezsem, hem sağlıklı, hem lezzetli, üstelik doğadan özenle seçilip toplanmış hıyarlarla yapılıyor diyecek. bu cünlenin son kısmına ben de imzamı atarım.
  • soslarının büyük kısmının içindekiler kısmında ilk yer alan madde: yüksek fruktozlu mısır şurubu.

    canını seven yemez.
  • sahibi olsam reklam sloganını türkiye'de ich mochte eine kofte mit kühne olarak belirleyeceğim sos markası.

    fikir güzel. olur da burayı okuyup sloganı belirlerlerse üç beş kuruş atsınlar öğrenciyiz açız, sos dökecek köfteye; köfteye dökecek sosa muhtacız.
  • alman tipi salatalık turşusu için şiirler yazdığım marka.
  • hardalı(dijon) garip bir koku ve tada sahip olan marka. barbekü sosu da ketçaptan halliceydi. bizimle deyılsın.
  • sezar salata sosuyla gönülden bağlıyız birbirimize. göbek salata, rendelenmiş peynir ve kendisi ölümcül kombo oluşturuyor lezzetiyle.

    ps: salyalarımı toplamaya gittim, gelicem.
  • kornişon turşusu ve ve ketçapı marketlerde satılanlar arasında en başarılı olan marka
  • almancada cesur anlamına gelen kelime.
  • barbekü sosu bildiğin salçadır..evet ketçap bile değil yerken resmen salça tadını almaktasınız ve o yanık mangal kokusundan eser yoktur ...hangi akılla barbekü sos diye satıyolar anlamış değilim doğrusu..tevekkeli bir alana bir bedavaydı markette!
hesabın var mı? giriş yap