• isveçlilerin türkiye'nin başkenti ve en büyük ili sandıkları ilçe.
  • toz icinde, tipik bir orta anadolu ilcesidir. yurtdisinda yasayipta bu tozu bile delicesine ozleyenler, "pudurasina gurban oldugum" derler, kafamdaki memleketin resmidir, aidiyet duygusunun kalesidir, gitmesem de gormesem de o koy benim koyumdur.. ne ankarali ne de konyali olabilmis insanlar yasar. konyali'lar pek sevmez, kurtler cok diye belki, ya da daha acik sacik giyilir biraz ondan olabilir, ilceden saymazlar nedense, kululu'lar da konyaliyim demeyi pek sevmezler, ankara'ya daha yakin oldugu icin alisverisler bilmemneler ankaradan yapilir.
    adini, afyon'dan 18. yy.'da buraya gocen kulu bey'den aldigi soylenir ama rivayetler de tarihler de kesin degildir.
    hemen ustunde bulunan kirk yillik aci gol'un adi duden golu olmus gormeyeli. dunyanin kusu gelir buraya, bir suru kusun goc yolu uzerinde oldugundan mevsiminde uzun objektifli fotograf makinalariyla bir suru yabanci turist ya da biolog gormek olasidir.
    dugunleri meshurdur. 3 gun surer, cumadan baslar, pazar gunu "gelin alimi" ile sona erer, kiz evinde ayri oglan evinde ayri dugun yapilir, millet yer icer, icki de su gibi akar ama gizliden.. oyle alenen icilmez, amcalar dayilar babalar..bahce icinde bulunan bir kucuk "dam"da icerler sotede. cok altin takilir, 1 kilo, 2 kilo altin bulunur gelinlerin ustunde. 10 burma bilezik ( ki burkma denir burma yerine), "yedi cuce" dedigimiz bir besi biryerde tarzi birsey, 2 de set fiks olanidir. fazlasi ailenin gucune kalmistir. sonra herkes getirir altin takar zaten, "onduc" denir buna da (odunc demektir, yani biz de onlara takacagiz zaten manasina gelir) herkes onducunu bilir, kendisine gelenin aynisini getirenin cocugunun dugununde takar. takilan altinlar mikrofonla bangir bangir soylenir, biri de liste tutar ki onducler karismasin, herkes geleni goturecegini bilsin diye. bu dugunlerde prada ayakkabili, yves saint laurent parfumlu, ama salvarli kadinlar gorulebilir, buna sasmamak lazim gelir. gelenkle para basabas konusur cunku dugunlerde.
    "kis ekmegi" yapilirdi eskiden. son baharda sokaklar mis gibi "yagli ekmek" kokardi. sac boregi diye bilinen muhtesemligin adi bizim orda yagli ekmektir, yogurtlusu bile yapilir, babalar patlicanlisini, cocuklar yumurtalisini sever. 4-5 komsu birlesip her hafta sirayla birine yaparlar, sert sert yuzlerce yufka ustuste dizilir, evin en soguk odasinin kosesine siralanir, kislari bunlar maharetli kadinlar tarafindan islatilarak yumusatilir, bohca gibi katlanir sofraya gelir.. benim gibi ayarsizlar bunu bile beceremez, yarisini kitir birakir, yarisini da hamur eder. islatma islemi ehil ellerde yapilmalidir.
    bulgur pilavi olmazsa olmazimizdir, mercimeklisi, sebzelisi, sadesi, tereyaglisi.. bin cesidini yapabiliriz, bizden iyi kimse kisir, mercimekli kofte ve bulgur pilavi yapamaz. bulgur mamulleri bizden sorulur.
    kislari patik giyer kadinlar, az daha yaslaninca lastik-mes giymemislerse, lastik-patik giymislerdir, uzun etek (ki buna da maksi denir) giyilir, ustune yelek. bu kululu kadin uniformasidir. yaslilari mutlaka ama mutlaka bembeyaz basortu baglarlar, salvarlari ve bluzları koyu renk olur.
    corak degildir, corak diyenler pek iclerini gormemislerdir. her evin bahcesinde envai cesit agac dikilidir. kululular kayisiya para vermez, cunku bahcelerimiz kayisi ve erik agaclari ile doludur bir de kavak severiz galiba. neden bilemem. tuyu falan da cok olur ama?
    bahcelerimizde domateslerimiz biberlerimiz, maydonozlarimiz olur. kendimize yetecek kadar olur ama guzel olur. kirt diye ses cikarir biber yerken.
    civcive "cuce", kopek yavrusuna "bıddı", sakara "cot" yada "cotaynaz", avluya "havlu" bahceye "hayat", kosmaya "kopmak", yetismeye "unlasmak", herhalde yerine "ellaam", artik yerine "galan", kucuk kerpic evlere "dam", birilerine "gelinbacı" deriz ama kime dedigimizi tam olarak bilmiyorum. yasli bazi kadinlara da "aba" denir ama o da kime denir bilmem. abamiz olmayan yasli kadinlara da "ebe" deriz zaten.
    dunyanin her ulkesinde bir kululu oldugunu dusunmekteyim. istatistiki veriler elimde yok ama malezya, danimarka, hollanda, norvec, belcika, isvicre, avusturya, finlandiya, fransa, almanya ve elbetteki isvec ve kanada'da bir suru akrabamiz yasar. eskiden koca koca bavullarla hediyelerle gelirlerdi, ama sanirim artik oyle degil. "gayrı burda da herşiy var gız, nineycaan" diye getirmiyorlardir zannederim. bu akrabalar sayesinde aynen bodrum ya da kusadasi gibi, yazlari 50.000 e cikar nufus belki, kislari da 10.000 civarinda seyreder. cok gelenimiz gidenimiz olur. misafir severiz, agirlamayi severiz, akrabalar gelince bayram edilir. altyapi nasil yetiyor onca millete anlayamam..
    volvo, porsche, mercedes, bmw... ve daha bir suru ciks arabanin en son modeli kulu'da cok normal karsilanir, kimse de donup bir porsche'yi incelemez, bu neymis demez. hatta yazlari o son model milyarlik arabalardan, tahmin edilenin aksine topuklu ayakkabi degil, once bir baston, sonra da lastikli bir ayak uzanir, bir "ebe" ya da "dede" arabadan iner ya da indirilir, herkes ebesine dedesine pek kiymet verir.
    kanuni ama ahlaki olmayan bazi hadiseler de vuku bulabilir: yurtsidina gitmek icin bir kiz 5 kere nikahlanabilir, kuzenlerine sirayla nikah kiyarak onlari yurtdisina goturebilir, erkekler de boyle isler yapabilir, ama asil evlilikte dugun olur mutlaka. hatta degisen bir bakis acisiyla birkac kez dugun de yapilabiliyor son zamanlarda. olur olmaz tipler birbirileri ile sirf yurtdisina gitmek icin nikah kiyabilir yani. bu huyunu sevmem. zengindir aslinda millet ama sanki memlekette kazanilan para helal degilmis gibi mutlaka yurtdisinda bir suru cile cekerek para kazanmak lazim gelir nedense. bu 50 yillik hic bitmeyen bir akimdir.
    konusmalar ve aksan cok degisiktir. biraz kirsehir, biraz ankara biraz da konya etkileri olmakla beraber, bir kululu asla baska bir yerli gibi konusmaz. soru sorarken ozellike, -cek misin, -cak misin ekleri degisir, ceeee ve caaa haline gelir nasil oluyor derseniz bilemem ama ahanda soyle denir:
    gidecaa: gidecek misin?
    gelecaa: gelecek misin?
    yapacaa, idecaa, gorecaa, getirecaaa gibi.
    nouruyorun kelimesi, nasilsin yerine kullandigimiz bir kelimedir. nouruyorsunuz gız? gibi.
    bir de ek olarak kullanilan -bilir misin? mevzusu vardir. yapabilir misin denmez, yapabiliii, idebiliii, gorebiliii, anlayabiliii... denir.
    "goma" diye bir unlemimiz vardir ama anlatamam nasil oldugunu. "goma hele" dedin mi o yana bakmak icap eder, ya da saskinlik ifadesi gibi birseydir. karisik. "gavıırı" diye son derece yaygin kullanilan bir unlemi de hic anlatamam. duruma gore "nouruyorsuuz gavırı? sanki baa essahtan bi ismi yapıyorsuuz?" falan denir. anlatamam.
    -musun eki, kulu dilinde -muyun'a donusmustur. biliyor muyun? idiyor muyun? seklinde olur. bir de biliyoruuu, gidiyoruu, geliyoruuu diye sorulur. ekler her zaman degisir. k lere g dedigimizi bilmem belirtmeye gerek var midir?
    sadece ege'de degil, kulu'da da kabak ciceginden yemek yapilir ama yanilmiyorsam dolmasi bilinmez, dogum yapmis inegin ilk sutune "agiz" derler, daha yogun olur, bu sut kullanilarak kabak ciceginden bir yemek yapilir. bir kere yemis olmaliyim. tadini hatirlayamiyorum.
    "gombe cekmek" diye tabir edilen bir ekmek yapma cesidi de vardir. yufkadan farkli olarak pide gibi disk govdeli bir ekmektir, lembas ekmegi gibi kolay kolay bayatlamaz, azicik parcasi karin doyurur, koyu renk undan, sert hamurla yapilir, ustunde kasikla verilmis sekiller olur.
    erkekleri got cibinde daraanan gezer (onca anlattik artik anliyorsunuzdur? got cebinde tarakla gezer demek). durmadan saclarinin onunu tararlar, arkasi uzun yanlari kisa elli yillik sac modeli hala bir numaradr, almanci gencler cins cins kiyafetlerle ve ince degisik sekiller verilmis sakal biyiklar ve saclarla gezerler, uzun sacli kuzenime yasi bir "ebe" "oglaaaan, kimin gızısın??" demis, uyari amacli. cok uzun sacli erkekler pek sevilmez yani. erkek cocuklara da oglaaan diye seslenirler ogluum diye bagirmak yerine. guzum diye severler bebelerini kulu'nun anneleri. bir de yufkadan durum yapmislardir mesela, cocuga vermek uzere. ama ust kismi bos olur bu durumun sekil itibariyla. hemen ust kismini isirirlar ki cocuk bos ekmegi yemesin diye. bunu yaparken de kurtler gibi durumun ustunu isiralim derler, cunku biim oranin kurtleri boyle yaparmis. bu da boyle bir anekdot.
    pek okumaz kulu halki, hatta okuyana da acirlar, ne ugrasti yazik, gideydi isvec'e kendini kurtaraydi der gibi. pek makbul degildir yani ilim irfan yapmak.
    dunyanin neresine gidersek gidelim, ne dinlersek, ne okursak, ne is yaparsak yapalim, yazlari kerpic damlarda mutlu olmayi biliriz, hepimizi dunyanin bin memleketinden bagrinda toplayan beyaz sivali mavi kapili kerpic evler yikilip yerlerine yeni gorkemli apartmanlar dikilse de, hayatlarin icinde serin olur diye kucuk damlarda oturmayi tercih eden "ebe"lerin dizinin dibinde mutlu oluruz.
  • *ankara'ya 1 saat uzaklıktadır.
    *çoraktır, yerlileri bir ağacı yayla sayabilmektedir. isveç'e göçenleri istanbul türkçesini anlamakta güçlük çekmektedir.
    *ayrancı tesisleri ve baran tesisleri var karşı karşıya. yazın baran'da benzin alan araçlara limonata servisi vardır.
    *kızlara 10 yaşından itibaren stockholm'e vize gözüyle bakılır.
  • kulu'da yaşayan 40 bin kululu'ya karşılık isveç'te 50 bin kululu yaşamaktaymış.
  • bu yörenin insanı olarak eskiden beri aklımda olan bir işi tamamladım. bu iş, yörede kullanılan, buraya özgü olan kelimeleri bir araya toplamaktı. daha önce böyle bir şey yapılmamıştı. 6 ay önce başladım ve bu süre boyunca 746 kelime toplamışım - şimdi 1032 ye ulaştım -. daha eklenir mi bilmiyorum.

    not : bir kelimeyi türkiye genelinde biliniyor mu - biliniyorsa eklemek gereksiz çünkü kulu'ya özgü değil demekki - öğrenmek için google da, ve tdk da aratınca çoğu kez karşıma türkiye türkçesi ağızları sözlüğü çıktı. ama bu beni rahatsız etmedi çünkü ben yalnızca kulu'nun kelimelerini listelemek istiyordum. ayrıca kulu kelimelerinde olup da o sözlükte olmayan da yığınla kelime vardı.

    kululu olmayıp da bu kelimeleri biz de kullanıyoruz diyenler oluyor, ortak kelimeler de olabilir, doğaldır.

    işte kelimeler efendim :

    .. çatlatmak : ...
    .. diyi bi galmak - ... diye bi kalmak : bir işi sürekli yapmaktan bıkmak, o iş yüzünden başına
    gelmedik kalmamak. nokta yerine o iş neyse o yazılır. örnek : " yimek yapacaam diyi bi
    galdım yav, acik de siz yapın" . bu kalıp, tam ters anlamda, alay amaçlı olarak da
    kullanılabilir. örnek : " çok rahatmışım, yaa çok rahatım. hiç bi işim yok, gezecaam diyi bi
    galdım"
    ... dağına gidesice :beddua içeren bir deyiş, deyim. gidip de dönmeyesice, ölesice anlamına
    gelir. kimden bahsediliyorsa, onun adı, dağın adı olur. örnek : "ahmet dağına gidesice.."
    burada ahmet adlı kişinin ahmet dağına gidip bi daha dönmemesinden söz ediliyor. yani
    aslında ölmesi isteniyor. örnek : " mehmet dağına gidesice.."
    ... diyenin hisap : bir konudan söz ederken, o konuyu daha iyi ve keyifli anlatabilmek için, o
    konuda veya ona benzer konularda daha önceden tanıdık birileri tarafından söylenmiş sözler
    kullanılır. veya hiç bir söz kullanılmadan sadece, ..diyenin hisap diyerek söze başlanıp devam
    edilir.örnek : " şii diyenin hisap, lüzümsuz işe çok vaktımızı ayırdık. önemli işlerimize
    bakalım gari.."
    .... virmek : örnek : "perdeyi virmek", perdeyi takmak anlamına gelmektedir.
    ....ne ne din hele : bir kişinin bir özelliğini vurgulamak için kullanılan kelimeler. örnek : "
    boğzına ne din hele, yimiş yimiş de doymamış.." örnek : " çenesine ne din hele , sabahtan
    beri konuşuyor..."
    ..ca ..ce : .. örnek : sabahaca
    aba : anne.
    abov : şaşırınca, telaşlanınca, şok olunca veya heyecanlanınca söylenen kelime.örnek : "
    aboov bizim inekler kaçıyor leeeenn.."
    acabola : acaba.
    acer : yeni.
    acın yatıp gücün kalkmak : geçim sıkıntısı çekmek.
    acik : azıcık.
    ade : ağabey.
    adı astarı : altı üstü, alt tarafı. örnek : “adı astarı bi düğüne o kadar mesarif idilir mi?”
    agubun gazi gibi yemek : agop'un kazı gibi yemek.
    ağ pissa gara pissa : çocukları eğlendirmek için büyüklerin onlarla oynadığı bir oyun.
    ağar : eğer.
    ağcımal : bir ortamın düzenini bozan, o ortama yakışmayan, iğreti, çirkin duran eşya, mal.
    ağdırmak : bir şeyin, sahip olduğu ağırlıktan dolayı yere doğru alçalmasına sebep olmak.
    örnek : " sağdakine bikaç kilo daha ekle, terazinin solunu ağdırıyor "
    ağız : ağız sütünden yapılan besleyici bir tatlı.
    ağlı : beyaz renkli. genelde giysiler için söylenir.
    ağnanmak : hayvanların yerde yatarken sağa sola yuvarlanması.
    ağrı : bir alanın kapsadığı yeri tarif ederken kullanılır. "şuradan başlayarak, şuradan itibaren "
    anlamlarına gelir. örnek : " şurdan ağrı süpürelim yerleri.."
    ağzı sarmak : bir gıda maddesinin lezzeti beğenildiği veya beğenilmediğinde söylenen söz.
    deyim. örnek : " bu zeytini ağzım sarmadı pek, bi daha ordan almayalım.."
    ağzının işi mi ? : onun haddine mi ? ona mı kalmış .. anlamlarına gelen laf. örnek : " benim
    işlerime garışmak onun ağzının işimi ?"
    ahacık : işte şurada.
    akıdık : çişin gelmesi.
    akıtmak : işemek.
    aklının sapını göstermek : akılsız şeyler yapıp, aklının yetmediğini başkalarına göstermek
    anlamında kullanılan deyim.
    aksavalta : ticaret.
    al basması : rivayete göre, çeşme başına giden hamile kadınların başına gelen olay. al adı
    verilen bir yaratık, hamile kadına musallat olurmuş..
    ala sulu : suyu bol demektir. buradaki ala kelimesi, başka bir çok kelime ile, başka anlamlara
    gelecek şekilde kullanılabilir. ala etli ( eti bol ), ala ıççaklı ( sıcağı sıcağına ), ala kumlu ( kumu
    bol ) vs.
    alabele : alacalı, karışık renkli.
    alak malak olmak : darmadağın olmak.
    alazlamak : yakmak.
    algomak : bir şey bırakmak. örnek : " bana biraz yemek algoyun da akşam yiyyim"
    allah itmiye : allah korusun.
    allahın gazebine uğrayasıca : bir beddua.
    allahın keskin kılıcına uğrayasıca : bir beddua.
    allahın kılıcına uğrayasıca : bir beddua.
    alma ağacının dibinde mi büyüdün : sürekli alan, hep alan ama hiç vermeyen kişiler için
    söylenen deyim, deyiş.
    almabaş : bir tür böcek.
    almaş galmaş olmak : gözlerin kamaşması.
    almazına : 1 - gizli alay, ironi veya kinaye yapıldığına işaret eden kelime.örnek : kısa boylu
    birine ne kadar uzun boyun var kapıdan geçemezsin demek, ona bu lafları almazına
    söylemektir.
    altın daaşmek - altın değişmek : altın almak.
    altını çaldırmak ( altın değil alt ) : bir hata yaparak, karşı tarafa büyük bir taviz vermek, koz
    vermek anlamında deyim.
    amel olmak : ishal olmak.
    amov : kadınların şaşırınca söyledikleri kelime.
    an : anız.
    analık : üvey anne.
    andun : gavur, ecnebi, yabancı.
    anmak çınmak : bir konuyu, bir kişiyi hatırlamak ve o kişi hakkında konuşmak.
    annıyın şakı : alnının ortası.
    apdov - özel isim : bir erkek ismi, abdullah.
    apık : abdullah.
    apır sapır konuşmak : saçma sapan konuşmak.
    apoppağ : apak, bembeyaz, tertemiz.
    ara hastalığı : salgın hastalık.
    arabaşı : tavuk eti ve mayasız hamurla yapılan bir çorba.kışın dinek'de yaşlılar bir araya
    gelip bu çorbayı içermiş, yemek yenirken sofradakilerden birinin cebine gizlice hamur
    atılırmış. yemeğin sonunda hamur kimden çıkarsa bir dahaki sefere o davet etmek zorunda
    kalırmış.kulu yöresinde unutulmuş olan bu çorba, kayseri ve yozgat'ta halen yapılmaktadır.
    aralaşmak : ...
    arap : 1-fotoğrafın negatifi. 2- kötü çıkmış fotoğraf.
    arasatta kalmak : ikilemde kalmak.
    ardı önü bu : hepsi bu.
    arkasına yitilmez : bırakılamaz, sonu gelmez, ucu bucağı olmayan işler için böyle söylenir.
    artığı sırtığı : hırlısı hırsızı, arlısı arsızı.
    asıda : şeker ve undan yapılan bir tür tatlı.
    asıt - özel isim : bir bayan ismi.
    asilim : asıl.
    aslan deresi : kulu'da bir yer.
    aslım - özel isim : bir bayan ismi.
    astap : giysi.
    astap aşkal : bkz astap.
    aş virmek : düğünlerde ve cenazelerde etli pilav dağıtmak.
    aşana : kiler.
    aşır - özel isim : bir erkek ismi.
    aşşaa - aşağı : dinek mahallesinin kenarındaki ağaçlık bölge.
    aşşık : aşık kemiğiyle oynanan bir çocuk oyunu.
    at tepmesi : anne babalarımızın çocukken oynadığı çok eski oyun.
    ataman : erkek hindi.
    atmaç : sapan.
    avırtlamak : bir kişinin yanağını tutup çekmek.
    ayarı gayarı olmamak : ayarsız olmak, disiplinsiz olmak, dengesiz olmak.
    ayman açık : apaçık.
    ayrıseçi yapmak : ayrımcılık yapmak, birilerini kayırmak.
    azaysız : ...
    azıtmak : yolunu kaybetmek, bilinmeyen bir yerde kaybolmak. örnek : " şu köpeği götür de
    azıt gel, iyice yaşlandı."
    baaa : çok şaşırınca söylenen bir ünlem kelimesi. örnek : " baaa çok ucuza almışsın yav
    arabayı!.."
    baccın - baccına - baccım - baccımız - baccı : başucu.
    bacılık : kızlar arasındaki kankalık.
    badas : buğday tohumları ve toz toprak yığınının karışık şekli.
    bahça : ağaç.
    bakış görüş : ilgi.
    baldırcan : patlıcan.
    baş soğan : kuru soğan.
    başı boğusu olmamak : dağınık olmak, düzensiz disiplinsiz olmak.
    başım olmazsa gözüm olsun : ne kadar yakınım olursa olsun kar etmez, önüme geçemez.
    başına bit düşsün : beddua gibi görünür ama tam tersi bir sözdür. şakacı bir sevgi sözüdür.
    başlı iş : sağlam, güvenceli iş.
    başlı yir : önemli yer. örnek:"benim başlı yirlerde arkadaşım var"
    başyoldaş : eşlerin birbirleri için durumunu anlatan kelime.
    batma : ahırda hayvanların yemlerini yemeleri için bulunan bölmeler.
    bayam : badem.
    bayrak kalkması : düğünün ilk günü evin bir yerine bayrak dikilmesi.
    bebe bertik : çoluk çocuk.
    bece : pencere.
    behrul - özel isim : bir erkek ismi.
    behrul : özel isim. erkek ismi.
    bekinmek : kapanmak, içerden dışarı çıkmamak.
    bekitmek : bir şeyi kapatmak, dolabın, odanın veya evin kapısını kapatmak.
    bekleme : durak.
    beş taş : taşı yukarı atıp düşmeden yerden öteki taşları alma oyunu. çocuk oyunu.
    betçi : köpek.
    betonarmağan : betonarme. beton yapı.
    bezermek : sararmak, solmak.
    bıçkı : testere.
    bıkla : yumurtalı etli bir yemek.
    bıldır : geçen yıl.
    bıttı : küçük köpek.
    bi dert varmış : bir sebebi varmış. örnek : " sabahtan beri ağlamasında bir dert varmış
    bebenin, acımış garnı bak doyurunca hemen sustu"
    bi gaari hakkına : haksız yere.
    bicik bicik bicik : danayı çağırma şekli.
    bille : tam o anda, o gün , o saatte gibi anlamları vardır. örnek : " genç öldü rahmetli. işlerini
    yoluna koyduydu. tam rahatlayacağı bille öldü. vadesi yetmedi. "
    bilyalı : tornet. ( tekerleri ve dümeni olan ve tahtadan yapılan bir oyuncak. eskiden çocuklar
    bunun üstüne binerek bi yerden bi yere giderlerdi..)
    bir cızı : birazcık toprak parçası. örnek : " çok fakirdim, bi cızı tarlam bile yoğudu"
    bir takım ev : bir ailenin yaşayabileceği kapasitede olan ev.
    bişecek : yemek yapmak için pazardan alınan sebze. tahıl.
    bişinti : sulu yemek.
    bitecik : bir tek. örnek : " ben şu hayatta bitecik seni sevdim.."
    biynine gan damlamak - beynine kan damlamak : beyin kanaması geçirmek.
    biz : sivri uçlu, metalden yapılan ve sert yüzeylerde delik delmeye yarayan alet.
    boba : baba.
    boba çıkasıca : bir beddua.
    bobal : vebal, manevi borç, sorumluluk, günah.
    bobatça : lezzetli bir ot türü.
    bobayın sapı : birine kızınca söylenen tersleme sözü.
    bobayiğit - babayiğit : uzun boylu, boy pos sahibi kişiler için böyle söylenir. bu kelimenin,
    türkiye genelindeki anlamı olan "korkusuz, cesur, yürekli kişi " manasını ise kulu genelinde
    göremeyiz.
    bodus : budist ( eskiden ).
    boğazı ütmek : acıkmak anlamına gelen deyim.
    boğazında teneke mi var : çok çabuk çay içen insanlara söylenen deyiş.
    boğsak : hayvanların dışkılarının bir aradaki haline denir.
    boğsak topu : çok eskiden, anne babalarımızın çocukken oynadığı oyunlardan biri. kucakta
    bir topla boğsak üstünde koşarak oynanır. top kaptırılmamaya çalışılır.
    boklu örme : karaktersiz, yılışık, yaramaz kişi.
    bostan : bilinen anlamı yanında ayrıca kavun anlamına da gelir.
    boyak : boya.
    boynueğri : muhtaç, beklentisi olan kişi.
    boynunun köküne vurmaynan beraber - boynunun köküne vurmayla beraber : yapılması
    gereken veya birinden yapması rica edilen bir şeyin, bir işin veya bir fedakarlığın, o kişiye ne
    kadar zor geldiğini anlatan deyim. örnek : " ondan para istemek, onun boynunun köküne
    vurmaynan beraber.. .". boynunun köküne vurmaynan bir, şeklinde de söylenir.
    boyu beceden ( pencereden ) çıkmak : kızlar için, evlenecek çağa gelmek.
    bozaşı : bir çorba.
    bozov : özel isim, bir erkek insan ismi.
    böğlek tutmak : büvelek tutmak.
    böğsemek : .....
    böğüz : bu sefer.
    böle : teyzeoğlu.
    bölenmek : -bir şeye- bulanmak.
    börtlemek : bir sebzeyi haşlamak.
    böyün : bugün.
    bözelim : boyugüzelim ( eltiler arasında ).
    buğday damı : buğday konulan bina.
    buhara : baca.
    bundan bu yanna : bundan sonra, bundan böyle.
    burcu burcu kokmak : çok güzel kokmak.
    burçak : yenen bir yabani bitki.
    buymak : üşümek.
    buzalacı : ....
    buzdonmak : buz tutmak.
    bük : kulu'da bir yer.
    büküş : köşe.
    bükütmek : iki büklüm durmak.
    büllük : erkek cinsel organı.
    bürgü : kadınların kullandığı şal türü giysi.
    cacık : madımak. bir de ıspanak manasına gelir bazen.
    camız : manda.
    canavar : köylerde kurt hayvanı için söylenen kelime.
    canı su olmak : bekleye bekleye bi hal olmak, artık dayanamamak, sabrı kalmamak
    anlamında deyim.
    care : sigara.
    cayırtı : bir konuyu abartmak, velveleye vermek.
    cazı : cadı.
    cıncık : mükemmel, süper, çok iyi, gıcır gıcır, çok yeni anlamlarına gelir. bir eşyayı, bir malı
    övmek için söylenir.
    cınga : kıvılcım.
    cıngımak : aniden kızmak.
    cıngırdak : bebek oyuncağı.
    cırbanmak : çırılçıplak soyunmak.
    cırcır : fermuar.
    cırkı çıkmak : çok kirlenmek.
    cızbız : bir çocuk oyunu.
    cice : cici. oyuncak.
    ciğerim bacım : köylü kadınların en iyi arkadaşları için söyledikleri söz.
    cimcik : etsiz mantı.
    cingan : çingene.
    cingil : açık renkli cıvık sümük.
    cinleri tutmak : cinli garının cinlenmesi.
    cinli garı : çocukları korkutmak için söylenen uyduruk laf.
    cirk : kir.
    ciyir ciyir : bir eşyanın tertemiz olduğu için veya boyandığı için parlaması. gıcır gıcır olması.
    congalaz : karabasan.
    coruk : çok kirli.
    cöge : kısa boylu at.
    cüce : civciv.
    çaka çaka doldurmak : deyim. tıka basa doldurmak. ağzına kadar doldurmak.
    çalacak : yoğurt mayalamak için saklanan bir miktar yoğurt.
    çalıcı : hırsız.
    çamdan çim çıkarmak : deyim.çok tutumlu olmak. kısıtlı imkanlarla kazanım sağlamak.
    çamel : bir tarım aleti.
    çamelli : küfür çeşidi.
    çamur çaylak : çamurlu bolge.
    çar : baş örtüsü, eşarp.
    çarkıt : hurdaya çıkmış, iyice eskimiş eşya, araç gereç.
    çarlanmak : başörtüsü örtmek.
    çarpışmak : mücadele etmek.
    çatalkapı : bahçe kapısı.
    çav : erkek cinsel organı.
    çavmak : saçılmak, dağılmak.
    çaydan geçerken çamur sıçramış : deyim. çok uzak akrabalıkları anlatırken kullanılır.
    çayı vurmak : çay suyunu ocağa koyup altını yakmak.
    çayırla : çayır çimen. çim.
    çeki : köylü kadınların kafalarına sardıkları bez.
    çekişmek : kavga etmek.
    çelebi : gelinin kayınına hitabı ( eskiden ).
    çelen çörten : çatıdaki suyun akmasına yarayan, sacdan yapılma bir gereç.
    çelik : kısa ve uzun tahta çubukları fırlatarak oynanan çocuk oyunu.
    çemirlemek : sıyırmak, sıvamak. örnek : " pantolonuyun paçasını çemirle de batmasın."
    çenilemek : genelde köpekler için kullanılır. inleme, yalvarma benzeri garip sesler çıkarmak.
    çente : çanta. eskiler böyle söylerdi. artık çente diyen kalmadı.
    çepiç : çirkin.
    çevirememek : hazmedememek. genelde bal için söylenen bir kelimedir. birisi çok bal yerse
    ona söylenir. örnek : " çok bal yimiş de çevirememiş, hastaneye galdırmışlar.."
    çıngırığı çıkık : deli, çılgın, akılsız.
    çırpı : şekil.
    çıtırpıtır : çatapat. bir kağıt üzerine yerleştirilmiş barut parçalarından oluşan oyuncak. bir
    yere sürünce kıvılcım çıkarıp yanar.
    çıtlak : koyun çobanların kullandığı, bi yere vurunca şak diye ses çıkaran sopa.
    çıtlık : yabani bir bitki.
    çıv : çocukların yapıp oynadığı küçük demir parçası. v şeklinde olur, sapana takılıp atılır.
    çiftçi durmak : tarla sahibi birinin tarlasında yevmiye karşılığı çalışmak.
    çifte maşşallah : bir çok maşallah, defalarca maşallah anlamına gelir. allah korusun
    anlamında olan ve bir şeyi överken kullanılan maşallah kelimesini bir kez demek yeterli
    görülmezse böyle söylenir.
    çikin : çirkin.
    çillenmek : çimlenmek.
    çilleşmek - yağmurun çilleşmesi : yağmurun ufak ufak yağmaya başlaması.
    çinkov : metal yemek tabağı.
    çişlemek : buğday tohumlarını toz topraktan ayırıp elemek.
    çiti : plastik kova. genelde boş yoğurt kovalarına çiti denir.
    çitlek : ay çekirdeği.
    çitme : çocukların oyunda kullandığı yuvarlak taş.
    çittirmek : bilye oyunu oynarken yapılan şık bir hareket. bilyeyi sıkıca kavrayıp atıldığında,
    bilyenin olduğu yerde dönüp durmasını sağlamak.
    çomça : kepçe.
    çona : çoban yardımcısı.
    çot : beceriksiz.
    çovan : geven benzeri yabani bir bitki.
    çöğdürmek : işemek.
    çöt : bilyelerle oynanan bir çocuk oyunu. bir daire içine dizilen bilyelerin, kenarlardan atılan
    bilyeler ile vurulmasıyla oynanır.
    çövmek : havalı olmak, kibirli olmak, kendini beğenmek.
    daal : değil.
    daalise - değilse : yoksa, aksi takdirde, aksi halde. örnek : " derslerine iyi çalış, daalise
    bisiklet almam sana."
    daha senin ..... giride : noktaların yerine gelen kelime neyse, o anlamı kazanan deyim. deyiş.
    noktalarda bahsedilen şeyin, henüz bitmediği, daha çok olacağı, daha çok gerçekleşeceği
    anlamlarını taşır. örnek : " daha senin çekeceğin geride.." burada çekilenden kasıt, sıkıntıdır.
    sen daha hiç sıkıntı çekmedin, çok sıkıntı çekeceksin denmrk isteniyor. örnek : " daha senin
    kazanacağın giride evelallah" .burada da sen daha çok para kazanacaksın .." deniyor.
    dahle : yürü manasına gelen komut kelimesi.
    dakamak : problem, sorun, sıkıntı.
    dakım - takım : sigara ağızlığı.
    dal : gerçek anlamı da kullanılmakla birlikte, bazen omuz anlamında da söylendiği olur.
    örnek : " dalımı gırdın yavrum in depemden.."
    dalda bi gülüm : gelin-görümce hitapları ( eskiden ).
    dallama : çamaşır durulama.
    dam : ev.
    darazımak : kas zedelenmesi.
    darın : bir işi aceleyle, telaşla, yarım yamalak yapmak.örnek : " kaza haberi gelince namazı
    darın gıldım.."
    daşirik : değişmeli. insanların birbirlerine eşyalarını karşılıklı vermesi.
    dayıcı : seyyar satıcı.
    dedesakalı : yenen bir yabani bitki.
    deecik - diyecik - teecik : bir şeyi veya bir yeri gösterme zarfı. aha, dehe, diye, tee, te,
    dehecik, ahacık gibi şekilleri de vardır.
    dehe - diyee - tee : göz önünde olan bir şeyi , bir yeri gösterirken söylenen kelime. örnek : "
    inekler dehe orda, git de başında dur."
    dekmik : tekme.
    delaanlı - delikanlı : sağdıç. düğünde damada yardımcılık eden erkek arkadaşı.
    deli depek : deli kelimesinin anlamını güçlendirmek için kullanılan kelime.
    delinin harmanı olmaz : "akılsız kişinin işi olmaz ki kazancı olsun " anlamına gelen atasözü.
    delme : ihtiyarlara özel yelek.
    dember aşşa : yokuş aşağı.
    depe : 1- baş, kafa, örnek : " kapa televizyonu depem ağrıyor..". 2 - tepe.
    depelemek : çiğnemek, ezmek, üstünden geçmek. örnek : " adamı araba depelemiş de
    hastaneye kaldırmışlar.."
    derdi günü : tüm derdi, tüm sıkıntısı.
    derdi yiğin : derdi çok.
    desditmek : ......
    dıkka : parmakla vurma hareketi, fiske.
    dımık : çene.
    dımışkı : saç, demir parçası.
    dışdam : salon.
    dızdırıp gezmek : keyifli bir şekilde mutlu mesut gezmek.
    dızgara : diskaro. bir tarlaya uygulanan toprak işleme işlemi.
    dikeden atmak : aniden şaşırınca vücudun yaptığı hareket. irkilmek, ürkmek.
    dikke : kuşun veya kümes hayvanının gagası.
    dikme : bahçeye dikilen bitkiler, bostan.
    dil söz olması : laf söz olması, hakkında dedikodu çıkması.
    dilbet : yazma, tülbent.
    dilik dilik olmak : bir malzemenin yırtık pırtık, parça parça olması.
    dimincaaz : demin, biraz önce.
    dincelmek : asıl anlamı dinçleşmek iken, burada - yine ona yakın anlamlı - dinlenmek
    anlamında kullanılır.
    dinelmek : 1 - öylece kalmak. 2 - ayakta durmak.
    dingil dıraz durmak : uzun müddet bir işe konsantre olmak, o işin üzerine titremek, bu
    yüzden yorulmak.. örnek : " çocuklar için sabahtan beri dingil dıraz duruyorum yetti canıma.."
    diş bulguru : bebek ilk dişlerini çıkardığı zaman bulgur pişirip konu komşuya dağıtmak,
    onların da hediyelerle gelmesi. eski bir adet. diş buğdayı da denir.
    dişi kitli : çok az konuşan kişilere denir.
    dişirici : dilenci.
    dişirmek : sömürmek, bi şey bırakmayana kadar almak.
    divlek : kavun.
    diyaza : teyze.
    diydirmek : ayakta işemek.
    doğrudan doğruya : adeta, neredeyse." ne biçim yemekler yapıyor bizim oğlan, doğrudan
    doğruya aşçı olmuş.."
    dolama : duvar kenarlarına dizilen, yastık tabir edilen ev eşyasının üst örtüsü.
    domalan : çok ender bulunan, değerli bir mantar türü.
    domuşmak : yüzünü asmak.
    donili : pasaklı.
    donuz arabası : ...
    döküm döşşek : dağınık.
    döküm saçım : düzensiz. dağınık.
    döş : vücutta göğsün üst kısmı.
    döşlük : bir giysi.
    dövmeç : kuru yufkanın ufak ufak kırılarak bu kırıntıların yağda kızartılmasıyla yapılan,
    genelde sabah kahvaltıda yenen bir yiyecek.
    dulda : gölgelik yer.
    duluk : şakak.
    dunetmek : kümes hayvanlarını akşam kümese kapatmak.
    dutkun - tutkun : 1-yağmur öncesi havanın durumuna denir. örnek : " hava dutkun, yağmur
    yağacak. balkondaki çamaşırları içeri alalım". 2-ikinci anlam da, birbirlerine düşkün olan,
    koruyup kollayan akrabalar kastedilir. örnek " kızımızı çok iyi aileye verdik. çok dutkunlar
    maşşallah.."
    dutmaç : bir yemek.
    duygusu kısa : aklı kıt.
    duygusuz : akılsız.
    dügülcük : ince bulgur.
    düğür gitmek : kız istemek.
    dünaan : dün.
    dünyalık : sahur.
    ebattar : ebû'd-derdâ. özel isim. erkek ismi.
    ebe : babaanne, anneanne.
    ebegömeci : genel anlamda bilinen ebegümeci değildir. yuvarlak kısımları yenebilen farklı bir
    tür bitkidir.
    eke : kurnaz kişi, uyanık.
    ekelemek : serpmek.
    ekleşmek : vurmak, yumruklamak.
    ekmekli ayran : yaz aylarında yapılır. ayrana yufka doğranıp yenir.
    el eli yur, el de döner yüzü yur : işbirliğinin önemini anlatan bir atasözü.
    el gadar etimiz var ( orda ) - el kadar etimiz var ( orda ) : kızını evlendirmiş birinin,
    dünürlerden bahsederken kullandığı deyiştir. kızını düşündüğü için dünürleriyle iyi ilişkiler
    içinde olmaya çalışan kişi, bu lafı söyler.
    elcek : eldiven.
    elevay : yavaş çalışan kişi.
    eline varmak - eline gelmek : yaşça büyüklerin veya saygı duyulan kimselerin elini öpmek.
    elini yuyup eteğini silmek : pis bir şeye dokunmuş gibi, kötü bir insandan tiksinip, ondan
    uzak durmaya başlamak.
    ellaam : galiba.
    elleme - elleme iyi olmuş : üzülme boşver, hak etmişti, iyi oldu.
    emişmek : yavru hayvanın anneden süt emmesi.
    entere : geleneksel kıyafetimiz.
    eoov : heyecanlanıldığı zaman veya birine seslenildiği zaman kullanılan anlamsız kelime. "
    eoov leen .."
    erik : 1 - bilinen erik. 2 - kuru kayısı.
    esik : kadın.
    eşe - özel isim : bir kadın ismi.
    et topu : tenis topu şeklindeki topun köydeki adı.
    eti benzi çorap : ten rengi çorap.
    eveli : evvel, önce, eskiden, önceden.
    evimin ışığı da soframın da kaşığı : deyim.birbirlerine iltifat eden aile bireylerinin kullandığı
    sözler.
    evlik : girmenin ev halkına yasak olduğu, ancak çok çok özel misafirler gelirse buyur edilen
    oda.
    ey : çağrılan kişinin cevabı olan kelimedir. bazen iiiii şeklinde söylenir. örnek : " fatma!" "
    ey!"
    ezaları titremek : .........
    ezellam : ellam, galiba, herhalde.
    fadimana - özel isim : bir kadın ismi, fadime ana.
    farimedik : yaşlanıp büyümeyen kişi.
    fatey - özel isim : fatma.
    fettan - özel isim : bir kadın ismi. not : esas anlamı fitneci demektir.
    fırtmak : burkulmak. örnek : " top oynarken ayağım fırttı.."
    fıska : soğan tohumu.
    fışkı : fahişe.
    fiil sonlarındaki "...sane " eki : fiil sonlarındaki "....sana", "....sene" gibi dilek şart eklerinin
    değişime uğramış halidir. örnek : " gelsane, gelsene ", " yapsane, yapsana", " gülsane,
    gülsene".. gibi..
    filan golan : falan filan.
    firik : yetişkin olmayan horoz. genç horoz.
    gabı ekmek ( gaba ekmek ) : kuru, sade yufka.
    gadak : büyük çivi.
    gadasını savmak : bir belayı def etmek, kurtulmak.
    gaham - hısım : akrabalar.
    gahri gazebine uğrayasıca : bir beddua.
    galan : 1- artık, bundan sonra. örnek : " yiter galan sigarayı bırakıyorum.." 2 - mecburen.
    örnek : "kocam vaktim dar dedi hemen yemek hazırla dedi, ben de galan növürüyüm
    hazırladım bişiler koydum sofraya.."
    galgımak : oynamak, hoplamak zıplamak.
    galıp sığmak : kerpiç keserken kullanılan bir tabir.
    gallamgop : hep beraber, cümbür cemaat, ailecek.
    gamışla : kamışın yoğun olduğu sulak bölge.
    gamıt : hamut. öküz, at veya eşeğe takılan bir gereç.
    gan gibi - kan gibi : sıcağa yakın, ılık.
    ganere : karnı doymaz, aç gözlü.
    gannan gaybolmak : kaybolmak.
    gapan galmak : çaresiz kalmak. eli kolu bağlı kalmak.
    gara boba : 1- çok kızınca genelde çocuklara söylenen tersleme sözü. 2- çıban.
    gara gara bakmak - kara kara bakmak : masum ve zavallı bi biçimde bakmak.
    gara örtü - kara örtü : eskiden, toprak, çorak, sap, saman ve ağaç kullanılarak yapılan dam,
    çatı.
    garaltısı gaybolasıca : bir beddua.
    gardaşganı : zararlı bir bitki. ele alınıp biraz sürtüldüğünde yara yapar.
    garellemeye : rastgele, öylesine hareket etmek.
    garın : işkembe.
    gari : bundan böyle, artık.
    garnı almamak - karnı almamak : deyim. çekememek, birinin başarısını kıskanmak.
    garp : kalın. örnek : " garp kafalı kalın kafalı demek.."
    garsampa : lüzümsuz ve dağınıklığa neden olan gereksiz eşyalar.
    gavlamak : derinin dökülmesi.
    gavur içinden sesin gelsin : eski bir beddua.
    gavurga : kavrulmuş arpa buğday.
    gavurtlamak : yemek yaparken malzemeyi - tamamen kavurmak değil de - kısa süre yağda
    kavurma işlemi.
    gavuru : abartılı bir konuyla karşılaşılınca veya bir sitem edileceği zaman kullanılan kelime. "
    gavuru sen de şu işi bi bitiremedin gitti.."
    gavut : kavrulmuş tahıl unu. şekerli, ince bulgur. bir çeşit çerez.
    gayılı - kayılı : malzemelerin, düzenli biçimde bir araya getirilmiş haline denir.
    gayil olmak : razı olmak, kabul etmek.
    gayma : para.
    gaymak - kaymak : bol miktarda olup da birarada yığılı şekilde durması gereken
    malzemelerin, düzenli biçimde üstüste konması, ya da bir araya konmasına denir.
    gazandelen - kazandelen : çok kalın ve sivri dikenleri olan diken bitkisi.
    geç ordan : o konuyu boş ver.
    geçim virmemek : rahat vermemek, huzur vermemek.
    geçişmek : boşanmak.
    geçmek : sebze meyvenin çürümesi. örnek : " bu domatesler geçmiş.."
    gedikgeme : tarla faresi.
    gel bugün : bir zaman dilimi sonra bugün. örnek : " bir hafta galdı, gel bugün köydeyiz.." . bir
    de aynı şekilde, gel ramazan vardır. bir ramazan sonrasını ifade eder.
    gelinbacı : yenge.
    gencov : özel isim, bir erkek insan ismi.
    gendi arasında - kendi arasında : kendi kendine.
    gerneşmek : gerinmek.
    get : birine çok kızınca söylenen kelime. "get ! " veya " get şurdan " şeklinde söylenir.
    geven: eskiden yabandan toplanıp yakacak olarak kullanılan odunsu bir bitki.
    gevramen : ayçiçeği.
    gezaanti : çok gezen.
    gıdıgay : çeşitli anlamlara gelen aşağılayıcı söz, küfür.
    gığılamak : bulup buluşturmak.
    gım gım : bir kişinin, canlının veya bir işin çok yavaş adımlarla ilerlemesi.
    gımçıtmak : ...
    gındırga : uzun ve ince saplı bir bitki. çocuklar bu bitkiyle şapka, sepet vesaire örerler.
    gıntıma : keyif, zevk. örnek : " ona gari kave vermeyin gıntımasını aldı o.."
    gıran - deli gıran : aslında , kökü kurusun anlamına gelen gıran giresice lafından gelen bir
    laf. gıran kelimesi zamanla yeterli olmuş. ama anlam biraz değişmiştir. deli manasına
    gelmektedir. deli gıran şeklinde söylendiği de olur.
    gıranı giresice : bir beddua. kökü kesilesice.
    gırçmak : biçmek.
    gırklı - kırklı : evlenen gelinin kırk gün geçmeden önceki haline kırklı denir. yeni doğan
    bebeğin de doğduktan itibaren kırk gün içerisindeki haline kırklı denir.
    gırlanmak : dönmek, dairesel hareket etmek, tur atmak.
    gırmalar - kırmalar : kulu civarında - karahasanlar'ın yukarısında - eskiden taş çırakılan bir
    yer.
    gırs : cimri.
    gısboğaya almak : sıkıştırmak, sıkboğaz etmek.tuzağa düşürmek.
    gıtı gılığı azmak : bir kişinin bakımsızlıktan tipinin kayması. çirkinleşmesi.
    gıvış : koyun dışkısı.
    gıvışmak : giysilerin buruşması, katlanması.
    gıyısından dutan bin parça olur - kıyısından tutan bin parça olur : kendini çok beğenen ve
    havalı kimseler için söylenen deyim.
    gibicesine : sözümona, güya.
    gidişmek : kaşınmak.
    goca herif : yaşlı adam.
    gocuk : mont.
    goda : burun pisliği.
    goduk : anasız babasız kişi.
    goğucu : laf taşıyan kişi.
    gohalmak : kibirlenmek.
    gohucu : ...
    golermek : ...
    gollez : işe yaramaz kimse.
    goma : heyecanlanıldığı zaman veya birine seslenildiği zaman kullanılan anlamsız kelime. "
    goma leeen .. "
    gopmak : koşmak.
    gorkalamak : biraz korkmak, ürkmek.
    gotmanlı : çok havalı, çok kibirli, burnu havada kimse.
    gov : genelde kadınların kulandığı bi kelime. erkeklerin kullandığı yahu anlamına gelir.
    govlaşmak : birinin arkasından konuşmak.
    goygun : derin, koyu, katı, sert anlamlarına gelir. örnek : " dişim goygun goygun ağrıyor yav
    "
    goyuomuş : koyuvermiş.
    goyurmak - koyuvermek : bırakmak, salıvermek. özgür bırakmak. örnek : " koyunları goyur
    su içsinler"
    göçük : deli.
    göğ : çiğ, fazla taze, olmamış.
    göğnünden : güya, sözümona.
    göğnünü görmek : memnun etmek.
    gökgörmedik : görmemiş, görgüsüz.
    gökgözlü : mavi gözlü.
    göldelen : bahçe bostan zararlısı bir hayvan. diğer adı danaburnu.
    gömbe : köy ekmeği.
    gömeç : köy ekmeği, yumurtası bol, hamuru daha değişik.
    gömük : cıvık çamur.
    gön : ten. deri.
    gönüllemek : memnun etmek.
    görüşmenin körpesi olmaz : ..
    götünü kaldırsan bi batman bok : lafın başı var mı yok mu bilinmiyor. ama yoksulluğunu belli
    etmemeye çalışan burnu havada kimseler için söylenir.
    göv soğan : yeşil soğan.
    göyneğinin yırtığına bakmadan yele karşı koşmak : eldeki imkanları düşünmeden büyük
    işlere kalkışmak anlamında bir atasözü.
    göynek : gömlek.
    gözel : 1 - güzel. 2 - bazı erkek çocuklarına belli bir yaşa kadar seslenme biçimi. " gözeel
    nörüyorun iyimisin?"
    gözer : büyük elek.
    gözünü ağartmak : gözünü karartmak, azmetmek anlamına gelen deyim.
    gubarmak : erkek hindinin tüylerini kabartması.
    gulağı dinide olmak : beklenen bir haber için kulağını dört açmak. o haber için sürekli tetikte
    olmak.
    gulplaşmak : bir işin birlikte yapılması, bir şeyin birlikte taşınması.
    gunnamak : hayvanların yavrulaması.
    gupa : ince belli çay bardağı.
    guplu : kulplu kova.
    gurban iderim : bir kimseden bir şeyi esirgemek anlamında kullanılan deyim, deyiş.
    tahminime göre, 'ona vereceğime kurban ederim daha iyi' gibi bir açıklaması var. örnek :
    "arabayı bana verir misin baba? - niye viriyim?gurban iderim. " örnek : " ölüyorum dise gine
    ona bi guruş virmem. virir miyim ? gurban iderim.."
    gurban sergen olaydım : ..
    gurk yatmak : kümes hayvanlarının kuluçka dönemi.
    gursağı bozuk : nankör. kıymet bilmeyen.
    gurtlamak : kurcalamak.
    guru yire gurt düşürmek - kuru yere kurt düşürmek : durduk yerde sorun çıkarmak, hiç bir
    şey yokken ortalığı karıştırmak anlamında bir deyim.
    guşu - guşşuk - özel isim : bir erkek ismi.
    guymak : tirit benzeri bir yemek.
    guyulu - kuyulu : çocukların bilyelerle oynadığı bir oyun. bu oyun için önce yere mini bir kuyu
    kazılır. kuyunun ilerisine bir çizgi çekilir ve oyuncular sırayla bilyelerini çizgiden kuyuya doğru
    atarlar. eğer bilye kuyuya girerse 21, rakibin bilyesine değerse 18 olur. eğer her ikisi de
    olmazsa, ilk atan kişi oyuna başlar ve sırayla bir rakibe bir de kuyuya atış yaparak 3 er 3 er
    sayı toplar ve 21 e ulaşır - her isabet 3 puan olup 21 sondur - ondan sonra kuyuya atarsa
    ziggur olur ve son olarak rakibin bilyesine vurunca onu üter.. oyunun diğer adı, melelidir.
    guzulaa ( kuzu kulağı ) : madımak.
    gücünen : zar zor. zorla. çok çabalayarak. çok ısrar ederek. " sabahları kalkmak bilmiyor
    çocuk, gücünen kaldırıyorum .."
    güley - özel isim : bir kadın ismi.
    gülük : hindi.
    gülük cücesi gibi : bir yatıp bir kalkan, değişken hareketler sergileyen çocuklar için söylenen
    söz. burada çocuğun tavırlarını, hindi yavrusunun hareketlerine benzetme söz konusudur.
    gümpür : patates.
    gümpür çırpma : patates salatası.
    gümpürlü gömbe : üstü patatesle kaplı yuvarlak yağlı ve kıtır ekmek.
    gümük : eli yüzü ağzı burnu et - veya yağ - içinde gömülü gibi görünen sevimli bebekler için
    söylenen kelime. yumuk kelimesi ile aynı anlama geliyor olabilir.
    günahı başını yesin - günahı başını yisin : bir kimsenin arkasından konuşulurken, söz
    arasında mutlaka söylenen laf. yanlış şeyler söyleyip o kişinin günahını almamak için duyulan
    hassasiyeti ifade der.
    güneşaaşı : güneşin altında, güneş tepedeyken, güneşe karşı. örnek : " yaşlılara güneşaaşı
    durmak sakıncalıymış"
    güpüntü : toz toprak karışık çöp yığını.
    güpürtü : gürültü.
    gürdükmek : çocukların şımarıp gürültü yapması.
    güre : dişi yavru at.
    gürgümüş : tertemiz.
    gürpeden - hırpadan : ani ve şiddetli bir biçimde.
    gürülük - özel isim : anlamı bilinmeyen bir kadın ismi.
    ha galan ha : birisi çok abartılı bir şey söylediğinde veya yaptığında, diğeri bu sözü
    söyleyerek tepki vermiş olur. oha, çüş vb gibi anlamlara gelir. örnek : arabasını çok yakına
    parkeden kişiye söyleniyor : " ha galan ha!! duvarı da yıksaydın !!!"
    ha işte : bir şeyin önemsizliğinden söz ederken söylenir. örnek : " ha işte üç kuruş para
    verirlerse onlan kışı geçireceğiz. "
    ha-a : karşıdakinin bir sözüne veya bir davranışına tepki olarak söylenir. örnek " çocuk
    elindeki oyuncağı kırmıştır. annesi kızar : ha-a! sana da bişiii almaya gelmiyor yavrum yav!!"
    örnek : ben büyüyünce başbakan olcam ! , " ha-a ! sen önce şu derslerinden güzel not al da
    ondan sonra hayal kur yavrum!!"
    hacı omarın boğaz : dinek yaylasının çıkışında yer alan, yol kenarındaki bir bölge.
    hak itmek : bir işi becerebilmek. hakkından gelmek.
    hakkım habarım yok : bilgim yok.
    halbuse : halbuki.
    halıser : halıflex.
    hallanmak : kilo almak, et tutmak, kaslanmak, kuvvetlenmek.
    hallov : halil ibrahim.
    hangırdamak : kahkaha atarak gülmek.
    harım : bahçe, bostan.
    hassük - özel isim : kısaltma. hasan hüseyin.
    hasta tökel : hasta kelimesini güçlendirmek için kullanılan ikinci kelime.
    haşdamı : mutfak.
    hatallah : halen.
    hatça - özel isim : bir bayan ismi, hatice.
    hatıç - özel isim : bir bayan ismi, hatice.
    hatıl : duvarlardaki ağaç kirişler.
    havana - özel isim : havva ana.
    havla : helva.
    havuş itmek : mahvetmek, yüzüne gözüne bulaştırmak.
    hayat : bahçe.
    hayır : güç, kuvvet, derman. örnek : " hiç hayrım yok uğraşmayın bennen.."
    hayırelli : yardımsever, eli açık kişi.
    heç : bu kelime, karşıdaki bir fikir ifade ettiğinde ona onay verildiğini gösteren bir kelimedir.
    hem de çok güçlü bir onay verilmiştir, ne söylendiyse aynen kabul edilmiş, şiddetle
    desteklenmiştir. mesela , " ben bu kredi kartı kullananları anlamıyorum, paran varsa harca,
    yoksa harcama kardeşim.", " heç!" burada heç diyen kişi, kredi kartı konusunda karşıdakiyle
    aynı şeyleri düşünüyor, ve hem de şiddetle destekliyor onu.
    helik : yabandan toplanan, duvar yapımında kullanılan orta boy taşlar.
    helke : kova.
    hepcağzi : hepsi.
    herene : kazan.
    hırtdüğüm : çözülmesi mümkün olmayan düğüm.
    hış : ırılı. kakılı. çok miktarda. örnek : "onda para hış"
    hıtı hamırı kesilmek : çok yorulmak. dermanı kalmamak. örnek : " şu işlerden başımı
    alamıyorum bi, hıtım hamırım kalmadı, kesildi.."
    hi : bir hitap biçiminde olan cümlelerde geçer. kullanıldığı cümlenin ifadesini güçlendirir.
    örnek : " şuraları doğru düzgün silsene hi herif!" , " ülen hi sidikliği duraçça, bana niye iftira
    atan?"
    hicaz : hacca gidenlerin gittiği yer. biri hacca gittiği zaman hacca gitti denmez hicaz'a gitti
    denir.
    hicibanlı : dinekli rahmetli gazi tuncer in lakabı ( bir zamanlar bu kelime, küçük düşürmek
    için söylenirmiş ). onun soyundan gelenler için de bu kelimeyi söylerler.
    hindi : şimdi.
    hirk : tarlanın sürülmesi.
    hiyiklemek : bi yerde saklanarak, kafayı kaldırıp kaldırıp bakarak, bi yeri gözetlemek.
    hodusuz : akli dengesi olmayan kimse.
    holta : geleneksel kıyafetimiz.
    holu : fol.
    hora depmek : çocukların şımarıp gürültü yapması, gürdükmek..
    hora geçmek : makbule geçmek.
    horanta : aile bireyleri.
    hömermek : ....
    höşmerim : bir tür tatlı.
    hulu : huyları olan.
    hususu : hususi olarak, özel olarak. ' husuhusu ' şeklinde de söylenir.
    hürü : özel isim.
    hüsürü : değerli taş.
    ığranmak : sallanmak.
    ıkkın : serin yer.
    ıkmak : iyice yıpranıp iyice yıkılacak hale gelmek.
    ılgara : bir işi sürekli olarak, hiç durmadan, çok azimli bir şekilde yapmak.
    ımbıl ımbıl : etli.
    ıngay : yavaş hareket eden.
    ıngıldamak : ufak ufak sallanmak. hareket etmek.
    ıradiyen : radyo.
    ıravık : rafadan.
    ırbık : ibrik.
    ırbık ütmeden ülük üter : atasözü. bir şeyin olacağı önceden belli olur. perşembenin gelişi
    çarşambadan belli olur.
    ırılı : hış. kakılı. çok miktarda. örnek : " "onda para ırılı"
    ırılmak : yorulmak. genelde yorulmak kelimesinden sonra söylenir. örnek : " sabahtan beri
    yoruldum ırıldım .."
    ırmak : bir maldan çokça biriktirmek, çokça toplamak. parayı çok kazanmak.
    ırrık : ramazan.
    ırzıgırık : namussuz.
    ıstırmak : ısırmak.
    ışınlık : aydınlık.
    ışkın : üzümün taze dalı. yenir, ekşi bir lezzeti olur.
    iba : yağmur yağıp yerlerin ıslanması.
    ibik : köşe, uç.
    icik : azıcık.
    içyağ : ....
    il : el, yabancı.
    ilaa imii : ilahi emi. karşıdakine şaşırınca söylenen söz.
    ilaançe : büyük teneke leğen.
    ilan boğazından akma gibi - yılan boğazından akma gibi : deyim.cetvelle çizilmiş gibi
    dümdüz olan odunlar, kirişler, eşyalar ve ağaçlar için kullanılır. örnek : " bizim eski evin
    kirişleri ilan boğazından akma gibi dümdüzdü.."
    ilanın ödü guşun südü - yılanın ödü kuşun sütü : bir sofrada bütün yiyeceklerin olduğunu,
    sofrada olmayan hiç bir nimetin bulunmadığını anlatmak için söylenir.
    ilbiz : örümcek ağı.
    ilerzik : boncuk benzeri yapıda olan bir bitkidir. bu bitkinin boncuklarıyla çocuklar bilezik,
    kolye yaparlar. kötü kokan bir bitkidir.
    ilikbağ : ....
    ilk ağşam - ilk akşam : akşam üzeri.
    ilk akşamdan : hemen, ilk fırsatta. örnek : " ona milyonu ver ilk akşamdan yir.."
    ilkmek : biriktirmek.
    imbal : çobanın eşeği hızlandırmak için dürttüğü küçük, sivri uçlu çubuk.
    incinne : ince iğne.
    ingin : alçak yer.
    inine yatıp uzununa gakmak ( enine yatıp uzununa kalkmak ) : işlerin yolunda gitmesi, ne
    zaman ne gerekiyorsa yerine gelmesi.
    inne yiyip iplik sıçmak - iğne yiyip iplik sıçmak : aşırı tutumlu olmak anlamına gelen deyim.
    innelik : çatallı iğne. veya diğer adıyla çengelli iğne.
    ipotuk : bir çocuk oyunu.
    irebiye - özel isim : bir bayan ismi.
    irim : akıl.
    irimi kıt : akılsız.
    işcanlı : çalışkan, işkolik kişi.
    işi bitmek : bir işi yapmaktan dolayı hali kalmamak, perişan olmak. örnek : " şu senin evini
    temizliyeceğim diye işim bitti yavrum.."
    işin olsun kolay gelsin : kolay gelsin.
    işlik : gömlek.
    işşik : kapı önü, eşik.
    it dirsaa ( it dirseği ) : gözde oluşan şişlik, arpacık.
    iya : eğe.kesici aletleri keskinleştirmeye yarar.
    iyi bilmişsin : " dediğin son derece doğru, sana katılıyorum.. " anlamına gelen laf.
    kaba şeker - gaba şeker : ...
    kaburgası kavuşmak - gaburgası gavuşmak : deyim. çok çalışıp yorulunca söylenen söz.
    kafası sarmak - gavası sarmak : bir konuya yatkın olmak, aklı o konuda çalışmak anlamına
    gelen deyim.
    kakalamak : iteklemek.
    kakıç kakmak : 1 - zamanında yapılan iyiliklerin başa kakılması. 2 - iftira atmak.
    kakılı : hış. ırılı. aşırı miktarda, çok fazla.
    kakmak : itmek, iteklemek.
    kara çortuk - gara çortuk : çirkin bebekler için söylenen laf.
    karamet - garamet : iftira atmak.
    karamık : kızamık benzeri, çiçek hastalığı da olabilir.
    karanlık kavuşması : karanlık çökmesi.
    karışmak - garışmak : akrabalık olması. örnek : ' o gadın bize garışır. dedemizin yeğeni
    olur.."
    karsınmak : bir işten fayda veya kar sağlayacağını - sağladığını düşünmek.
    kası umurumusun : sana ne, seni ilgilendirmez, keyfimin kahyası mısın anlamındaki laf.
    katır - gatır : topaç.
    katır : topaç.
    katırın tepe - gatırın depe : kulu'da bir yer.
    keçebaş : bir tür böcek.
    kef şöyle kef böyle : bir öyle bir böyle. kah şöyle kah böyle.
    kekil : saçın alına düşen ön kısmı.
    kelp : nankör, kıymet bilmez.
    kenger : dikenli, yassı top şeklinde bir bitki. soyulup yenir.
    kepelek : 1- kelebek. 2 - büyükbaş hayvanlarda zararlı bir canlı.
    kepez : dinek yaylası civarında bir yer.hayvancılık yapanlar bir müddet burada beslerler
    hayvanlarını.
    keraat : kerahet, pis olan. pis olan şeyi yapan.
    kerik görmek : küçük görmek, hor görmek.
    kerkinmek : arkadan ittirmek şeklinde yapılan uygunsuz hareket.
    kerme : boğsak ın kesilmesiyle elde edilen kuru dışkı dilimlerinin her biri. yakacak olur.
    kerpiçla : eskiden dinek yaylasının aşağısında, insanların kerpiç yaptığı yerin adı.
    kesaante : kemirgen hayvan.
    kesek : toplu halde halde bulunan toprak parçaları.
    kesmik : lor peyniri.
    kestenkele : kertenkele.
    keşşik : karşılıklı alışveriş ( genelde süt ), sırayla alışveriş. imece.
    ketaan : diken. eskiden bahçe duvarının üstüne yerleştirmek için toplanan dikenler..
    kevsek kevsek : bir yiyeceğin tadını tarif ederken kullanılan kelime. yiyeceğin sertliğini, dişe
    dokunurluğunu, kırılganlığını anlatır.
    kırı : eşek yavrusu.
    kış ekmaa - gış ekmaa : kış boyu yemek için yapılan yuvarlak beyaz yufka ekmek. bu
    ekmek sert olup, üst üste konup kule gibi yerleştirilir. yemeden önce ıslatılır. yumuşayınca
    yenir.
    kış uzunu : kış uzunu, yaz uzunu, gün uzunu, gibi şekillerde söylenişi vardır. kış uzunu, "kış
    boyunca" anlamına gelir. yaz uzunu, "yaz boyunca", gün uzunu "gün boyunca" anlamına
    gelir. örnek : " kış uzunu çalıştım hiç durmadım ama hakkımı vermediler.."
    kile : arpa buğday vs ölçmede kullanılan ölçü.
    kilimciylen kürt hasan - kilimcinin kürt hasan : kim olduğu belirsiz birinden bahsederken
    kullanılır. sarı çizmeli mehmet ağa gibi.
    kingirdemek : sessizce kıkır kıkır gülmek.
    kirtişli : yivli, pürüzlü yer.
    kişkem : keşke.
    kişkirmek : köpeği birine azmettirmek, ısırmasını sağlamak.
    kitili : çok yoğun, kalabalık ortamları anlatan kelime.
    kizmek : böbürlenmek.
    koçorov : arsız, ahlaksız.
    kokuyağı : hacı yağı.
    kolcak : bir giysi.
    koyun seçimi : koyun sayımı olarak da bilinen, her yıl 23 nisanda yapılan koyun sayım
    işlemi.
    köle : şımarık biçimde sevinen.
    kölelenmek : şımarık biçimde sevinmek.
    kön : ufalanmış hayvan gübresi ve topraktan oluşan karışım.
    könez : ...
    köpek daşlayıp gezmek : işsiz güçsüz gezmek.
    köpek etli olmaynan eti yenmez - köpek etli olmaynan eti mi yenir : zengin ama gurursuz
    olmanın kötü bir şey olduğunu anlatan atasözü.
    kör gomak - kör komak : ilgisiz bırakmak, aç açıkta bırakmak, muhtaç bırakmak.
    kör muharrem - özel isim : seneler evvel dinek'de ün yapmış bir hurdacı ( dayıcı ), kör
    maarem derlerdi.
    körlemek : bir şeyin üzerini kapatmak, görülmez hale getirmek.
    körpözelim : körpegüzelim ( eltiler arasında ).
    köslü : köstebek.
    kötelemek : bir şeyi atmak, uzağa fırlatmak.
    kötü : zayıf.
    kötü yonan : yunanlılar.
    kötülemek : kilo vermek, zayıflamak.
    köye dur demek : zengin olup güçlenip, köye meydan okumak.
    kulağımın sözü - gulağımın sözü : kulağımın dibi.
    kurbağacık : bıngıldak.
    kurttan doğan kendir keser : bir atasözü.
    kuş tutmak - guş dutmak : deyim. bir şeye çok sevinmek, sevindirik olmak. çok mutlu
    olmak.
    kuzu dişi : bir yağış çeşidi. dolunun küçüğüdür.
    küllük : büyük çöp toz toprak yığını.
    külteynen : yığınla, çok çok, fazla fazla, dolu dolu.. örnek : " ben sana zamanında külteynen
    para verdim ne yaptın o paraları.."
    kümpas : dağınıklık, düzensizlik, karışıklık.
    kümürtlek ( veya hümürtlek ) : gırtlak.
    künde : her gün.
    küspe : bir tür hayvan yemi.
    küssük : tuluma peynir basarken kullanılan ucu küt kalın sopa.
    küssün - özel isim : bir kadın ismi.
    küşene : tencere.
    küt : kesmeyen bıçak, makas.
    küt kalmak : felç kalmak.
    kütüklü : kemikleri kalın olan, iri yapılı kimseler için böyle söylenir.
    kütürüm : kötürüm, felç.
    küvül küvül : rüzgarın püfür püfür esmesi.
    lafa bunalmaz : geveze.
    larkadan geçmek : çürüyüp cıvıklaşmak.
    lavgara : karagürültü, yaygara.
    lokur : yufkanın şekerli sütle ıslatılıp yenmesi.
    lök gibi : kocaman, tek parça ve çok ağır olan şeyler için söylenen söz. masif.
    löküs : eskiden elektriğin olmadığı zamanlarda kullanılan gazyağlı lamba. diğer adı lüks
    lambası.
    made : başka. örnek : " elimde bundan made para yok.."
    mahişeker - özel isim : bir kadın ismi.
    maka : diz kapağı.
    mal almamak : birinin sözlerine veya kişiliğine hiç önem vermemek. tersi de mal almak tır.
    mal melal : mal mülk.
    malama : sapın incesi.
    malamat itmek : mahvetmek, yüzüne gözüne bulaştırmak.
    mallık : birinin sahip olduğu mallara denir. özel mülkiyet demektir.
    mane : bahane, mazeret.
    mazarat : yaramazlık.
    medine - özel isim : bilinen anlamı yanında ayrıca kadın ismi.
    mekke - özel isim : bilinen anlamı yanında ayrıca kadın ismi.
    mele : çukur. kuyu.
    meleli : çocukların bilyelerle oynadığı bir oyun. bu oyun için önce yere mini bir kuyu kazılır.
    kuyunun ilerisine bir çizgi çekilir ve oyuncular sırayla bilyelerini çizgiden meleye ( kuyuya )
    doğru atarlar. eğer bilye meleye girerse 21, rakibin bilyesine değerse 18 olur. eğer her ikisi
    de olmazsa, ilk atan kişi oyuna başlar ve sırayla bir rakibe bir de meleye atış yaparak 3 er 3
    er sayı toplar ve 21 e ulaşır - her isabet 3 puan olup 21 sondur - ondan sonra meleye atarsa
    ziggur olur ve son olarak rakibin bilyesine vurunca onu üter. oyunun diğer adı guyulu dur.
    melki : belki.
    menevşe - özel isim : bir bayan ismi, menekşe.
    mercen - özel isim : bir kadın ismi, mercan.
    mestan - özel isim : yirmi otuz sene evvel, dinekli kadınların favorisi bir giyim mağazası
    sahibi.
    mezerla : mezarlık.
    mıgır : kısa boylu olan kimse.
    mıstığın çayır : dinek mahallesinin kenarında yer alan çimle kaplı bir bölge.
    mıstılık : mustafa isminin kısaltması. musti.
    mil : örgü şişi.
    milangaz : ifade ettiği alete bu yörede adını vermiş ocak markası.
    mor topuna uğramak : başına felaket gelmek, hüsrana uğramak.
    mot : ortaya konan bir teneke kutunun, uzaktan atılan taşlarla vurulmasıyla oynanan çocuk
    oyunu.
    motur : traktör.
    mungurcak : elde taşınan küçük kova.
    murdar suya koyup koyup içmek : kalbi temiz insanları övmek için söylenen deyim. örnek : "
    o kadar temiz bi insan ki, murdar suya koyup koyup içerim onu"
    muylu : kaldıraç vazifesi gören büyük ve kalın demir sopa. kaldırılmak istenen şeyin atına
    sokulup, - kaya, yıkık duvar - kanırtılarak, o şeyin kolayca kalkması sağlanır.
    muzmahal mahrum olasıca : herşeyden yoksun olasıca.
    muzurnas : yaramaz çocuk.
    müsür : mısır.
    naçgıç : taşlarla oynanan bir çocuk oyunu.
    naman - natlak : birinin veya bir şeyin bir niteliğini vurgularken kullanılırlar. nasıl da..ne
    kadar da.. anlamlarına gelir. örnek : " maşşallah naman uzun boylu!!", "maşşallah natlak
    uzun boylu!!", yani "maşşallah ne kadar uzun boylu!!"demektir.
    namazlâ : seccade.
    naneye muhtaç kalmak : çok yoksullaşmak.
    nası iii ? : ne kadar güzel değil mi ?
    navrız - özel isim : bir kadın ismi, nevruz.
    navrız çiçeği : yabani bir çiçek. çıkış zamanı nevruz bayramına denk gelir.
    nazamat : ne zaman?
    nazlım : kibar, zarif.
    ne celik : bir kimseden beklenmeyen olumlu bir davranış görüldüğünde söylenen söz. örnek
    : " sen buraya gelmezdin ne celik geldin ?"
    neliğinen : ne zorluklara katlanarak..
    nembe : ne bileyim.
    nemneşekil : acaip bi biçimde, anlaşılmaz bi şekilde, değişik bi şekli olan.. gibi anlamları olan
    söz. örnek : " nemneşekil bi ayakkabı almış ayağına giymiş, giyinmeyi bilmez ki .."
    nenelik : üvey anne.
    neo - no : bir çeşit selam. ne, o kelimelerinden oluşur. neo, no, no napdın ? gibi söylenişleri
    vardır.
    ninemek : ne ihtiyacı olmak ? neylemek. örnek : "nineycam sensiz bu dünyayı ben ?"
    nireni baanmiyorun ? - nereni beğenmiyorsun ? : hasta kişiye sorulan bir soru. şikayetin ne
    ? nerenden rahatsızsın ? anlamına gelir.
    nirenin gapısını çalıyorun ? - nerenin kapısını çalıyorsun ? : neden bahsediyorsun ?
    söylediğin lafın farkında mısın ? anlamlarına gelen deyiş.
    niriye ne gomuş ? : malı mülkü var mı ?, kazancı iyi mi anlamına gelen soru.
    nittin : 1 - neler yaptın nasılsın. 2 - karşıdaki insanın söylediği sözün, ne kadar yanlış ve
    abartılı olduğunu ifade etmekte kullanılır. örnek : " - hadi hemen gidelim işe gideceğim
    acelem var .. - yav daha nittin 3 saat var senin mesaiye.."
    nizah : kavga.
    noda : saman yığını.
    növürüse görsün : ne hali varsa görsün.
    növürüyorun : ne yapıyorsun, nasılsın.
    nuraylık çatlatmak : ...
    nuzlası tutulmak : şok olma sonucu yüz renginin değişmesi.
    nünük - özel isim : bir kadın ismi.
    o ne len : nasılsın nasıl gidiyor iş güç manasına gelen selam verme biçimi.
    obiri : öbürü, diğeri.
    ocağı dini batasıca : bir beddua.
    okumak : düğüne davet etmek.
    okurağam : gelinin kayınına hitabı ( eskiden ).
    okuyuntu : düğüne davet mektubu.
    onat : bir şeyin düz tarafı, ters olmayan tarafı. düz, düzgün.
    onmaz gomaz olasıca : işleri yolunda gitmeyesice, başı beladan kurtulmayasıca anlamlarına
    gelen beddua.
    oraya uğramamak : birden çok şeyi kıyaslarken kullanılan kalıp. örnek : " senin araban
    benimkinden iyi. - ha galan ha! benim arabam oraya uğramaz len!" yani senin araban daha
    iyi demek isteniyor.
    orun : gizli saklı.
    orun pusun : gizli saklı.
    ossuruklu göte arpa ekmaaa mahane - osuruklu göte arpa ekmeği bahane : bir iş
    olmuyorsa olmuyordur, bahane aramak mantıksızdır anlamında atasözü.
    osturgan böcüğü : hamam böceği.
    oturduğu ahır sekisi, söylediği istanbul türküsü : yine "eldeki imkanları düşünmeden büyük
    işlere kalkışmak " anlamında bir deyim.
    oy canime : düğünlerde kızların söyediği name. mani. türkü.
    oyulmadık kabağın içine girmek : çok girişken olmak anlamında deyim.
    oyumunan oncaatmek - oyumunan oyuncak itmek - oyumunan oyuncak etmek -
    oyumunan oyuncaatmek : bir şeyi, bir eşyayı mahvetmek, kullanılmaz hale getirmek.
    oyuncaolmak : mahvolmak, berbat olmak, işe yaramaz hale gelmek.
    oyunçu : kurnaz.
    öce : çocuklara yapılan ce-e!!! hareketi.
    ödü sıtmak : deyim. ödü kopmak.
    ödü sıtmak : ödü patlamak. çok korkmak.
    öğünde ölürüm - önünde ölürüm : uğruna ölürüm.
    öksüz oğlan çiçeği : yabani bir bitki.
    öl'daal mi : öyle değil mi.
    öle ? : öyle mi.
    öllüyün körü : elinin körü. bıktırıcı duruma karşı azarlama sözü.
    öncüt : ödünç.
    önöyükte : öncelikle.
    ööle yirine - öyle yerine : onun yerine.
    örme : hayvanların bağlandığı ip.
    örtme : koyunlara özel yem yeme yeri.
    örtü : yatak.
    örülmek : saldırmak, üstüne yürümek.
    ösemek : özlemek.
    ötaan : geçen gün. yakın geçmişteki, dünden önceki günlerden biri.
    öte köyden aşağı gelip üstümüze paşa gelmek : dağdan gelip bağdakini kovmak anlamına
    gelen deyiş, deyim.
    öteyüz. arka taraf.
    ötürek : sıvı dışkı.
    ötürmek : sıvı halde dışkılamak.
    öz : çayır çimen.
    özemek : ayrana su katıp karıştırmak.
    özü dövmek : bir işi yapabilmek için kendini yeterli görmek, o işi ve sonuçlarını göze almak.
    gözü kesmek. örnek : " tarlayı bugün halletmem lazımdı ama özüm dövmedi yav"
    palaz : kilim.
    palta küpürtüsü - balta küpürtüsü : cenaze töreni sonrasında, cenaze sahibinin, kabri kazan
    kişilere verdiği yemek adeti.
    pantul : pantolon.
    pat : ucu körelmiş kesici delici eşya.
    patapata : kuyu kazma makinesi.
    patik : spor ayakkabı. aslında ev içinde ayağa giyilen şeyin adıdır patik. yanlış bir kullanım
    örneğidir bu kelime.
    patlak : patlamış mısır.
    peklemek : temizlemek, paklamak.
    peren peren olmak : darmadağın olmak.
    pes : bir çocuk oyunu. sivri uçlu bir aletin - çivi, tornavida vs - yere atılıp saplanmasıyla
    oynanır. yerin ıslak olması gerekir. saplanan noktalar arasına çizgiler çizilerek düşman
    sıkıştırılmaya çalışılır. oyundaki durumlara göre kullanılan si, sıç gibi kelimeler vardır.
    petlemek : çok şaşıran birinin gözünün dışarı doğru açılması, büyümesi.
    pezi : bir top hamur.
    pıtırak : dikenli bir bitki.
    pilit : iğde benzeri bir bitki.
    pindir : peynir.
    pis yağ : arabalarda kullanılan siyah yağ.
    pisağrı : bir tür hastalık.
    pişkir : havlu.
    piyik : bacak arası.
    pöçük : saçın ense kısmı.
    pörtekel : portakal.
    pötük : ....
    pötün : mesh, potin.
    romuk : romörk.
    sabah ekmaa : kahvaltı.
    saçgı : yakacak çeşidi.
    sala sala itmek : saldırmak.
    salgara : salak, aptal.
    salgaremeye - salgaramayın : rastgele, boşuboşuna.
    sallangaç : salıncak.
    salmak : göndermek.
    sana yağı : margarin. bir yağ markası olan sana nın adının sık söylenmesi sonucu, sana
    kelimesi margarin kelimesinin yerine geçmiştir.
    sanına yitmeyesice : bir beddua.
    sargın : sevecen. insanları seven kimse.
    sarkanak : köyde kadınların kuruttuğu etlerden biri, hayvanın bir organı.
    sası : kokuşmuş, kötü kokan.
    satırazem : yıllardır dinek bakkalında satılan, asıl adı sadrazam lokumu olan bir çeşit tatlı.
    cevizli, fındıklıdır, sucuk gibi sert ve uzun bir lokumdur, koparıla koparıla satılır bakkalda.
    satlıcan olmak : zatürree olmak.
    saya : çiftçi, koyununun karnındaki - daha doğmamış - yavru 100 günlük olunca bayram
    yapar. bayramın bir kısmı da şöyledir : komşuları dolaşıp onlardan un, yağ, bulgur vs
    toplamak. bu adet artık unutulmuştur.
    sayınsımak : saygı duymak.
    seğim : hisse. örnek : " benim seğmime bir tarla düştü.."
    seklem çuvalı : içine un konan yün dokuma çuval. çok büyük olur.
    semeriynen seksene varmak - semeriyle seksene varmak : deyim. çok masraflı olmak.
    senit : üzerinde yufka açılan tahta.
    sığırgüden : çoban.
    sıkılamak : azarlamak, bir kişiyi bir hatasından ötürü öfkeyle uyarmak.
    sındı : makas.
    sındırmak : havasını indirmek.
    sırıbek - sırrı pek : ağzı sıkı olan, sır tutan kişilere söylenen söz.
    sırkıtmak : suyunu sıkmak, bir şeyin suyunu iyice çıkarmak. hiç su bırakmamak.
    sırtarmak : sırıtmak.
    sıtara : sıkıntı, zorluk.
    sıyırma : yabandan toplanan dikenli , içi yenen uzun bir bitki. salatalık tadındadır.
    sızgıç : kavurma.
    sızmak : eskiden topaç oynarken, topaç çok güzel dönünce söylenen kelime.
    sidikliği durasıca : bir beddua.
    sigarayı boşlamak : sigarayla ilgiyi kesmek, sigarayı bırakmak. sigara burada örnektir.
    kelimenin başka kullanımları da olabilir ama en çok sigarayı boşlamak şeklinde
    görülmektedir.
    sikarlenmek : nazlanmak.
    sil : ağızdan akan sıvı.
    singildemek : gece uyurken yatakta dönüp durmak.
    siniyin sırtı : bıktırıcı duruma karşı azarlama sözü.
    sofraaltı : yer sofrasında sininin altına kasnağın üstüne serilen sofra bezi.
    soğukkuyu : lastik ayakkabı.
    sokman : dar sokak.
    sokranmak : homurdanmak, söylenmek, içinden itiraz etmek. bkz : sokurdanmak.
    sokum : lokma.
    sokurdanmak : homurdanmak.
    sorma şeker : lolipop tarzı , emilen şeker.
    sormak : emmek.
    soyka : işe yaramaz, kötü şeyler için kullanılır.
    söbü : yassı yuvarlak. elips.
    söve : kapının kilitleme sisteminin eski adı.
    sözüm yabana : güya, sözümona anlamında deyim.
    suluk : evin içindeki su tahliye borusu.
    sulum : yufka ekmekle sulu yemek yerken, yufkaya kaşık şekil verip, onu yemeğe daldırıp,
    kaşık gibi kullanmak.
    suma : yüz, sima.
    sumsa : yumruk.
    sumtuk : her olaydan her şeyden kendine pay uman kimse.
    susa : asfaltlı yol.
    suya sürek boka kürek : her işe karışan,maydanoz olan yaramaz kimse.
    süğmek ( veya süğelmek ) : uzamak.
    sürgüç : el bezi.
    sürünmek : bilinen anlamının yanında, dayak yemek için kaşınmak anlamına da sahiptir.
    sürüşmek : sürmek. bir işin, bir olayın, belli bir zaman sürmesi.
    süsmek : çok kızmış olan bir hayvanın bir insana öfkeli öfkeli bakması.
    sütlaan : yabani bir bitki.
    sütlü : sütlaç.
    şaklamak : dilimlemek.
    şaplama : ..
    şapşımak : şirinlik yapmak, sevgi gösterisinde bulunmak.
    şarpı : eşarp.
    şef : eğimli yüzey.
    şemik : ayak bileklerinin yan taraflarındaki yuvarlak çıkıntılı kemik.
    şırkdüşen : eski kapılarda kilit mekanizması.
    şikirsiz : suratsız, tipinde hayır olmayan.
    şimdiki hal : şimdilik, şu an için.
    şinik : tahıl ölçme birimi, 8 kilo.
    şirnemek : şımarmak.
    şirpeden : birdenbire.
    şo : şu.
    şora : şura ( göz önünde olan ama biraz uzak bir yeri göstermek için kullanılır )
    talaz : tozlu rüzgar.
    talet - özel isim. : bir erkek ismi. talat.
    taman : bir şeyi, bir olayı hatırlatmak için, cümleye eklenen kelime. "hani vardıya, hani
    olduyduya" anlamlarına gelir. örnek : "taman bi oğlan vardı yarın gelecekti telefon etti
    gelmeyecekmiş.."
    tap almak : alttan destek almak, altı dolu olmak, boş olmamak.
    tapsız : duruşu sağlam olmayan.
    tat : kekeme.
    tavatır : çok iyi.
    tavlanmak : kilo almak.
    tavlı : etli, kilolu.
    tavukgötü : bir hastalık.
    tekdeş : birbirinin aynı olması gereken iki şeyin farklı olması durumunda denir. mesela bir
    ayağa farklı, öbür ayağa farklı çorap giyersek böyle söylenir.
    temam : tamam.
    tepselmek : hava almak, havalanmak.
    tevür tüvür : türlü türlü, çeşit çeşit.
    tevzir : dedikoducu, laf taşıyıcı.
    tezeyağ : tereyağı.
    tınas atmak : harman zamanı yapılan bir iş.
    tıngır : ramazanda sahura uyandırma işi. bu işi yapan kişi elinde teneke çalarak sokakları
    dolaşır, davul kullanılmaz.
    tınsırmak : öksürmek.
    tıran tıran atmak : deyim. bir işin sonucunda üretilen ürünün mükemmelliğini anlatmak için
    kullanılan kelimeler. işin sonucu veya edinilen ürün çok memnun edicidir. "oovv oğlum bi
    araba almış tıran tıran atıyor maşşallah!!.."
    tırnakkesen : tırnak makası.
    til : eskiden telefon kelimesinin yerine kullanılan kelime. bugün kullanan kalmamıştır.
    tilek : kuşların saplarıyla birlikte tüyleri.
    tiltili : pişmaniye.
    tizikmek : çok hızlı bir şekilde kaçmak.
    tohmalamak : hayvanların çok yeme sonucu çatlayıp ölmelerine denir.
    toklu : genç dişi kuzu.
    tol : yerin kazılıp üstünün kapatılmasıyla yapılan ev. eskiden insanlar tollarda yaşarmış.
    tomatisyağı - domates yağı : salça.
    tomayıl : otomobil.
    tombalağaşma : takla atmak.
    topalak : pirinç veya kıyma ile yapılan, iri taneli, sulu bir yemek.
    topinne : topluiğne.
    toptas : ayran, hoşaf ve benzeri içeceklerin içilmesi için kullanılan tas.
    toygaşı : süt, bulgur ve kemikle yapılan bir çorba.
    tozluk : bir giysi.
    töbe ..-memek ..-mamak : bir şeyi asla yapmamak. töbe ( tövbe ) kelimesi , asla anlamına
    gelmektedir. noktaların yerine o işin adı yazılır. örnek : "töbe ağlamaz o." asla ağlamaz o,
    anlamına gelir.
    töngellemek : tökezlemek.
    tulk : kart, bayat.
    tuluk : özel isim.
    tuluk : tulum.
    tumbo : çocukların oynadığı bir bilye oyunu.
    tura : düğünlerde erkeklerin kalın urganları birbirlerinin bacaklarına vurmasıyla oynanan
    oyun. canı yanıp kaçan oyunu kaybeder.
    tursil : çamaşır deterjanı. bir deterjan markası olan tursilin adının sık söylenmesi sonucu,
    tursil kelimesi deterjan kelimesinin yerine geçmiştir.
    tuzlayım da kokma : biriyle alay ederken söylenen deyim.
    tütmek : çok şık olmak, çok şık giyinmek.
    uçaçan : kalemtıraş.
    uğraşmak : kavga etmek.
    uğunmak : nefesi kesilmek.
    uluk : beceriksiz.
    unnaşmak - ulaşmak : bi yere zamanında yetişmek, bir işi zamanında bitirmek.
    urba : elbise.
    urk : kök, ağaç kökü.
    urkuş - özel isim : bir kadın ismi.
    uşak : erkek evlat.
    uyuzbunar - uyuzpınar : dinek mahallesinde bulunan, sodalı suyuyla meşhur çeşmenin adı.
    şifalıdır.
    uzelek : çabuk ağlayan.
    üçcaaz : köylü kadınların yemek yaparken kullandığı ölçme birimi.
    üdü büdü oynamak : çok kalabalık olması.
    üğünmek : sürekli artmak, üstüste birikmek.
    ülü : hac dönüşünde getirilen hediye.
    ülük : bir şeyin ağzı.
    ürkmek : bulaşmak ( hastalık bulaşması, yanlış kelime kullanımı )
    üüü : bir tür böcek.
    üvez : sivrisinek.
    vanılamak : ..
    vardık yir : ilk adımda varılan yer, çok yakın yer.
    varıbakasın : varsan baksan, gidip baksan. baktığın zaman.
    vayvay çanağı : ..
    velespit : bisiklet.
    vıcırgan : kanlı, sulu, cıvık.
    vıttırıvızzık : saçmasapan şeyler, ıvır zıvır.
    vira : sürekli olarak, bıkmadan usanmadan.
    vurgunlu : çok sevimli, aynı zamanda da çok afacan, cin gibi çocuklara söylenen söz.
    vurmak : bilinen anlamlarının yanında bir de şöyle bir anlamı vardır : kişi bir kazanım elde
    etmişse, bir işten karlı çıkmışsa veya çıkacaksa, şansı yaver gidiyorsa, o kişiye "..vurdun"
    denir. yani söylenen lafın içinde vurmak kelimesi geçer. örnekler : " gızı vurdun gine..", "
    parayı vurdun gine " , " anan ekmek yapıyor böraa vurdun gine.."
    vuruş garış : ...
    yağ içinde yumurtayı vurmak : eskiden, yumurtanın bile bulunamadığı kıtlık zamanlarında
    kulu ve civarında söylenen bir deyim. şansı yaver gidene böyle söylerlermiş.
    yağda : pislikten dolayı insan teninde veya elbisesinde oluşan pis koyu parlaklık. yağımsı
    leke.
    yağınan yavşan da datlı olur - yağ ile yavşan da tatlı olur : tatsız bir ot olan yavşanın bile,
    yağ katıldığında tatlanmasından söz ederek, zenginliğe vurgu yapılan bir atasözü.
    yağırnı : sırt.
    yağırnı içine göçmek : çok yorulmak, çalışmaktan harab olmak.
    yağlı ekmek : açılan yufkanın üzerine malzeme konur. konan malzemeler çok çeşitli olabilir.
    genelde domateslisi, yoğurtlusu, peynirlisi, patateslisi, yumurtalısı yapılır. malzeme
    konduktan sonra yufka yarım daire şeklinde kapatılır ve üzeri yağlanarak tandıra konur.
    tandırda bir süre pişirilir ve afiyetle yenir. başka yerlerde bu yiyeceğe katmer denmektedir.
    yağlık : mendil.
    yağmur böcüğü : uğur böceği.
    yağmurun inmesi : yağmurun yağması.
    yağnışlamayın - yanlışlamayın : bir işi, bir hareketi hatalı olarak, bilmeden yapmak .
    yağnışmak : yanılmak. hata yapmak.
    yalabık : çabuk hareket eden, çevik kişi.
    yallı : köpek demektir. bir insanı köpeğe benzetirken daha çok kullanılır..örnek : " şunlara
    bak yallı gibiler.." yani köpek gibiler demek isteniyor.
    yamızeğri : duruşu eğri olan kişi veya nesne.
    yanaz : aksi kişi.
    yangı : yakacak.
    yangılı : cana yakın, sevecen.
    yanıkmak : şikayette bulunmak, sitem etmek.
    yapıldak : yer yer toplanmış kir, pislik, yapağı.
    yapma : inek dışkısının el ile şekillendirilmiş hali.
    yarayışlı : yararlı.
    yarma : bulgur.
    yastıpınar : ....
    yaşı kesilesice : bir beddua. ölesice demektir.
    yaşılamak : taklit etmek.
    yav : yahu.
    yavıncımak : ezilip büzülmek, yalvarma durumunda olmak.
    yavşan : çok güzel kokan, yenmeyen bir bitki. bkz:yağınan yavşan da datlı olur.
    yayak : bir yere yürüyerek gitmek. yaya olarak gitmek.
    yaymak : hayvanları gütmek, otlatmak.
    yedi taş : taşlarla oynanan bir çocuk oyunu. beş taş oyununa benzer.
    yedi yunmuş beze döndermek : deyim. birini şoke etmek, neye uğradığını şaşırtmak.
    yerdeki yuze kimse basmaz : bir atasözü.
    yıkalamak : sudan geçirmek.
    yıkmak : bilinen ilk anlamı yanında, ikinci anlam olarak, bir veya birden fazla insanı, hayvan
    bitki veya eşyayı, bir vasıtayla bir yerden bir yere ulaştırma, taşıma işi.örnek : " hadi düğün
    bitti, herkes evine dağılsın, mehmet sen de şu çocukları yık gel .."
    yılan bile toprağı dudağıyla yalarmış - ilan bile torpağı dudağıynan yalarmış :
    tutumluluğun önemini anlatan atasözü. not : bu sözden sonra, 'bitmesin diye.." derler. yani,
    yılan bile toprağı dudağıyla yalarmış, bitmesin diye. tabi yılanın toprakla beslendiği
    varsayılmış bu sözde.
    yılmak : bilinen anlamından farklı kullanılır, korkmak demektir. örnek : " benden yılmıyor da
    senden yılıyor, sen git şu hayvanın yanına.."
    yile yile : bir işi, bir şeyi büyük bir hevesle, istekle ve kısa zamanda yapmak.
    yilikmek : çocukların şımarıp yaramazlık yapması.
    yilkeli : hayvanlar için kullanıldığında yeleli olan demektir. insanlarda da saçları uzun olup
    sağa sola savrulanlar için söylenir.
    yillik : rüzgar.
    yimlik : yenen bir yabani bitki.
    yinli : hafif.
    yinlicek : ağır başlı olmayan, ciddiyetsiz, sulu kişiler için söylenen sıfat.
    yircayorca : keme veya gelincik.
    yire bastırmamak - yere bastırmamak : bir insanın memnun edilmesi, ona ilgi gösterilmesi,
    onun rahatına önem verilmesi, onun çok güzel ağırlanması..
    yire çalmak : yere atmak. döğüşülen kişi veya güreşilen rakibin sırtını yere getirmek.
    yirik : yırtık, gevşek.
    yiril yiril kokmak : iğrenç kokmak.
    yirkişmek : kavga etmek.
    yirli : iyice. daha da artarak.
    yirotu : havuç.
    yirsimek : ev eşyalarının veya gıda maddelerinin zamanla mikrop bağlayıp yeşermesi.
    yoğut : yahut, yada, veya, veyahut.
    yokarıya almak - yukarıya almak : birine önem vermek, yaptıklarına ve sözlerine değer
    vermek, kaale almak.
    yoraz varmak gucuk tutmak : bir kadına göz koymak.
    yuka : ince, kırılgan.
    yumak : yıkamak.
    yumuş : hizmet istemek, emretmek.
    yuvak yuvak toplanmak : kir, toz veya toz kıvamındaki maddelerin yer yer toplanması, toplu
    halde birikmesi.
    yürağına virmek : bir şey için çok üzülmek, yüreğine oturmak.
    yüzüngöölü : yüzüstü, yüzükoyun. " bebemi yüzüngöölü goyup gelmedimya ne derdim var
    benim?"
    zaar : galiba, zannedersem.
    zağar : kısa boylu.
    zahmarı : karakış.
    zala - özel isim : bir kadın ismi.
    zamanın behri : uzun zaman önce.
    zarağlatmak : birine eziyet etmek.
    zerdali : kayısı.
    zere : 1- sakın, aman. örnek : hava soğuk, dikkatli olun zere bebeler üşütmesin. 2 - boşuna.
    örnek : yüzü gülmüyordu zere bak hastaymış gördün mü..
    zıkım iderim : bir şey yüzünden kendisi veya yakınının başına dert açılan kişinin, o şeye
    öfkeyle lanet etmesi. bir benzeri de 'olmaz olsun..'dur.
    zımaranın ağı , zımaranın dibi : cehennemin dibi ..
    zınarmak : oyunbozanlık yapmak, mızıkçılık yapmak.
    zıravıt : çok uzun boylu insanlara söylenen kelime.
    zibi - özel isim : bir kadın ismi.
    ziggur : meleli ( veya guyulu ) isimli, bilyelerle oynanan bir çocuk oyununda geçen bir kelime.
    diğer adı da zehir dir.
    zile : kemer veya ayakkabının demir parçası.
    zivdalı : sevdalı.
    zobu : iri yarı adam.
    zohu : samanla buğdayın ayrılma anı, ayrılma olayı.
    zopa : sopa.
    zorlu, zorluca : ....
    zotturuk : ..
    zuval diğnağı : çobanların kullandığı sağlam bir sopa, değnek.
    zülep olmak : bozulmak, yıpranmak, yalama olmak.
  • isveç başbakanı fredrick reinfeldt türkiye ziyareti çerçevesinde bugün buraya gitmiş, isveç lokantasında yemek yemiştir.
  • özellikle stockholm'de türklerden nefret edilmesine yol açmış bir ilçe.

    dialog kurduğum isveçlilerin çoğu türk değilde kulu'lu olduğuma beni ikna etmeye çalıştılar. öğrendiğim kadarıyla stockholm'deki çoğu kebapçının sahibi bu arkadaşlarmış ve yine bu isveçli hırs sahibi insanların söylemiyle babadan oğula geçen bir iş olduğu için bu olayı padişahlığa benzetirlermiş.

    adını hayatımda ilk defa isveç'te duyduğum; türkçe'nin bozulmuş bir versiyonunun konuşulduğu bir ilçe.
  • star habere gore;
    bir cok isveclinin "kulufornia" isimli bir turk sehrinin kisaltmasi sandigi kelimeymis. istanbul'dan buyuk mu diye soruyorlarmis bir de.
    (bkz: yuh)
  • tuz gölü'nün hemen dibindedir bu ilçe; bir tanecik karadenizli vardır burada o da 70 küsür yaşındadır... sadece isveç'e değil norveç ve finlandiya'ya da göç vardır; ağırlık isveç tabii...
hesabın var mı? giriş yap