• sümerlerden önce insanlar yaşamadığına, tarihin sümerlerle başladığına ve islam tebliğinin tevrattan önce olmadığına inanırsanız "aha o zaman bu kitaplar uydurma!" diyebilirsiniz.
    sümerlerin bu kitapları etkilediğine inanan bir adet dingil, önceki tebliğlerin sümerlerin efsanelerini etkilediğine neden inanmaz?
  • müslümanlar tarafından "aslında sümerler de tek tanrılı bir dine yani islama tabiydi, ama zamanla bozup çok tanrılı dine geçtiler" denilerek açıklanmaya çalışılan köken. bu tersine akıl yürütme tekniği ve propagandanın bir diğer örneğini de cumhuriyet'in ilk yıllarında uydurulan güneş-dil teorisinde görmekteyiz. "aslında herkes türktü, insanlar türklüklerini unuttular, ingiliz, alman, italyan, arap, japon vs. oldular." gibi.

    komik olmasını geçiyorum, bunu iddia edenlerin gözardı ettiği çok önemli bir nokta var. eğer sümerlerde en başta peygamber vasıtasıyla gelmiş bir "tek tanrı inancı" olmuş olsaydı, ya da en azından tek tanrı inancının başarısız da olsa topluma bir tebliği olsaydı, onun hakkında çok ufak da olsa arkeolojik bir kanıt, bir ipucu bulabilirdik. ama ne sümerlerde, ne de antik çağda yaşamış diğer tüm toplumlarda tek tanrı inancından çok tanrıya gelişime dair hiçbir kanıt yoktur. tam tersine tüm insanlığın dini inanış evrimi çok tanrıdan tek tanrıya doğrudur. tarihte karşımıza çıkan ilk tek tanrı inancı denemesi de firavun akhenaton sayesindedir ki o da çok tanrılı mısır panteonunun terkedilip tanrılardan biri olan aten'e tek tanrı muamelesi yapmaktan ibarettir. kaldı ki aten antik mısır çoktanrılı dininde güneş tanrısıdır, islam'ın allah'ı ise arap çoktanrılı döneminde ay tanrısıdır. bu bile tarihteki tek tanrılı din denemelerinin temel kurguda birbirinden çok farklı olduğuna işaret edip, en önemli ortak noktalarının ise çok tanrının arasından birinin seçilip tek tanrı ilan edilmesi olduğu sonucuna bizi götürür.
  • benzerliklere başlayalım...

    “isa’nın tanrının oğlu olması” sümerlerden gelme

    isa ile ilgili bu başlığı muazzez ilmiye çığ’ın kitabındaki yazılanlara bakarak kendi anlatımım ile kaleme alıyorum.

    sümerler de çok ilginç bir anlayış var. sümer rahibelerinin çocuk doğurması yasaktı. evlilik serbestti ama çocuk yapmamak şartıyla. çünkü rahibelerden doğan çocuklar “tanrının çocuğu” olarak görülüyordu. bu anlayış ve kur'an’daki bir ayet isa’nın neden “tanrının çocuğu” olarak görüldüğünü çok iyi şekilde anlamamıza yardımcı olmuş oluyor.

    âli imrân suresi, ayet 35-37:
    "imran'ın karısı şöyle demişti 'rabbim karnımdakini azatlı bir kul olarak sana adadım. adağımı kabul buyur. rabbim onu kız doğurdum, ona meryem adını verdim. kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu sana ısmarlıyorum' dedi. rabbi onu hüsnükabul gösterdi ve güzel bir bitki gibi yetiştirdi. zekeriya'yı (teyzesinin kocasını) rabbi onun bakımı ile görevlendirdi. zekeriya onun yanına, mabede her gelişinde orada bir rızk bulur 'bu sana nereden geliyor?' derdi. o da 'allah tarafından' derdi."

    yukarıdaki ayete baktığımızda meryem’in zamanında mabetler olduğu anlaşılmaktır. (tevrat ve incil'de de mabetlerin bulunduğu yazılı.) meryem ise mabet’e adanmış ve mabette yetişmiş bir kızdı. bir şekilde (bazı kitaplara göre de nişanlısı yusuf’tan) hamile kaldığında çocuğunu gidip ücra bir yerde doğurmuş olmalı, çünkü çocuğunun “tanrının çocuğu” diye öldürülmesinden korkuyordu. böylece isa’ya büyüyene kadar “tanrının oğlu” olduğuna inandırılması, "ben tanrının oğluyum" diyerek ortaya çıkmasına ve böylece öldürülmesine sebebiyet vermiş olmalı.

    muazzez ilmiye çığ kitabında konunun sonunda şunları belirtiyor:
    “mezopotmaya'da eski çağlardan başlayarak yeni babil devrine kadar adak olarak veya kıtlıktan korumak üzere çocuklar mabede verilirdi. meryem hikâyesinde bu geleneğin sürdüğü anlaşılıyor. (l.o. oppenheim, ancient mesopotamia, chicago, 1964, s. 107.)”

    “kutsal gün inancı”da sümerlerden gelme

    direkt muazzez ilmiye çığ’dan alıntı yapıyorum:

    “sümerlilerde, okul tabletlerine göre 6 gün çalışma, 7.gün dinlenme var. bu yahudilere sabbat olarak geçmiş. on emirde “sabbat’ı düşün, onu kutsal gün olarak gör!” deniyor. 6 gün çalışıp yedinci gün tanrıya adanmış bir dinlenme günü oluyor. yahudilere ve kur´an’a göre tanrı 6 günde dünyayı yaratıp yedinci gün dinlemiş. bu günün cumartesi olması da babillilerden geçmiş. babilliler her ayın 7. gününde (şapatu) bir kutlama yaparlardı. bu üzgünlüğü ve nefis terbiyesini ifade eden ve satürn gezegenine adanmış bir gündü, (satürday, satürn gezegeninden gelen bir gün adı, yani cumartesi). satürn kötü güçlerin temsilcisi idi. yahudiler bu günün anlamını değiştirerek onu neşeli bir hale koymuşlardır. onlar cumartesi gününü tanrıya dua ederek, kitaplar okuyarak çeşitli eğlencelerle geçirirler ve en ufak bir işe el sürmezler. islamiyet’e bu gün cuma’ya dönüştürülerek daha hafifletilmiş kuralla alınmıştır”

    “örtünme ve baş örtüsü”de sümerden gelme

    muazzez ilmiye çığ bu konuda diyor ki:

    sümer tapınaklarında rahibeler genel kadın görevi yapıyorlardı. bunlar tanrı namına seks yaptıklarından kutsal sayılmış ve diğer kadınlardan ayrılmaları için başları örttürülmüştür.(24) daha sonraları, iö 1500 yıllarında bir asur kralı, yaptığı bir kanunun kırkıncı maddesi ile evli ve dul kadınları da başlarını örtmeye mecbur etmiştir. fakat kızlar, cariyeler ve sokak fahişelerinin örtünmesi yasak; örtünürlerse ceza var. (prof. mebrure tosun-doç. dr. kadriye yalçav, sümer, babil, asur kanunları ve ammi-aduqa fermanı, ankara, 1975, s.252, madde 40.) böylece meşru seks yapan evli ve dul kadınları da mabet fahişeleri düzeyinde saymışlardır.bu gelenek yahudilere geçmiş, dindar yahudi kadınları evlenince saçlarını traş ettirip bir peruk veya başörtüsü ile başlarını örtmüşler. hıristiyanlıkta rahibeler aynı şekilde başlarını örtüyorlar. ilginç olanı tevrat'ın son yazıldığı zamana kadar yahudiler arasında tanrı namına fuhuş yapan kadın ve erkekler varmış. tevrat tesniye 23: 18'de "israiloğullanndan ve kızlarından kendilerini fuhşa vakfetmiş kimseler olmayacaktır. kadınlar! fuhşun ücretini herhangi bir adak için allah'ın rabbin mabedine getirmeyeceksin, çünkü bunların ikisi de allah'ın rabbe mekruhtur" şeklinde yazılıyor. yahudi fahişeleri yüzlerine peçe koyuyorlarmış. (tevrat, tekvin 38:15.)(25) bunun araplarda da olduğunu duydum; ama yazılı bir kanıt bulamadım. islam'a örtünme, erkekten kaçma şeklinde geçmiş. buna karşın erkeksiz bir yerde kur'an okunurken veya dua ederken kadınların başını örtmesi, sümer geleneğinin bir devamıdır.

    (24) hartmut schmökel, kulturgeschichte des altenorient, stuttgart, 1961, s.37.
    (25) tekvin 38: 5-26'da bulunan hikâye bunu açıklıyor. buna göre, yahuda'nın oğlu ölüyor. geleneğe göre gelinini ikinci oğluna veriyor. o da ölünce adam üçüncü oğluna almıyor gelinini. buna kızan gelin dulluk elbisesini çıkarıyor. yüzüne peçe takıp kendisini fahişe gibi yaparak kaynatası ile yatıyor. karşılığında kadın adamın mührünü, kuşağını ve değneğini istiyor. kadın gebe kalıyor; bunlarla, çocuğun kaynatasından olduğunu kanıtlıyor.

    kur'an'da örtünmeyle ilgili ayetler

    a'râf suresi, ayet 26-27:
    "ey ademoğulları! size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. tekva (iman) elbisesi ise daha hayırlıdır. ey ademoğulları! her mescide gidişinizde ziynetli elbiseler giyinin. yiyin için, fakat israf etmeyin."

    nur suresi, ayet 31:
    "mümin kadınlara söyle: gözlerini korusunlar, namus ve iffetlerini esirgesinler. görünen kısımları müstesna olmak üzere ziynetlerini teşhir etmesinler. başörtülerini yakalarının üstüne örtsünler. kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları ellerinin altında bulunan, erkeklerden kadına ihtiyacı kalmamış hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar."

    havva’nın kaburgadan yaratılması”da sümerden gelme

    muazzez ilmiye çığ bu konuda şunları söylüyor:

    sumer'de, dilmun adında, saf, temiz, parlak tanrıların yaşadığı bir ülke var. hastalık ve ölüm bilinmeyen yaşam ülkesi. fakat orada su yok. su tanrısı, güneş tanrısına yerden su çıkararak orasını tatlı su ile doldurmasını söylüyor. güneş tanrısı söyleneni yapıyor. böylece dilmun meyve bahçeleri, tarlaları ve çayırları ile tanrıların bahçesi haline geliyor. bu cennet bahçesinde yer tanrıçası 8 bitki yetiştiriyor. bu ağaçlar meyvelenince bilgelik tanrısı enki her birinden tadıyor. buna yer tanrıçası çok kızıyor, tanrıyı ölümle lanetleyerek ortadan yok oluyor. bilgelik tanrısı çok ağır hastalanıyor. diğer tanrılar büyük güçlüklerle yer tanrıçasını bularak bilgelik tanrısını iyi etmesi için yalvarıyorlar. tanrıça, tanrının 8 bitkiye karşı hasta olan 8 organı için birer tanrı yaratıyor. ilginç olan, yaratılan tanrılardan beşi tanrıça (bu doktorlukta ilk uzmanlaşmayı da göstermesi bakımından önemli). hasta olan organlardan biri kaburga. onu iyi eden tanrıçanın adı, "kaburganın hanımı
    anlamına gelen ninti dir. bu kelimede nin hanım, ti kaburgadır. ti'nin bir anlamı da hayat'tır.

    eğer ikinci anlamıyla tercüme edersek tanrıçanın adı "hayatın hanımı" olur (31)

    bu hikâye tevrat'ta da var: (tekvin 2:5-23.)

    "ve henüz yerde bir kır fidanı yoktu ve bir kır otu henüz bitmemişti; çünkü rab allah yerin üzerine yağmur yağdırmamıştı ve toprağı işlemek için adamı yoktu ve yerden buğu yükseldi ve bütün toprağı suladı. ve rab allah yerin toprağından adamı yaptı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi ve adam yaşayan can oldu. ve rab allah şarka doğru aden'de bir bahçe dikti ve adam'ı oraya koydu ve rab allah, görünüşü güzel ve yenilmesi iyi olan her ağacı ve bahçenin ortasına da hayat ağacını, iyilik ve kötülüğü bilme ağacını yerden bitirdi ve bahçeyi sulamak için aden'den bir ırmak çıktı ve oradan bölünerek dört kol oldu: (bunlardan ikisi dicle ve fırat-m.i.ç.) ve rab allah baksın ve onu korusun diye adam'ı oraya koydu ve rab allah adam'a, 'bahçenin her ağacından ye, fakat iyilik, kötülük bilme ağacından yemeyeceksin, yersen ölürsün' dedi. ve rab adam'ı yalnız bırakmamak için bütün hayvanları topraktan yaptı ve onlara ad koymak için adam'ı getirdi. fakat adam yalnız idi. rab adam'a derin bir uyku
    verdi, onun kaburga kemiklerinden birini aldı, ondan bir kadın yaptı ve onu adama getirdi ve adam dedi: şimdi bu benim kemiklerimden kemik ve etimden ettir, buna nisa denilecek."

    bundan sonra yılanın kadını kandırarak yasak meyveyi yedirdiği ve bahçede olan allah ile konuşmaları geliyor. allah yılanı lanetliyor. allah, adem (burada adam yerine adem deniyor)(32) ve karısına giymeleri için kaftan yapıyor. kadını ağrılı çok çocuk yapması ve adem'i de toprakla uğraşması ile cezalandırarak onları aden bahçesinden kovuyor. buraya kadar nedense karısının adı verilmemiş. ancak dördüncü babın başında, karısının adının havva olduğu ve habil, kain'i doğurduğu yazılı.

    görüldüğü gibi tevrat'ta (bap 1:27) yaratılışın altıncı ve son gününde allah insanı erkek ve dişi yaratmış olduğu halde, adam'ı tekrar yerin toprağından, eşini de onun kaburgasından yaratıyor. buna göre bap 2: 4-23'te anlatılanlar, sumer hikâyesinden alınmadır.

    evet. buradan sonra vereceğim benzerlikler ayrı ayrı başlıklar halinde değil, tek başlık altında olacaklar. sebebi kısa olmalarından dolayı. fakat kısa olduklarına bakmayın, oldukça çarpıcılar.

    kısa kısa diğer çarpıcı benzerlikler

    bu başlık altında kendimden hiçbirşey eklemiyorum. direk muazzez hanımın kitabından alıntı yapacağım.

    sinagoglar, kiliseler ve camiler: sümer´de kralların nasıl sarayları varsa tanrıların da öyle evleri olmalıydı. bunun için “tanrı evi” adı altında görkemli tapınaklar, yanlarında tanrılarla insanları yaklaştırdığı düşünülen basamaklı kuleler yapılmıştı. daha sonra bu tanrı evleri sinagoglara, kiliseler, camilere dönüştü.(3) camilerin ve mineralerin üstündeki yarım ay, sümer ay tanrısının sembolüdür.(4)

    (3) sümer´deki “tanrı evi” deyimi, kur’an´da “allah mescitleri” (tevde suresi, ayet 17, 18) şeklinde bulunmaktadır. sümer´de mabet ve saray anlamına gelen “e.gal” kelimesi tevrat´da “hegal” olmuştur.
    (4) sümer dininde ay kültünün önemli bir yeri vardır. ayın ilk göründüğü gün, 15 günlük olduğu ve görünmediği günlerde törenler yapılır, hatta bazı yiyecekler yenilmezdi. islamiyet’te de oruç ve bayramlar ayın görüşüne göre düzenlenmiştir.

    musanın tanrı’dan kanunu alışı: sümer kanunu, babil kralı hammurabi´nin yaptığı kanuna temel olmuş, ondan musa´nın ve yahudi kanunu, ondan da islam kanunu etkilenmiştir. hammurabi´nin (iö 1750) güneş tanrısından kanunu alışı, musa´nın tanrıdan kanunu alışına örnek olmuştur. ilginç olanı islam´da hukukun, anca arapların ırak topraklarını ele geçirdikten sonra kurallaşmasıdır. sümer, babil hukuksal geleneklerinden çıkan sözler, ibrani kanuni telmud´da bulunuyor. ortodoks yahudi´deki boşanma terimi sümerce bir kelime. sinagogda tevrat okunurken dinleyenler şallarının saçakları ile onu izlerler. bu, sümer´de hukuksal bir belgenin onaylandığını göstermek için tablete elbise kenarlarıyla basılmasını yansıtmaktadır. (samuel noah kramer, cradle of civilization, new york, 1967, s.160)

    tanrının 99 ismi: sümer tanrılarının esas adlarından başka, niteliklerine göre diğer adları da vardı. babilliler bu adlardan 50’sini yeni yarattıkları tanrı marduk’a vererek tek tanrı düşüncesine doğru bir adım atmışlardı.
    islam dininde de allah´a verilen 99 ad, aynı geleneğin bir devamı gibi görünüyor.

    yer altı dünyası ve gölgelerin yer altı dünyasından çıkması: sümerlilere göre ölüler “kur” adlı karanlık, dönüşü olmayan bir yer altı dünyasına gidiyorlar. tevrat’ta bu; şeol, yunan’da hades, incil’de cehennem, islam’da ahret olarak devam etmektedir. sümerlilere göre burada tekrar dirilme yok. fakat yer altı dünyası; oranın tanrıları, rahipleri, ölenlerin gölgeleriyle oldukça hareketli bir yer. buradan bazı özel durumlarda gölgeler yeryüzüne çıkabiliyorlar. gılgamış´ın çağrısı üzerine arkadaşı enkidu’nun gölgesi çıkarak iki arkadaş konuşuyorlar. tevrat samuel ı:28’de kral saul’un istediği üzerine samuel’in gölgesi yeraltından çıkıyor.

    cariyenin hanımına tavrı: sümer kanuna göre kısır bir kadının kocasına verdiği cariyesi çocuk doğurunca, hanımına karşı büyüklük taslayamaz, öyle yapmaya kalkarsa cezalandırılır. tevrat ve kur´an’da da yazıldığına göre ibrahim peygamber’in kısır olan karısı sara, cariyesi hacer’i çocuk yapmak üzere kocasına veriyor. cariye, çocuk doğurup kendisini üstün görmeye başlayınca, oğlu ismail ile çöle götürülüp atılıyor kocası tarafından.(5)

    (5) c.l woolley, the sumerians, new york, 1965, s.102; hammurabi 146; tevrat tekvin bap 21: 8-21; kur´an’da çeşitli sureler içinde.

    üstün kavim: sümerliler, kendilerinin, tanrılar tarafından seçilmiş üstün bir halk olduğunu yazmışlar. tevrat’ta yahve, kur´an’da allah, israiloğullarını üstün bir kavim yapmıştı. tevrat tesniye 14:6; kur´an casiye suresi, ayet 16; bakara suresi, ayet 27.

    kadınların erkekler için bir tarla gibi olması benzetmesi: sümerliler kadınlarını bir tarlaya benzetmişler. aynı deyim hem tevrat, hem kur´an’da var. kur´an’da “kadınlarınız sizin için bir tarladır, tarlanıza nasıl isterseniz dilerseniz öyle varın” yazılı. (bakara suresi, ayet 223).

    sırat köprüsü ve cehennem: yahudilere, babil tutsaklığından sonra, perslerin etkisiyle, zerdüşt dininden; ölülerin tekrar dirileceği, cennet, cehennem ve sırat köprüsü girmiştir. (hayrullah örs, musa ve yahudilik, istanbul, 1966, s.361) kur´an’da sırat köprüsü yok.

    islam’a göre cennetin 7 kapısı vardır; sümer yer altı dünyasının da 7 kapısı bulunuyor.

    tanrı’nın gökte yer alması: sümer tanrılarının gökte toplandıkları “duku” adında bir yerleri var. islam inanışına göre de allah yedi kat göğün üstünde arş´ta oturuyor. (hûd suresi, ayet 7; furkan suresi, ayet 59; secde suresi, ayet 4.)
  • stil olarak annemin yemek sunumuna benzettiğim kitap.

    annem yemek yaparken çok özenlidir. kendisinin telaşı gerekli malzemelerin seçiminden itibaren başlayarak, yemekler yenilip, bulaşıklar yıkanıncaya kadar ısrarlı "beğendiniz mi?" sorularıyla sürer. yemek yaparken özen israfı yaşayan annemin sunum esnasında harcayacak hiç özeni kalmadığından, hazırladığı sofra da masanın ortasına yığdığı, kişi sayısından bağımsız tabak, bardak, çatal vs.den ibaret olur. haliyle güzelim yemek, o kötü sunum yüzünden sıradanlaşır çoğu zaman.

    muazzez ilmiye çığ'ın bu kitabı da sunum açısından annemin yemeklerine benziyor. yıllarını verdiği sumeroloji çalışmaları, böyle muhteşem bir konu, böyle derin bir bilgi birikimi karşısında, akıştan yoksun, tavırsız, dilbilgisi hatalarıyla dolu, çalakalem yazılmış gibi, keyif kaçırıcı bir sunum. alt başlıklar oluşturmak bir akış oluşturmak anlamına gelmiyor ne yazık ki. kendisi yayının her aşamasından sorumlu olamaz da, hiç değilse yayıncı biraz daha dikkat edebilirmiş...

    dünyada öncü olması sebebiyle elbette kendisine saygımız sonsuz... fakat özenli bir tutumla, salt bilgilerin altalta sıralandığı bilimsel bir kaynak olmaktan ziyade bir sanat eserine dönüşebilirmiş bu minik kitap ve yazarı için hissettiğimiz sonsuz saygıyı, sonsuz hayranlığa dönüştürebilirmiş kolaylıkla. bu, muazzez ilmiye çığ'ı beğenmemek değil, çok daha iyi bir yere layık görmekle ilgili...

    onkoloji uzmanı siddhartha mukherjee, kanser üzerine yazdığı bilimsel kitabı* ile pulitzer'e layık görülebiliyorsa, konu ve malzeme açısından hikayeleşmeye gayet müsait olan bu kaynak da sadece bilimsel olmaktan çıkıp, (yazarın amacı bu olmamakla birlikte) edebi eser olabilecek potansiyele sahipmiş yani.
  • neredeyse anne karnından itibaren tek bir inancı öğrenen ve tüm vasfıyla onu yaşamaya yönlendirilmiş insanların kolay kolay kabul edemeyeceği bilimsel gerçekleri içeren harika kitap.
  • yayımlandığı yıl olan 1995'te büyük yankı uyandırmış,
    şimdiye kadar 70'den fazla dile çevrilmiş,
    okurlarının yanı sıra akademik camiada büyük ses getirmiş,
    her yıl aldığı on binlerce atıf sayesinde kalitesini belli eden,
    avrupa ve amerika'nın hemen hemen bütün üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulan,
    türkiye'nin aynı zamanda dünyanın yetiştirmiş olduğu dahi bir sümerolog olan,
    prof. dr. muazzez ilmiye çığ'ın harika eseri.

    şaka lan şaka - büyük yankı?, yetmişi bırak ingilizceye bile çevrilmemiş, akademik camianın dikkate almadığı, atıf ne! ders kitabı? tr-dünya dahi! prof. dr? - şakayı, bu kitabın tapıcıları şükelasını, bu kitaptan nefret edenler ise eksisini verip uzaklaşsın diye yaptım. her iki grup da paragrafı görünce okumayı bırakacaklardır. peşin hüküm verenleri bu şekilde elemiş olduktan sonra kalan suserlar gerçekleri okumaya devam edebilir. şükelayı verip hala okumaya devam eden varsa daha dikkatli okumasını tavsiye ederim. bazen bir ön söz bazen bir kitap arkası yazısı bazen bir paragraf hatta bazen bir cümle kitabın tamamı ve yazarı hakkında sayfalarca fikir verebilir eğer okuduklarınızı eleştiri süzgecinden geçirebiliyor veya kritik yaklaşıyorsanız ve kültürünüz, bilgi birikiminiz yeterli düzeydeyse. işte, fi tarihinde okumuş olduğum bu kitapta da böyle bir cümleye rastladım. - ancak söz konusu kitabın tamamını (yüz sayfa bile değil) okumuş biri olarak eleştiri hakkına sahip olduğumu düşünüyorum - bu kitaptaki bu cümle de kendini ele veren cinsten. bu cümleyi okuduktan sonra geri kalan hepsinin bir fantasy, kurgu ürünü olduğunu ve bu kurguyu destekleyecek nitelikteki alıntıların çarpıtma olduğunu anlamak uzun sürmedi. bu cümleye rastlayıncaya kadar zaman zaman gülerek zaman zaman kendimi tutarak gelebildim ama bu cümleyi görünce kahkayı bastım. artık elimde araştırmacı gazetecilikten bozma komplo teorisyenlerinin yazmış olduğu bir araştırma-inceleme kitabı değil çeşitli edebiyat ödüllerinin kurgu dalında tüm oscarları toplayabilecek bir kitap vardı. şimdiye kadar bu oscarları toplayamamasının sebebinin olay örgüsünün kopuk-karmaşık-çelişkili olmasının yanı sıra didaktik niteliği ağır basan ama bir şey öğretmeyen bir kitap olmasıdır diye düşünüyorum.

    --- spoiler ---

    ''isa büyürken tanrı'nın oğlu olduğu kendisine aşılanmış olduğundan 'ben tanrı'nın oğluyum' diyerek ortaya çıktı.''

    --- spoiler ---

    tamam kitabın sahiplenicileri, sorgulayın sorgulayın diyen ama fikirlerine aykırı geçerli ve güçlü argümanlar karşısında süt dökmüş kedi gibi wishful thinker'lara dönen elemanlar olsa da acaba kitabın akıcılığına(!) kapılıp bunu da mı göremediler diye endişelenmemek elde değil.

    bilim adına endişe edilmesi gereken nokta ise bu kitabın kurgu olarak hazırlanmadığı ve bilimsel verilerin kullanılarak kasıtlı olarak yapılan çarpıtmalar içermesidir. peki kasıtlı olarak çarpıtmalar yapıldığını nasıl anlıyoruz? şöyle, kuran'ın sümerdeki kökeni hakkında kitap yazacak kadar iddialı olun ancak hem bağlamından kopardığınız ayetlerden ulaşmaya çalıştığınız zorlama yorumları yazın -kitabına uydurmak deyimi buradan geliyor olabilir- varsayımlara dayanarak ilerleyin hem de tezinizi çürütecek bunca ayetten habersiz olun. mümkün değil.
    hadi, diyelim ki kuran'ın tamamını okumadın da bunca ayetten birine de mi rastlamadın!?*
    bu cümleden sonraki alıntıladığın maide suresini de mi okumadın?**
    cümleden önce alıntılar yaptığın meryem suresini de mi okumadın?***
    yahu hadi onu da bırakalım konunla ilgili kelime taraması da mı yapmadın?
    yo dostum yok bu olacak şey değildir.

    bilim adına sevindiğim nokta ise hanımefendinin herhangi bir unvana sahip olmaması yani akademide değil, prof. dr. falan değil. düzgün işlemeyen sistem bu sefer işlemiş. hoş, prof olanları da görüyoruz ya neyse. he derseniz ki iü fahri doktora vermiş, gülerim ve bakın çok afedersiniz rtenin yirmiye yakın fahri doktora aldığını hatırlatırım.

    not: kitap içinde sümerlerle ilgili bilimsel veriler yer alıyor ve önemli kitaplardan referanslar içeriyor olması onu bilimsel bir kitap yapmadığı gibi sıkıntının da burada başladığını belirtmek isterim. ismi lazım değil kedicikleri olan birinin yine bu kitaba benzer bir şekilde önemli kitaplara referans verip bilimsel verileri çarpıtması nasıl evrimi yok etmiyorsa bu kitap da dinleri yıkamamış tam tersine sunduğu geçersiz ve zayıf argümanlarla daha da güçlendirmiştir.

    arafta kaldım be dostlar, neye üzüleceğimi bilemedim. naturalistlerdeki bilim çarpıtma hevesine mi, bu cümleyle başlık açılsa anında ''don't feed the troll'' bkz. alacak nitelikteki metni ciddiye alıp cevap yazmaya çalışma mı?

    bu entryden sonra sözlükteki fanlarından ad hominem ve straw man başta olmak üzere çeşitli safsataların siparişini vermiş olmanın verdiği huzurla, muazzezin sesine hasta suserlar arasında geçecek olan olası bir iki konuşmayı verip noktalıyorum;

    - çooooğğhh büyükkkk sümerolog hakkında ne yazmışlar baksana ekiekihihihi,
    + çekemiyorlar abi kadını bir kere ad-soyadında ilim geçiyor, muazzam ilim sahibi hehe :)
    * (bkz: he tamam o zaman)

    - demesene öyle şapşik o çok büyük bir prof. tamam mı?
    + prof. mu tamam ağlama melis demem öyle!!!111

    yazarın kasıtlı olarak görmezden geldiği ilgili ayetleri vermeyi unutmayalım;

    --- spoiler ---

    * yahudiler: 'uzeyr allah'ın oğludur,' dediler. hıristiyanlar da, 'mesih allah'ın oğludur,' dediler. bu, ağızlarından çıkan sözleridir. önceden inkar etmiş olanların sözlerini taklid ediyorlar. allah onları mahkum eder. nasıl da çevriliyorlar? (9:30)

    allah’ı bırakıp bilginlerini, rahiplerini ve meryem oğlu mesih’i rabler edindiler. halbuki hepsi de tek tanrı’ya kulluk etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. o’ndan başka tanrı yoktur. o, bunların ortak koştukları şeylerden yücedir. (9:31)

    de ki, 'o allah bir tektir.
    allah sonsuz ve mutlaktır.
    doğurmamıştır, doğurulmamıştır.
    hiçbir kimse de o'na denk değildir.' (112:1-4)

    rabbiniz allah işte budur. o'ndan başka tanrı yoktur. herşeyin yaratıcısıdır. o'na kulluk edin. o, herşeyi kontrol edendir. (6:102)

    o'na benzer hiç bir şey yoktur. (42:11)

    kitaplılar! dininizde sınırı aşmayın. allah hakkında yalnız gerçeği söyleyin. meryem oğlu isa mesih, sadece allah'ın elçisi ve meryem'e gönderdiği kelimesi ve o'ndan gelen bir candır. allah'a ve elçilerine inanın. 'üçtür,' demeyin. kendi yararınız için buna son verin. biricik tanrı yalnız allah'tır. o, çocuk sahibi olmaktan yücedir. göklerde ve yerde ne varsa o'nundur. vekil olarak allah yeter. (4:171)

    ** allah şöyle diyecek: 'ey meryem oğlu isa, sen mi halka, ' allah tan başka beni ve annemi de tanrı edinin' dedin?' (isa) şöyle cevap verecek: 'sen yücesin, hakkım olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz. zaten böyle bir şey söylemiş olsaydım sen bilirdin. sen benim düşüncemi bilirsin; ancak ben senin düşünceni bilmem. sen tüm gizemleri biliyorsun.' (5:116)

    yahudiler ve hristiyanlar, 'biz allah'ın çocukları ve sevgilileriyiz,' dediler. 'öyleyse günahlarınızdan ötürü neden sizi cezalandırıyor? siz sadece o'nun yarattığı insanlardansınız,' de. dileyeni/dilediğini de bağışlar, dileyeni/dilediğini de cezalandırır. göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin egemenliği allah'a ait olup dönüş de o'nadır. (5:18)

    *** allah için bir çocuk edinmek söz konusu olamaz. (19:35)

    --- spoiler ---

    edit: edit.
  • muazzez ilmiye çığ'ın tevrat, incil ve kuran'ın bazı bölümlerinin, iö. 2000li yıllarda yazılan sümer efsaneleri, dini ve edebiyatıyla olan küçümsenemeyecek benzerliklerini ortaya koyan kitabıdır. dinler hakkında bilgi edinmek isteyenlerin mutlaka okuması gereken ufuk açıcı bir kitap.
    kitapta gösterilen bazı konular şunlardır:
    dinlerin karşılaştırılması, baş örtme, tek dil ve babil kulesi, yer yüzünün yaratılışı, insanın yaratılışı, adem'in cennetten kovulması, adem ve havva'nın çocukları, suların kana çevrilmesi, tufan, eyüp peygamber hikayesi, hıdırellez şenlikleri (hızır ve ilyas peygamberlerin bir araya gelmeleri), musevi, hıristiyan ve müslümanların ataları saydıkları ibrahim peygamber, ibrahim peygamberin karısını firavuna sunması, harut - marut melekleri, lut peygamberin kızlarıyla yatması.

    (bkz: tarih /@lonelycowboy)
    (bkz: sözlük yazarlarının okuduğu kitaplar /@lonelycowboy)
  • kutsal kitaplardaki dini hikayelerin daha önceki uygarlıklardan kalan mitolojilerle benzeşmesinden 2 sonuca varılabilir:
    1- dinler, eski mitolojilerden esinlenerek uydurulmuştur
    2- anlatılan hikayeler gerçektir ve eski mitolojilerle olan benzerlik, mitin ait olduğu toplumda, o olayın, akılda kaldığı kadarıyla, biraz da o anki inanışlarıyla şekillenerek anlatılmış olması durumu vardır
  • r. cooper kitabının 209 sayfasında şunları yazmış:

    tevrat'a göre yaradılış 6 bin yıl önce olmuş.
    hristiyanlıkta bu tarihi kabul etmiş.
    kuran da bu yokmuş fakat islam inanışına göre 5 bin yıl önceymiş.
    sümer kralı listesine göre 241 200 yıl öncesine gidiyor.
    çinliler 49 bin yıl önce diyormuş.
    mısırlılara göre 13 bin yıl önceymiş.
    heredot 17 bin yıl önce diyormuş.

    tek tanrılı dinlerin, yaradılış başlangıcı olarak verdikleri tarihler, ne tarihsel kaynaklara, ne de bilimsel kaynaklara uyuyor. bugün 4 milyon yıl önceye ait insan fosilleri bulundu. allah doğrusunu neden yazdırmadı acaba?
  • nuh peygamber ve tufan olayına sümer tabletlerinde rastlamak ve bunu kuran'ın gerçek olmadığına delil olarak göstermek pek de mümkün değildir;

    hz adem, kendisine ilahi ruh üflenerek iradeli hayata sıçratılan ilk neslin toplumunun yaşamasını sağlayan liderdir. bireysel yeteneğe (bitkilerin ne işe yaradığını bulmuş ve ıslah ederek tarım yani ilk medeniyeti başlatmıştır) dayalı doğal liderlik dönemidir bu ve bir devletten söz edilemez.

    hz nuh ise, denizciliği başlatmış olan liderdir. hz adem ile başlayan ziraat döneminde oluşan üretim fazlası ürün, hz nuh'un keşfettiği gemiler ve denizi kullanma yeteneği ile ticaret hayatı başlamıştır. denizciliğin başlaması ile ticarete konu olan artı değerlerin korunması gereği de ortaya çıkmış ve bu da ortaya muharip gücü çıkarmıştır. burada konuşulması gereken hikaye hz nuh'un öncü olduğu denizcilik ve başlatmış olduğu ticaret medeniyetidir.

    hz nuh devrinde de bir devletten söz edemeyiz, ve çocuklarından her biri sam, ham ve yafes gibi prensler, hz nuh'un topluluğundan bir bölümünü alarak ayrı ayrı diyarlara göç edip, kendi devletlerini kurmuşlardır. en büyük ve en güçlü devleti ise sam'ın soyundan gelenler kurmuştur. (adına sonradan samiler denilen ve arap ve ben-i israil ismini alan grup). aynı zaman da sümerler, babiller, asurlular ve akatlar da aynı kollardan gelmektedir.

    bu nedenle ileride dini motifli olarak ortaya çıkacak her topluluğun eseri vardır sümerlerde.
hesabın var mı? giriş yap