• kutsalımız kuran-ı kerim'in tahrif edilmiş olabileceği ihtimalini -imanını zayıflatmamak adına-yoksaymaktır. (bunu yapmayıp, bir de bu ihtimal üstüne akıl yürüteni tekbir getirerek pıçaklamak ise bilakis büyük sevabtır.)

    * kuran-ı kerim'de bugun bilimin yeni yeni tespit ettiği bir takım gerçeklerin açıkça ifade edildiği, dahası tatlı ve tuzlu denizlerin birbirine karışmadığı iddia edilmiş.

    bu topraklarda dünyaya gelen her insan evladına birer gerçek bilgi imişcesine öğretilen bazı kavramlar var, ki bunlar da onlardan sadece ikisi. sünni eğitim sistematiğinin belletmesi sonucu, günümüz müslümanları böyle abuk sabuk kanıtlar öne sürebiliyorlar.

    öncelikle tatlı ve tuzlu deniz olmaz. denizin suyu tuzlu olur. tatlı olan akarsudur, deredir, nehirdir, ırmaktır. müslüman arkadaşların diline doladığı ve her ağızlarını açtıklarında papağan gibi tekrar edip durdukları gibi, "tatlı su ile tuzlu suyun karışmadığı, aralarında aşılmaz bir engel olduğu" gibi bir bilgi tamamen yanlıştır. tatlı ve tuzlu su yavaş yavaş eninde sonunda birbirine karışır, aralarında aşılmaz bir sınır yoktur, ki delta ağızlarında bu karışıma da tanık olabilirsiniz: (bkz: kuran-ı kerim/#12691290).

    gelelim diğer konuya: evrenin genişlemesi mevzusuna ve buna kanıt olarak sunulan zariyat suresinin 47. ayetine.

    buyrun okuyalım:

    . göğü kendi ellerimizle biz kurduk ve biz (onu) elbette genişleticiyiz. (diyanet vakfı meali)
    . göğü gücümüzle biz kurduk ve onu biz genişletmekteyiz. (edip yüksel meali)
    . göğü sağlam yaptık, biz genişleticiyiz. (süleyman ateş meali)
    . göğe gelince, onu biz ellerimizle kurduk. hiç kuşkusuz, biz, genişleticileriz. (yaşar nuri öztürk meali)

    bu yukarıdakiler yeni mealler. bilimsel bir keşif sonrası zariyat suresinin bu ayeti bilimsel yeniliğe doğru sündürülmüş, bilimsel gelişme sonrası ortaya çıkan evrenin genişlemesi bilgisine doğru çekiştirilmiş ki ortaya da bu mealler çıkmış. şimdi bir de aynı ayeti abdülbaki gölpınarlı ve elmalılı hamdi yazır'dan okuyalım. bakalım onlar vaktiyle bu ayeti nasıl açıklamışlar:

    . ve biz, gökleri kurduk kudretle, onlardan daha üstününü, daha büyüğünü kurmaya da gücümüz yeter. (abdülbaki gölpınarlı meali)
    . biz göğü kudretimizle bina ettik. hiç şüphesiz biz, çok genişlik ve kudret sahibiyiz. (elmalılı hamdi yazır meali)

    dikkat edilirse bu meallerde evrenin genişlemesinden hiç bahsedilmiyor. çünkü evrenin genişlediğini daha bilen yok, duyan yok!

    görüldüğü gibi bazı kuran yorumcuları, her bilimsel keşiften sonra ayetlerin mealini değiştirip, bilimsel gelişmeye uyduruyorlar. ayetleri bilimsel yeniliğe doğru ucundan tutup çekiştiryorlar.

    son peygamberini de gönderip, son hamlesini de yapan fakat köleliği kaldırmayı bir türlü akıl edemeyen bir tanrı, müslüman kullarına hatalı bir miras paylaşım sistemi* öneren ve bu önerisi kullanılmayan* bir yaratıcı evreni genişletse ne olur, daraltsa ne olur?

    ~

    nihayetinde akıl, islam coğrafyasında asırlardır "tahta kutularda upuzun yatan ölülerdir."*
  • şu aşağıda yazacaklarımı

    * kuran-ı kerim'in üstüne yazıldığı "lihaf", "rıka", "ektaf", ve "usub" 'ların hiçbirinin günümüze ulaşmadığını

    * hz. muhammed öldüğü esnada kuran-ı ezbere bilen sadece 4 kişi olduğunu (ebu'd-derda, muaz ibn cebel, zeyd ibn sabit ve ebu zeyd)

    * hz. ebubekir zamanında hz. ömer'in ısrarıyla kuran-ı kerim derlenirken, elde avuçta ne varsa faydalanıldığını, ve "ezbere" bilinen kısımlarının bir kısmının 2 şahide gerek duymadan, tek kişinin ağzından kaleme alındığını

    * hz. osman'ın kuran'ın ikinci kez derlenişi esnasında, ilk derlenişinde rol alan zeyd ile "fikir ayrılığına" düşüldüğü takdirde kuran'ın kureyş dilinde yazılması gerektiğini buyurduğunu

    * kabileler arasındaki şive farkları nedeniyle, kaleme alınan kuran'ın, pratikte ilk toplanan kuran ile "birebir" aynı olmasının zaten imkanı bulunmadığını

    * böyle bir imkan mevcut olsa da, ikinci kuran derlendikten sonra, birincisinin -nedense- yakıldığını

    * hz. osman zamanında derlenen kuran'ların bile günümüze ulaşmadığını, taşkent ve topkapı sarayındaki "tam olmayan" nüshaların, o dönemden kaldığına dair yeterli kanıt bulunmadığını, ve bu kanıtlar bulunsa bile -örneğin- topkapı'daki kuran sadece 1/3 'lük bir kısma tekabül ettiği için (gerisi yok) pek de bir bilimsel değeri olamayacağını

    ...reddetmektir.
  • tabi bu ihtimali reddetmek, bazı şeyleri de kabul etmeyi de gerektirir (hep red olacak hali yok):

    * yazıldığı dil (evet, yazıldığı dil!) ilk iki derlenmesinde farklı olabilecekken, kuran'ın aynı kalabileceğini (bir kitabı türkçe'den azerice'ye, sonra geri türkçe'ye çevirin, bakalım aynı mı?)

    * bir kitabın değiştirilmemiş olmasını kabul etmek için en önemli dayanağın, "kitabın hiçbir şekilde değiştirilmeyeceğinin" müjdelenmiş olmasının yeterliliğini,

    * sırf hiçbir islam alimi çıkıp aksini iddia etmiyor diye "değiştirilse kesin biri çıkıp söylerdi" söyleminin yeterli olarak görülebileceğini (sanki herhangi bir din adamı böyle bir şeyi iddia edebilir bugün de...)

    * topkapı müzesinde bulunan hz. osman döneminden kaldığı "iddia edilen" nüshanın bile, nedense halka açık bir şekilde, en azından sanal ortamda bile dokümante edilmeyişinin şüpheli bir tarafı bulunmadığını

    * yine aynı nüshanın hz. osman dönemine ait olup olmadığı üstüne bile yeterli araştırma yapılmayışının gayet normal bir şey olduğunu

    ...kabul etmektir.
  • kutsal kitabımız kuran-ı kerim'in tahrif edilmiş olabileceği ihtimalini kabul etmemek, onaylamamaktır. (bilakis onaylıyanın üstüne kömür döküp yakmak büyük sevaptır). bizim kitabımız orjinaldir, değiştirilmemiştir, değiştirilmesi teklif bile edilemez duygusunda olmaktır. bizzat yüce allah'ın da dediği gibi kitabımızın sonsuza dek korunacağına inanarak bu fikre iman etmektir.

    şimdi bu aşamada "ey allah'ım, madem kuran'ı sonsuza dek koruyacaksın da, o halde önceden gönderdiğin tevrat'ı niye koruyamadın, değiştirilip tahrif edilmesine niye mani olamadın" diyecek kitapsız misyoner faşikler çıkabilir. bu nihilit goministlere karşı imanımızı muhafaza etmeli ve keriz feneri derneği'ne daha çok bağış yapmalıyız.

    günümüzde bakıyorum bir gün tayper doğan (z.o.r.t) beyefendiye, öbür gün hüseyin üzmez (k.a.ç) efendiye, diğer gün de doktor jediüzzaman locaefendi hazretleri'ne (s.o.s) inançsızca saldırıyorlar ki ayıptır efendiler. bunlar bizim kutsalımızdır, ilim ve fen alanındaki üstadlarımızdır.

    saf müslüman aleminin kafasını karıştırıp durmak, tam olarak dümbelekliktir, ki nihayetinde kuran-ı kerim değiştirilmiş olsa bile bu bizim ümmetimiz için daha hayırlı olduğu için yapılmıştır. elbet vardır bir hikmeti. mutlaka bir şer görmüşlerdir ki değiştirmişlerdir. allah-ü teala razı olsun değiştirenlerden.

    ey cemaat-i müslimin, devir birleşme ve kucaklaşma devridir. kırgınlıklarımızı ortadan kaldıralım, birbirimizi sevgiyle sarmalayalım. "beğendiğimiz (veya bize helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder tane alalım, cariyelere doyalım."*

    yaşasın islamiyet!
  • kitaplaştırıldığı tarihten sonrasına dikkat etmeyi, o kitaplaştırılma tarihini es geçmeyi gerektiriyormuş. şurda gördüklerime göre, "kur'an değiştirildi" diyene şöyle karşı çıkıyorlar. kur'an'ın artık "bu tam halidir" denerek toplandığı tarihten sonra değişmemiş olduğuna dair bilgiler sıralıyorlar ve bunu da kanıt sanıyorlar.

    yahu kur'an değişti diyen zaten bundan öncesini kastediyor, o kitaplaştığı zamanı kastediyor, hatta o kitaplaştırıldığında nedense ilk kitaplaştırılmış halinin yakılmış olduğundan bahsediyor, şive farklarından ve bu yüzden kağıda dökerken oluşabilecek farklardan bahsediyor, iki farklı dilde yazılıp sonra tümden arapçaya çevrildiğinde bazı cümlelerin bi dilde başka (süryanicede), bi dilde başka (arapçada) manaya geldiğinden bahsediyor (bkz: inside the koran) ve daha bi sürü madde listeleniyor.

    karşılık nasıl geliyor.. bugün teravihlerde kur'an hala baştan sona okunuyormuş. sanki biz kalkıp kur'an son on yılda değişti diyoruz. yahu kur'an eminim son bin yılda bile değişmemiştir.. ama o değişmezlik sıfatını kazandığı zamana kadar (halife osman zamanı diyelim) değişmiştir diyoruz biz. incil de ona bakarsan en az bin beşyüz senedir değişmemiştir. incil değişti diyenlere hıristiyanlar da aynı metodu kullanarak incil'in değişmemiş olduğunu iddia edebilirler yani..

    en güzeli de osman'ın neden ilk kur'an'ı yaktırdığı sorusunun hiç sorulmamış gibi davranılması.. dindarın bu mekanizmasına hastayım. eğer bi soru hoşlarına gitmezse anında bloke ediyorlar kafalarında. hiiiiç bahsedilmemiş gibi kendilerini bile inandırabiliyorlar buna.. bravo valla.
  • totolojinin kralını yapmaktır.

    + kuran değiştirilmiş olamaz.
    - neden?
    + kuran'da yazıyor!

    (bkz: biz yaptık oldu)
    (bkz: totoloji/@hooker with a penis)
  • ihtimali degil, yillar once kanitlanmis birseyi bile reddedebilmektir..

    1972 yilinda yemen'in san'a kentinde bir caminin restorasyonu sirasinda alman arkeologlar 8. yuzyila ait gunumuze ulasan en eski kuran yazitlarina rastladi.. bulunan yazitlar, gunumuzde kabul edilen kuran'la karsilastirildiginda buyuk degisiklikler oldugu farkedildi. musluman ulkelerin hukumetleri bunu ortbas edebilmek icin olaganca gucleriyle calisti ve bu haber bu ulkelerde asla medyaya dusmedi.

    cunku asla degismeyecegi iddia edilen, kendi kendini allah'in sozu oldugunu belirterek korumaya almis bir metnin degismis oldugunu gormek milyonlarca muslumani ayaklandiracakti ve hatta islam'in sonunu getirecekti.
    bilinen her seyi unutmak, yillarca o kitaptaki yazilarin gercekligine kayitsiz sartsiz inanarak sinirlanan, sekillenen bir hayata sahip olanlar icin, o kitabin en iddiali yargisinin yalan oldugunu gormezden gelmek de cok dogal bir egilim. anlayisla yaklasmak gerekir..

    not: linkini de vereyim de bu bilgiler kendi uretimim sanilmasin. bunu google books'da rastgele buldum su anda. kendim baska kaynaklardan okumustum ama pek cok daha kaynaktan ulasilabilinir.

    http://books.google.com/…the aramaic language&hl=tr

    (kitabin 100. sayfasi)
  • aptallık falan değildir, sadece inançlı olmakla açıklanabilir.

    şimdi kuran'ın değişmiş olabileceği, hatta bu ihtimalin çok yüksek olduğuna dair bütün tarihi veriler önümüze serilsin (ki serilmiş durumdalar zaten, inside the koran sadece yeni haberdar olduğumuz bi ayrıntıdan ibaret, yoksa bu belgeselden çok daha önceleri de kuran'ın değişmiş olabileceğine dair pek çok yazı vardı etrafta) ve bu verileri bi dinsiz ve bi inançlının gözüyle değerlendirelim. bu iki kişi farklı sonuçlara varacak ve aslında ikisi de kendilerince haklı olacaktır. aynı sebep aynı sonuca götürmeyecektir bu iki kişiyi çünkü eğer işin içine inanç girerse denklem tamamen değişir.

    dinsizin bakış açısını uzun uzun anlatmaya gerek yok. kuran'ın indirildiği zamanda kitaplaştırılmamış olması, sonradan derlenmesi, orijinallerinin yakılması, iki farklı dilde yazılıp sonra tümden arapçaya çevrilmesi falan filan derken dinsiz bu işlemlerden geçen herhangi bi metnin mutlaka değiştirilmiş olduğu sonucuna kesinlikle varır. ya da en azından bu sonucun ihtimalini çok yüksek görür. bunda bi sorun yok..

    ama dindar adam için bu saydığımız hiç bi şeyin aslında bi önemi yoktur. eğer kuran'ın allah kelamı olduğuna inanıyorsa, allah'ın her şeye kadir yüce bi varlık olduğuna inanıyorsa ve allah bu kitapta asla değiştirilmeyeceğini söylemişse bütün bu sayılan sebepler birer birer yok olur.

    mesela kuran sonradan mı kitaplaştırılmış.. o zaman allah o kitaplaştıranların yanlış yapmalarına izin vermemiştir.

    kuran'ın orijinalleri yakılmış mı.. o zaman allah sonradan yazılan ve bugüne kalan versiyonun eksiksiz ve tam doğru olmasını sağlamıştır.

    kuran arapçaya sonradan mı tercüme edilmiş.. o zaman allah bu tercümenin yanlışsız ve aslında ilk olması gerektiği halde olmasını mümkün kılmıştır.

    yani bi dindar bugünkü kuran'da matematiksel bi düzen olduğunu bile iddia edebilir. dinsiz adam, süryaniceden arapçaya sonradan tercüme edilmiş bi kitapta orijinal bi matematik düzenin olmadığına kanaat getirse de dindar için asıl matematiksel düzen bu çeviri yapıldıktan sonra meydana gelmiş olabilir.

    bu noktada mesela tüm dünyada müslümanlardan daha fazla sayıda insanın inandığı dine bakmanızı öneririm. hıristiyanlar ve kutsal kitapları olan incil.. hıristiyanlar incil'in tanrı kelamı olduğunu iddia etmezler ama yine de bu kitaba inanırlar çünkü onlara göre tanrı bu incil'leri kağıda döken insanlara yol göstermiş ve onların yanlış şeyler yazmasını engellemiştir. o yüzden birden fazla incil olup sonradan derlenmiş olması bi hıristiyanın inancını sarsmaz.. zaten o derlenme sırasında tanrının isteği gerçekleşmiş ve incil olması gerektiği hali almıştır.

    kuran'ın değiştirilmesi tartışması da en fazla bu noktaya erişebilir. yani bi şekilde insanları kuran'ın değişmiş olduğuna ikna etseniz bile herhangi bi şey kazanmış olmazsınız. taş çatlasın hıristiyanların dediklerini der, değişmişse bile allah böyle olmasını istemiştir derler sıyrılırlar.

    o yüzden kuran'ın değiştirildiğini kanıtlama çabası beyhude bi uğraştan öte değildir. amaç zaten var olan halindeki yanlışları ortaya sermek olmalıdır. dindarın inancını sarsmak için başka yol yoktur.

    kaldı ki o yol da zaten yüzde bir efektiftir en fazla.. yüz dindardan birini bile dinden çıkartabiliyorsanız ne ala.. ama bunun yolu kuran'ın değiştirildiği üstüne bi tartışmadan geçmez.
  • degistigine yonelik bir suphenin bulunmasi ve degisti degismedi tartismasinin yasanmasinin sebebi o donemde copy paste olmamasi degil de nedir? simdi muslumansin inanmakla yukumlusun ve degismis oldugu ihtimalini reddetmek durumundasin.

    ama dusunsene bir kere. osman orjinalini copy edip paste etseydi bos sayfaya hic dert tasa kalmazdi. ama ne oldu, kureysli olmayanlara kureysli diyalektiyle kurani yazdirdi sonra orjinalini yaktirtti. sen de bunu evinin duvarina asiyosun.

    kureysli de degilsin nesini anliyosun ondan haber ver paskal efendi.
  • önemli olan kısım bence şurası: kuran'da kullanılan dil "eski arapça" olduğu için ileri düzeyde arapça eğitimi almış kişiler için de okuması oldukça zor olabilir. hatta hz muhammed'in zamanında bile bölgede yazılıp konuşulan en yaygın dil arapça* değil de süryani dili olduğu için kayıtları tutan, ayetleri yazan insanlar iki dili de kullanıyorlardı. (dünyanın hemen hemen her yerinde diller iç içe geçmiştir. ingilizceden bir örnek verilecek olursa; 1000 yıl öncesine gidersek, anglosakson bir köylünün bir lordla konuşmasını hayal edersek, lord fransızca ve anglosakson dillerinin bir karışımı olan normandiye lehçesini konuşuyor olsun. bu birleşik dili anlamak için iki dile de hakim olmak gerekir.) o yüzden, kurandaki kelimelerin onda biri yanlış anlaşılıyor zamanla, veya gerçek anlamda hiç bir şey anlam ifade etmeyen kelimeler kalıyor içinde. ama hem süryanice, hem de arapça biliyorsa okuyan kişi, bu yanlış anlamalar yüzde beşe kadar düşebiliyor.

    eski islam bilginleri kuranda yer alan yabancı kökenli kelimeleri belirleme cesaretini göstermiş. 10.yy'ın en büyük islam bilginlerinden olan el taberi ibranice, latince, yunanca, farsça, suryanice ve habeş dillerinden gelen kelimeleri tek tek belirlemiş ama daha ötesine gidilmemiş.

    kelimelerin kökeni daha doğrusu süryanicede karşılık gelen anlamları ve olası yanlış anlamalar göz önünde bulundurulursa; (noktalama işaretleri yapılmayan eski metinlerden yanlış şekilde işaretlenmesi ya da süryanice kelimelerin yanlışlıkla arapça metinlerde bulunma olasılığı var) arapça kuranda meryem hz.isa'yı doğurduktan sonra cebrail'in ona "üzülme rabbin senin alt tarafından bir dere akıttı" dediği buyrulur oysa süryanice konusunda da uzman christoph luxenberg'un* yorumunda "üzülme rabbin doğumunu meşru kılmıştır" deniyor. bu konuda farklı örnekler de var: bakara suresinde 259. ayette yiyeceğine ve içeceğine bak, eşeğine bak sözleri şartlarına ve içinde bulunduğun vaziyete bak anlamına, arapçada insanlar dünyanın sonu geldiğinde insanlar bir adım öne çıkarken süryani versyonda dünya ortadan ikiye ayrılıyor.

    en büyük örnek türban konusunda. geleneksel kuranda başörtüsü ile ilgili olarak "yakalarının üzerine kadar salsınlar" gibi bir ifade yer alıyor. bu tartışmalı bir cümle. ancak temel kanı söz konusu şeyin baş ve göğüs kısmının örtülmesi yönünde. ve irandaki örtülme biçimi olan çarfşaf da bu yönde bir tablo çıkarıyor. ancak aynı ayetin süryani yorumunda "belinizin çevresini örtün" gibi bir anlam ortaya çıkıyor. ve bu örtü bekaretin korunması anlamına gelebilir.

    uçsuzbucaksız yemyeşil vadiler, sürekli akan çeşmeleri ve sayısız hurileriyle birlikte engin bir güzellikle anlatılır cennet. hatta kuran'da yazmayan bir açıklamayla her dürüst erkeğin 72 huri ile ödüllendirileceği söylenir. ancak bu durum kuran'daki yedi ayette belirtilen her dürüst erkeğin karısıyla birlikte sonsuz bir huzur bulacağı vaadiyle ters düşüyor. kuran'daki bir bölümde dürüst ve erdemli erkeklerden bahsederken biz onlara güzel hurileri eş olarak vermişizdir deniyor geleneksel olarak, ancak işaretlenmemiş metinde noktalamaları farklı yapacak olursanız ortaya çıkan mesajda size kristal kadar berrak salkımlar altında huzur bahşedeceğiz anlamı oluyor.

    inside the koran belgeselinden alıntı.

    ayrıca.

    (bkz: inside the koran/@brick top)
hesabın var mı? giriş yap