• adamin biri bir gün yolda giderken bir kurbaga görür ve kurbaga dile gelir:

    - "ben aslinda bir insanim, eger beni bir kere öpersen çok güzel bir prenses haline gelirim".

    adam kurbagayi eline alir ve cebine koyar. kurbaga tekrar dile gelir:

    - "eger beni öpersen çok güzel bir prenses olacagim, ve seninle 1 hafta kalmaya raziyim".

    adam kurbagayi cebinden çikarir, söyle bir bakar ve gülümseyerek yeniden cebine kor. kurbaga yalvarmaya baslar:

    - "eger beni öper ve güzel bir prenses haline çevirirsen seninle bir hafta kalirim ve istedigin her seyi yaparim".

    adam tekrar kurbagayi cikarir, söyle bir bakar ve gülümseyerek cebine kor. sonunda kurbaga dayanamaz:

    - "senin neyin var? sana çok güzel bir prenses oldugumu ve beni öpersen 1 hafta seninle kalip istedigin her seyi yapacagimi söyledim. neden beni öpmüyorsun?"

    sonunda adam konusur: "bak, ben bir mühendisim. kizlarla ugrasacak vaktim yok, fakat konusan bir kurbaga çok ilginç geliyor. "
  • her vraklamasi, ayri anlama gelen bir muhterem.

    mesela, "borak borak ork bork" tarzi öküz gibi bir vraklama halindeyse, bilin ki, "psst! yavrum, ne güzel seysin sen öyle? gel bakiyim!" diyor ve müsait bir hanim kurbagayla seksapelli antin kuntinler yapmak istiyor.

    daha kesik kesik ve gürültülü vrakliyorsa, bilin ki, "hey, yabanci! buralar hep benim. git kendine baska nilüfer bul!" diyor.

    delirmis bozuk plak gibi vrakliyorsa, "birazdan yagmur yagacak! yagmur diyorum! kime diyorum?" diyor.

    vraklamak degil de böyle gicirti gibi çildirtici sesler çikariyorsa, bilin ki, ya bir seyden korkuyordur yahut biri ayagina mayagina basmistir ve cani çok fena yaniyordur.

    bu pek muhterem, pek süperli yaratiga, türkler kurbaga der elbet ama diger milletler kurbaga demez. "peki ama onlar ne der acaba?" diye sorarsaniz, buyrunuz:

    abd: frog
    aborijin: gindjurra
    afrika: padda
    almanya: der frosch
    arnavutluk: bretkocë
    avustralya: thata
    arap: difdi', dafda'
    azerbaycan: qurbaga
    bengal: byang
    bulgaristan: zhaba (zha-ba)
    çin: qing wa
    danimarka: frø
    endonezya: kodok
    etiyopya: enkurarit
    esperanto: rano
    farsça: qúrbághih (gore-baah-gey)
    finlandiya: sammakko
    fiji adalari: boto
    fransa: grenouille
    galler: broga
    hawaii: poloka, lana, mo'o lele lu'elu'e
    macaristan: beka
    hollanda: kikker
    ingiltere: frog
    italya: ranocchio, ranna
    izlanda: froskur
    irlanda: loscann
    iskoçya: losgann
    ispanya: rana
    isviçre: groda
    japonya: kaeru, kawazu (vraklayan kurbaga: kajika)
    kamboçya: gong-gaip
    katalan: granota
    kazakistan: qurbaqa
    kirgizistan: baka
    kore: kae-gu-ri
    latince: rana (küçük kurbaga: ranunculus)
    litvanya: varlé
    malezya: katak
    norveç: frosk
    özbekistan: qurbaqa
    pakistan: meyñdak
    polonya: zaba
    portekiz: rã, rana
    romanya: broasca
    rusya: lyagushka (lya-goosh-ka)
    sanskrit: bheka
    tataristan: baka
    tibet: sbal pa
    tayland: gòp
    türkmenistan: gurbaga
    uygur: paqa
    ukrayna: zhaba
    vietnam: con éch
    yunanistan: batrachos
    zulu: isele, iselesele, ingxangxa, ixoxo, ujunguju
  • pek küçükken site erkeklerinin (iki tanelerdi zaten, abi kardeş) site kızlarina attığı, dolayısıyla birini duvara çarptırarak öldürdüğü, bizim de küçük bir mezar kazıp gömdüğümüz, yassı bir taşı mezar taşı yaptığımız ve uğruna hep birlikte başımızı öne eğerek istikal marşını söylediğimiz hayvan.
  • asıl adı "bağa" olan hayvan..

    kırda yaşayanına kırbağası veya kırbağa*, sırtında kabuğu olana tasbağa* veya kaplumbağa demişler..

    bu gün bile anadolu'da bazı yerlerde "bağa" diye çağrılıyor..
  • bir dönem türk milli eğitiminin biyoloji kitaplarında sindirim sisteminden solunum sistemine, üremesinden, ayakkabı numarasına, tuttuğu takıma dek yer verdiği hayvan. evet, hakkındaki bilgiler gerçek hayatta ne işimize yarayacak hala bilmiyoruz, ama sorsalar anlatırız "lan ben bunların iribaşlığını bilirim" diye. lens endüstrisiyle de bir bağları olduğunu düşünüyorum, gözlük takamazlar çünkü, kulakları yok.
  • bu hayvanatların ekvator bölgesinde yaşayan zehirli bir türü, kendi bünyesine zararlı herhangi bişey yediğinde ön ayakları yardımıyla midesini ağzından çıkarır, zararlı maddeyi temizler ve mideyi tekrar yerine tıkıştırır.
  • opunce prens olan, yalaninca kafa yapan yanar doner bir hayvan.
  • sevimsiz pis hayvan. sabahtan akşama kadar çırılçıplak gezen, eşini de kıskanmayan terbiyesiz, çirkin, deyyus, godoş.
  • içinde göl veya su olan bir ormanda kolayca bulunacak ve yenecek ilk yemektir..
    tarifini de verelim tam olsun;
    öncelikle derisi yüzülüp içi temizlenir. daha sonrasında kafası kesilerek geriye kalan kısım yenir.. arka bacakları çok lezzetlidir..
    yalnız entrynin başına dikkat edersiniz sudan bahsettik bu da demek oluyor ki; su kurbağası yiyeceksiniz.. kara kurbağasının hiç biri yenmez.. yiyenden uzak durun ziktir edin onu hayatınızdan.. hayatınızdan birini ziktir etmenin hafifliğini yaşayın..
  • kurbağaya ''100 metre ötede sevgilin var.'' demişler, o da ''varak vurak'' demiş.
hesabın var mı? giriş yap