• türk kahvesini tarumar etmiş, gelişiminin önüne set çekmiş firmadır. kurukahveci mehmet efendi mahdumları'nın türk kahvesi adına yaptıkları tek bir olumlu hareket vardır, o da memleketin bir ucundan diğerine, herkesin evine her talep edildiğinde kahve girebiliyor olmasıdır --ki bu da kendi içinde ne kadar olumlu oldu, getirisi neydi götürüsü ne oldu diye rahatlikla sorgulanabilir--

    bu firma senelerdir, hatta 140 yıla yaklaşan oldukça uzun bir süredir türk kahvesi adı genel kabul goren kahve hazırlama yönteminin en önemli ana maddesi olan kahveyi kavurup --*-öğüterek-*-- kullanıma hazır bir ürün halinde piyasaya sürmektedir. farkettiyseniz "öğüterek" kısmının üzerine basıyorum. insanın tat alma duyularının en hoşlanmadığı tatlara bile adapte olması için sadece 2 haftanın yeterli olduğu düşünülürse, 140 yıl size elinizdeki üründe istediğiniz her türlü değişikliği yapıp bu değişiklikleri kabul ettirmek için haddinden fazla süre verecektir, özellikle de bu sürenin 120 yıl kadarında mevzu üzerine tekel'e benzer bir konumunuz varsa. diyelim ki bu ülkenin peynir sağlayıcısı benim ve bir kilo kaşarı 10 kilo sütten elde ediyor, piyasaya sürüyorum. eğer ben 1 kilo kaşarı 8 kilo sütten yapmaya başlarsam, kalan açığı da başka türlü kapatırsam ne yapmış olduğum zaten ortadadır götümüze girmesin diye açıkça yazmayacağım. evet ne yaptığım ortadadır ancak hatırlarsanız ben bu ülkenin peynir sağlayıcısıyım, söylene küfrede yine de benden almak durumundasınız. hatta 1 kilo kaşarı 6 kilo sütten elde etmeye başladığımda da benden almak zorundasınız. bu güç ne kadar uzun süre bendeyse "şanım" da o derece yürüyecektir. aranızdan bazıları zehirlenmediği yada zarar görmediği müddetçe adım lekelenmeyecektir. daha da güzeli, bir gün alternatifler çıktığında bile siz bana o kadar alışmış, o derece önyargılı bir tutumla fanatiğim olmuş olacaksınız ki, isterse rakiplerim kralını üretsinler ben tekelvari özelliklerimi korumaya devam edip, "standart" konumuna yükselebilirim. yeni rakipler benim ürünümü baz almak zorunda kalıp ya aynısını yada bir altı bir yukarısını hedef almadıkları sürece batma tehlikesi ile karşı karşıya kalabilirler. çünkü sizi o derece avcuma aldım, peynir diyince damaklarınız artık benim!

    bakınız sevgili gözlüklüler, kahve tutkunları ve kahve yazılarımı sırf merak ettikleri için takip edenler. okudugunuz için ve belki bazılarınız kendileri deneyip gördüğü için artık çok iyi biliyorsunuz, taze kahve demek; kavrulma tarihinden itibaren, ısı, ışık, nem almadan çok iyi koşullarda saklanan çekirdek kahve'nin maksimum 21 günlük hazin öyküsü demektir. çekirdek kahvenin ideal tüketim zamanı ise kavrulduğu andan itibaren 15 gündür. olur da siz o gün kavrulmuş kahveyi alır, açıkta bir yerde bırakırsanız bu tazelik durumu çekirdek çeşidine ve işlenişine bağlı olarak 3-5 gün içinde bitebilir de. taze kahve içmek demek de bu zaman dilimi içerisinde kavrulmuş çekirdek kahveyi öğütüp anında hazırlayarak tüketmektir. öğütülmüş ve kullanılmadan beklemiş kahve ne zaman kavrulmuş olursa olsun taze değildir. bekleme süresine bağlı olarak da tazelik durumu negatif yönde ilerler. işte kurukahveci mehmet efendi mahdumları bir zamanlar herkesin ya kendi kavurduğu yada kavrulmuşunu aldığı ama kullanım öncesi illaki kendi öğüttü kahvenin tüketim şeklini değiştirmiştir. bu durum kahvenin kendisi ve kahve hazırlama yöntemleri adına yapılabilecek en olumsuz harekettir. bu kendi sitelerinde yazdıkları gibi asla ve asla övünülecek bir eylem değildir. elmayı rendeleyip satabilir misiniz? diyelim sattınız, buzdolabında kapalı bir poşette bekletin, son kullanma tarihi 6 aydır diyebilir misiniz? gelin sizi satıcı değil alıcı yerine koyup sorayım, çarşıya pazara çıkıp 1 kilo rendelenmiş elma alır mısınız? eğer ki elma salt rendelenerek tüketilen ve rendelenmesi çok çok zahmetli olan bir ürün olsaydı ve siz rendelenmiş elmanın hızla bozulduğunu farkedemeseydiniz alırdınız. kurukahveci de "büyük kolaylık" adı altında sırtını buna dayamıştır. akabinde dünya savaşları sonrası yaşanan ülkeler arası ticaret ilişkilerinde bozulma, ambargo, milletin uzun süre kahveye hasret kalması gibi etkenleri de kullanarak kahve alımını brezilyaya çevirmiş, tekelvari konumu nedeniyle bu değişikliği yükselen seslere rağmen halka zaman içinde yedirmiştir. sonrasında işleri bir adım daha öteye taşıyarak brezilyanın en kötü çekirdeklerini --artık üstüne ne kadar bassam az-- ama en kötü çekirdeklerini bu ülkeye sokarak yolunda ilerlemiştir. bu firma o kadar çok kişinin gözünde o kadar çok ve o kadar saçma şeyler ifade ediyor ki, firmanın yarattığı yıkımı toparlayıp düzeltmek için benim evimden ettiğim 3-5 kelamın hiçbir hükmü yok. belki ben sayısız örnekle ortaya çıksam yine de ikna olmayacak ve kabul etmeyecek bir fanatizm ile müşterileri bu firmaya göbekten bağlı.

    evet kurukahveci mehmet efendi mahdumları dünyada kahveyi öğüterek satan tek firma değildir bunun farkındayım, fakat kurukahveci mehmet efendi mahdumları hem cumhuriyet öncesinde hem de sonrasında türk kahvesi gibi kahvenin mutlaka ve mutlaka öğütüldüğü anda pişirilerek tüketildiği bir kültürü yerle yeksan eden firmadır. ve yine sitelerinde yazdıklarının tam aksine, ne türk kahvesini dünyada tanıtmada ne de yaygınlaşmasını sağlamada "ciddi" hiçbir yaklaşımları olmamıştır. 3-5 fuara katılmak ve katılınan fuarlarda uyduruk hikayeler anlatmak türk kahvesini kimseye ta-nıt-maz, ki zaten tanımıyorlar da. üstüne üstlük utanmadan ucuz populizm yaparak "türklerin dünyaya armağanı" gibi, duyan her ciddi kahve meraklısını güldürecek bir cümleyi sitelerine koyabiliyorlar. türklerin dünyaya armağanı brezilyalıların tüm ayıklama ve sınıflandırma işlemlerinden sonra, yakılmasına yada atılmasına karar verdikleri bir kahveyi kavurup, öğütüp, paketlemek midir? eğer bugun yabancı bir ülkede marketlerde bu kahveyi buluyorsanız şuna emin olunuz ki bu firmanın dağıtım ve distributorluk çabalarından değildir, orada yaşayan insanların taleplerindendir. bu ülkedeki insanlar bu firmanın tutucu politikası sağolsun türk kahvesini hala bir kahve çeşidi sanmaktadır, o derece ki gittikleri ülkelerde herhangi bir açık yada orta koyulukta kavrulmuş kahveyi türk kahvesi inceliğinde kendileri çekebileceklerinin veya imkanları yoksa da çektirebileceklerinin farkında bile değildirler.

    izmirli küçükavcı, izmirli gönen dibek kahvecisi, kayserili billur, safranbolulu yemeniciler, istanbullu kahve dünyası, istanbullu gönül kahvesi vesaire vesaire saire daha adları sayılası yerel, genel, ünlü, ünsüz binbir artı bir "markanın" standardıdır, kendileri asla itiraf etmeyecek olsalar da, hatta farkında olmasalar bile hedef aldıkları noktadır kurukahveci mehmet efendi ve mahdumları. hatta bazı firmalar bu taklit edilmeye değecek hiçbir şeyi olmayan firmanın ambalajına kadar taklit ederler. sonradan gurme, satılmış kalemler, köşelerinde türk kahvesinin güzelliklerinden dem vurup, araya illaki mehmet efendi'yi sıkıştırır ve bu rezillik hiç durmaz.

    durduracak olan sizlersiniz. sizler kurukahveci mehmet efendi mahkumlarısınız ve ne yazik ki yanlışları doğru zannetmektesiniz.
  • 11.11.2011 cuma günü, eminönü şubesinin camında asılı fiyatlarda şöyle yazmaktaydı:

    50gr 1.5tl
    107gr 3tl
    250gr 7tl
    1kg 30tl

    yanımdaki yeğenimle beraber cama bakıp, tek seferde 1 kilo alıp 30 lira mı vermeli yoksa 4 adet 250gr alıp 28 lira mı vermeli? ya da 10 adet 107gr alıp 30 tl verip 70gr fazladan mi almak daha karlı diye uzuuun uzun düşündük. belli ki, o kurtlu küflü kahvelerin kilosuna 30 lira isteniyor olmasının su götürmez yanlışlığının yanında, fiyatları yazarken de bir yanlışlık olmuştu, zira dünyanın her yerinde daha fazla kahve aldığınızda fiyat daha düşük oluyordu ama önümüzdeki tabloya bakıldığında türkiye'de daha fazla kahve almak kar'dan çok zarar getiriyordu. ayrıca bu tablonun açıklamasını da deli gibi merak ediyorduk, zira matematiğin en çıplak ve en giyinik hallerini görmüş, geçirmiş ve geçmiş kişilerdik, fakat bu hesaba bizim bile aklımız ermemişti. halbuki açıklaması ne basit(miş)ti, mehmet efendiden bir çalışanın açıklamasına göre kullanılan tartı --oradaki diğer tüm makineler gibi-- taş devrinden kaldığı için doğru ölçüm yapamamaktaydı, kimi pakete olması gerekenden fazla, kimisine de olması gerekenden az kahve düşüyordu ve mehmet efendi çalışanları, prensip olarak şasulayı tekrar kesekağıdına sokup fazlasını almıyor, yok eğer az konmuş ise şasulaya biraz daha kahve alıp üstünü tamamlamıyorlardı?!:s?#:o? böylece bir kişi çok alır da diğeri az alırsa hak geçmiyor?!:s?#:o? kasa da fire vermiyordu?!:s?#:o? mevzunun açıklaması buy(muş)du. peki o zaman 107gr 3tl ne oluyordu? doğru tartamayan tartı ile 107gramı nasıl tartabiliyorlardı? öyle ya, ortada "şasula bir pakete sadece 1 kez daldırılır" kuralı varken, tarttıklarının tam 107gr olduğundan nasıl emin olabiliyorlardı? buna cevab alınamadı. birkaç sokak ötedeki caddenin adının kantarcılar caddesi olması fakat yeni bir kantar için büyük patronun elinin cebine gitmiyor olması akıllara durgunluk, bedene ise 1 çeki odunun altında kalma hissi veriyordu.. soğuktu ve yağmur çiseliyordu, içimden "keşke asistanım merova da burada olsaydı ve bu tabloyu görebilseydi" diye geçirdiğimi hatırlıyorum, sonra bayılmışım, burnuma kahve tutarak ayıltmaya çalışmışlar ama "küf kokuyor bu" diye mırıldanıp tekrar bayılmışım.
  • bizim kendi lezzetimiz.
    ve su ana kadar dunya uzerinde bu lezzetten daha oteye gecebilecek bir kahve tatmadim ben.

    star star bucksana
    kucuk ocagi yaksana
    telvesiz gayfe'molur?
    caresine baksana

    uzun plastik bardaklar
    nerde porselen fincanlar
    ben kulturume doymadim
    doysun dejenere canlar.
  • bunlarin tahtakaledeki esas dukkanlarinin sokagi inanilmaz guzel kahve kokar, nirvanaya ulasirim hep ordan gecerken..
  • logosu pek cok cocugun korkulu ruyalarini olusturan kahve markasi
  • kuru kahveci mehmet efendi günümüze ulaşabilmiş osmanlı nın ilk "marka" larından biridir. bunun sebebi ise şöyle anlatılır: mehmet efendi esasen ufak bir ticarethane sahibidir. günün birinde yahudi cemaati liderleri mehmet efendi'nin bir arazisini satın almak isterler, mehmet efendi satmaz. daha sonra duyar ki bu araziyi yahudiler mezarlık yapma niyetindeler. mehmet efendi bu sebeple araziyi karşılıksız verir. yahudi cemaati bu duruma sevinir karşılığında birşeyler yapmak ister. hahambaşı o sene şöyle bir fetva verir: " bu sene kahve haram, mehmet efendi'den alınırsa helal". allah yürü ya kulum der takibinde.
  • ortaokuldayken, eş-dost, akraba-i taalukât için vergi iade fişi doldururken en zorladığım şirketti bu. şirket adı biraz daha uzun olarak kurukahveci mehmet efendi mahdumları ltd. şti. şeklindeydi. bunu zaten karınca gibi yazmak zorunda olduğumuz bir alana sığdırmak mümkün değildi. her seferinde farklı bir bakış açısıyla, özünde kimsenin anlayamayacağı şekilde kısaltılmış askeri kısaltmalara benzer kısaltmalarla yazardık.

    sol tarafta bir zamanlar vergi fişi doldurduğu için kendini efsanevî ilan eden bir neslin bireylerinin açtığı başlığı görünce hatıralarım canlandı. efsanevî nesil veya falanca tipi mutsuzluk tanımları gibi güncel sözlük ıstılahlarına pek muhabbet besleyemediğim için bu başlığa yazayım dedim. fiş dolduran efsane arkadaşlardan kaç tanesine benim kadar çok bu fişten isabet etmiştir bilemem, ama fişlerini doldurduğum insanlardan bazılarının her hafta tâ sirkeci'ye gidip taze çekilmiş kahve aldıklarını şimdi idrak edebiliyorum. eğer bir nesil efsane olacaksa böyle bir hareketle olmalı herhalde.

    dedemin dedesi kahveyi çok severmiş ve dedeme 4 yaşında kahve içirmeye başlamış. ama dedem ne kadar uğraştıysa da aynısı bize aşılayamadı. bu fişlerin bunda tesiri var mıdır bilmiyorum.

    conspiracy theory filminde mel gibson'un oynadığı jerry'nin -muhtemelen beynine uygulanan birtakım siayeyvâri işlemler neticesinde- sebepsiz yere sürekli olarak satın aldığı fakat hiç okumadığı the catcher in the rye isimli bir kitap vardı. kurum* bazı adamları takip etmek için bu metodu kullanıyordu. bir sahnede kendini kaybetmiş şekilde kitabevine dalıp bu kitabı alan gibson* hemen helikopterlerle takibe alınıyor, kıvrak zekası sayesinde ulaştığı evindeki kütüphanesine kitabı koyduğu sahnede aynı kitaptan onlarca daha olduğunu görüyoruz.

    tahmis sokak'tan geçerken jerry kadar sebepsizce değil de beynin hangi kıvrımlarına ulaştığını bilmediğim o kahve kokusu yüzünden ben de mutlaka alıyorum bir paket kahve. aynen onun kütüphanesindeki gibi paketler birikiyor evde. rahmetli dedemin arzu ettiği kadar içemesem de, mutfaktaki ücra bir dolabı arada bir yanlışlıkla açtığımda yüzüme vuran kokusu; dedemi, tahmisi, vergi iade fişlerini hatırlatmaya yettiği için her zaman kahveyi çok sevdiğimi söyleceğim.

    yolla'dan önce son çıkış: kurukahveci mehmet efendi, cia zihin kontrolü programı mkultra, dedemin dedesi, mel gibson ve vergi iade fişlerinin hepsinin aynı yazıda nasıl bir araya geldiğini yolla tuşuna basmadan önce hayretle okudum. zihinnimin kontrolü için bir doktora görüneyim olmasa.
  • piyasada tek oldukları yıllardan gelen tarihi şöhretin kaymağını yiyorlar..

    ambalajlı gıda ürünü satan başka hiçbir firma bilmiyorum ki, tek bir ürün cinsinde bu markanın "türk kahvesi" adıyla sattığı ürünlerdeki kadar lezzet farkı olsun.. her pakette ayrı aroma, ayrı tat, ayrı tazelik durumu..

    çekirdek menşei, kalitesi, nefaseti ve kavurma sürelerinde hiçbir standart yok gibi.. her paket açılışında ayrı bir sürpriz, ayrı bir heyecan..!

    mesela, dün iftardan sonra hanım hatun'un elleriyle pişirdiği kahve gibisine pek az rastlamışımdır.. mükemmel bir lezzetti.. bu seviyede olmasa da "içilebilir" düzeyde olan kahvelerine artık ancak beş pakette bir falan denk geliyoruz.. ne yazık ki geneli kömür tozundan hallice..

    bu da demek oluyor ki bu mahdumlar dedelerini mezarda ters döndürüyor..

    insan yaptığı işi sevmeli.. severse özenir çünkü..

    sevmiyorsa yapmamalı..
  • eminönü'nde mısır çarşısı'nın arkasında bir şubesi var. böyle mis gibi kokular geliyor. önünde kuyruk kuyruk insan. dükkana doğru biraz yaklaşınca arka raflarda dizili nescafe kavanozları görülüyor. muhtemelen talep gelmiş ve satmaya başlamışlar. tamam marka milliyetçiliği yapmayalım ama şöyle bir bakıyorum, kendimi bu işletmenin bu markanın sahibi olarak düşünüyorum; benim neredeyse 150 yıllık kahve markam var. marka olmayı geçmişim artık bir kültüre dönüşmüşüm. türkiye'de ve kısmen de olsa dünya'da türk kahvesi denince akla sadece benim markam geliyor. ortada böyle bir tablo varken 3-5 kuruş fazla kar edicem diye dükkanıma o si.indirik nescafe kavanozlarından, 3ü 1 arada'lardan koyuyorum. şahane !!
  • ben gittim bundan 500grlik paket aldim. annem de kahkahalar patlatti yüzüme, oglum bunu biz az aliriz ki, bayatlamasin taze taze icelim diye. iste o an kendimi hayatimda mal gibi hissettigim anlardan biriydi. bu ani bana yasatan efendi ogullaridir. yarisini da arkadasina falan vermis. hehe.
hesabın var mı? giriş yap