• siyasi parti liderlerinin, liderliklerini legalize etmek için yılda bir kere düzenledikleri panayır.
  • kurultay sözü, türkçe kurul ve moğolca tay ekiyle oluşmuş, bir sözdür. bugünkü türkçemize bu deyim, cengiz han devletinden girmiştir. kurultay, bir danışma meclisidir. oğuz türkçesindeki asıl karşılığı kengeş demektir. ancak, kurultayın bir toplantı olması sebebiyle, oğuz türkleri onu, yığınak, dernek, derim gibi birçok sözlerle de, adlandırmışlardır. kurultay, devlet idaresinin temelini oluşturur. bundan dolayı bu konu üzerinde, derin olarak durmak gereklidir. çünkü bunun üzerinde, şimdiye kadar doğru dürüst bir araştırma da yapılmamıştır. yapısını ve ayrıntılarını bilmediğimiz, temel bir devlet müessesesi hakkında birkaç bilgi ile hüküm vermek ve sonuca varmak, doğru değildir. türk tarihinin kaderi budur. her konuya derin olarak girmek gerekmektedir:

    kurultay anlayışının temelleri

    1. mete ile ilk kurultay haberi başlıyordu

    hunların doğusunda bulunan, proto-moğol tunghu devletinden, mete’ye bir elçi gelir ve mete’nin ünlü atını ister. tunghu devletinin gayesi, mete henüz zayıf iken, onu bastırmaktır. mete, devletin ileri gelenlerini toplar ve onlara durumu bildirir. herkes buna karşı gelir. ancak mete, komşu devletten bir at esirgenmez, der ve kendi atını verir. az sonra elçi yine gelir, mete’nin kadınını ister. ancak bu, mete’nin ünlü ulu hatunu değildir. mete yine kurultay toplar. buna herkes çok kızar ve bu tunghularda, ahlak anlayışı (tao) diye bir şey yok, diyerek bağırırlar. ancak mete, onları dinlemez ve kadınını verir. az sonra aynı devletin elçisi yine gelir. bu kez çorak bir toprak parçasını ister. mete yine kurultay toplar ve durumu, devletin ileri gelenlerine bildirir. buna bazıları karşı gelmezler ve at ile kadın verildikten sonra, bunu da verelim, derler. o zaman mete kükrer ve şöyle bağırır: “-at ve kadın benimdi. onun için verdim. toprak ise, devletindir. devletin malını başkasına nasıl verebiliriz?” mete bunu dedikten sonra toprak parçasını verelim diyenlerin başlarını, hemen orada kestirir.

    “mete’nin kurultayı”, bir çeşit oğuzların “kengeş” ve meşveret meclislerine benzemektedir. toplanma, görüşme vardı. ancak son söz devletin sahibi olan hakanın oluyordu. mete orduda, çok sert ve disiplinli bir eğitim uygularken; ona benzer sert ve öğretici bir eğitimi de devlet içinde uyguluyordu. kaşgarlı mahmud’un derlediği çok eski bir türk atasözünde dendiği gibi, geniş elbise parçalanmaz, danışmakla gelişen bilgi ise, bozuk ve kötü çıkmaz!

    2. kurultay, başlangıçta türklerde, din töreni, bayram, yeme içme toyu, eğlenme ile yarışmayı da, içinde toplayan bir devlet toplantısı idi

    önemli olan nokta budur. bu toplantılarda. halk ile devlet birleşiyor ve kaynaşıyordu. çingiz han devletinde ise kurultay, aristokratların, yani cengiz han’ın soyundan gelenlerin toplantısıdır. anlaşıldığına göre, dernek veya toy şeklinde olan bu kurultaylara, hunlar ile oğuzlarda, halk da katılıyordu. büyük hun devletinde başlıca üç büyük toy ve yığınak vardı:
    1) yeni yıl bayramı,
    2) ilkbahar bayramı
    3) güz bayramı.

    bilhassa bu sonuncusu, yani güz bayramı, büyük bir kurultay şeklinde, çin’in kuzeyindeki lung-ch’eng adlı yerlerde yapılırdı. bu bayram veya toy kurultayına, devletin bütün ileri gelenleriyle, vassal veya bağlı kurulların da katılma zorunluğu vardı. bu büyük bayram kurultayı’na gelmeyenler, hun hakanına isyân etmiş sayılırlardı. tıpkı dede korkut’taki gibi! dış oğuz, bayındır han’ın toyuna gelmedi diye, düşman ilân edilmişti. güz kurultayında, atlar da semizleşmiş ve savaşa hazır olmuş olurlardı. bu konuya az sonra yeniden döneceğiz.

    oğuzlarda kurultay ve danışma toplantısı yaygın olarak, toy veya düğün-dernek şeklinde yapılırdı. zaten, gerek halkı ve gerekse beyleri yedirip içirmek, hakanın bir vazifesi idi. aşağıda da belirteceğimiz gibi, halk ile beyler hanlardan davacı olabilirlerdi. bu toyların içinde, hanın evini yağma etme de vardı. divan veya devlet divanı, dede korkut’ta divanın, hem bir toplantı yeri ve hem de toy yeri olduğu görülmektedir. ağır ulu divan, davulların gümbür gümbür düğüldüğü, bir yerdir.

    3. yıllık büyük din töreni ile kurultayın bir arada yapılması

    din ve devlet hayatını, devlet ve orduya ait heyecanı, hep birlikte yaşama ve böylece sosyal gelişmeyi, bu yolla tamamlama, türk tarihine çok şeyler vermiştir. islamiyetteki yücelik ile cihât ruhu da, bu kaynaktan geliyordu. peygamberin başkumandan olması, duygu ve gönüllere bambaşka bir yön vermişti. eski türk tarihinde baş rahip, yahut batıdaki deyimlerle “pontifex maximum” yani papa ve papaz, eski türklerde bakanların kendileri idi.

    göktürklerde ise devlet toplantısı da, çoğu zaman bir din töreni şeklinde görülüyordu: göktürkler de hunlar gibi bu büyük toplantıyı 5. ayda, yani mayıs ayında bir bahar bayramı şeklinde yaparlardı: (göktürk) kağanı, sürekli olarak ötüken dağında otururdu. çadırı, doğuya, yani güneşin doğduğu yöne dönüktü, böylece (güneşi) saygılamış olurlardı. her yıl (göktürk kağanı), devletin ileri gelenleriyle birlikte, kurban vermek için, ata mağarasına giderdi. 5. ayın yani mayısın ortalarında ise, toplanırlar ve “gök tanrı”ya, temir ırmağı kıyısında, kurban verirlerdi. burası, ötüken’den dört veya beşyüz mil kadar, bir uzaklıktadır. oranın çevresini, çok yüksek dağlar, yükselerek çevirirler. bu dağlarda, çok ot ve ağaç vardır. burasına, po-teng-ning-li dağları denir. bunun manası ise yer tanrısı demektir. bu çok önemli vesikayı, p. pelliot açıklamaya çalışmıştır.

    türk devletlerindeki kurultayların bu özelliğine, çin kaynakları yoluyla ilk defa inebilen ünlü japon bilgini şiratori olmuştu. şiratori’ye göre hun hakanını da, bir çin imparatoru gibi düşürmek gereklidir. çünkü çin’deki iki törende yere ve göğe, çin imparatorunun bizzat kendisi kurban verirdi. onun yerine başka hiçbir kimse bu işi yapamazdı. hunların da bu büyük bayramlarında, herhalde yalnızca hun hakanı toplantıya başkanlık ediyordu. bu onun imtiyaz ve ayrıcalığı (privilege) idi, bu hak ve vazifesini hiçbir yolla, başkası hesabına feragat ederek, başkasına bağışlayamazdı. çünkü hun hakanı, gök tarafından tahta çıkarılmış ve bu hak yalnızca kendisine verilmişti. şiratori, bu görüşlerinde çok haklıdır. göktürk devletinde de durumunun, aynı olduğu görülüyordu.

    kurultaylar ise otağlarda yapılırdı. otağ, devletin sürekliliğinin sembolü, hakanın altın otağı veya altın evi olarak görülüyordu. altın otağ, tuman han’a atalarından kalmıştı. oradan da oğluna geçmeliydi. türkmenlerin şeceresi’ne göre, gün han, babası oğuz han’ın yaptırdığı altın evi diktirdi. belki de oğuzların inanışlarına göre, tuman han’ın otağı oğuz han’dan beri gelen bir altın otağdı. m.s. 840’ta kırgızlar, uygurları yenmişler ve uygur kağanının altın çadırını yakmışlardı. bu olay orta asya tarihinde çok ünlüdür. bizans elçisi zemarhos, göktürk kağanı istemi kağanın iki altınlı büyük otağından, uzun uzun söz açmıştı. m.s. 568 yılından az sonra gelen zemarhos, göktürk kağanının, otağının direklerinin altınla kaplı olduğunu görmüştü. türk kağanı da, altın bir taht üzerinde oturuyordu.

    yerle göğü birleştiren otağ, görkemli bir dille, yalnızca dede korkut’ta anlatılıyordu. oğuzların hanlar hanı, han bayındır bu otağı ile göktürk kağanlarının evreni içine alan (cosmic) kağanlık anlayışına bürünmüştü: han bayındır yerinden durmuş idi. ağ ban evini, yerin üzerine diktirmiş idi. ala sayvan gök yüzüne aşanmış idi. bin yerde ipek halıçası, döşenmiş idi. iç oğuz, taş oğuz beyleri yığnak olmuş idi… dedem korkut geldi, şadılık çaldı…

    burada kapalı da olsa, eski bir gelenek ezana, oğuzların hanının otağını, “yerle göğün birleştiği” bir yere oturtuyordu. bayındır han’a bağlı kazan’ın, bir savaş otağından ise, şöyle söz açılıyordu: “kalkubanı kazan han yerinden turı geldi. ala dağda çadırını otağın tikti, üç yüz altmış alp erenler yanına yığnak oldu. bu, hakanlık ve devlet otağı değil; kumandanlık otağıdır. bu da bir semboldür ve ordugâhtır. bizce türklerin bu büyük devlet geleneği ile sembolleri, cengiz han’dan az önce kereit devletinde de devam etmişti. kereit hakanı (ong-kan altın çadırını kurarak, toy yapmaya hazırlanıyordu. cengiz han devletinde de, kurultay ile toylar ve yeme içmelerde, hakanlık otağı kurulurdu. ögeday han, bin veda ziyafetinde, bu otağını kurdurmuştu. ancak bu otağ, yeke çaçır, yani büyük çadır gibi görkemli bir dille anılıyordu. bununla beraber gezginlere göre, batu han’ın otağı, bir şehir kadar büyüktü şeklinde abartı vardır.

    kaynak:

    türk mitolojisi, wyngaert yayını.
    krader,
    a. inan, makaleler,
    e. chavannes, memories historiques,
    dede korkut
  • aslan sosyal demokratlar için bir dönem hobi haline gelmiş olan festivaldi. baykal, erdal inönü'nün karşısında aday olur, 100 kadar oyla kaybeder, sonra üç-beş ay sonra yeniden kurultayı toplatır, yeniden kaybederdi. sonrasında tekme tokat, sandalye masa birbirine giren sosyal demokrat kurultayları gördük. ricky martin eşliğinde süzülen baykal'lı kurultay da unutulmazlar arasına girmeyi başarmıştı elbette. nihayetinde parti içi demokrasiyi neredeyse sıfırlayarak kavgasız gürültüsüz, uslu uslu kurultaylar yapmayı öğrendiler aynı diğer paşa paşa partiler gibi. aferin onlara!
  • siyasi partilerin ya olağan biçimde yıllık olarak ya da olağanüstü biçimde aniden toplayıverdikleri, genellikle parti içi muhalif grupların birbirlerine yumruklarla saldırdıkları, sandalyelerin havalarda uçuştuğu (bugünkü chp kurultayında olduğu gibi), sürekli birilerinin lehine ve aleyhine sloganların atıldığı toplantı.
  • "kurultaj" biçiminde macarcada da aynen kullanılan kelime
  • valla nadirini madirini bilmem,
    ben sadece ve sadece bir tanesine şahit oldum,
    bir erkek ismi.
  • mustafa kemal atatürk ün dil çalışmaları sonucu türkçemize kazandırılmış kelime
  • genelde her yıl başka ülkelerde düzenlenen, turan halklarını kaynaştırma amaçlı yapılan bir organizasyon, festival.

    (bkz: http://www.kurultaj.com/)
  • eski türkler'deki (islamiyet öncesi türk devletlerindeki) karar organı.

    kurultay'a hakan'ın eşi hatun (katun) da katılırdı ve kurultay'da dini konular dahil her şey konuşulurdu fakat din adamı katılmazdı. ohh misss. içim ferahladı.
  • kırım tatarları'nın kullandığı türkçemizin en güzel sözcüklerindendir.

    osmanlının son zamanlarında türkiye türkçesine kazandırılmıştır.

    bu güzel sözcüğün sonekinden (suffix) yola çıkarak danıştay ve yargıtay gibi sözcükler de, dilimize cumhuriyet döneminde kazandırılmıştır.
hesabın var mı? giriş yap