• kaybettiren değil, artık (zaten) senin olmayanı elinden alandır.

    gıcır gıcır ayakkabınıza bulaşan lekeyi, bir parmak çalmasıyla, bir fırça ya da kağıt mendil sürtmesiyle alırsınız bazen. kuşku, işte o tutunamayan lekeyi çıkartandır.
    kuşku, kapınızın kırılması değil, tıklanmasıdır. açıp açmamak size kalmış.
    hani ateşteki çaydanlığın su haznesinde çoktan alttaki birikintiden koparak yükselen ve demliğin tabanında biriken damlacıklar vardır. siz çay koymak için demliği kaldırdığınızda,üzerinize dökülen kaynar su damlacıkları. kuşku, işte o damlaları sizden damıtandır. kuşku sizi, artık sizden olmadığı halde, yüklendiğiniz her şeyden ayrıştırandır.
  • zaman zaman çok tuhaf kılıklara bürünüyor. eskiden bu yana pek az şeyden kuşku duydum. sanırım sebebi kuşkulanmak hissinin, bende; bilmekten az yer kaplamasındandır. fakat bilemediğim şeylerde kuşkuya her zaman yer var.
    böyle gofretten tespitler beni derin bir fikir alemine itti geçenlerde. o sırada aklıma e.t filmi geldi. sonra diğer uzaylı filmleri. adeta önümden bir film şeridi gibi geçiyorlardı, benzetme yerini ilk kez böylesine şahane buluyordu. sonra düşündüm elbette, neden uzaylılar filmlerde hep çirkin, adeta biz dünyalıların ucube sayacağı bir görünümde yansıtılıyordu. hayır sanki film endüstrisinin uzayda adamları var, gelip anlatıyorlar aman bunlar böyle çirkin şöyle sinameki falan diye. koca kafalar, yeşil ya da gri incecik bedenler, kocaman aşırı pörtlek gözler, kulakları burunları yok üstelik. içime kuşku düşmüştü. ben uzaylı olsam, sonra dünyaya bi gezi yapsam, şahsen karşınıza dizleri çıkmış pijamalarımla şeyapmam, burnum yoksa bi takma burun falan takar gelirim. biz anamızdan babamızdan böyle gördük. fakat uzaylılar bunları hiç sallamıyor gibi lanse ediliyordu filmlerde. böylelikle kuşkularım artıyordu. ne malum belki hepsi adeta birer biscolata irkiği, birer victoria s secret kızıdır kim bilebilir. her türlü teknik olması lazım yani, zurna değilsin nihayetinde uzaylısın. işte bunlar hep amerikan oyunu.
    benim fikir alemlerine itilmemem lazım arkadaşlar.
  • ışık gibidir. düğmeye her bastığınızda ampülden çıkan ışık gibi değil ama. güneş ışığı gibi, kendiliğinden doğan, yükselen, alçalan, azalan ve kaybolan ışık gibi.güneşin sarı ışığı gibi. gözünüzü doğrudan üzerine dikmediğiniz sürece hiçbir rahatsızlık vermeyen güneşin ışığı. geceleyin, kimin ya da neyin kollarına bırakmak istiyorsanız kendinizi, iyice bir görün diye aydınlatır. göstermez, sadece aydınlatır, görmek size kalmış. ortaya çıkarır ışığı geçirenleri, geçirmeyenleri. tohumdan çiçeği çıkarır gibi, ayçiçeğini çağırır gibi, ışığın altındaki gölgeyi yaratır gibi açığa çıkarır. kimseyi, hiçbir şeyi yargılamadan. insana da ağaca da hayvana da iri bir kayaya da aynı ışığı esirgemeden verir gibi.
  • lars ıyer'in üçlemesinin ilk kitabı, dogma ve sürgün'le üçleme devam edecek...

    “hastalıklı bir şey var bizde, bozulmuş bir şey. ama sadece bizimle ilgili değil bu, bütün dünyayla ilgili. sismograf gibiyiz bir bakıma; dünyanın büyük dehşetlerini bağırsaklarımızda hissediyoruz. bu yüzden sürekli hastalanıyoruz. bu hastalıklı sistem yüzünden.”
    aha da kitaba ilişkin bir iki güvenilmez yorum;

    ince bir zekanın ürünü olan kuşku… keskin, komik ve pervasız.” —publishers weekly

    “kuşku, neyin doğru neyin yanlış olduğunun iyice belirsizleştiği bir dünyada rutine bağlamış iki düşünürün entelektüel düş kırıklıkları ve ümitsizlikleri üzerine eğlenceli bir roman.” —the complete review
  • kemirgendir.
  • bir kez yerleşti mi, gitmeyendir.
  • iki olasılık arasında kararsızlık ifade eder. ama söylenen olasılığın mı tersinin mi vurgulandığı belli olmaz. (bkz: dubito) (bkz: aporia) (bkz: şakk)

    kimi bağlamda ibre söylenen olasılıktan yanadır: "karımın beni aldattığından kuşkulanıyorum", "içimde katilin uşak olduğu kuşkusu var", "şaibeli bir maç"... (bkz: usual suspects)

    kimi bağlamda ibre titrer: descartes’ın kuşkuculuğu ve hegel'in olumsuzlayıcılığı kararsızlıkta karar buluyor, ikisi de olumsuzlarlar ama ortaya çıkan sonuç somut ve belirli bir içeriğe sahiptir, inkardan kabul elde ederler. (bkz: bestimmt)

    birçok bağlamda ise ibre olumsuzdan yanadır: "vestel manisa'nın şampiyon olacağından kuşkuluyum", "katilin bahçıvan olduğundan şüpheliyim", "şeksiz gümansız". ilkçağda yunanda kuşku ya da ikircim (aporia) hayranlıkla (thauma) bağdaştırılırken, bildiğim kadarıyla ortaçağda kuşku genelde rahatsız edici bir duygudur, divan şiirinde gönül aynasında lekedir.

    "yunus neyler iki cihanı sensiz
    sen hak peygambersin şeksiz gümansız
    sana uymayanlar gider imansız
    adı güzel kendi güzel muhammed"

    bonus: (bkz: bütünüyle kuşkudayız)
  • insanın hayatını acabalarla zehir eden. acabalarla yakın ilişkisi insanın yaşamında öyle gölgeler oluşturur, öyle tereddütler yaratır ki reaksiyon olarak telkin yoluna gidenin kendini birden fazla dünyaya bölmesiyle sonuçlanabilir. kuşkunun yersiz olanında kişi oluşturduğu her dünyaya karşı yaşama stratejileri oluşturur, çoğalır çoğalır böyle bir geniş aile konseptinde yaşar gider. arada çevresi tarafından garipsenir garipsenmesine de mühim olan her bir kuşku habitatında kontrolün sağlanıp sağlanmadığıdır. yerli olanınsa sonu çok kötüdür. kendine güvenin az da olsa artsa da ("ben demiştim zaten" cümleleriyle), elinde kalan hayalkırıklığı, hüzün, aldatılmışlık ve salak yerine konmuşluk olur. sonunda oturup stupid girl dinleyip bir yandan ağlarken insanlara karşı güvenini yitirdiğinden yeni kuşkulara yelken açarsın. acabalar mayoz bölünmelerle yeniden misafir olurlar, az kalan aklın da uçmasın diye keşkeleri kapıdan kovmaya çalışırsın.
  • ışık tanrısı gibidir, güneşe hükmeden mitolojik tanrı gibidir. tanrı olmasına rağmen girdabında boğulandır acabanın, işkilin fanileri korumak adına, kendini feda eden nadir tanrılardan biridir. gündüz yeryüzünde hüküm sürer, her daim başındadır insanın, fakat yeryüzünde baktırmaz kendi yüzüne, ama kavurur insanların içini, kuşku kavurur, hatta kurutur. gündüz canlı tarafındadır kuşku insanın, yaşayanlar arasındadır güneş tanrısı. gece olduğunda ise yeraltına iner, çünkü kuşkudur içinde bulunan, ölüden dahi korkutan. karanlık olduğunu zanneder insan, güneşin battığını, kuşkunun kaybolduğunu zanneder; oysa o toprağın altına, insanın içine, karanlık tarafına, ölü yüzüne iner, orada köşede kalmış acabaları bulur, ısıtmaz ama aydınlatır.

    yeraltına inmesi, yeryüzüne çıkmasıdır, kah belirip kah kaybolmasıdır, ama hem aydınlıkta hem karanlıkta hep daim olmasıdır.
  • "kuşkular incinmiş ruhların sadizmidir"
    (bkz: emil michel cioran)
hesabın var mı? giriş yap