• insanların aklında "kuşluk" ismiyle kuş ötüşlerini canlandırdığından, kuşların bolca öttüğü gün doğumu vaktini çağrıştıran, ama sabahla öğle arasını, kabaca güneşin yükseldiği vakitleri belirten kelime.

    ayrıca, dünyanın büyük bölümünün köylülerden oluştuğu vakitte, köylülerin "kahvaltı" zamanı... amma buna kahvaltı demek pek doğru değildir, zira üç öğün yemek, aslında çok yeni bir uygulamadır, görece yiyecek maddelerinin bollaşıp ucuzlaması ile ilgilidir. 19. hatta 20. yy.'ın başlarına dek, dünyanın büyük bir bölümü köylüydü ve onlar için günde iki öğün yemek vardı, sabah yemeği, akşam yemeği...

    eskiden, ışıktan yararlanabilmek için, herkes erken kalkardı, mum pahalıydı, yağ lambası ondan da pahalı... gün doğumunda kalkan bir hristiyan köylüsü morning prayer ile güne başlar, müslüman ise namaz kılardı. sonrası ikisi için de aynıydı, çıkınlarını alır tarlalarına giderler, gün yükselene dek çalışırlardı, zira bitkilere sabah serinliğinde su verilmesi gerekir, gün yükselmeden sulanmalıdır, yine bazı bitkiler (mesela tütün, mesela salatalık) güneş yükselince değil, sabah karanlığında toplanmalıdır. bu gibi işlerini bitiren bir köylü, tahminen 10-10:30 sularında yer "kahvaltı- sabah yemeği"ni, ardından yine işe döner. (sonrasında müslümanlar için bir de öğle ve ikindi namazı vardır.) akşam gün batarken, işini bitiren köylüler evlerine döner, yiyecek bir kaç parça şey hazırlarlardı, bir osmanlı kulu için bu muhtemelen tarhana, bir doğu avrupa köylüsü için muhtemelen patates, bir batı avrupa köylüsü için ise bu muhtemelen lahanaydı yahut "özel" bir gün ise, peynir-et-ekmek.

    müslümanlar için gün akşam namazından sonra yatsıyı da bekleyerek biterken, bir hristiyan köylüsü, elinde tuttuğu ya da duvarına astığı haçın önünde diz çöküp evening prayer ile günü sonlandırırdı. esasen, hristiyanlık içinde de, günde 3 vakit ayin olsa da, bu ayinlere bir papazlar ve din eğitimi öğrencileri, bir de, tarlada çalışmak zorunda olmayan zengin, dindar hanımlar katılırdı; zira bir köylü, ancak sabah ve akşam duası edecek vakte sahipti, günde 3 kere tarlasından çıkıp kiliseye gitmesi beklenmezdi. akşam duasını eden hristiyan köylü, "yatsı" beklemediği için, belki birazcık daha erken uyuyabilirdi bir müslüman köylüden, ama işte hepsi bu...

    "dinsiz" bile olsa yahut muhtemelen bir budist, bir hindu, bir şintoist de olsa, yüzyıllar boyu köylülerin hepsi gün doğumu ile kalkıp, kuşluk vaktinde bir, hava kararınca da bir diğer öğününü yiyip, saatlerce çalıştıktan sonra biraz uyuyarak geçirdiler ömürlerini... kilise, sinagog, camii, şinto-budist tapınağı gibi ibadethanelerin içindeki ayinler zenginler ve din adamlarınındı, 3 öğün yemek yine zenginlere aitti, hava kararınca oturmak, eğlenceler yapmak zenginlerindi çünkü onların mumları ve kandilleri vardı, fakirler hayatlarını çan seslerine/ezan vakitlerine göre ayarladılar ve çalıştılar...

    farklı dinlerden, milletlerden olsa da, kimin kuşluk vakti yemek yiyeceğini, kimin sabah kahvesinden evvel mideyi tutsun, altlık olsun diye "kahve altı" yiyeceğini belirleyen hep paraydı...
  • bu anlamı tartışmalı tamlamaya, enis batur'un "tilki"sini okurken takıldım gene. bilen bilir, batur "kuşluk vakti"ni oldum olası sabahın körü anlamına kullanır. son kitabında da öyle geçiyor. "kuşluk vakti"ni anlamak için önce "kuşluk" sözcüğü ne demek onu öğrenmek gerek. ben de üşenmedim, elimin altındaki kimi sözlüklere baktım, hangisi ne diyor diye. başlangıç olarak belirteyim ki kaşgarlı, sözcüğün oğuzca olduğunu yazmış kitabında*. bunun ışığında öteki sözlükleri de araştıralım bakalım nedir bu "kuşluk" :

    . türkçe sözlük - tdk (1945) : 1) sabahla öğle arası. 2) öğle yemeği.
    . türkçe sözlük - tdk (1981) : sabahla öğle arası.
    . türkçe sözlük - tdk (1983) : günün sabahla öğle arasındaki bölümü.
    . türkçe sözlük - tdk (1992) : günün sabahla öğle arasındaki bölümü.
    . derleme sözlüğü - tdk (1982) : sabahla öğle arası.
    . türk dili sözlüğü - orhan hançerlioğlu (1995) : günün sabahla öğle arasındaki bölümü.
    . arkadaş türkçe sözlük - ali püsküllüoğlu (2000) : günün sabahla öğle arasındaki bölümü.
    . misalli büyük türkçe sözlük - ilhan ayverdi (2010) : günün sabahla öğle arasındaki saatleri.
    . osmanlı türkçesi sözlüğü - ismail parlatır (2006) : kuşlara yem verilen vakit, sabah ile öğle arasındaki vakit.
    . büyük larousse (1992) : günün sabahla öğle arasındaki bölümü.
    . türkçe-ingilizce sözlük - redhouse (1972) : forenoon; lunch ("kuşluk yemeği" : "brunch").

    bunların dışında yalnızca iki sözlük "kuşluk vakti"ni enis batur'un kullandığı gibi, sabahın körü anlamıyla açıklamış :

    . gökbilim terimleri sözlüğü - abdullah kızılırmak (1969) : gün ağarmasından güneş'in gözeriminde bir süre yükselmesine dek geçen zaman aralığı. (alm. "glorie"; fr. "gloire"; ing. "glory")
    . türk dilinin etimoloji sözlüğü - ismet zeki eyuboğlu (1995) : kuşların uyanıp uçuşmaya başladıkları, ötüştükleri süre. günaçımıyla güneşin ilk yükseliş dönemi arası.

    görülüyor ki "kuşluk" sözcüğü, dolayısıyla da "kuşluk vakti" çoğunluğun düşüncesine göre, aşağı yukarı 10.00 - 11.00 sularına denk geliyor, ki "kuşluk yemeği" ya da kısaca "kuşluk" dediğimiz öğün (özentilerin "brunch" dediği hani, yukarıda da geçti) tam da bu saatlarda yenilir. evet, "kuşluk vakti"ni sabahın körü diye anlamlandıranlar yok değil, gelgelelim püsküllüoğlu'ndan parlatır'a iki uzak uç bile öteki anlamdan yanaysa, doğrusu odur demek gerekir.

    kısacası, bir tür sabah ikindisidir kuşluk vakti.

    *

    yıllar sonra : korkak vatandaş sevan nişanyan, yakınlarda elime geçen "sözlerin soyağacı" adlı kitabında (adam, 2004), "kuşluk" sözcüğünün (kaşgarlı'nın yazdığı gibi) oğuzcadan geldiğini belirtmiş, "öğleden önceki zaman" diyerek anlamını açıkladıktan sonra, "kuş sözcüğüyle ilişkisi açık değildir" diye not düşmüş. bu da eksik kalmasın.
  • günün en güzel anı olsa gerek.
    yeni bir yaşamı karşılamak gibi, kuşluk vakti günü karşılamak.

    aydınlık, bulutsuz bir gökyüzü, geceden kalan lacivertin, parlak bir maviye dönüşü, tan vaktinden kalan belli belirsiz bir kızıllık, ayın önünden uçup giden ya da cıvıl cıvıl öten kuşlar, ürperten ama üşütmeyen bir rüzgar, uzaklarda bir yerden gelen horoz sesi, sakin sakin havlayan köpekler, deniz kokusu ya da belki orman, şehrin kokusuna henüz egzos karışmamış.
    sabah namazı ve/veya surya namaskara ile hissedilen huzur, şükür, tevekkül...

    her günün yepyeni bir başlangıç olduğunu anlıyorum ben kuşluk vakitlerinde. her şeye yeniden ve en baştan başlayabileceğimin inancı ve azmi ile doluyorum. sonra aniden kuşların ötüşü kesiliyor, uzaklardan bir korna sesi geliyor, havaya egzos karışıyor. dönüp içime bakıyorum.

    "bir küçücük kız çocuğu bak duruyor orada hala
    anlatamam gördüklerimi o neşeli çocuğa"

    anlatamıyorum.
  • tamam, denizden gelmişiz evrimsel olarak ve kuşların bu zincir içinde tam olarak nereye tekabül ettiğini bilmiyorum. muhtemelen denizden direkt uçmaya geçmişlerdir. bildim mi?

    ve fakat ki fakat, bu kavramı ne zaman duysam, aklıma şunun gelmesine engel olabilemiyorum;

    zamanında denizdeymişiz, sonra karada yaşamışız ve artık kuş olma vaktimiz gelmiş. böyle, kanat çırpa çırpa, efil efil...

    uçsak ya, zaman o zamansa?

    değil mi henüz, erken mi yoksa? (uçamadı)
  • günün güneşe gebe olduğu, kuşların farklı şehirler, köylerde de olsalar aynı anda dillerinin çözüldüğü ve geri kalan her şeyin derin bir uykuda olduğu tam da şu dakikalardır. literatürde hangi zaman aralığı için kullanıldığı sizin sorununuz, ben şu öten kuşlara itibar ederim meydan larousse veya google'a değil.

    günün bu saatinde kuşlar konuşacak konuyu nerden buluyorlar? belki de hararetle önceki günü anlatıyorlardır birbirlerine. belki bazı kuşlar müdürlerini çekiştiriyordur, * bazıları yeni duydukları şarkıları birbirlerine söylüyordur kim bilir.

    kuşların seslerine bir zaman sonra horoz sesi karışır. bu brutal ses onlara adeta bugünlük süreniz dolmak üzere demeye çalışır. haindir bu horoz milleti, satılmıştır, işbirlikçidir.. kendi sesi güzel olmadığı için diğer kuşların da başını yakmak ister gibi yüksek bir perdeden öter durur insanlar uyanana kadar. artık günün geri kalanını yalnızca insan hırslarının yansıması olan sesler ve görüntüler doldurur. bundan sonraki saatlerde yaşanan hiçbir şey böyle dinlemeye değer değildir.

    bir gün aptal telefon alarmı seslerini kuş sesleriyle değiştirmek ümidiyle.
  • günün en güzel zamanı.
  • günün sabahla öğle arasındaki bölümüdür. güneşin doğması ve sabah namazı vaktiyle de ilişkisi yoktur. zira bu vakit güneşin tam olarak doğmasından ve kerahet vaktinin sona ermesiyle başlar. bu da kış saati itibariyle yaklaşık saat 8'e tekabül eder.

    illa bir namaz ile irtibatlandırılmaya çalışılacaksa da;

    (bkz: kuşluk namazı)

    ha bir de poposundan sallamanın en güzel örneği için:
    (bkz: #10599200)
  • güneşin doğduktan 45 dakika sonrasından gölge boylarının en kısa olduğu an olan tepe noktasına kadar olan zaman dilimi.
  • günün ilk ışıkları ile güneşin bir mızrak boyu yükselmesi arasında kalan süresi
    (bkz: duha)
  • hayatında yolunda gitmeyen şeyleri olanların çok iyi bildiği vakit.
    (bkz: gececilere selam olsun)
    (bkz: havada aydınlandı ben nasıl uyucam aq)
hesabın var mı? giriş yap