• (bkz: kutsal isyan)
  • (bkz: peygamber)
    (bkz: derviş)
    (bkz: evliya)
  • (bkz: kutsal kitap)
  • agambem'in kitabı
  • italyan filozof giorgio agamben'in kitabının ve analizinin merkezindeki kavramın adıdır. açıklamak gerekirse, foucault’ya göre, bir toplumun “biyolojik modernliğinin eşiği”, yalın bir canlı beden olarak bireyin ve türün, topluma siyasal stratejilerine dâhil edildiği noktaydı. agamben'e göre çıplak hayatın siyasallaşması modernliğin belirleyici olgusunu oluşturuyor. bu gün siyaset, hayattan başka değer tanımıyor (ve dolayısıyla da, hayattan başka değersizlik de tanımıyor); ve bu gerçeğin içerdiği çelişkiler giderilene dek, nazizm ve faşizm asla hayatımızdan çıkmayacaktır.. (nazizm ve faşizm, çıplak hayatın belirlenmesini siyasetin ana ilkesi haline dönüştürmüştür.) buradan hareketle agamben, eski roma’dan arakladığı homo sacer (yani kutsal insan) kavramını şu şekilde özetler: öldürülmesinin ceza gerektirmemesi, kurban edilmemesi durumudur. bu kişi ve/veya kişiler kurban edilmesine izin verilmez. fakat bu kişiyi öldüren birisi cinayet işlemiş sayılmaz.

    ilk bakışta bu kavramın eski roma’da ve nazi dönemi döneminde kaldığı tarihsel dönemlerin bittiği, kimse ya da hiçbir toplumsal grubun kutsal insan statüsüne düşürülemeyeceği düşünülebilir ama modern dünyanın esas belirleyeni bu durumdur. yani almanya ya da italya gibi devletlerin nasıl oldu da bir anda faşit ülkeler olup milyonlarca insanı öldürdüğü düşünüldüğünde… çünkü –girişte de belirttiğim gibi- siyasetin esas nesnesi biyosiyasetti.. hem faşist hem de demokratik ülkelerde siyasetin ana mottosu bu idi. bundan dolayı bir anda "faşist" olabilmekte tüm yönetimler.

    ve uykunuzu kaçıracak bir durum daha; modern dünyada hepimiz birer homo sacer/kutsal insanız ya da olabiliriz..
  • eski roma hukukunda homo sacer; bir suçtan dolayı halk tarafından yargılanan, öldürülmesi cinayet sayılmayan, öte yandan kurban edilmesi kesinlikle yasak olan bir figür olarak karşımıza çıkar. burada kritik olan kendisine atfedilen 'kutsallık' imgesidir. kutsal olarak kabul edilen bir insanin hem cinayet işlemiş sayilmaksizin oldurulebilmesi hem de bu öldürme eyleminin bir kurban ritüeli çerçevesinde gerçekleştirilmesinin kesinlikle yasak olması homo sacer'i karışık bir hale itmektedir.

    iste bu noktada agamben'e göre, tam da kutsallığın siyasal bir kategori olarak taşıdığı anlamı açığa çıkarmaktadır. homo sacer'in bu karmaşık kutsal statüsü ancak siyasal egemenliğin varlık koşulunu ifade eden ontolojik bir kategori olarak anlamlandirilabilir.
  • agamben kutsal insan kitabında çıplak hayatı, zoe ve bios’un üzerinden açıklama yolunu tutar. zoe; bütün canlı varlıkların ortak özelliği olan yalın yaşamı ve canlılık olgusunu ifade ederken, bios; bir bireyi ya da toplumun bir özelliği olan yaşam biçimine (hayat tarzına) işaret eder. bu düşünceye göre insanların ortak yaşama geçip, sınırları belli olan topografyalarda ikamet etmeleri sonucunda, zoe bios’tan ayrılmak zorunda kalmıştır. bios, yalın doğal hayatı değil, çevresi belli olan belli bir hayat tarzına sahip olmuş bir bölgede ikamet eden insanları temsil eder. demek ki ilk yaşam alanları; sınırlar koyularak, zoe’nin dışlanması yolu ile oluşturulmuştur.
    agamben’e göre çıplak hayat, tam da dışlanması ile siyasete dâhil olan, çünkü dışlanmasıyla kentin/toplumsal yaşamın/siyasetin sınırını çizen, dolayısıyla bunların kurulmasını mümkün kılan şeydir. demek ki, ilk siyasal etkinlik dışlamadır (ki bu aynı zamanda toplumsal yaşamın dışına terk etmedir), ve çıplak hayat en başından beri bu etkinliğe eşlik eder.
  • önder s.a.v.
  • “egemenlik alanı, cinayet işlemeksizin ve kurban etmeksizin adam öldürmenin meşru olduğu alandır ve kutsal hayat -yani öldürülebilen (öldürülmesi durumunda hukukun dışında bırakılmış) ama kurban edilemeyen hayat- da bu alanda zapt edilen hayattır.”
    dedikten sonra şöyle devam eder agamben:
    egemen yasaklama ile zapt edilen şey, öldürülebilen ama kurban edilemeyen bir insan-kurbandır: homo sacer. eğer egemen iktidarın ilk/birincil içeriğini oluşturan hayata çıplak hayat ya da kutsal hayat diyorsak, o zaman benjamin’in “hayatın kutsallığı dogmasının kökeni”ne ilişkin sorusunu da cevaplandırabiliriz. orijinalinde kutsal olan -yani öldürlebilen ama kurban edilemeyen- hayat, egemen yasağın pençesindeki hayattır ve bu anlamda, egemenliğin ortaya koyduğu ilk etkinlik çıplak hayat üretme işidir. gerçekten de bugün egemen iktidarın karşısındaki mutlak bir temel hak olarak sunulan hayatın kutsallığının orijinal haliyle işaret ettiği şey, tam da, hayatın hem ölümüne bir iktidara tabi kılınması hem de mutlak bir terk edilme ilişkisine maruz bırakılmasıydı.”
hesabın var mı? giriş yap