• inanışa göre, peygamberlerin kanlarının toprağa düşmemesi gerekir. yanlış hatırlamıyorsam hz. muhammet de savaş esnasında yaralandığında -dişi kırılmıştır- ağzından toprağa düşmekte olan bir damla kan baş meleklerden biri tarafından tutulmuş, ve şöyle denmişti: eğer bu bir damla kan toprağa düşseydi, bir daha yer yüzünde çiçek açmayacak, ot yeşermeyecek, kısaca toprak yeniden hiçbir şeye hayat vermeyecekti. bu aslında pagan kökenli bir inanıştır, ve kutsallığına inanılan liderin kutsallığını vücudunda akan kanda taşıdığına inanılır. -liderlik statüsünün babadan oğula geçmeye başladığı ilk dönemlerde, yani bu aktivite bir gelenek haline gelmeden önce, "hereditary leadership" denilen bu hadisenin arkasında bu "kan (bağı) kutsallığı" yatmaktadır. liderlikleri ve şahıs olarak yaydıkları ideolojideki merkezi önemleri aşırı derecede önemli olan bireyler (peygamberler en güzel örnektir bu duruma) arkalarında bir mirasçı bırakmazlar bu sebepten. ya da bıraksalar da, bu mirasçılar bir güç odağı -dolayısıyla bir bela mıknatısı- haline geleceklerinden, fazla yaşamazlar. bu durumun örneğini hz. muhammed'in öldürülen torunları, ve korunamayan soyunda görürüz. aynı şekilde isa örneği ve kutsal kase hikayesi bu örnekte iki yerde birleşir. birincisi, havarilerden yusuf çarmıha gerilmiş isa'nın açık yaralarından akan kanı gerçekten de, üstte yazdığım sebepten bir kaseye toplamıştır. -isa'nın son yemekte* havarilerine bir kase içerisinde şarap sunup "bu benim kanım" demesinde, aslında bu öngörü yatmaktadır. ihanet edileceğini ve işkenceyle öldürüleceğini bilen isa, pagan geleneklerinden de haberdardır -zaten içine doğduğu, ve lider olarak gönderildiği toplumun önemli bir kısmı bu pagan geleneğini hala sürdürmektedir- dolayısıyla havarilerine kase içindeki şarabı "bu benim kanım" diye sunarken aslında oldukça yerinde bir öngörü ve mesaj iletiyordur isa. öleceğinden emin olduğu ve buna rağmen bunu -kaderini- kabullendiğini, sonuçta ne de olsa inancı için öldüğünü -hristiyanlar için öldüğünü. kısa vadede ise havarileri için, ve onların günahları için. nitekim, son yemekte havarilerine içlerinden birinin kendisine ihanet edeceğini söylerken, ya da kendisini ne pahasına olursa olsun takip edeceğini ve asla onun gösterdiği yoldan sapmayacağını söyleyen, bunun üzerine yemin eden havarisine "içinde bulunduğumuz gün içerisinde beni 5 kez inkar edeceksin" diyerek aslında onların günahlarını yüzlerine söyleyecektir. "günahları için ölme"nin arkasında yatan sebeplerden biri budur. ikinci, aynı derecede önemli çıkarım, magdanalı meryem ve isa ile olan ilişkisi üzerinedir. yukarıda bahsettiğim önemli liderler ve soyları üzerine kurulu argümanda, isa ve meryem arasındaki ilişkinin aslında bir karı-koca ilişkisi olduğunu aklımızda tutarsak (bu yönde yeterinde doğrulayıcı kanıt incillerin kendisinde vardır. diğer havariler ve meryem arasındaki çatışma, meryem'in isa ile olan ilişkisi temelinden kaynaklıdır. isa'nın yaşındaki bir adamın, yaşadığı toplum içerisinde bekar olmasının düşünülmesinin zorluğu, ek olarak havarilerin isa-meryem ilişkisini aktarırken kullandığı cümlelerden, bu ilişkinin doğasını anlayabiliriz sanıyorum) isa'nın soyunun korunması ve bu nedenle de gizli tutulması gerekliliği ikinci bir "kase" sembolüne yol açar. bu isa'nın kanını taşıyan soydur. (bir rivayete göre isa'da doğrudan musa'nın soyundan, asırlardır korunan "tanrının kralları" -rex deus- soyundan gelmektedir) ataerkil kilise sisteminin zaman içerisinde meryem'i dışlaması, hatta bir "hayat kadını" statüsüne düşürmesi, isa'nın soyunu reddetmesi -ki kilisenin, ya da papalığın otoritesi için isa'nın yaşayan mirasçılarından daha tehlikeli bir şey olamaz dünya üzerinde- ve bu soyu bulan ve koruyan tapınakçılar ile aralarında sürekli bir anlaşmazlık, kan davası olması doğaldır. esoterik kurumlar üzerine kurulan her hikaye, tabi ki, doğru değildir, okuması her ne kadar zevkli olsa da. tapınakçıların kurumsal altyapısını illuminati'ye kadar sürdürmek ne kadar mantıksızsa, tapınakçıların sadece ortaçağı bir dönem finansal açıdan elinde tutan bir örgüt olduğu söylemi de o kadar mantıksızdır. kilise baskısıyla yer altına kayan, ve gizlenmek zorunda kalan bir örgütün, liderlik kademesinde 30 küsür hiyerarşik basamak bulunan -bu noktada aklımıza italyan mafyalarının omerta yasası gelebilir. mafya tampon bölgelerle doludur. bir basamak polis tarafından yakalanırsa, o basamaktan elde edilebilecek her türlü bilgi asla bir üst kademenin suçluluğunu, hatta kimliğini ispatlamaya, doğrulamaya yetmez- bir sistemik yapının kesinlikle sadece "para ve güç" peşinde olduğunu söyleyemeyiz. dolayısıyla, imho, tapınakçılar ve kutsal kase objeleştirmesi gerçekten de "kan" ile ilgilidir, iki argümanda bunu desteklemeye yeter sanıyorum. isa saatlerce roma askerleri tarafından işkenceye maruz kaldığında, mermer üzerine akan onca kanı bezlerle, elbiseleriyle temizleyenler hz. meryem ve magdanalı meryem'dir. sadece yerdeki kanın "sevdikleri insana" ait olmasından ve kanın yerde durmasının olan bitenin fiziksel doğrulayıcı olmasından değil, aynı zamanda o kanın kutsallığından yaparlar bunu, ve tabi ki diğer havarilere göre farklı severler isa'yı: biri annesidir diğeri ise eşi.
  • bir görüşe göre isa'nın son yemeğinde şarap içmek için kullandığı kase. ancak bunca önemli addedilmesi, sırlar barındırması, elde edilmeye çalışılması, sözü edilmesi, gizlenmesi vs. göz önünde bulundurulursa isa'nın maria magdalena'dan ( magdalalı meryem - meryem ana ile karıştırılmasın )olan ve günümüze kadar gelen soyu ile ilgili sırlar bütünü olma olasılığı daha yüksek görünüyor. nitekim sangreal [ san(kutsal) greal(kase) ] kelimesi farklı bir yerden ikiye bölündüğünde karşımıza sang real ( gerçek kan ) kavramı çıkmaktadır.

    edit: sang real aynı zamanda soylu kan, krallık kanı ( royal blood ) anlamlarını da taşımaktadır.. ( hatırlatmasından ötürü jander'e teşekkürlerimi sunarım )
  • meryem ana'nın kasesi.
  • içinde aşure olan her kase kutsal kasedir.
  • hz. isa çarmıhtayken akan kanlarının toplandığı rivayet edilen kadeh-kase.
    istanbul ayasofya müzesinin 2. katında, vestibül bölümü denilen yerde, ünlü deisis mozaği (bkz: #23113028) ile enrico dandolo (1107? – 1205) mezarının arasında, tam ortada, tavan bölümünde arası dolgulu bir kemer vardır. daha basit bir tarifle, dandik, neden oraya konduğu bilinmeyen bir bekçi kulübesi var, tam onun yukarısı. bir çok rivayete göre kutsal kaseyi oraya saklamışlardır.

    çoban anıtı'ndaki (bkz: #23199500) varolduğu ve çözüldüğü söylenen şifrenin de burayı işaret ettiği sanılıyor.
    ayasofya'nın hiç bir yerinde olmayıpta, tarif ettiğim yerdeki mermer trabzanlarda görülen 'viking yazısı'da, enrico dandolo'nun da koca mekânda gömülmek için orayı seçmesi, bu inanışları kuvvetlendirmektedir.

    enrico dandolo: venedik dükası. 4. haçlı seferi sırasında istanbul'un ele geçirilmesi ve yağmalanmasındaki baş aktörlerden. venedik st. marco katedrali'nin kapısının üzerinde bulunan, 4 bronz at, sayesinde araklanmıştır istanbul'dan.
  • habertürk'te "öteki gündem" programı sunucusu sarışın hatunun yayında doç dr. nusret kaya'ya ne olduğunu sormuştur.

    cevabını almıştır.

    -kadın vajinası.

    (bkz: kuku)
  • bunun ne olduğunu sanırım bu sözlük alanında bir hayli kimse anlatmış veyahut bir anlatımdan aktarmıştır.

    anlatımdan anlatıma fark var. desturunuzla bir de ben anlatayım.

    özetle anlatmak isteyişimin asıl nedeni, başka başlıklar altındaki bir hayli anlatımda buna yer yer değinmiş ve değinecek olmam. nitekim bu konuyu da o diğer başlıkların bulunduğu bölümlerden birinde yansıtmak isterdim fakat tek başına olunca burası uygun düştü.

    kimilerine göre mukaddes kâse, isa ile havarilerinin o “son yemek” esnasında şarap içerken ortaklaşa kullanmış oldukları kaptır. (daha önceki çağlarda bir sofrada herkesin kendine mahsus ayrı bir bardağı, tabağı, kaşık veyahut bıçağı yoktu. bunlar elden ele geçirilerek ortaklaşa kullanılırdı.)

    başkalarının benimseyişine göre; arimatealı yusuf, isa çarmıha gerilmiş dururken ya da onu çarmıhtan indirdikten sonra, akan kanını, yere dökülmesin diye bu kabı kullanarak toplamıştır.

    kimilerine göre de her ikisi ansızın olmuştur.

    hıristiyan inancında “şarap”, simgesel olarak “isa’nın kanı” ile özdeşleştirilir. ancak elbette bu aktüel hayatta değil, bir âyin ya da dinsel nitelik de taşıyan bir merasimde söz konusudur.

    mukaddes kâse biçimi itibariyle nasıl bir şeydir?

    işte onu bilen yok... kimi yerlerde bir çanak, kadeh ya da kupa gibi bir nesnenin resminin direk “mukaddes kâse” olmasa dahi bir benzeri diye nitelendirildiği görülür. bunlar yalnızca bir tasarım, bir benimseyiştir.

    işin doğrusu, bu nesnenin bir “cisim” olarak aslında pek bir ehemmiyeti olmadığıdır. gerçi bunu çok önem verenler de vardır ama aslında “mukaddes kâse” bir sembol, hem de bir simgesel kavramdır.

    öyle ehemmiyetli bir kavramdır ki, bir tek bu konu üzerinde bile başlı başına bir kitap yazılabilir. zati yazılmıştır da…

    kimileri, “mukaddes kâse” olarak hatıralan nesnenin sami ırkının ibrahim’den kalma bir aile yadigârı olduğunu söyler.

    işte böyle bir görüş ileri sürüldüğünde, “mukaddes kâse” artık açıkça bir “nesne” olmaktan çıkar ve bir “sembol” olmaya dönüşür. zira israillilerin tarihçesini şöyle bir göz önüne getirecek ve akıl yoluyla düşünecek olursak, böyle bir aile yadigârının 27 nesil süresince babadan erkek çocuğa aktarılmış olmasına imkan yoktur.

    ancak herkes öyle düşünmüyor.

    kaldı ki, ansızın çok erkek çocuğu olanlar vardır. ibrahim’den başlayarak çok sayıda “mukaddes kâse” bulunması, bunların içinden sadece bir tekinin isa’ya kadar gelebilmiş olması gerekir.

    nitekim öyledir... zira “mukaddes kâse” sadece bir simgedir. asla bir “nesne” olmamıştır. lakin bir nesne gibi gösterilmesinden çok hoşlanılmıştır.

    bu sözcüğün batı dillerindeki karşılığının aslının “sangraal” olduğu belirtilir. öyle olunca, bu defa sözcüğün türkçe karşılığının “kâse” ve “çanak” gibi bir şey ile alakası kalmaz. direk “mukaddes kan”, bir diğer söylemle “asil kan bağı” mananına gelir.

    roma katolik kilisesi’nin “hz. isa’nın çarmıhta can vermediği”, “yaradan’nın erkek çocuğu olmadığı”, “çoluk çocuğunun bulunduğu”, “meryem ananın aslında bakire olmayıp, hz. isa’yı kocasıyla arasındaki sıradan cinsel aitin ürünü olarak doğurduğu” gibi iddialara karşı niye dehşetli reaksiyon gösterdiğini, dolayısıyla “kutsal kâse” kavramından da niçin nefret ettiğini anlamak zor değildir.

    bu gibi iddialar rastgele bir şekilde belgelenip ispat edebilirse; katolik kilisesi, tarih boyunca yalan söylemiş ve iyi niyetli hıristiyanların saflığından faydalanıp onları aldatmış vaziyete düşer.

    bir tek bu konu bile katolik kilisesi’nin diğer tüm dogmalarını da “akılalmaz ve güvenilmez” bir vaziyete sokup sorgulanmasına yol açar. kilise’nin tüm otoritesi yıkılır. tarihteki varlığını bittirecek büyük bir çöküntüye uğrama tehlikesiyle dahi karşılaşır.

    nitekim katolik kilisesi’nin merovenj hanedanından 2. dagobert’i neden ortadan kaldırtmaya girişmiş olduğu üzerine tariuhsel bilgiler göz önünde tutularak biraz kafa yorulursa, şöyle düşündüğü anlaşılır: “yeni yetme bir austrasia kralı çıkıp, kilise’yi kenara itmeye kalkıştı. bu davranış, başkaları için bir kötü örnek oluşturmamalı.”

    buraya kadar iyi de, anlaşılamayan bir şey var: onu öldürtüp ortadan kaldırmayı muvaffak olduktan sonra bir de neden tarihten silmeye girişmiş?... neden bundan böyle merovenjlerin tümüne diş bilemiş?

    bu meselenin cevabı ancak bir yorum... iki tercih var... içlerinden biri ya da her ikisi birden geçerli olabilir.

    a) katolik kilisesi, merovenjlerin belli bir soy ağacı olup, kökünün asırlar öncesinde israillilerin benjamin ailesine dayanmasını hiç önem vermiyor. bunu dert edinmiyor. ancak isa’ya dayanan bir başka şecere iddiası üzerine alarma geçiyor.

    b) 2. dagobert, bu konuda her nereden edindiyse almış olduğu sapkın bilgileri, varsa elindeki verileri merovenj hanedanından bir başkasına aktarmış olabilir. ortaya bir başka 2. dagobert daha çıkabilir. iyisi mi, bu hanedanın tümü bir an önce yok edilmeli.

    şayet tarihte ilk kez bir haçlı seferi çağrısını yapan papa 2. urbanus, lorraine dükü godfrey de bouillon’un da bu sefere neden katıldığını, bu çağrıyı yapması için aslında nasıl bir entrika çevrilmiş olduğunu bilseydi, herhalde böyle bir işe netlikle razı olmazdı. şayet bunu haçlı silahlı güçleri yola çıktıktan sonra öğrenseydi, herhalde silahlı güçlerin arkasından haberciler koşturup seferi iptal etmeye girişirdi.

    kudüs fatihi godfrey de bouillon da mukaddes kâse’nin peşinde miydi? onun emeli kendisinin saydığı toprakların üzerine oturmak değil miydi?

    ha, bakım orasını bilemeyiz. her ikisi de olabilir.

    nitekim tarih süresince her ikisini de yapmış olan o kadar çok kimse var ki… ancak müslümanlar kudüs ve etrafına kesinlikle egemen olduktan sonra hıristiyanlar o toprak parçalarını ellerine geçirme umudunu yitirdi ve nihayetinde bu sevdadan caydılar. kutsal kâse’yi aramaya devam etmekten ise hiç senemediler.

    hâlâ arıyorlar.
  • birçok oyun ve filmde geçen; hazreti isa'nın içiden içtiği kutsal çanak (kupa)..
  • son yemek'te hz.isa'nin sarap ictigi kap. muhtesem detaylar* ve kismi sallama hikayesi icin indiana jones and the last crusade seyredilmelidir.(duzeltme icin jacks smirking revenge'e tesekkur ediyoruz) latin istilasi sirasinda istanbul ayasofyadan calindigi iddia edilen reliklerden biri. kayiptir, hala aranir. kral arthur'un pesinde oldugu kaseden hristiyan mitolojisine gecmis bir semboldur.
hesabın var mı? giriş yap