• kuran’ın düşmediği yanılgıdır.

    kuran, eski ve yeni ahit’den ziyade; “firavun” teriminin kullanımı husunda çok ince bir ayrım yapar.

    eski ahit'te ibrahim ile yusuf zamanındaki mısır hükümdarından “firavun” diye bahsedilir. oysa firavun hitabı her iki peygamberden çok sonra kullanılmaya başlamıştır.

    kuran'da yusuf dönemindeki mısır yöneticisinden söz edilirken "hükümdar, kral, sultan" anlamlarına gelen arapça "el-melik" kelimesi kullanılır:

    “hükümdar dedi ki: onu bana getirin." (yusuf 50)

    musa dönemindeki mısır hükümdarından ise, “fir’avne” diye bahsedilir:

    “hani bir zamanlar sizin için denizi yarıp, sizi kurtardık da firavun'un adamlarını suda boğduk, siz de bakıp duruyordunuz.” (bakara 50)

    bu ayrım eski/yeni ahitte ya da musevi tarihçiler de yapılmaz.

    sahiden de mısır tarihinde “firavun” teriminin kullanımı sadece geç döneme aitti; “firavun” tabiri ilk olarak mö 14. yüzyılda amenhotep döneminden itibaren kullanılmaya başlamıştır. yusuf ise bu tarihten en az 200-300 yıl önce yaşamıştır.

    encylopedia britannica'da, firavun kelimesi için yeni krallıktan itibaren (18. hanedandan başlar; mö 1539-1292) 22. hanedana dek (mö 945-730) kullanılan bir saygı ünvanı olduğu, daha sonraları bu hitabın kralın ünvanına dönüştüğü, daha önceleri ise bu ünvanın hiç kullanılmadığı ifade edilir. bu konudaki başka bir bilgi ise academic american encyclopedia'da verilir ve firavun lakabının yeni krallık'tan itibaren kullanılmaya başlandığı belirtilir.

    yani görüldüğü gibi “firavun” kelimesinin kullanımı belli bir tarihten itibaren ancak söz konusu olmuştur. dolayısıyla kuran'da bu ayrımın tam olarak yapılması, -yusuf zamanındaki hükümdardan hep "kral" olarak söz edilirken, hz. musa zamanındaki hükümdardan her seferinde "firavun" olarak bahsedilmesi- kuran'ın allah'ın sözü olduğu hususunda bir delil teşkil eder.
  • tefsir ve hadis rivayetlerinde yusuf as'ın meliki, fir'avn'ın bölge meliki olduğuna söylemler var. yani bir fir'avn'un meliki. mana ciheti doğrudur, inceliklidir lakin delil değildir. çünkü tarih bilgisi yanlışlıklar içerebilir. ihtimal ki yarın biri çıkar da ''encylopedia britannica bilgisi yanlış, mö 945'ten önce de fir'avn tabiri kullanılıyordu.'' dese, kur'an da geçen bu bilgi yanlış mı diyeceğiz; bizim yanlış bilgilendirmemiz için?
    bu bağlamda bakarsak, kur'an ve sünnette allah'ın bize bildirdikleri yeterlidir, lazımdır. eğer lazım olsa idi zaten zaten izhar edilirdi. mesela yasin suresinde karye halkının meseli için hatay olduğu galip rivayetlerdendir. lakin bu akaidden değildir. başka yer de olabilir. lazım olsa, diğer lazım olanlar gibi adı geçerdi.
    verilen bilgi yanlıştır demiyorum, hoştur. güzel bir inceliktir.
    kur'an ve tefsir bilfiil okunursa bu ilginçliklerin, inceliklerin fehmedebildiğimiz kadar her yerde olduğunu görürüz. bu aciplik her kelimede, her harfte, her noktada dahi mevcuttur. istikrarla devam edilirse görülür, şaşırmaklık normal hale gelir, hayranlığa devreder.

    mesela bu başlığa emsal olarak, tüm peygamberler izhar için gittiği insanlara ''ey kavmim'' diye hitabı geçer kur'an'da. ama iş, hz isa'ya gelince ''ey israiloğulları'''dır. hiçbir yerde ''kavmim'' dememiştir. çünkü hz isa babasız, vesilesiz yaratılmıştır. kavim unsuru olabilmenin şartı babadandır. ha bu arada israil; hz yakub'un gerçek adıdır. yakub lakabıdır.

    buna bir başka örnek; ebu leheb'in cehennemlik olarak, yani islam olmadan öleceği tebbet suresinde inmiştir. ebu leheb bu ayetin inzalinden 15 sene sonra ölmüştür.
    bunda ne var? yani kendi hakkındaki hükmü biliyordu. islam aleyhine yaptığı şeyler ortadadır. sadece, ayetin inzalinden sonra ''ben müslüman oldum.'' dese, yalandan bile olsa; dese, neler olacağını düşünün. islam aleyhine o kadar mesai ve güç harcarken, aklına gelmez mi onca kişinin? gelmiyor işte. amacına ulaşırdı oysa. ayet o ki, allah istemedi mi aklında fikir dahi oynatamaz.

    bunlar daha ne ki. tefsir okuyunuz, hadis okuyunuz, kur'an'ı anlayınız.

    editto: imla.
hesabın var mı? giriş yap