• türkiye uzun zamandan beri düşük üretim - yüksek ithalat sorunu yaşıyor. üretimsizliğin düşük gelir ve düşük tasarruf anlamına geldiği ise iktisadi bir gerçek. üretmeden çok tüketen, bu tüketimi de ağırlıklı olarak ithalatla karşılayan ülkelerin temel sorunu doğal olarak yüksek cari açık oluyor. cari açık, bir ulusun başka ulusların tasarrufunu tüketmesi, yani borçlanma demek. her yıl verilen cari açık, birleşip ülkelerin yatırım pozisyonunu açığa çıkarıyor. yatırım pozisyonumuz üç ayda bir merkez bankası tarafından yayınlanıyor.

    merkez bankası tarafından uluslararası yatırım pozisyonu (temmuz 2013) tablosuna göre kamu ve özel dahil, 219 milyar dolar varlığımıza karşılık 638 milyar dolar yükümlülüğümüz var. yükümlülüklerimizden varlıklarımızı düştüğümüzde 419 milyar dolar net yükümlülüğümüz ortaya çıkıyor. oysa 2002 yılında net yükümlülüğümüz 85 milyar dolardı. akp döneminde net yükümlülüğümüz 334 milyar dolar artmış.
    akp’nin ekonomik çıkmazı işte tam da bu noktada başlıyor. çünkü 419 milyar dolar yükümlülüğün üzerine her yıl sadece cari açıktan 60-70 milyar dolar yük biniyor. türk lirası cinsinden düşünüldüğünde bu borçların kur risklerine açık olduğu da bir başka gerçektir. akp, bir yandan 2023 yılı hedefine varmaya çalışırken, diğer yandan da bu devasa yükümlülüğü finanse etmek zorunda. bunun için de yurt dışından kaynak bulması gerekiyor. türkiye’nin önümüzdeki yıl kamu ve özel sektör dahil anapara ve faiz ödemeleri için yaklaşık 225 milyar dolar kaynağa ihtiyacı var. dünyada borçlanabileceğimiz toplam fonun yaklaşık 2,5 trilyon dolar olduğu düşünüldüğünde türkiye’nin işinin hiç de kolay olmadığı ortaya çıkıyor.
    türkiye, yurt dışından kaynak bulmak için mal ve/veya hizmet satmak, yani ihracat yapmak zorunda. ihracatın kapasitesi belli. o zaman tek çözüm satacak yeni şeyler bulmak. bu sayede yaratılan kaynak girişiyle bir yandan finansman sorunu çözülecek, diğer yandan durgunluğa girmiş ekonomi canlandırılacak. topraklarımız konuta, alışveriş merkezlerine (avm) dönüştürülüp, doğrudan yabancılara ya da yabancılardan borçlanan yurttaşlarımıza satılacak. yabancılara toprak satışı, kentsel dönüşüm, kıyılarla ilgili yasal düzenlemeler hep bu büyük satış planın birer parçası olarak yapıldı. köprü, havalimanı, kanal diye anlatılan ve gerçekte yüzbinlerce konut ve avm’nin oltadaki yemi olan mega projeler, bu makro planın alt bileşenleri.
    neden kuzey ormanları?
    akp, ekonomi politikalarını kamu gücü ve kaynakları üzerinden sermayenin yeniden paylaşımı üzerine kurdu. bu yeni paylaşım düzeninin en önemli kaynağı toki oldu. kamu hizmeti gören ve tekel nitelikli mal ve hizmet üreten en stratejik kurumları (telekom, tüpraş, elektrik ve doğalgaz dağıtım şirketleri) bile özelleştiren akp’nin serbest rekabete en açık olan inşaat sektöründe toki ile tam bir devlet kontrolü, hatta tekeli yaratması tesadüf değil. toki üzerinden kamu kaynakları, belirlenmiş şirketlere aktarıldı ve aktarılmakta. büyükşehirlerin en değerli yerlerindeki kamu arsaları, kamu binaları ve yeşil alanları bu yağmada talan ediliyor.
    2013 yılına gelindiğinde, büyükşehirlerde hemen hemen boş alan kalmadı. ancak yolsuzluk düzenine dayalı vahşi kapitalizmin yarattığı ekonomik ve finansal krizin çözümü, yeni yağma alanlarının varlığını gerektiriyor. bu ihtiyaç, istanbul’un uçsuz bucaksız kuzey ormanlarında keşfi ile giderilmeye çalışılıyor. kuzey ormanlarının neredeyse tamamı devlete ait. planlanan yatırımlar bakımından bunun anlamı, sıfır arsa maliyetidir. bu durum, toki’nin hasılat paylaşımı projeleri, yani arsa karşılığı inşaat sözleşmeleri için bulunmaz bir fırsat yaratmaktadır. toki arsayı verecek, müteahhit üzerine konut yapacak, sonra konutlar satıldıktan sonra hasılat bölüşülecek. daha önce yapıldığı gibi kuzey ormanlarında da kamu arsalarının değeri düşük gösterilecek, müteahhitlerin inşaat maliyetleri şişirilecek ve kamu arsaları buharlaştırılırken, yandaş müteahhitler zengin edilecek.
    istanbul ormanlarını doğrudan konut projelerine açmak kolay olmamasına rağmen, sabırla denendi: bir sürü yasal engel aşılmalı, kamuoyunun tepkisi yatıştırılmalı ve yapılacak konutların değeri artırılmalıydı. detaylı bir plan hazırlandı. istanbul ormanlarının yağması birbirini besleyecek mega projeler aracılığı ile gerçekleşecekti.
    otoyol, 3. köprü, 3. havalimanı, kanalistanbul projeleri hazırlandı. 150 milyar doları bulacak bu kamu yatırımları bir yandan çevrelerinde yapılacak konut ve avm’lerin değerini artıracak, diğer yandan yaratılan rantlar vasıtasıyla kamuoyunun tepkisini yumuşatacaktı. eğer bu projelere karşı çıkmaya kalkan olursa savunma/saldırı hazır: “bunlar hem yatırımlara, hem de vatandaşın para kazanmasına karşı, bunlar zaten 1. köprüye de karşıydı..!”
    akp, mega projelerin aslında birer konut ve avm temelli projeler olduğunu saklamaya çalıştı. ancak gerçek www.newistanbul.org sitesinde yayınlanan sunumlarla ortaya çıktı. mega projeleri 3 boyutlu olarak, müzik eşliğinde sunan bu kısa filmde mega projelerin yüzbinlerce konut ve işyerinin değerini artırmak için yapıldığı ve projeler kapsamında bütün kuzey ormanlarının yok edileceği açıkça görülüyordu.
    yasal kılıf hazırlandı
    akp’nin mega projelerinin önündeki yasal engeller tek tek aşıldı. öncelikle 2011 yılında yap işlet devret (yid) modeli yatırımlara ilişkin kanun hükmünde kararname değiştirildi. ihalelerde yatırım konularını sınırlayan, rekabeti zorlayan, yatırımcıların asgari özkaynak oranını düzenleyen maddeler ya kaldırıldı ya da işlevsiz kılındı. yapılan bu değişiklikle akp, atık toplamadan, otogar yapımına kadar her yatırım konusunu neredeyse ihale bile yapmadan tek kuruş sermayesi olmayan bir şirkete verme hakkına sahip oluyordu.
    mega projeler genelde yap işlet devret (yid) modeliyle yapılıyor. yid modeli ile yatırıma, yüksek teknoloji veya yüksek yatırım bedeli gerektirmesi halinde ihtiyaç duyuluyor. yid modelinde yatırımcı projeyi finanse ediyor, önceden belirlenen bir süre içerisinde işletiyor ve sonra yatırım kamuya devrediliyor –aslında devredilmiyor, yine aynı yatırımcıya yeni sürelerle veriliyor.
    3. köprü, 3. havalimanı ve kanalistanbul projeleri yid modeli olarak sunuluyor. ancak yid modeliyle ilgisi yok. çünkü yid modelinde işletmecinin tüm işletme risklerini alması ve yatırımın finansmanını kendisinin sağlaması gerekiyor.
    adrese teslim ihale edilen mega projelerde işletmecilerin elini sıcak sudan soğuk suya sokması gerekmiyor.
    her şeyden önce işletmeciden çok düşük özkaynak isteniyor. çünkü %20 öz kaynak şartı kaldırıldı. işletmecinin kredi bulması da çok kolay. zira işletmecinin bulacağı krediye hazine garanti veriyor. eğer işletmeci krediyi alır ve batırırsa, halkın vergileri, yani hazine imkanlarıyla bu kredinin kefili olarak ödeme garanti!
    gelir konusunda da işletmeci üzülmüyor. yatırım tamamlandı ama iş yok diye bir dert yok. çünkü hazine asgari bir geliri taahhüt etmiş durumda. köprü yaptım, araç geçmiyor; havaalanı yaptım, uçak inmiyor diye bir dert yok: müşteri yoksa, hazine parasını ödüyor. örneğin, 3. köprüye ilişkin yid sözleşmesinin 29. maddesinde günlük 135.000 aracın geçmesi garanti edilmiş durumda. yani bu köprüden bir tek araç bile geçmese dahi hazine her gün 135.000 aracın geçiş ücretini, bu yoksul halkın alın terinden, onların vergileriyle birikmiş imkanlarından ödemek zorunda. bu işleme, asgari gelir garantisi deniyor.
    doğal olarak insanların aklına şu soru geliyor: sermaye hazineden, finansman hazineden, gelir hazineden. o zaman neden bu projeleri hazine yapmıyor da, işletmeciye yaptırıyor ve 20 yıl boyunca işletmeci bu projelerin gelirinin, karının sahibi oluyor? bu soruyu sormaya cesaret edenlerin sayısı çok az ve şimdiye kadar verilmiş bir cevap da yok aslında.
    tüm kurumlar karşı

    istanbul büyükşehir belediyesinin koordinasyonunda, marmara bölgesindeki bütün valiliklerden, ilgili bakanlıklara, ilçe belediyelerinden, üniversitelere kadar birçok kurumun katılımıyla 1/100.000 ölçekli istanbul çevre düzeni planı (çdp) hazırlandı. 15 çalışma grubu, 300’den fazla bilim insanı ve uzmanın 5 yıllık çalışmasıyla ve 200 milyon tl’ye yakın harcama yapılarak hazırlanan çdp istanbul’un anayasası olarak kabul ediliyor. bu plan tüm demokratik süreçlerden geçerek onaylanıyor ve yürürlüğe giriyor. bu raporun girişinde aynen şu ifade bulunuyor. “... bu kapsamda, ı·stanbul’un sahip oldugˆu su havzaları ve orman alanları başta olmak u¨zere, kentin yas¸am destek sistemlerini olus¸turan ve karadeniz sahillerine paralel olarak uzanan yatay kuzey eksendeki ekolojik degˆerler korumacı bir yaklas¸ımla ekolojik degˆerler u¨zerinde risk olus¸turacak ekonomik giris¸imlere kapalı tutulmus¸; ekolojik kaynaklara yo¨nelen dikey gelis¸meleri kontrol altına alacak kararlar alınmıs¸tır...” istanbul’un geleceği tamamen kuzey ormanlarını korumak üzere tasarlanmış ve şehrin marmara kıyısında doğu-batı hattında gelişmesi planlanmıştır. istanbul ile ilgili karar verme hakkına sahip bütün aktörler bir araya geliyor, yıllarca çalışıyor ve istanbul’un kuzey ormanları, istanbul’un can damarıdır, çivi bile çaktırmayız diyor. daha bu planın mürekkebi kurumadan başbakan mega projelerini açıklıyor. mega projelerin tamamının istanbul’un can damarı sayılan ve çivi bile çakılması düşünülmeyen kuzey ormanlarına yapılacağı duyuruluyor. onlarca kurum, yüzlerce uzman ve bilim insanının yıllarca süren emeği başbakan tarafından çöpe atılıyor. bütün bu çalışmaları koordine eden ibb başkanı kadir topbaş tek kelime etmiyor, edemiyor!

    trafik de çözülmeyecek

    salyangoz hızıyla ilerleyen istanbul trafiğinin yarattığı çaresizlik, 3. köprü taraftarlarının en önemli savunma noktası. peki, 3. köprü istanbul’un trafiğine bir çözüm olabilir mi? akp, bu soruya “evet” cevabını veriyor. ancak hemen hemen bütün siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, meslek odaları ve bilim insanları 3. köprünün istanbul trafiğine çözüm olmayacağı gibi, istanbul’un kentleşme ve ulaşım sorunlarını içinden çıkılmaz hale getireceği konusunda görüşbirliği içinde.

    erdoğan'ın kaderi mega projelerde

    başbakan kaderini bağladığı bu projelerle ilgili bir tehdit ve korkutma taktiği uyguluyor. başbakan’ın gezi direnişine karşı şiddetli tavrının bir nedeni de mega projelerin riske girme korkusu. çünkü meselenin “taksim’deki birkaç ağaçla” sınırlı kalmayacağını düşünüyor. bu korku duvarı, birkaç yüz cesur insanın öncülüğünde aşılıyor. sosyal medya üzerinden örgütlenerek, kuzey ormanları savunma (kos) grubunu kuruyorlar. kos, mega projelerin yarattığı çevre katliamına karşı barışçı eylemlere başlıyor. kimi zaman katliamın boyutunu göstermek için foto safari, kimi zaman da ormanda kamp düzenleyip, bisiklete biniyorlar; geceler boyu ormanda kalıyorlar. her gittikleri yerde yüzlerce polis ve jandarma karşılıyor onları. eğer bugün mega projelerin yarattığı çevre katliamıyla ilgili kamuoyunda bir farkındalık oluşmaya başladı ise, bu birkaç yüz cesur insanın sayesindedir. 10 yılda türkiye ekonomisini çıkmaza sokan akp iktidarı, 419 milyar dolar yükümlülüğü finanse etmek için vatan topraklarını satmak zorunda. pazarlama, mega projeler ve kentsel dönüşüm projeleri ile yapılacak. böylece bir yandan uzun vadeli kaynak girişi sağlanıp borç ötelenecek, diğer yandan yaratılan rantla yandaş girişimciler zengin edilecek. 2023 yılı projesinin para ve ranta dayalı tek gerçekleşme yolu bu. ne yazık ki, ekonomimizin çökmesi, içecek suyumuzun, soluyacak havamızın, yaşayacak kentimizin kalmaması akp yöneticilerini hiç ilgilendirmiyor.

    http://birgun.net/…elecegi-kuzey-ormanlari-965.html
  • hemen güneyinde yüzyıllardır metropol olan bir kent varken ve bu kent son 60 yıldır olabilecek en çarpık biçimde katlanarak büyürken var olabilmiş, yanı başında hala yaşayan köyler var edebilmiş, sadece bunun için bile kutsal olan ormanlardır.

    nice para ve güç hırsından gözü dönmüş siyasetçiler gördük de hiçbiri yine bu kadarına tenezzül/teşebbüs etmedi. bu kutsalın günahı da ancak bu kadar muhteşem kötülere yaraşırdı.
  • yerinde duruyorken gidip bakmak lazım. muhtemel 10 15 sene içinde yok olacak. 20 sene sonra bugün havaalanı, köprüyü gelişmişlik ve trafik sorununa çözüm olarak görenleri "yeşili" bulamadıkları için ağlarken, hava kirliliğinden maskelerle sokağa çıkıp kuraklıktan kavrulduklarını göreceğiz. çocukları hesap soracaktır belki.

    ayrıca kuzey ormanlarına dokunulmamasını isteyen insanları köprü ve havalimanına karşıymış gibi lanse edenler neyin kafasını yaşıyor nerelerden çıkarı var? o arsalardan inşaatlardan cukkaladıkları paraları hangi ülkede harcayacaklar patagonyada mı? bu bok çukuruna dönüştürdüğümüz şehirde çocuklarınız torunlarınız yaşamayacak mı lan?
  • üzerinde yaşanan tahribatın bir kısmını görüntülediğim ormanlardır.

    t.c. anayasası’nın 169. maddesine göre; “devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. (…) ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasî propaganda yapılamaz. ormanları daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz.”

    en vahimi de genel ya da özel aflar kapsamına alınamayacak kadar büyük bir anayasal suç işlenirken sessiz sedasız oturan, bölgenin kolluk kuvveti jandarma tarafından belgrad ormanları'nda valilikten izinsiz çekim yaptığım gerekçesiyle iki kez gözaltına alınmam...

    görüleceği gibi bazı fotoğraflarda ormanın içinde devrilmiş ağaçlar var. bunlar da istanbul'u bir uçtan diğerine uzanan yol inşaatının dışında kalan yakın mesafedeki ormanlık alandan... o kadar yavşaklar ki geçtiğimiz günlerde imara açılacağı duyurulan bölgelerdeki ağaç varlığını zayıflatıyor ve gelecek tepkileri haksız çıkarmaya çalışıyorlar. çevre köylerden devrilen ağaçları keserek toplamaya gelen yani farkında olmadan bilançoyu silip süpüren köylülerin şantiye alanında girmesine müsade ediyorlar ancak mandaları üçüncü havaalanı inşaatına giren çiftçilere 5000 lira ceza kesiyorlar.

    devasa yıkım alanına girildiğinde ilk göze çarpan koca ağaçlara iş makinalarıyla girilmiş olduğu ve yolu, yıkılan, üst üste binen, paramparça edilmiş ağaçlar ve orman tabakasından karılmış bir yıkım üzerine inşaa etmeleri.. tam orklara yakışır biçimde, tam saruman'ın uruk hai'leri gibi...

    "bir zamanlar yeşil ve latif olan bu yerlerin artık çukurlarla ve demir ocaklarıyla dolu olduğunu gördüm, îsengard'da kurtlar ve orklar oturuyordu..." diyor tolkien, tamahkarlıktan aklını kaybetmiş bir yönetim ve kapıldığı akıl tutulmasıyla ona bu yetkiyi veren halkı öngörmüş gibi.
  • muhtemelen bir sure sonra koru olarak adlandirilacak, daha sonrasinda park olacak ve en nihayetinde birgun avm vb bi insaata gidecektir.
    rant canavarlarinin gozbebegi toprak parcasidir.
  • istanbul kelime manasıyla yaşanamayacak şehir olacaksa bir gün, ne kalabalıktan ne başka birşeyden, en çok ama en çok şimdi şu anda kuzey ormanları talan edildiği için olacak bu.
    o yüzden kuzey ormanları savunması'nın şu çağrısına icabet etmek, üç gün orada olunamıyorsa dahi ucundan köşesinden tutmak boynumuzun borcudur:

    http://etkinlik.kuzeyormanlari.org/

    bu talan hangi ulvi amaçlar için yapılıyor merak edersen şöyle birşeyler var, ilgilidir belki:
    http://www.diken.com.tr/…-bir-bolumunu-imara-acmis/
  • her geçen gün azalan ormandır. ıleriki yıllarda orman vasfını da yitirip koru olacak maalesef. biz de beton yemeye başlarız artık. nasıl olsa depremlerde bir güzel yıkılıyorlar bolca yemelik elde ediliyor.
  • eskidendi o, artık yok.
  • istanbulun ciddi anlamda akciğerleridir.

    gelişmiş bir ülkede yaşasaydık, ormanların üzerinden otobanlar geçirilir ve ağaçların tek bir dalı bile koparılmazdı.
    şimdi yağmalanan ormanlardan kaçan hayvanlar canını kurtarma telaşına girdi.
    bugün de tophanede yaban domuzu kurtarıldı. düşünün tophane nere, garipçe nere.

    üçüncü köprüden sonra çevresi ranta açılacak ve kısa vadede istanbul nefes alması güç biryer olacak.
    hava kirliliği yüzünden insanlar uzakdoğudaki gibi maskelerle sokaklarda dolaşacak.
  • köprü yapacağız ayağına anası sikilen ormanlardır.

    olsun almanya bizi kıskanıyor.
hesabın var mı? giriş yap